At ile ilgili deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
Siyah bir at sahilde dört nala koşuyor
At
İçinde "at" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • At Ali'nin, nam Veli'nin: Bir iş yapana değil bir başkasına mal edildiği zaman söylenir.
  • At başı beraber (bir): Aynı hizada, eşit durumda: Öğrenme ve tatbikat at başı beraber gittikçe başarı muhakkaktır (S. Uçar). Uçurma sevgisi girmişti kalbimin içine / Ve bende at başı bir gitti yaş o sevgi ile (S. K. Karaalioğlu)
  • At boynuna düşmek: Atla giderken önündeki herhangi bir şeyden korunmak için atın boynuna yatmak, kapanmak: Bey at boynuna düşerek kaçarken, beni de terkisine almıştı. (A. Kemali)
  • At çalındıktan sonra ahırın kapısını kapamak: İş işten geçtikten sonra önlem almaya çalışmak: Akıllı adam, korktuğu başına gelmeden önce onun çaresine bakar. At çalındıktan sonra, ahırın kapısını kapatmak para etmez. (S. Uçar)
  • At çatlatmak: Atı çatlatıp öldürecek kadar hızlı ve devamlı koşturmak, rüzgâr gibi sürmek: İlanı işitince hemen bir ata binerek ve süratle yola çıktı. Atı o derece koşturdu ki, şehre gelinceye kadar yolda iki at çatlattı. (Mesnevi Hikayeleri)
  • At doldurmak: Atı son hızla sürmek: Doldurmuş kır atın gelir üstüme. (Köroğlu)
  • At elin, it elin, bize ne: Herkes kendi malını istediği gibi kullanır, yönetir. Başkalarının bu konuda fikir yürütmesi yersizdir: At elin, it elin, bize ne. Bırak, ne halleri varsa görsünler. (A. Püsküllüoğlu)
  • At gibi: İriyarı, kaba, iri cüsseli: Biz onu dövebilir miyiz? At gibi kadın. (G. Budayıcıoğlu)
  • At gözlüğüyle bakmak: Olaylara sadece bir açıdan bakmak, olayları tek yönlü değerlendirmek: Herkes dünyaya bir at gözlüğüyle bakıyor. Dünya dediğinizde kendi dünyaları geliyor akıllarına. (Virgül)
  • At hırsızı gibi: Kılık kıyafeti ve davranışı güven vermeyen (kimse): At hırsızı gibi adamlarla bir arada olmaktan bıkmadın mı? (C. Kavukçu)
  • At izi it izine karışmak: (deyiminin anlamı) İyinin kötüden ayırt edilemediği bir karışıklık otaya çıkmak: Durum sandığından daha ciddi ve karmaşık... At izi it izine karıştı, çözemiyoruz. (M. Aklanoğlu)
  • At kafalı: Ahmak, kalın kafalı, gabi: Üç saattir söz söylüyorum, hâlâ meramımı anlatamadım, bu ne at kafalılık; mektep dedin okuttuk, sermaye dedin verdik, çırak dedin bulduk, şimdi gözünü açmak sana düşüyor. (Halkbilgisi)
  • At kaldırmak: Bir yere yetişmek için ata binip hızla gitmek, at koşturmak: Sonra, kendi leventleriyle durmadan paşaların ordusuna doğru at kaldırdı. (M. Sertoğlu)
  • At koşturmak:
    1. Ata binip hızla sürmek: Haber yollanıp çağrıldıklarında hepsi at koşturup huzura geldiler. (M. Yüceyılmaz)
    2. Atla akın yapmak, savaşmak: Yeniçeri yüz yıllar boyu düşmanın korktuğu, dostun güvendiği bir güç olarak, sınır boylarında at koşturmuş, sayısız fetihler kazanmıştı. (N. Gulden)
    3. (mecazi) Serbest olmak, istediği gibi hareket etmek: Beyler, istediği gibi at koşturuyor. Böyle adalet mi olur? (M. Çoban). At koşturacak kadar bağımsızdır. (İ. Tatarlı)
  • (İçinde) At koşturmak: Bir alanda çok geniş olduğu için alabildiğine rahat hareket edebilmek: Devasa enginlikte at koşturuyor, özgürce rüzgâra kanat açıyordu. (R. Ateş)
  • At koşturacak kadar: Pek geniş, çok geniş: Sarayın tabiri caiz ise at koşturacak kadar büyük olan salonunda başta Budin Beylerbeyi Kadızade Ali Paşa ile Kadı Hâbil Efendi olmak üzere kalenin bütün erkânı toplanmışlar, mühim bir meseleyi müzakere ediyorlardı. (F. F. Tülbentçi)
  • At nalı kadar: (alay yollu) Pek büyük (nişan, madalya, elmas, plaka vb. şeyler): Hafız Paşa'nın göğsünde at nalı kadar bir madalya sallanıyordu. (H. F. Gözler)
  • At oynatmak:
    1. Atla hüner göstermek: Bu yiğit kimdir ki koca alanda tek başına at oynatıyor, kılıç ve binicilik oyunları gösteriyor? (M. Z. Korgunal)
    2. Yarışmak: Ben onunla at oynatamam.
    3. Üstünlük sağlamak: Türkler balkanlarda uzun süre at oynattılar.
