Gönül nedir ne demektir? İlgili deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
Elleriyle kalp uzatan bir bayan
Gönül vermek
Sevgi, şefkat, istek, düşünüş, anma ve hatır gibi yürekte varsayılan duygu kaynağı: Gönül ki güldür sana, açar muhabbet ile / Ondan tebessüm eder gönlü açan gördün mü? (B. Aksoy)


İlgili birleşik fiil ve kelimeler


  • Gönül bulandırmak: Mide bulandırmak.
  • Gönlünce: Dileğine uygun, dilediği gibi: Gönlünce yaşamak ve uzun zamandan beri tasarladığı bir şeyi gerçekleştirmek istedi. (H. Dizdaroğlu)


İlgili deyimler ve anlamları


İçinde "gönül" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:

  • Gönül açmak: (Neşe verici şeyler) İnsanın iç sıkıntısını gidermek.
  • Gönül almak: Ufak da olsa bir armağanla sevindirmek, hoşnut etmek: Gönül almak o kişinin duasını almak demektir. (M. İyi)
  • Gönül alçaklığı: → Alçak gönüllü.
  • Gönül avcısı: Geçici aşklar arkasında koşan kimse, çapkın: Kadınlara düşkünlüğüyle tehlikeli bir gönül avcısı olarak yer etmişti herkesin gönlünde. (A. Çelik)
  • Gönül bağı: Sevgi bağı: Ölene kadar sorumlusun, gönül bağı kurduğun, her şeyden. (E. Yılmaz)
  • Gönül bağlamak: Bütün sevgisiyle bağlanmak içten sevmek.
  • Gönül belası: Aşkın verdiği sıkıntı, aşk yüzünden düşülen dert.
  • Gönül birliği: Ortaklaşa istek, duygusal anlaşma: "Gönül birliği dil birliğinden daha iyidir" der Hz. Mevlana.
  • Gönül bulandırmak: İnsanın içine tasa, üzüntü, kuşku düşürmek.
  • Gönül çekmek: Aşık olmak, sevdaya düşmek.
  • Gönül dilencisi: Sevdiğinden ayrılmamak için onun her hareketine katlanan kimse.
  • Gönül eğlencesi: İnsanı oyalayıp hoşça vakit geçirten kimse veya şey: Kuru ev canlandı; bahar rüzgârıyla doldu. İsmail onların gönül eğlencesi oldu. (M. Y. Kandemir)
  • Gönül eğlendirmek: Sözde bir ilgi ve sevgi göstererek bir şey ya da kimseyle hoşça vakit geçirmek: Söylesene ben gönül eğlendirmek için sevmiş gibi yapacak adam mıyım? (Ü. Burhan)
  • Gönül eri: Hoşgörüsü geniş, açık yürekli, güvenilir kimse; ehlidil: Gönül eri Ahmet Yesevî'nin söylediği gibi; "Sünnet imiş kâfır olsa incitme sen / Hûda bızardır, katı yürekli gönül incitenden / Allah şahit, öyle kula hazırdır siccîn / Bilginlerden duyup bu sözü söyledim işte.
  • Gönül ferahlığı: İç rahatlığı, dertsizlik: Rabbe yönelmenin, alnı secdeye koymanın verdiği gönül ferahlığı her tarafınızı kuşatır. (E. Yıldırım)
  • Gönül gezdirmek (dolaştırmak): Seçim yapamayıp ayrı ayrı birçok şey üzerinde durup düşünmek.
  • Gönül hoşluğuyla (rızasıyla): Hiçbir baskı olmaksızın, gücenip kırılmadan, isteye isteye.
  • Gönül indirmek: (Bir kimse) Önceden beğenmediği şeye sonradan razı olmak: ... çıkmağa razı olduğunda, daha doğrusu, gönül indirdiğinde, arkadaşlığımız kuruluverdi. (İlgili cümle kaynağı: B. Karasu)
  • Gönül (gönlünü) kaptırmak: Aşık olmak, duyduğu aşırı sevgiden kendini alamamak: "Bir kıza gönül kaptırmak insanın elinde midir?" Ve kendi sualinin cevabını yine kendisi verdi: – Elbette değildir (M. Z. Korgunal). Vaktiyle mahallenin güzel kızı Gönül Hanım'a gönlünü kaptırmış, onun gönlünü yapmış, evlenmişler, gönül dolusu sevgilerle çoluk çocuğa karışmışlardı. (T. Özeke)
  • Gönül kırmak (yıkmak): Birini incitip gücendirecek, üzecek bir davranışta bulunmak: Gönül yıkmak nerede ise Kabe'yi yıkmak ile eş tutulmuştur. Çünkü insanın kalbi Rabbin nazar ettiği tek yerdir. Bu nedenle gönül kırılmamalı, gönül incitilmemeli, gönlü geniş olunmalı, gönül kazanmalı ve gönül köşkü imar edilmelidir. (H. İ. Kurucan)
