- Bir yerde duran bir şey, dayanağını ya da dengesini yitirerek kendi ağırlığının etkisiyle yukarıdan aşağıya inivermek: Gökten üç elma düştü (tekerleme). Ayağı kayıp yere düştü.
- Yağmak: Dağlara ilk kar düştü.
- Uğramak, kapılmak: Sıkıntıya düşmek. Kuşkuya düşmek.
- Bir şeye karşı aşırı ilgi ya da sevgi göstermek: Bir işin üzerine düşmek bu kadar olur.
- Yakışmak, uygun düşmek: O yaştaki bir insana, böyle davranmak uygun düşer mi? Sana düşmez böyle konuşmak.
- Ödevi ya da yetkisi içinde olmak: İşlere sahip çıkmak ona düşmüştü. (N. Cumalı)
- Bulunmak: Çeşme yolun soluna düşer.
- Rastlamak, bulmak: Anlayışlı bir kocaya düşmek.
- Bir bölüşme sonunda payına ayrılmak: Mirastan ona bir daire düştü.
- Kötü bir nedenle istemeden bir yerde bulunmak: Hapishaneye düşmek.
- Hoşa gitmeyen, sevilmeyen biriyle ilişki kurmuş olmak: Bu ortağa da nereden düştüm?
- Vurmak, rastlamak: Gölgesi suya düşmek.
- Atlanmak, aradan çıkmak: Aradan iki sayfa düşmüş. Bu kolonda bir satır düşmüş.
- Çıkarmak, eksiltmek: Yediden dört düştü, kaldı üç.
- İşbaşından uzaklaştırmak, devirmek: Güvensizlik oyu alan hükümet düştü.
- Hızı, gücü azalmak: Yokuşta hızımız düştü.
- Değeri ya da onuru azalmak: Bakmayın şimdi biraz düştüklerine (H. Taner). Paranın değeri düştü.
- Ele geçmek: İyi bir kelepir düştü.
- Olmak: Yorgun düşmek. Hasta düşmek. Şehit düşmek.
- Savaşta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak: Kale düştü. Tepe düştü. Şehir düştü.
- Vakti gelmeden (ölü) doğmak: İki çocuğu düştü, üçüncüsüne hamile.
- (argo) Uğramak, çıkagelmek: O, her akşam bu kahveye düşer.
- Hava taşıtları hızla yere çarpmak: Uçak düştü.
- Vücuda bol gelen giysi aşağı kaymak: Donu düşmek.
- Isı, ateş vb. azalmak: Ateşi sonunda düştü.
- Kötü yola girmek: Düşmüş kadınlar.
- Telefon, santral vb. alanlarda bağlantı kurmak: Devamlı meşgul çalıyordu, sonunda düştü.
İlgili deyimler ve anlamları
İçinde "düşmek" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve cümle içinde kullanımları:
- Düşe kalka:
- Zor bir biçimde, güçlükle: Kafilenin düşe kalka ilerlediği bir gün, sıcakla buğulanmış çöl ufkunda bir bina göründü (H. Tokak). Düşe kalka hayatın gerçeklerini öğreniyorduk (M. H. Çelik)
- Biriyle yakın ilişki kurarak: Fakat eski Rus aristokratlarıyla düşe kalka, onların huylarıyla huylanmış; zevke, sefahate ve tembelliğe alışmıştı. (A. H. Eken)
- (Biriyle) Düşüp kalkmak:
- Birlikte yaşamak, özellikle evlilik dışı, yolsuz ilişkiler kurarak birlikte yaşamak: Beyefendi istediğiyle düşüp kalkıyordu fakat iş ona gelince, ar namus meselesi olarak edep, haya, irfan konularına kayıyor, bolca nutuk çekiyordu (M. Aklanoğlu).
- Biriyle çok yakın arkadaşlık etmek: Öteden beri kitap ehliyle düşüp kalkıyordu. Onlardan öğrenmişti ki, yakın zamanda Allah'ın Son Resûlü gelecekti. (R. Cilasun)
İlgili atasözleri ve anlamları
İçinde "düşmek" sözcüğü geçen atasözleri, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Düşmez kalkmaz bir Allah: Talihsiz rastlantılar, kötü duruma düşmek, yaşamın olağan olaylarıdır; yaşam düz bir çizgi gibi değişmez değildir: Ana cadde üstündeki dükkânını kapatmış da gelmiş buralara tıkılmıştı. Düşmez kalkmaz bir Allah'tı. (B. Özkişi)
- Düşenin dostu olmaz (hele bir düş de gör): Zengin kişi yoksul düşünce, iş başındaki işten ayrılınca, güçlü kişi gücünü yitirince, eskiden çevresinde dolanan sahte dostlardan kimse kalmaz: Düşenin dostu olmaz, derler kimileri. Sanki ayakta olanın dostu çokmuş gibi. (S. Çakır)
Soru/Yorum Formu