- İnsanın kendine karşı duyduğu saygı, şeref, öz saygı, haysiyet, izzetinefis: Benliğine ve onuruna düşkün nice sıradan insan tanıdım ki, bunları hiçe sayarak efendiliğe yükselmiş kişiler yanında dev gibi büyüyorlardı. (K. Taşkent)
- Başkalarının gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer, şeref, itibar, iç değer: Öğretmen sırtında gaz tüpü taşıyarak da olsa, onuruna toz kondurmadan emeğiyle ekmek parası kazanmaya çalışır ama egemenlerin sadakasına muhtaç değildir! (R. İsvan)
- Onur belgesi: Bir devletin veya bir kuruluşun kendisine şeref kattığını düşündüğü bir kişiye verdiği belge, şeref belgesi.
- Onur kıtası: Devlet başkanlarını, yüksek makamdaki devlet adamları ve kumandanları karşılamak ve uğurlamakla görevli birlik; ihtiram birliği, ihtiram kıtası, şeref kıtası.
- Onur kurulu: Bir kuruluş ya da derneğin üyeleri arasında çıkan onur davalarına bakan ya da bu kuruluş ve derneğin ilkelerine aykırı davranan üyelerin bu davranışlarını inceleyip haklarında karar veren kurul.
- Onur üyesi: Bir kuruluşa kişiliğiyle onur katacağı düşünülerek seçilen kimse.
- Onuruna: Şerefine: Bu soylu duygularımız onuruna kadehlerimizi bir kez daha kaldırdık. (H. İ. Dinamo)
İlgili deyimler
İçinde "onur" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Onur duymak: Şeref kazanmak, onurlanmak: "Hocam," dedi samimi bir ses tonuyla. Başarınızla onur duyduk. Kitaplarınız burada da elden ele dolaşıyor. (H. Ertuğrul)
- Onuruna ... vermek: Birine saygı göstermek için yemek, toplantı vb. ağırlamada bulunmak: Şehit yakınları ve gaziler onuruna verilen yemekteki konuşmasında şu ifadeleri kullandı: "Ülke ve millet olarak bu mücadeleyi hep inancımızla, davamızla yürüttük..." (N. Miş)
- Onuruna dokunmak: Gücüne gitmek, gönlü kırılmak: Terslenmek onuruna dokundu, ama sesini çıkarmadı. (Y. Bahadıroğlu)
- Onur kırmak: (deyiminin anlamı) (Birinin) Gururunu, haysiyetini incitmek: Yenilginin şiddeti onurunu kırdı. Tabancasını şakağına dayadı ve tetiği çekti. (T. Özakman)
- Onuruna yedirememek:
- Yapacağı şeyi kendisi için onur kırıcı sayıp yapamamak: Aşık Garip bunu onuruna yediremedi. Kadının parası ile evlenmek Garip'in işine gelmedi. Bunu kabul etmedi...
- (Birinin) Kendine duyduğu saygıyla bağdaşmayan onur kırıcı olay ya da davranışlar karşısında tepkide bulunmak: "Zoru görünce aşkından vazgeçti" dedirtmeyi onuruna yediremedi. Ağabeye karşı dikeldi: — Sana ne oluyor? Sen ne karışıyorsun... dedi. (A. Kahraman)
- Onurunu okşamak: Birine kişiliğini yüceltecek sözler söylemek veya davranışlarda bulunmak: Ona nasıl saygı gösteriyorsa kendisine de öyle bir saygı gösteriyordu. Bu da Salman'ın onurunu okşuyor, onu kendine getiriyordu. (Y. Kemal)
Soru/Yorum Formu