Açık nedir ne demektir? İlgili deyimler atasözleri ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
Beyaz zemin üzerinde asılı duran üzerinde açık yazısı yazan küçük beyaz tabela
  1. Kapalı olmayan, açılmış: Ona, yakası daima açık ve yenleri bol bir bürümcük giydirirdim. (Y. K. Karaosmanoğlu)
  2. Engelsiz, geçit veren; girilmesi, geçilmesi serbest: Yol açık mı?
  3. Geniş, düz, engebesiz: Çadır tiyatrosu hep bu açık alana kurulurdu.
  4. Örtüsüz, çıplak: Geride birinin yüzü peçeli, öbürünün açık iki kadın oturuyordu (N. Cumalı)
  5. Boş, boşalmış: Açık kadro. Kağıtta açık yer kalmadı.
  6. Aralığı, uzaklığı çok, aralıklı: Açık adımlarla yürüdük.
  7. İşler durumda olan, çalışan: İşyerimiz pazar günleri de açık.
  8. Kolay anlaşılır: Kitap açık bir dille yazılmış.
  9. Gizli olmayan, besbelli, ortada: Onun her işi açıktır.
  10. Koyu olmayan (renk): Açık yeşil.
  11. Uygun, elverişli: Yolun açık olsun.
  12. Benimsemeye, anlamaya yatkın: Eleştiriye açık bir insandır.
  13. Berrak, aydınlık, bulutsuz (hava): Yarın hava açık olacağa benzer.
  14. Cinsel olguları örtüsüzce anlatan (kitap, resim, film gibi şeyler): Film açık sahnelerle doluydu.
  15. (felsefe) Zihnimizde herhangi bir aracıyı gerektirmeden, doğrudan doğruya kendini gösteren (basit bilgi).
  16. Kapalı, örtülü, engelli olmayan: Eti açıkta bırakma.
  17. Bir yerin ya da bir şeyin biraz uzağı: Anayol kentin açığından geçer.
  18. Denizin kıyıdan uzakça olan yeri (Bu anlamda daha çok çoğul olarak kullanılır): Marmara açıklarında iki gemi çarpışmış.
  19. Boş görev, bir işteki boş yer ya da kadro: Bir açığa karşılık kuruma 278 kişi başvurmuş.
  20. Hesap sonunda ortaya çıkan para ya da mal eksiği: Bu ay çok açığımız var. Bütçe açığı kapatılamadı.
  21. Mesafe, aralık: Arkadaki araba açığı kapattı.
  22. (halk dilinde) Açık tribün: Maçı açıktan seyrettim.
  23. (spor) Futbolda, hücum hattının sağ ve sol uçlarındaki oyun alanı: Hücumu açıktan başlatın. Açıklardan top gelmiyor ki!


İlgili birleşik kelime ve fiiller


  • Açık açık: Saklamaksızın, gizli nokta bırakmaksızın, dobra dobra, içtenlikle.
  • Açık adres: Semti, mahallesi, sokağı, numarası yerli yerinde adres, bilinmeyeni olmayan adres.
  • Açık ara: Aradaki farkı çok açarak: Açık ara önde gidiyor.
  • Açık arazi: (askeri terim) Düşmanın gözetlemesini engelleyecek sütresi az olan ya da hiç olmayan arazi.
  • Açık artırma: Alıcılar arasında yarışma yoluyla, tek satıcıyı birkaç ya da bir çok alıcıyla karşı karşıya getirmeyi amaçlayan satış yöntemi.
  • Açık büfe: Yiyecek ve içeceklerin serbestçe seçilip alındığı servis düzeni.
  • Açık çek (senet): Para hanesi boş bırakılıp imza edilen, verilen kişinin sonradan istediği tutarda doldurabileceği çek (senet).
  • Açık deniz:
    1. Denizin, kara sularının dışında kalan bölümü.
    2. Yakınında kara bulunmayan deniz, engin.
  • Açık eksiltme: Tek alıcının birden çok satıcıyla karşı karşıya gelerek satıcılar arasında doğan yarışma sonucu fiyat düşürmelerine dayanan işlem.
  • Açık hesap: Nakit para ya da bono vermeden yapılan alışverişle ilgili hesap.
  • Açık göz: → Açıkgöz.
  • Açık kapı: "Herhangi bir konuda son ve kesin sözü söylemeyerek yeniden ele alınabilmesine veya değişik öneriler sunulmasına olanak tanımak" anlamındaki açık kapı bırakmak deyiminde geçen bir söz.
  • Açık konuşmak: Gerçekleri çekinmeden söylemek.
  • Açık lise: Liselerde uygulanan açık öğretim biçimi.
  • Açık saçık: Yüz kızartıcı, edepsiz, müstehcen, cinsel çağrışım yüklü (söz, anlatım, giyim vb.).
  • Açık sözlü: Sözünü esirgemeyen, her şeyi açıkça, gizlisiz saklısız söyleyen, tok sözlü.
  • Açık oturum: Televizyonda, radyoda ya da bir salonda dinleyiciler önünde, güncel bir konuya açıklık getirmek amacıyla yapılan tartışma, toplantı.
  • Açık öğretim: Okula gitmeden, dersleri radyo, televizyon, internet vb. araçlarla yayımlanan veya posta ile ilgililere ulaştırılan eğitim.
  • Açık yürekli: İçten, gizlisi saklısı olmayan, açık kalpli.
  • Açıkça: Gizli bir yönü kalmaksızın, üstü kapalı olmadan, kolayca anlaşılacak biçimde, alenen: Fakat beni dinle evladım, her şeyi açıkça konuşalım (S. Ali)
  • Açıkçası: En anlaşılır biçimi, apaçık olarak, doğrusu.
  • Açığa almak:
    1. (Deniz taşıtını) Kıyıdan uzaklaştırmak.
    2. Bir memuru geçici olarak görevden almak.