  • Gönül koymak: Gücenmek, alınmak, darılmak: Kaptan üzüldü sustu, içten ya sabır dedi / Gönül koydu bu söze amma cevap vermedi... (Mesnevi'den)
  • Gönül maskarası: Sevda yüzünden gülünç durumlara düşmüş kimse.
  • Gönül okşamak: Birini güzel bir söz ya da hoş bir davranışla sevindirmek: Uzattığım el kalbine değdi / Gönlünü okşadı seni sevdi / Aşkın sarhoşluğu beni benden etti / Ben böyle güzeli, nasıl sevmem? (T. Kurtuluş)
  • Gönül rahatlığı: Kaygı ve üzüntülerden kurtulmuş olma durumu: Kendi dışa kapalı dünyalarında gönül rahatlığı içinde yaşayıp gidiyorlardı. (K. Arslanoğlu)
  • Gönül tokluğu: Göz tokluğu, aza razı olma, çokta gözü olmama durumu: Göz ve gönül tokluğu, başkalarının yardımıyla bir şeylere kavuşmaktan çok daha sağlıklı ve şerefli bir yoldur. (H. et-Tebrizi)
  • Gönül vermek: İçten sevmek: Gönül verdi yaşıtı bir delikanlıya. (A. Neşet)
  • Gönül yapmak: Bir kimsenin gücenikliğini giderecek ya da önleyecek davranışta bulunmak: Gönül yapmak gelmiyorsa elinden / Bari gönül incinmesin dilinden. (Mevlana Hz.)
  • Gönül yarası: Bir kimseyi ömrü boyunca üzecek olan acı, iç yarası: Kaderde olana çare bulunmaz / Hikmet nedir Yaradan'a sorulmaz / Gönül yarasına neşter vurulmaz / Vurup da azdırma tabip yaramı!
  • Gönül yıkmak: İyice gücendirmek, gönül kırmak: Gönül yarasından sakınmak gerek / Yoktur cihanda onun merhemi / Elinden gelirse gönül yıkma ki / Yıkık gönlün ahı yıkar âlemi. (S. Şirazi)
  • (Birini) Gönülden çıkarmak: Sevmez ya da anmaz olmak: Ne ettin halka kim yüzün çevirdi / Sevenler cümle gönülden çıkardı (Aşık Paşazade)
  • Gönülden çıkarmamak: Sevilen kimseyi hiç unutmamak.
  • Gönülden geçirmek: Dışa vurmadan, bir şey yapmayı istemek ya da bir şeyin olmasını dilemek: Hoşuna gidince bu bahçeyi sahibinden almayı gönlünden geçirdi. (M. S. Ramazanoğlu)
  • Gönülden ırak olmak: Sevilmekten yoksun kalmak, sevilmemek: Gözden ırak olan gönülden ırak olmuyor, tam tersine zaman geçtikçe gönlünü de zihnini de daha fazla dolduruyordu. (O. Akçizmeci)
  • Gönlü akmak: Birine ya da bir şeye karşı güçlü bir sevgi duymak: Göz göze gelmişler. Kızın birden gönlü akmış delikanlıya. (M. Türkkan)
  • Gönlü bol: Cömert, eli açık: Ve ben, bütün hayatımda, Tahsin Hoca kadar gönlü bol, eli açık, dostlarına bonkör hatta müsrif birine rastlamadım. (İlgili cümle kaynağı: T. Saraç)
  • Gönlü bulanmak: İçine bir kuşku, üzüntü, tasa düşmek: ... gönlü bulandı ve aklına kötü şeyler gelmeğe başladı. (B. Ögel)
  • Gönlü çekmek: İmrenip istemek.
  • Gönlü çelinmek: Kapılmak.
  • Gönlü çökmek: Yürek gücü sarsılmak, maneviyatı bozulmak.
  • Gönlü gani: Cömert, eli açık: Gönlü gani insanlar da şu cevabı verdiler: — Parayla satmayız, ey Allah'ın Resulü! Ancak Allah rızası için veririz! (M. N. Bursalı)
  • Gönlü ilişmek: → Gönlü takılmak.
  • Gönlü kalmak:
    1. İsteyip de edinemediği bir şeye karşı isteği süre durmak: Gönlüm kaldı gül kokulu yârimde / Gülü dikeniyle dağlayamam ki (M. İncialan)
    2. Gücenmek.
  • Gönlü kanmak: Bir iş konusunda tasası kalmamak, gönülden rahatlamak.
  • Gönlü kara: Başkasının iyiliğini kıskanan, başkalarını çekemeyen, başkalarının kötülüğünü isteyen: Ama, böyle sevdalarda, araya hep kötü bir kişi girer. Mutluluğu çekemeyen gönlü kara kişilerdir bunlar. (E. Sav)
