(* yaygın bilinen)
- El, adamı cömert der maldan eder, yiğit der candan eder: Başkalarının gereksiz pohpohlama ve övgüleri insana normalde yapmayacağı şeyler yaptırıp başına dertler açabilir.
- El, adamı sulu dereye götürür de susuz getirir: Çevremizde, her türlü kurnazlığı, hileyi yapabilecek insanlar olabilir. Yabancı kimselere, tanımadığımız insanlara karşı temkinli olmalıyız.
- El ağlatan gülmez: Suçsuz yere başkalarına acı çektiren kişilerin işi rast gitmez.
- El ağzına bakan aç kalır: Kişinin kendi başının çaresine bakması, kendi geçimini sağlaması ve kendi ihtiyaçlarını karşılaması gerektiğini vurgular.
- El ağzına bakan, karısını tez boşar*: (atasözünün anlamı) Kişi özel yaşamıyla ilgili konularda başkasının düşüncesiyle değil, kendi düşüncesiyle karar vermelidir.
- El ağzıyla kuş tutulmaz: Bireyin kendi çabası ve emeği olmadan gerçek bir başarıya ulaşmanın imkansız olduğunu vurgular.
- El ariftir, tez duyar: Dedikodu ve söylentilerin çok hızlı yayıldığını ima eder.
- El aşığı arsız sanır, âşık eli gözsüz sanır:
- Kişinin kendi düşünce yapısı veya bakış açısı doğrultusunda, diğer insanları yanlış değerlendirmesini ifade eder.
- Aşırı davranışlarda bulunanların bu davranışları hoş karşılanmaz.
- El atına binen köy ortasında iner: Birisinden geçici olarak aldığı şeyle işini yürüten kişi kısa bir süre o şeyi sahibine teslim etmek zorunda kalır.
- El atına binen tez iner: Başkasının malıyla yapılan iş kısa ömürlüdür.
- El beğenmezse yer beğensin (Ölürse yer beğensin, ölmezse el beğensin)*: Çocuğun öldüğünde iyi anılması, yaşarken de beğenilir bir kişi olması için anne baba çocuklarının eğitimine çok önem vermelidir.
- El deliye, biz akıllıya hasret kaldık: Bazı kimseler bazen öylesine anormal davranışlarda bulunurlar ki herkes onun aklından şüphe eder.
- El el için ağlamaz; başına kara bağlamaz: Başkalarının kendi yaşadıkları sıkıntılar için üzülmesini veya onlara yardım etmesini beklemenin haksızlık olduğunu, kişinin kendi başının çaresine bakması ve kendi sorunlarını çözmeye odaklanması gerektiğini belirtir.
- El elin aynasıdır*: İnsan çoğu huyunu arkadaşlarından öğrenir, davranışları da hemen hemen onlarla aynı olur.
- El elin eşeğini türkü söyleyerek arar*: Başkasının sıkıntısına çare bulacak kişi bu işi içinden acı duyarak değil, eğlencesinden geri kalmayarak yapar.
- El elin eşeğini yırlaya yırlaya, kendi eşeğini terleye terleye arar*: İnsanın kendi sıkıntı ve sorunlarına başkaları gereken önemi vermez, gerektiği kadar ilgilenmez.
- El elin iyisinde kötüsünde değil, kendi havasında: "Herkes önce kendi çıkarlarını düşünür" anlamında söylenen bir atasözü.
- El elin nesine, gülerek gider yasına*: Bir kimsenin acısı, başkasının umurunda değildir.
- El elin parasız gözcüsüdür: İnsanın yaşadığı çevrede niyetleri ne olursa olsun kendisini izleyen, hatasını yakalamak isteyen meraklı kişiler mutlaka bulunur.
- El eliyle yılan tut, onu da yalan tut (El eliyle yılan tutan, yarısını yalan tutar)*: Kişi kendi işini kendisi yapmalıdır.
- El gönlü dolaşık, ibrişimdir açılmaz: İncitilmiş olan gönlün kolay kolay bağışlamayacağını, bu nedenle insanların incitilmemesi gerektiğini anlatır.
- El gözü mihenktir: Bir şeyin değerli olup olmadığına başkaları karar verir. Çoğunluğun değerli bulduğu şey bizim içinde değerli olur.
- El için ağlayan gözden olur (yar için dövünen dizden)*: Başkası için yapılacak özverilerin sınırı vardır.