İlgili deyimler ve anlamları


İçinde "açık" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:

  • Açık ağızlı:
    1. Aptal, sersem, ahmak.
    2. Boşboğaz, geveze.
  • Açık alınla: Başarı ve övünçle, gururla, onurla.
  • Açık çek vermek: Sınırsız yetki vermek.
  • Açık etmek: Belli etmek, ipucu vermek.
  • Açık fikirli: Olayları iyi anlayıp gereği gibi karşılayabilen, ön yargısız, düşündüğünü olduğu gibi söyleyebilen kimse.
  • Açık gelmek: (argo) Yaklaşmamak, uzaklaşmak, yanaşmamak.
  • Açık kapı bırakmak: (deyiminin anlamı) Kesip atmamak, katı davranmamak, fırsat bırakmak.
  • Açık kart vermek: Sınırsız yetki tanımak.
  • Açık olmak: Açık kalpli, içten olmak.
  • (Bir yer birine) Açık olmak: (O yerde) Her zaman iyi karşılanmak.
  • Açık oynamak: Hiçbir art düşüncesi, gizli niyeti olmamak.
  • Açık seçik: Besbelli, apaçık, ortada.
  • Açık vermek:
    1. Gelir gideri karşılamamak.
    2. Yapılan hesap açık vermek.
    3. (mecazi) Gizlenmek istenen bir şeyin istemeden yanlışlıkla anlaşılmasına neden olmak.
  • Açık yürekle: Hiçbir şey gizlemeksizin, özü sözü bir olarak.
  • Açığa çıkarmak:
    1. Birini işinden çıkarmak.
    2. (mecazi) Bir durumu fark edip ortaya çıkarmak, gözler önüne sermek, anlaşılır duruma getirmek.
    3. (kimya) Bir maddeyi tepkime sonunda diğer maddelerden ayırmak.
  • Açığa çıkmak:
    1. (Bir durum) Belli olmak, anlaşılmak, fark edilmek.
    2. (Bir kimse) İşinden çıkarılmak.
    3. (kimya) Bir madde tepkime sonunda diğer maddeden ayrılmak.
  • Açığa vurmak:
    1. Bir durum belli olmak.
    2. Bir şeyi gizlemekten vazgeçip açıklamak, ifşa etmek.
  • Açığı bulmak: Hesapta görülen dengesizliğin nedenini bulmak.
  • (Birinin) Açığı çıkmak: Sorumlu olduğu mal ya da para tutarında ya da tuttuğu hesapta eksiği gözükmek.
  • Açığı kapatmak: Aradaki mesafeyi azaltmak, yetişmek.
  • Açığını bulmak: Bir hesapta, bir işte, birinin hilesini, eksiğini dengesizliğini ortaya çıkarmak. Birini alt etmek için gizli kalmış bir kusurunu öğrenmek.
  • Açığını kapatmak:
    1. Birinin eksik bıraktığı şeyleri tamamlamak.
    2. Hesap açığını ödemek.
  • Açığını yakalamak: (Birinin) Hesap hilesini, bir işteki düzenini ya da sözündeki yalanını fark etmek.
  • Açıklar livası olmak: (şaka) İş bulamayarak işsiz ve parasız kalmak.
  • Açıkta bırakmak: İş ve görev vermemek, yersiz yurtsuz bırakmak ya da birkaç kişiye birlikte sağlanan bir iyilikten, birini yoksun bırakmak.
  • Açıkta durmak: Çekingen durmak, sokulmamak, uzak kalmak.
  • Açıkta kalmak (olmak):
    1. İşsiz kalmak.
    2. Birkaç kişinin birlikte eriştiği bir iyilikten yoksun kalmak.
  • Açıktan açığa: Gizli olmayarak, göz göre göre, herkesin anlayabileceği bir yolda: Adam, hırsızlık yaptığını açıktan açığa söylüyor.
  • Açıktan almak: Belli bir yere ya da bir araca göre uzaktan geçmek.
  • Açıktan (para) kazanmak: Emeksiz ve sermayesiz para kazanmak.
  • Açıktan para almak: Bir iş ya da mal için ödenen, kararlaştırılmış ücret ya da bedelin dışında para almak.


İlgili atasözleri ve anlamları


İçinde "açık" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:

  • Açık ağız aç kalmaz:
    1. Ne istediğini bilen ve derdini anlatabilen kimse, istediğini elde eder.
    2. İnsan nasıl olsa geçim yolunu bulur.
  • Açık kaba it de değer bit de (siyer): Gizli kalması gereken şey herkese açılırsa, bundan büyük zararlar doğar.
  • Açık yaraya tuz ekilmez: (atasözünün anlamı) Acısı olanın acısını artırmaktan kaçınılmalıdır.
( 0 soru/yorum )