Pay nedir ne demektir? İlgili deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
Matematikte 3/4'ün pay ve paydası
Pay / Payda
  1. Bölünen bir şeyden birine düşen bölüm, hisse, üleş: Çocuk evlilik çağına geldiğinde mirastan payını alırdı. (P. B. Ernas)
  2. Bölüşülecek bütünün ayrıldığı eşit bölümlerden her biri: Parayı üç pay yapalım.
  3. Bir şeyde ihtiyaten veya sonradan yapılacak bir işlem için bırakılan fazlalık: "Şimdi dikiş payı bırak bir santim kadar, sonra kes," diyor annem. (A. Akaltun)
  4. (matematik) Bayağı kesirler de birimin eşit parçalarından kaç tane alındığını gösteren sayı olup paydanın üstüne yazılarak yatay bir çizgiyle ondan ayrılır: 3/4 kesirinin payı 3 sayısıdır.
  5. Katkı: Bu büyük başarıda onun da payı vardır.
  6. Azarlamak eylemi.


İlgili deyimler ve anlamları


İçinde "pay" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Pay bırakmak:
    1. Genellikle kesme ve biçme sırasında bir şeyde fazlalık bırakmak.
    2. (mecazi) Bir kimse veya husus hakkında kesin hüküm vermeden önce ihtiyatlı davranıp aksi ihtimallerin de olabileceğini göz önünde tutmak: İstisnalara da pay bırakmak lâzım... (N. F. Kısakürek). Hayal kırıklığı için kendime pay bırakmak istediğimden soruyorum bu soruyu. (M. Çevikdoğan)
  • (Bir şeyden) Pay biçmek: (deyiminin anlamı) Konuşulan bir işle ilgili bir fikir edinmek için durumu başka bir durumla karşılaştırıp bir yargıya varmak: Sen kendinden pay biç. Yanında çalışan çocuklarla gereği gibi ilgilenebiliyor musun? Tabiî ki ilgilenemiyorsun. Sen neysen başkaları da öyle... (M. Oruç)
  • Pay çıkarmak:
    1. Bir olay veya durumdan gereken deneyimi kazanmak, tutulacak yolu belirlemek: Bu bakıştan her biri bir pay çıkardı kendine, içlerinde büyük umutlar uyandı. (T. Yücel)
    2. Mâl ederek pay almak: Hemen kendisine övünülecek bir pay çıkardı: "Amma güldürdüm sizi. Bende espiri yeteneği var derdim de, kimse inanmazdı (A. Akal). Pişkince kendine pay çıkardı. Biz yaptırdık havasına girdi.
  • Pay işitmek: Azarlanmak: Karım, kızım ve Şâkire ise pay işitmiş bir çocuk mahcubiyeti ile gözlerini tabaklarından, çatallarından ayıramıyorlardı. (S. Ayverdi)
  • Pay etmek:
    1. Bölüşmek, üleşmek: Paralar ise ustası ile Keloğlan'a kalmış ve ikisi bu paraları kendi aralarında pay etmişler. Zengin olmuşlar.
    2. Bölmek, bölüştürmek, paylaştırmak: Efendimiz (sav) elde edilen o ganimetleri aramızda pay etti. (M. E. Yıldırım)
  • Pay vermek:
    1. Hisse vermek, bölüşmede bulunan parçalardan ayırmak: Allah Rasulü, Hayber'de ganimet taksimi sırasında hazır bulunan erkeklere pay verdiği gibi, kadınlara da pay vermişti... (H. Nazlıgül)
    2. (mecazi) Küçük büyüğe karşılık vermek, saygısızca davranmak: Büyük annem kaç defa beni heykellerin yanına götürmüş: "Bak çocuğum bunlar anasına babasına pay vermişler de taş kesilmişler" demişti. (F. C. Göktulga)
  • Payı olmak: O işin olmasında etkisi veya katkısı bulunmak: Artık eskisi gibi içine kapanık değildi. Durumu kabullenmişti. Bunda bütün ailenin payı vardı. Ama en çok da Murat'ın payı vardı. (N. Çiçek)
  • Payına düşmek: Bölüşmede hisse ayrılmak, belirli bir bölüm kendisine verilecek olmak: ... devlet beş evlat arasında bölüştürülecek, bu kez "Devletin iyi yerleri senin payına düştü" savaşları çıkacak... (Y. Bahadıroğlu)
  • Payını almak:
    1. Kendine ayrılanı almak: Herkes kendi payını aldı ve yemek için uzaklaştı.
    2. Azarlanmak, paylanmak: ... ne oluyor diye meraklanıp oraya gelme gafletinde bulunduğu için, o da payını aldı.
  • Payını vermek:
    1. Hakkına düşeni vermek: Kardeş payı dedi ama, aslan payını bana verdi. (S. Kaplan)
    2. Azarlamak, çıkışmak, haddini bildirmek: Seyit Murtaza onun da payını verdi: — Mahkeme huzurunda ciddiyet lâzım, beyzadem... (F. F. Tülbentçi). ... bir kapana takıldı. Ev sahibi hemen erdi, hırsıza payını verdi (M. Keloğlan).
( 0 soru/yorum )