- El için kuyu kazan, evvela kendi düşer*: Başkasını tuzağa düşürmeye çalışan kimse, bu tuzağa ondan önce kendi düşer.
- El için yanma nâra, yak çubuğunu bak keyfine*: Başkalarının derdini kendine sorun yapıp da kendi rahatını ve düzenini bozma.
- El ile gelen düğün, bayramdır*: Bir sıkıntı herkesi ilgilendiriyorsa ona katlanmak kolaylaşır, daha kolay olur.
- El kapısı hem geç, hem güç açılır: Borç veren (veya yardımı istenen) insanlar hem çok nazlanır, hem de geri ödenmesi için bir sürü şart koşarlar.
- El kazanı ile aş kaynamaz*: Önemli bir iş, başkalarının yardımıyla başarılamaz, iş her an yarıda kalabilir.
- El kesesinden cömertlik olmaz: Zengin, varlıklı birinin işini yürüten kişi masraflar için bol bol harcama yapar.
- El kesesinden ikram etmek kolaydır: Başkasına ait bir malı kullanmak çok daha kolaydır.
- El kesesinden şâhım (sultanım) develer olsun kurbanım: Başkalarının imkânlarına dayanılarak onlar adına bol keseden vaatlerde bulunulduğu zaman kullanılır, halife kesesinden ihsan dağıtmak.
- El malı ile zenginlik olmaz: Ne kadar çok olursa olsun sağdan soldan alınan borç ve emanet mallarla insan zengin olmuş olmaz.
- El mi yaman bey mi yaman? El yaman!*: Baştaki ne kadar güçlü görünürse görünsün, asıl güç halktadır.
- El oğlu adamı gözüyle yer: Hemen hemen her insanın çevresinde onu çekemeyen, kötü durumda olduklarını görmek isteyen birileri bulunabilir.
- El oğlu evlat olmaz: Başka birinin çocuğu insana kendi çocuğu gibi gelmez. Bir kişinin doğrudan soyundan gelmeyen kişilere tamamen güvenmemesi gerektiğini ifade eder.
- El oğlu yumurtaya kulp takar: İnsan birisinin hatasını yakalamayı kafasına koymuşsa onu olur olmadık şeylerle suçlar.
- El oğluna oyun olmaz: Tanımadıkları insanları aldatmaya kalkanlar, aldanabileceklerini de unutmamalıdırlar.
- El oğluna yaranılmaz: Genel olarak insanların beğenilerini ve isteklerini tam olarak karşılamanın veya herkesi memnun edip beğenisini kazanmanın mümkün olmadığını ifade eder.
- El otuz iki dişine değil, otuz iki işine bakar: İnsan söyledikleriyle değil yaptıklarıyla değer kazanır.
- El üstünde el var, arşa varıncaya kadar (Evin geniş olacağına elin geniş olsun): Kimse kendisini herkesten üstün görmemeli. Çünkü kendisinden daha üstün birileri mutlaka çıkar.
- El üstünde gömlek eskimez*: Eğreti olarak alınan şey, dikkatle korunur; bir süre sonra olduğu gibi geri verilir.
- El üstündeki akçaya, çay kenarındaki bahçeye güvenilmez: Başkalarının imkanlarına güvenerek işe girmek yanlıştır.
- El sana taşla vurursa, sen ona ekmekle vur: Birisi sana düşmanca davranışlarda bulunduğu zaman ona aynı şekilde karşılık vermek yerine barışçı bir yol denersen herkes için daha iyi olur.
- El senin aynadan göremediğini duvardan görür:
- Kişinin kendisinin bile fark edemediği bazı özellikleri başkalarının fark etmesi daha kolaydır.
- Bazı kişiler başkalarının açık noktalarını yakalamak için özel çaba sarf ederler.
- El seyirden usanmaz: Meraklı insanlar başkalarının özel hayatlarını izlemekten zevk duyarlar.
- El vergisi, gönül sevgisi: Bize bir şey verene, armağan edene karşı gönlümüzde sevgi uyanır.
- El yağını yedi, biz ayranını içtik: İşini bilen insanlar imkanlardan en iyi şekilde faydalanmasını bilirken, işbilmez kişiler bu imkanların artıklarıyla yetinmek zorunda kalırlar.
- El yahşi biz yaman, el buğday biz saman: "Yabancılar bizden değerli görülüyor, el üstünde tutuluyor" anlamında söylenen bir atasözü.
