- El adamı (Elin adamı): Yabancı kimse: El adamı öğüt verir de ekmek vermez (M. Üçer). Şimdi. ah vah ediyorlar. Elin adamı bizi kazıkladı, diyorlar. (A. Nesin)
- El ağzıyla kuş tutmak: Başkasının imkânlarıyla iş görmek: El ağzıyla kuş tutacak adam değildi. Her ne yapmak murat ederse, yapacağı işle bizzat meşgul olurdu... (S. Ayverdi)
- El âlem: (deyiminin anlamı) Herkes, el gün, yabancılar: Bu yüzden "el alem ne der" diye yaşamayı bırakın. Çok şey bilseydi o el alem kendileri iyi bir hayat yaşardı! (E. Soylu)
- El arı düşman gayreti: Dosta düşmana karşı küçük düşmemek için söylenir: El arı, düşman gayreti diye şimdiye kadar tahammül ettim amma, artık bu çekilecek çile değil. (M. Rona)
- El beğenmezse yel (yer) beğensin: "İnsanların beğeneceği bir adam olamayacaksa, ölsün daha iyidir" anlamında bir deyim.
- El eline bakmak: Başkasına muhtaç olmak: Şimdi el eline bakar durumdayken, bir de evlilik derdi açamazdı başına... (E. Toy)
- El gün: Kamu, herkes, dost-düşman: Ele güne ne deriz diyecek oldum "El gün mü kaynatıyor tenceremizi" diye öfledi pöfledi. (E. Okçuoğlu)
- El iyisi olmak: Yakın çevresine değil de, yabancılara yardımcı olmayı daha çok sevmek: El iyisi olup ev iyisi olmadıktan sonra, eş olmanın anlamı yoktur (Altınoluk). Murtaza, "el iyisi, ev ayısı" dedikleri türdendi. Kendi ailesine babalık etmek yerine, sokaktakileri kollamayı yeğliyordu. (Z. Rade)
- El kapısı:
- Bir kızın gelin olarak gittiği ev: Bir başka eve gidecekmişim. Adı "El kapısı" imış o evin. El kapısı çetin olurmuş, yaman olurmuş bacım, dayanmak gerekirmiş... (T. Yücel)
- Geçimi sağlamak için çalışılan başkasına ait olan iş yeri: Yokluk gâvurluktan da kötü. El kapısı "evet efendim" kapısı. (A. Sayar)
- Yabancıların evi, yurdu: Kendi yurdunda el kapısı yaşamak da cabası.. (E. Okçuoğlu)
- El kapısına düşmek: Yabancıya muhtaç olmak: Ara sıra para göndermese... Sürüm sürüm sürünecek, el kapısına düşecek. (H. Çetinkaya)
- El kazanıyla aş kaynatmak: Başkasının hazırladığı olanakları kendi hesabına kullanarak iş çevirmek: El kazanıyla aş kaynatırsan böyle olurmuş. (A. Karaağaç)
- El kızı:
- Gelin: "Benim üzerime bir el kızı daha alırsın, olur biter." Ben, "Yok. Ben senin üzerine hiç kimseyi almam, hiçbir güzele bakmam," dedim. (N. Demir)
- Eşlerden kadın: Sen benim dünya ahret karımsın. El kızı helalimsin, hem döverim, hem severim. Sen olmasan benim halim nice olur bilmez misin? (A. Kundakçı)
- El oğlu (Elin oğlu):
- Yabancı herhangi bir adam: Hepimiz el oğlu ve hepimiz el kızı değil miyiz? (M. O. Yenidünya). Kuru odun yaş olmaz / El oğlu kardaş olmaz
- Damat: El oğlu el kızı için, el kızı el oğlu için (Kıbrıs atasözü).
- Eşlerden erkek: El oğlu senin kölendir. / Sevda yoluna ölendir. / Ağlama gelin ağlama / Sakın karalar bağlama
- Ele güne karşı: Yabancılara, herkese karşı: "Aman Bey, bizi ele güne karşı rezil etme!" (Y. Kemal)
- Ele karışmak: (Evlenme sebebiyle) Aileye yabancı bir kimse girmek, başka bir aileyle hısım olmak: Dediler büyümüş ele karışmış... (Önasya). Herkes düğün yaptı, ele karıştı. Birlikte üniversiteye gittiği kızlar şimdi neredeyse torun torba sahibi. (B. Başarır)
- Eller elinde kalmak: Yabancı elinde kalmak: Bu doğacak çocuğa kim bakacak? Zavallı yavrucak eller elinde kalacak... (İ. A. N. Sekizinci)
- Dizginleri ele vermek: Başkasının yönetimini kabullenmek: Dirilerin dizginleri niçin ölülerin eline verilmiştir? (Z. Gökalp)
- Ekmek elden su gölden: Kişinin kendisinin çalışmayıp başkasının kazancıyla geçinme durumunu ifade eden deyim: Neydi o günler, baba sağ, ana sağ, ekmek elden su gölden, yer, içer boyuna top peşinde, yelken, dümen çayır çimen peşinde seyirtir dururduk. (O. C. Kaygılı)
- Giydiği yakışırken eller bakışırken (Al yakışırken, el bakışırken): "Gençken, güzelken" anlamında kullanılan bir söz: Giydiği yakışırken, eller bakışırken, evlenmeye baksın, daha sonra evde kalır (A. Püsküllüoğlu). Allar yakışırken, eller bakışırken baş göz edeceksin kızı! Yirmisini aştıktan sonra dul adam harcı olur gayri. (N. Yeğinboğalı)
- Gurbet ele düşmek: Aile ocağından uzak bir yere gitmek: Beni gurbet ele düşürdü kısmet / Ne tükenmez hasret bu nasıl kısmet / Kimseye yâr olmaz diyar-ı gurbet / Herkesin sevdiği yâri vatandır (C. Yener)
- Yedi kat el: Çok yabancı: Kendi ailene yedi kat el bedbahtlarının yapacağı fenalığı yapma! (H. R. Gürpınar). En yakının olanlar, seni anlamazlarsa; derdini onlara da anlatamazsan, yabancılar mı acısınlar, yabancılar mı derdinle ilgilensinler, yedi kat el mi halinden anlasın, istiyorsun? (M. Yesari)
- Yuları ele vermek (kaptırmak): Birinin sözünden çıkmayacak duruma gelmek, kendi iradesiyle davranmamak: Yok, oğlum yok, sen bir kere yuları ele vermişsin (S. S. Pınar). Padişah, bir kere yuları vermiş ele; ne yana çekersen o yana gidiyor. (R. Güney)
Ayrıca bakınız:
El (yabancı) ile ilgili atasözleri ve anlamları
El (uzuv) ile ilgili atasözleri ve anlamları
El (uzuv) ile ilgili deyimler ve anlamları
Soru/Yorum Formu
»