    4. Bildiği gibi ve keyfince davranmak: Çarşıda pazarda isteyen istediği şekilde at oynatıyor... Dur diyen yok! (Z. A. Zorbulut)
  • At pazarında eşek osurtmuyoruz!: Biri konuşurken karşısındaki yeterince önem verip dinlemezse, teklifsizce söylenen kaba bir uyarma sözü: Laftır adamın bu ettikleri, at pazarında eşek osurmuyor. (K. Korcan)
  • At tepmek: At sürmek: Borular çalındı, davullar dövüldü. Nice yiğitler meydanda at tepti. (S. Turgut)
  • Ata binmeden ayakları sallamak: Bir işe daha vakti gelmeden, erken harekete geçmek; gereksiz sabırsızlık göstermek. Bir iş henüz tasarı aşamasında iken, gerçekleşmiş gibi sevinmek.
  • Ata et, ite ot vermek: Bir şeyi gereksinimi olmayana, bir görevi yeteneği olmayana vermek; bir işi ters yapmak: Hal böyle olunca da at izi it izine karışıyor, ata et ite ot vermeye kalkıyor, ikisi birden gıdasızlıktan telef olup gidiyor... (T. S. Karatepe)
  • Atı alan Üsküdar'ı geçti: Fırsat kaçırıldı; artık yapacak bir şey kalmadı, geç kalındı: Anladık ama geç anladık; atı alan Üsküdar'ı geçti. (H. Atmaca)
  • Atı eşkin, kılıcı keskin: Her bakımdan güçlü, istediğini yapabilir: Seksen kişinin içinde müsabakayı yalnız o kazandı, atı eşkin kılıcı keskin ona denmezse kime denir.
  • Atın yürükse bin de kaç: "Olanağın varsa kendini kurtar" anlamında bir deyim.
  • Atına eşek mi dedik?: Onu (seni) küçümseyen bir davranışımız mı oldu?: Ne alınıyorsun, atına eşek mi diyen var? (Türk dili)
  • Atını sağlam kazığa bağlamak: İşini sağlam tutmak, riske atmamak (→ eşeğini sağlam kazığa bağlamak): Senden öğrendik Ağam, atını sağlam kazığa bağla demez misin hep. (Y. Bahadıroğlu)
  • Atla arpayı dövüştürmek (dalaştırmak): Araya fitne sokmak, fesat karıştırmak, ara bozanlık etmek: Etle tırnak arasına girer, atla arpayı dövüştürürdü. (D. Akçam)
  • Atla deve değil ya!:
    1. Öyle büyütülecek, yapmaya üşenilecek bir iş değil: Atla deve değil bu işler, ne olacak. (S. Taşçı)
    2. Satın alınamayacak kadar pahalı değil, satın alınabilir: Atla deve değil, alırız o kadarını. (E. B. Kalkan)
  • Atlar anası: İriyarı, erkeksi, ızbandut gibi kadın: Çıtı pıtı birini beklerken karşıma atlar anası birisi çıkmıştı. (H. F. Gözler)
  • Atlar nallanırken kurbağa ayağını kaldırmış: Haddini, seviyesini bilmeyip kendini adam yerine koyanlar için kullanılır.
  • Attan inip eşeğe binmek: Bulunduğu düzeyden aşağı bir düzeye inmek: "Brüksel'de bile olsa, başka bir büyükelçinin yanında yardımcılık yapmayı, attan inip eşeğe binmek sayarım" dedi. (İlgili cümle kaynağı: T. Cılızoğlu)
  • (Arkasından, ardından, peşinden) Atlı kovalamak: Acele etmek zorunda olmadığı halde gereksiz yere acele edenler için, "sanki peşinden atlı kovalıyor" ya da "peşinden atlı mı kovalıyor?" biçiminde kullanılır: Arkanızdan atlı mı kovalıyor, nedir bu telâş? Sakin sakin hazırlanın. (K. Yedekçioğlu)
  • Atlıyı attan, yayayı yoldan çevirmek: Herkesi işinden gücünden alıkoymak: Kaynanam öyle bir kadındı ki atlıyı attan, yayayı yoldan çevirirdi. (A. Rıza)
  • İş üç nalla bir ata kaldı: (bir at sahibi olmak isteyen yoksul birinin sadece bir nal bulmasından yola çıkarak) Gerçekleştirilecek bir işle ilgili olarak elde edilen olanağın önemsizliğini ve işin gerçekleşmesi için daha önemli diğer şeylere gereksinme bulunduğunu alay yollu anlatır: Eh, ihtilâlin yemini de, eski örgütlerden hazır sayılırdı... Parolası da bulundu mu, gerisi üç nalla bir ata kalıyordu... (Ö. Öymen)
  • Yek at yek mızrak (Tek at tek mızrak):
    1. Tek başına: Zifiri karanlıkta, dere tepe, yek at yek mızrak saatlerce yol aldıktan sonra ancak köye varabildim (K. Yedekçioğlu). "Benim çoluk çocuğum var. Senin gibi yek at, yek mızrak değilim." (R. Sanay)
    2. Hiçbir karışanı edeni olmamak: Yek at yek mızrak olmak gibi dünyada sefa olmaz. (E. K. Eyüboğlu)


Bakınız At ile ilgili atasözleri.
( 0 soru/yorum )