- El yumruğu yemeyen kendi yumruğunu değirmen taşı sanır*: Başkasının gücü karşısında boyun eğmek zorunda kalacağını anlayamamış kimse, kendi gücünün herkese boyun eğdireceğini sanır.
- Elde bulunan beyde bulunmaz (Beyde bulunmayan elde neler var)*: Öyle şeyler vardır ki beyde bulunmaz da halkta bulunur.
- Eldeki yara, yarasıza duvar deliği*: Bir kimsenin acı ve sıkıntısı başkasına dert gibi görünmez.
- Elden gelen geç gelir, onda da karnın aç kalır: Başkalarının yapacağı yardımlar genellikle zamanında gelmediği gibi faydalı da olmazlar.
- Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz*: Kişi yalnızca kendi kazancına güvenmeli, başkasının yardımını beklememelidir.
- Elden medet uman aç kalır: Başkalarının yardımıyla yaşamak isteyenler bir gün aç kalırlar.
- Elden yiyen börkmüş, keseden yiyen çökmüş: Çalışıp kazanan kişi yokluk yüzü görmez. Hep hazırdan veya başkasının elinden yiyen yiyen, çok geçmeden yoksulluğa düşer.
- Elden vefa, zehirden şifa*: Zehirden şifa beklenmeyeceği gibi yabancılardan da vefa beklemek boştur.
- Ele eden, sana da eder: Bir kişi başkasına kötülük yapıyorsa aynı kişinin aynı şekilde size de kötülük yapabileceğini ifade eder.
- Ele giden yele gider: İnsan elindekini kendisi kullanmayıp ona buna ödünç verirse sonunda o şeyin kullanılacak hali kalmaz.
- Ele verir talkını (telkini), kendi yutar salkımı (Ele verir öğüdü, kendi kırar söğüdü)*: Kendisinin inanmadığı ve tutmadığı öğütleri başkalarına kolayca verir.
- Elin adamı eşeği makamıyla anırtır: Gösteriş meraklıları yaptıkları işi abartarak yaparlar.
- Elin ağzı torba değil ki büzesin*: Başkalarının söyleyeceklerine engel olamazsınız.
- Elin ağzına bakan aç kalır: Kişi çok ihtiyaç duyduğu şeyleri başkalarından yardım görerek elde etmeye kalkışırsa istediğini elde edemeyebilir.
- Elin arı, cehennemin narından çetindir: Bir insanın namuslarına dil uzatmak çoğu tehlikeli şeylerden daha fazla zarar getirebilir.
- Elin attığı taş uzak düşer: Başkasının yaptığı bir iş, kıskanç kişiye önemli gibi görünür.
- Elin ayıbını sana söyleyen, senin ayıbını da ele söyler: Başka insanların söylediklerini anlatan insanlara güvenmemeli çünkü sizin söylediklerinizi de başkalarına anlatır.
- Elin ayranı yürek soğutmaz: Birine yardım eden kişi ona her şeyini vermez. Bu yüzden başkasından gelen yardım ihtiyacı karşılamayabilir.
- Elin ölüsü ele uyur gelir (Elin ölüsü, ele güler): Başkasının üzüntüsü diğerlerine yalan gibi gelir.
- Elin derdi ele masal gelir: Kimsenin derdi, kimseye önemli gelmez.
- Elin ekmeği kanlıdır, silebilen yer: Evlilik çağına giren kızlara evlendiğinde yaşayabileceği sıkıntıları anlatmak, öğüt vermek için söylenen bir atasözü.
- Elin eliyle bal yiyen, yüzüne bulaştırır: Başkalarının yardımıyla iş yapmak isteyenler hiç beklemedikleri sonuçlarla karşılaşabilirler.
- Elin geçtiği köprüden sen de geç: Herkesçe denemiş ve onaylanmış yollardan gitmenin, genellikle daha güvenli ve başarılı olacağını ifade eder.
- Elin gözü taşı eritir: Birinin kıskançlığının veya olumsuz bakış açısının, bir başkasının başarısını veya mutluluğunu tehlikeye atabileceğini ifade eder.
- Elin gözündeki çöpü görür, kendi gözündeki merteği görmez: Büyük kusurlarına bakmayıp başkasının en küçük kusurunu bile kınayanlar için söylenir (mertek: Kalın odun).
- Elin gülü ele kokmaz, alıp bağrına sokmaz: Bir kimseye ait olan değerli bir şey başka birine yarar sağlamaz. Bu yüzden kimse başkasının malına kendinin gibi bakmaz.
