Daha basit, daha kolay, daha yalın duruma getirmek: Günler boyunca analizimizi özete indirgemek için uğraştım... (A. Sobel). (mecazi) Bir şeyi başka (basit) bir şeyle aynı duruma getirmek için onun durumuna indirmek: Lakin yazarı…
İndi, herkesin kabul edebileceği bir temele dayanmadan, bir kimsenin kendi kanısına dayanan, kendi görüşüne göre olan, kendince demektir: Kanaat notu bazen indi bir takdirden ibaret kaldı (H. A. Yücel). Sadece memleketin hayrı için …
İncik boncuk bileklikler İncinmiş olan. (halk dilinde) Ağrı, sızı, acı. Bacağın diz kapağından topuğa kadar olan kısmı. (Kimi bölgelerde diz, ayak bileği, baldır ya da kaval kemikleri de bu adla anılır.) İncik boncuk: …
İnci (müge) çiçeği İnci çiçeği, zambakgillerden, Orta Avrupa dağ ve ormanlarında yetişen, geniş, sivri yaprakları arasında ince bir sap üzerinde dizili küçük yuvarlak ve çan biçiminde, kokulu beyaz çiçekler açan, hekimlikte ve…
İstiridye kabuğu içinde inci tanesi İstiridye cinsi kimi kavkılı deniz hayvanlarının, içlerine giren kul taneciklerini salgıladıkları sedefli bir maddeyle örterek kaplamalarıyla oluşan, küçük, genellikle beyaz ve yuvarlak, de…
İnceltici sentetik tiner İnceltici, boyaların daha kolay uygulanabilmesi için yoğunluğunu azaltmak, akışkanlığını artırmak, sulandırmak amacıyla kullanılan kimyasal sıvıdır. Bu amaçla en çok tiner kullanılır. İnceltici oran…
İnce olma (kalın olmama) durumu. İnce ve nazikçe davranış, nezaket: Peygamber büyük bir incelik göstererek hanımı Safiyye'in, dizine basıp deveye binmesi için ayağını yere koydu (aleyhimüsselam). (İlgili cümle kaynağı: H. Ç. K…
Değer verilen kimseden gelen iyilik, kayra. İhsan, lütuf eş anlamları: Allahü Teala inayet edip kendi vasıflarından bazılarını cüz'i olarak kullarına vermiş ve... (İlgili cümle kaynağı: Necip Fazıl Kısakürek) İnayette bulunma…
Allah'a inanmak, itikat: "Eğer inanıyorsanız, üstün sizsiniz. (Ali İmran 139. ayet)" Bir düşünceyi, bir kanıyı doğru sayarak benimseme, bu düşünceye gönülden bağlanma: Başarı, inanç işidir... (A. E. Kavaklı) İ…
Bir işten doğabilecek zararı karşılamak üzere bir tarafın öbürüne gösterdiği karşılık ya da bir başkasının kuşkularını gidermek amacıyla birinin söylediği kuvvetli söz; teminat, garanti eş anlamları: Bağışların, belirli bir ülkü içi…
İnanmak işi, inanma. Bir kimse ya da bir şeyin doğruluğuna, gücüne ve büyüklüğüne sarsılmaz bir duyguyla inanma. İnan birliği : Aynı inançtaki kişilerin oluşturduğu birlik. İnan olsun : (deyim) "Bana inan, inan ki"…
Kendisine inanılan, güvenilen ve sır verilen kimse, sırdaş: İnal Beğ, yalan söylemez bir kişilik olduğundan 'Kendisine inanılan' anlamında İnal adını, Temir Beğ de demir gibi sert ve sağlam olduğundan Temir adını almıştı. (…
Bağdaşma, uyuşma, birbirini tutma. Kaynaşma. İmtizaç etmek : Bağdaşmak, uyuşmak, kaynaşmak: Güler yüz, sevgi, şefkat, merhamet, ilgi, bütün bunlar Arzu Öğretmende imtizaç etmiş, bir cevher haline gelmiş ve öğretmen özelliği ol…
Başkalarına tanınmayan özel, kişisel hak ya da koşul, ayrıcalık. Devlet tarafından, gazete, fabrika kurmak, maden vb. işletmek gibi bir kişi ya da kuruluşa verilen izin.