  • Gönlü kararmak: Yaşamaya karşı sevgi ve isteği kalmamak, yaşama sevincini yitirmek: Karısının ölümünden sonra adamcağızın gönlü karardı. (N. Muallimoğlu)
  • Gönlü kaymak: Sevmeye eğimli olmak: ... güzelliği methedilen kıza Cem'in gönlü kaymış, kız da Cem'i sevmişdi. (N. Tektaş)
  • (Bir şeyde) Gönlü olmak: Sevip istemek: O bir kere gönlü oldu mu bir daha ölür de senden vazgeçmez. (N. Cumalı)
  • (Bir şeye) Gönlü olmak: Razı olmak: Sonunda babasının gönlü oldu da evlendik. (K. Tahir)
  • Gönlü razı olmamak: İstememek: "Beni bu halde bırakmaya gönlü razı olmadı, beni kurtarmaya geldi" diye sevinmişti. (K. A. Çakman)
  • Gönlü takılmak: Bir şey, gönlünü kendine doğru çeker olmak.
  • Gönlü tez: Tez canlı, aceleci: Kuramla eylem arasında gönlü tez bir koşuşturma. (C. Üster)
  • Gönlü tok: Herhangi bir şeye gereksinmesi varken yok gibi gösteren: Gönlü tok olan Geyikli Baba: "– Mülk Allah'ındır. Ehline verir. Biz ehli değiliz." diyerek kabul etmedi. (O. N. Topbaş)
  • Gönlü zengin: Elinde avucunda olmadığı halde olanakları ölçüsünde her zaman el açıklığı göstermeye çalışan kimse: Gönlü zengin bir adam olduğundan, civar köylerde de pek sevilip sayılırdı. (T. Çayırcı)
  • Gönlünde (veya gönüllerde) taht kurmak: Birisi (veya herkes) tarafından çok sevilir, sayılır olmak: Yalnız Anadolu insanın değil, bütün dünyanın gönlünde taht kurmuş halk bilgemiz Nasreddin Hoca, tarih boyunca Türk-İslam dünyasının gülen yüzü olmuştur. (İ. Sarı)
  • Gönlünden kopmak: Birine ufak bir yardımla iyilik yapma ya da karşısındakini hoşnut edecek bir davranışta bulunma isteği uyanıvermek: Kışı çıkarmayacak olsa da gönüllerinden kopmuş, biraz kömür, biraz da odun getirmişlerdi evimize taziyeleriyle birlikte.
  • Gönlüne doğmak: İçine doğmak, olacak bir şeyi belirtisi bile yokken hissetmek: Öleceği gönlüne doğmuş her halde.
  • Gönlüne girmek: Kalbine girmek: ... önce hayatına sonra da gönlüne girmişti. Daha da ileriye giderek evlenmiş, kızının babası olmuştu. (H. S. Yılmazer)
  • Gönlüne göre:
    1. Dilediğine göre: Hepimizin gönlüne göre versin bize can veren Allah... (F. Kadri)
    2. İyi kalpliliğine yaraşır yolda: Gönlüne göre bir şey bulamamıştı üç senedir. İşte bu tam gönlüne göreydi. Nasıl da yakışırdı Sevgi'ye... (Ş. Yaşar)
  • Gönlünü açmak: İçini dökmek: Gönlünü açtı / İlk mektubu hemen orada yazdı (M. Adıbeş)
  • Gönlünü almak: Kırılan bir kimseyi güzel bir davranışla hoşnut etmek: Sultan ona atalık tutumuyla güzel sözler söyleyip gönlünü aldı. Kendisini muazzam bir köşke yerleştirdi. Pek çok iltifatlar eyledi. (A. Şimşirgil)
  • Gönlünü çelmek: Birini kendine aşık etmek: Zaman geçer ve Prens Salim Şah gönlünü çelen bu güzel rakkase ile evlenmek ister. (E. Sarı)
  • Gönlünü etmek (yapmak): Razı, hoşnut etmek: Babası bir kaç kere bu işin önüne geçmek istedi. Fakat o, babasına neler söyledi, nasıl gönlünü yaptı bilmiyorum, yine izin kopardı. (K. Nadir)
  • Gönlünü hoş etmek: Birinin dileğini yerine getirerek onu sevindirmek: Allah'a bel bağladın; Allah da bütün o zorluklardan seni kurtardı, gönlünü hoş etti. (C. Aksu)
  • Gönlünü pazara çıkarmak: Kendine yakışanı arayıp seçmeden, rastgele birini sevmek.
  • Gönlünün dümeni bozuk olmak: Gönül işlerinde kararlı olamamak, isteği her an başka yönde değişmek.
  • (Birinin) Gönlüyle oynamak: Sever görünüp sevmemek, avutmak.

Bakınız gönül ile ilgili atasözleri ve anlamları.
( 0 soru/yorum )