- Elin kapısı ateşten gömlek, demirden leblebidir: Yabancı kişilerin iyi niyetle de olsa söyledikleri, kendilerine muhtaç olanların ağrına gider.
- Elin köyünde horoz olmaktansa, kendi köyünde tavuk olmak yeğdir: İnsan hiç tanımadığı bir yerde varlıklı da olsa mutlu olmaz. Bu yüzden yoksul da olsa dostlarının, tanıdıklarının yanında yaşamak ister.
- Elin öldürdüğü yılan dirilir de sokar (Elin öldürüverdiği yılan, kafasını kaldırır kaldırır, bakar): İnsanlar genellikle başkası için gönülsüz bir şeyler yaparlar, bunlar da iyi sonuç vermez.
- Elin övdüğünü el alır, ana babanın övdüğü evde kalır: Her ana baba kendi çocuğunu daha güzel ve nitelikli görür. Anacak kısmetinin açık olması için başkalarının da öyle görmesi gerekir.
- Elin tavuğu ele kaz, fındığı koz görünür: Aynı şeylere sahip iki kişi bazen karşısındakinin malını daha üstün görür ona imrenir.
- Elindekini verme ellere, sonra başını vurursun yerlerе: Malını kendin kullanmaz da sürekli başkalarına kullandırırsan kullanılmaz hale gelir, verdiğine pişman olursun.
- Akarsuya inanma, el oğluna dayanma*: Akışı ne kadar yavaş olursa olsun akarsuya girmek tehlikelidir, eloğluna güvenmek de doğru değildir, insanı zarara sokabilir.
- Ana besler hurmayla, eloğlu karşılar yarmayla (eller döver yarmayla): Her anne, çocuğunu büyük bir şefkat ve özenle nazlı olarak yetiştirir. Çocuk topluma karışınca yaşamın ve çevresinin insafsızlıklarıyla ve zorluklarıyla karşılaşır.
- Allah verirse el getirir, sel getirir, yel getirir*: Allahü Teala bir kimseyi zengin etmek isterse ona hiç umulmadık yerden mal ve para gelir.
- At elin saltanat kelin: Bazen kullanmasını bilmeyenlerin eline imkanlar geçerken kullanabilecek olanlar bu imkanı bulamaz.
- At elin, torba emanet, bizim "dahdah"ımız var: Kendini beğenmiş kişilerin eline geçici bir imkân geçip de iyi bir duruma geldiği zaman kendilerinin o duruma lâyık olduğunu sanırlar.
- Atın varken yol tanı, ağan varken el tanı*: Elde imkân varken gezip dolaşmak, dost edinmek gerekir.
- Ayak gitmese el getirmez:
- Çalışıp kazanmaya razı olmayanın geçimini başkaları sağlamaz.
- Bir işin gerçekleştirilmesi veya bir hedefe ulaşılması için kişinin harekete geçmesi ve çaba göstermesi gerekir.
- Azıksız yola çıkanın gözü el torbasında kalır*: İleride gereksinim duyacağı şeyleri zamanında hazırlamayan kişi, hazırlık yapan diğer insanlardan yardım bekler.
- Ben çekeyim cefayı, eller sürsün sefayı (Biz çektik cefayı eller sürdü sefayı):
- Bir kişinin zorlukları üstlenmeye ve çabalamaya hazır olduğunu, ancak bundan başkalarının faydalanacağını/faydalandığını anlatır.
- Fakir dar gelirli kimselerin ömrü geçim sıkıntısı içinde geçer. Buna karşılık zengin, mal mülk sahibi kimseler rahat ve mutlu bir yaşam sürerler.
- Bendeki yara eldekine duvar deliği: Kişinin acısını başkası onun kadar bilemez.
- Biz attık kemik diye, el kaptı ilik diye*: Bizim işe yaramaz diye vazgeçtiğimizi başkaları değerli buldu.
- Bizim gelin bizden kaçar, tutar ellere başını açar*: Bize yabancı duran yakınımız, dostumuz, akrabamız başkalarına rahatça, içtenlikle yardım eder.
- Çalma elin kapısını, çalarlar kapını*: Kimseye kötülük yapma yoksa onlar da sana aynı kötülüğü yaparlar.
- Çam ağacından ağıl olmaz, el çocuğundan oğul olmaz*: Her şeyin bir değeri vardır; yapacağı iş, kullanılacağı yer ayrıdır.
- Çay kenarında bağ alan sele alıverir, kırkından sonra kız alan ele: Bir işi o iş için gerekli ortamın bulunmadığı yerde yapmaya kalkışırsan bütün çaban boşa gider. Yaşlandıktan sonra genç kız alırsan sen öldükten sonra başkasıyla evlenmek zorunda kalır.
- Dışı eli yakar, içi beni yakar*: "Dıştan görünüşü, herkesi imrendirecek kadar güzel ama içyüzü elverişsiz, kötü" anlamında söylenen bir atasözü.
- Düğünün tadı el ile, harmanın tadı yel ile*: Düğün kalabalık olursa eğlence daha hoş olur. Mutluluk da paylaşılınca daha güzel olur. Her işin gerçekleşmesi birtakım koşulların bulunmasına bağlıdır.
- Evinde delik, böğründe yara, var sırlarını ellerde ara: Gizlemesini bilmeyenlerin sırlarını herkes duyar.
- İyilik et kele, övünsün ele*: Bir kişinin beğenilmeyen yönlerini düzelt, onu herkesin övüneceği duruma getir.
- İyiyi kötüyü el bilir, dereyi tepeyi sel bilir: Kişi kendi hakkında yansız olamaz, kişi hakkında en doğru yargıyı ilişkide olduğu insanlar ve içinde yaşadığı toplum verir.
- İşleyen el, ele açılmaz: Çalışkan, yetenekli kişi başkalarına muhtaç olmaz.
- Karışma el işine, akşam evine, sabah işine: İnsan yalnızca kendi işleriyle meşgul olmalı, başkalarının işine sürekli burnunu sokmamalı.
- Kazma elin kuyusunu, kazarlar kuyunu*: Sen başkasına kötülük yapma yolunu tutarsan başkası da sana kötülük yapma yolunu tutar.
- Kızın varsa el yatağında yatmasın, oğlun varsa el ekmeği tatmasın (Oğlun varsa el ekmeği tattırma, kızın varsa el evinde yatırma): Yetişkin kız çocuğu baba evinden başka hiçbir yerde gece yatıya kalmamalı. Aynı şekilde ana baba oğullarının ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamaya çalışmalı, başkalarına muhtaç etmemelidir.
- Komşunun kapısını döğme parmakla, el seninkini döver tokmakla: En küçük bir kötülük fazlası ile karşılığını görür.
- Koyunu yüze getir, el onu bine yetirir*: Kimi insan, başkaları hakkında abartarak konuşmaya bayılır.
- Önce iğneyi kendine batır, sonra çuvaldızı ele*: Başkasına zararı dokunacak bir davranışı yapmadan önce iyi düşün, kendi kendini eleştir.
- Para ile karı ele emanet edilmez: Para ve eş insanın hayat güvencesi ve namusudur. Başkalarına emanet edilmez.
- Sahipsiz tahtayı el alır, almazsa yel alır: Eğitim görmeden serbest yetişen çocuklar kötü şeylere çabuk aldanırlar. Büyüdüklerinde de kötü bir insan olurlar.
- Selin ağzı tutulur, elin ağzı tutulmaz*: Doğal yıkımlara karşı önlem alınır ama söyledikleri yalan yanlış olanı susturmaya kimsenin gücü yetmez.
- Su gider taş kalır, el gider kardeş kalır: Ne olursa olsun insanlar her zaman ailelerinin yanındadırlar.
- Şahin küçük ama payını ele vermez*: Küçük olmak güçsüz olmak demek değildir, kendilerinden büyük olandan daha güçlü olan küçükler de vardır.
- Usul söyle dam duyar, damdan da eller duyar: Biriyle gizli bir şey konuşursan fazla yüksek sesle söyleme, etraftan biri duyarsa, kısa zamanda herkese yayılır.
- Yad elde beylik sürmeden, yurtta züğürt gezme yeğdir: Gurbete düşmüş bir insan, ne denli varlık içinde bir yaşam sürüyor olsa da doğup büyüdüğü yeri arar.
- Zurnayı biz çaldık, parsayı el topladı (Duayı biz ettik yağmur başkasının tarlasına yağdı): İnsan bazen bir şey kazanmak için çalışır, çabalar, emeğinin karşılığını alamaz ama, başkaları onun yaptığı isten büyük kazanç sağlar.
Ayrıca bakınız:
El (yabancı) ile ilgili deyimler ve anlamları
El (uzuv) ile ilgili atasözleri ve anlamları
El (uzuv) ile ilgili deyimler ve anlamları
Soru/Yorum Formu