Dar nedir, ne demektir? Dar ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
  1. İçine alması gereken şey, sığmayan ya da güç sığan, geniş ve bol karşıtı: Bu elbise çok dar.
  2. Ensiz: Dar gelmek.
  3. (mecazi) (Kafanın yaratıcı yetileri için) Yetersiz: Dar düşünmek.
  4. Az, elverişsiz: Darlık.
  5. Sıkıntılı: Dara düşmek.
  6. Güçlükle, ucu ucuna, ancak: Dar yetişmek.
  7. (eskimiş) Ev: Dar-ı dünya.
  8. İdam mahkûmlarını asmak için dikilen direk: Dar ağacı.

Dar ile ilgili birleşik kelimeler

  • Dar açı: (matematik) Dik açıdan daha küçük açı.
  • Dar bitki: (botanik) Sık aralıklı ekildiği için yan dalları gelişmemiş pamuk fidanı.
  • Dar boğaz: Geçici olduğu ve ilerde esenliğe kavuşulacağı kabul edilen sıkıntılı durum veya dönem.
  • Dar ünlü: (dil bilgisi) Alt çenenin az açılmasıyla oluşan ünlü: ı, i, u, ü harfleri dar ünlüdür.

Dar ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "dar" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • (kendini) Dar atmak: Güçlükle ve ivedi olarak bir yere sığınmak: Islana ıslana caddeye çıkınca en yakın bir kahvehaneye kendini dar attı. (N. Muhiddin)
  • Dar (darı) darına: Güçlükle ve son anda, güç hâl ile: Otobüse dar darına yetişebildik (A. Püsküllüoğlu). Bu tehlikeden de böylece darı darına kurtulmuş olduk (O. Ağa).
  • Dar etmek: (Zaman bildiren kelimelerle) Aradaki vakti zor geçirmek: Kafamda bin bir düşünceyle sabahı dar ettim (A. Çubukçu).
  • (birine bir yeri) Dar etmek: Bir kimseyi sıkıntıya sokmak: Burhan'ı bu illetten kurtaracağım. Kim önüme çıkarsa dünyayı ona dar ederim dedi. (B. Yalçın)
  • Dar gelmek:
    1. Bol olmamak: Elbise dar geliyor, kısa geliyor, para yok. (S. Doğan)
    2. Sıkıntı ve huzursuzluk vermek: Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıkıştırdıkça sıkıştırmış, böylece Allah'ın azabından yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. (Tevbe Suresinden)
  • (bir şeyden) Dar kaçmak: Bir sıkıntıdan güçlükle kurtulmak: Polisi gören kabadayılar dar kaçtılar. (N. Muallimoğlu)
  • Dar kafalı:
    1. Anlayışsız: Ben, bağnaz, dar kafalı, dogmatik adamın biriymişim... (C. Gündoğdu)
    2. Tutucu.
  • Dar yetişmek: Güçlükle ulaşmak: Köyden hastaneye dar yetişmiş.
  • Dara boğmak: Birisinin güç durumundan yararlanmak: Zaten dardayım, bir de dara boğuyorlar.
  • Dara çekilmek: Asılmak: Gelen gider imiş şu kara yere / Mansur cana kıydı çekildi dâra (Karacaoğlan).
  • Dara düşmek: Para sıkıntısına düşmek: Babam ölünce, babamın servetini yedim, içkiye, kumara gitti, öyle dara düştüm ki konakları bile sattım... (A. E. Uysal)
  • Dara gelememek: Baskıyla, aceleyle iş yapamamak: Beklesin biraz, ben pek dara gelemem.
  • Dara gelmek:
    1. Aceleye gelmek: Başları dara gelince, bir saatlik bir yere on beş dakikada varırlar.
    2. Sıkışmak, bunalmak, zorunda kalmak, mecbur olmak: Dara geldi mi istifa edip işin içinden sıyrılırdı. (S. R. İskit)
  • Dara getirmek: Aceleye getirmek: Biraz erken kalkalım da dara getirmeden yapalım işi, güzel olsun. (O. Sarıgöz)
  • Darda bulunmak: Para sıkıntısı içinde bulunmak: Kim darda bulunan bir kimseye süre verir veya alacağından bir kısmını bağışlarsa, başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde, Allah onu arşının gölgesinde gölgelendirecektir. (Hadisi Şerif)
  • Darda kalmak:
    1. Paraca sıkıntıya düşmek: Hizmetçisine şöyle derdi: "Darda kalmış bir fakire vardığında onun borcunu bağışlayıver. Bakarsın Allah da bizim günahımızı bağışlar." (M. Y. Kandemir)
    2. Zor duruma düşmek: Peki, kimdir kendisine başvurduğunda darda kalmış olanın darlığına yetişen, kötülüğü gideren? (Neml Suresinden)
  • Başı dara düşmek: Sıkıntıya girmek: Başın dara düşerse hiç düşünmeden çık gel, ya da bir haber sal yeter, bu kardeşin koşa koşa gelir. (M. Gürbüz)
  • Başı darda kalmak: Parasızlıktan dolayı sıkıntıda olmak veya içinden çıkılamaz bir sorunla karşılaşmak: Başı darda kalmış, iyi niyetli, çalışkan insanların elinden tutmaktan büyük bir mutluluk duyardı. (H. Dizdaroğlu)
  • Canını (bir yere) dar atmak: Bir tehlikeden, bir sıkıntıdan güçlükle kurtularak bir yere sığınmak: Bir kurşun yağmuruna tuttular, canını dar attı içeriye, o zaman anladık, işlerin şekli değişmişti. (R. Özdenören)
  • Dünya, başına dar olmak (gelmek): Çok sıkılmak, büyük bir çaresizlik içinde kalmak: Kan gövdeyi götürür ve dünya, kâfirlerin başına dar olur. En sonunda kale fethedilir ve kuleler yere çakılır. (İ. Kayaokay)
  • (birine) Dünyayı başına dar etmek: Bir kimseyi çok sıkıntılı bir duruma sokmak: — Ey Tariyun! Bil ki kızın Gülendam benim nikahlı karımdır. Tez Gülendam'ı çeyizi ile bana yolla. Eğer "Olmaz, göndermem..." dersen oraya varırım, dünyayı başına dar ederim. Seyyid Battal Gazi (M. F. Gürtunca)
  • Eli dar (darda) olmak: Geçimini karşılayacak parası olmamak, para sıkıntısı içinde olmak: "Eli dar olana vardığında ona kolaylık göster, umulur ki Allah'ta bize kolaylık gösterir" derdi. (A. Seyrun)
  • (birine) Meydanı dar etmek: Birini çok sıkıntıya sokmak, her yönden sıkıştırmak: Meydanı dar edeceğim onlara. İflâhlarını kesmekle yetinmeyip köklerine kibrit suyu dökeceğim. (M. Savaş)
  • Varlıkta darlık (yokluk) çekmek: Elindeki varlıktan yararlanamayarak sıkıntıya düşmek: Bağırlarındaki ulemadan istifade edemez, varlıkta yokluk çekerler. (A. Kadıoğlu)

Dar ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "dar" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Dar yerde yemek yemektense, bol yerde dayak yemek hayırlıdır: Zor şartlar altında yaşamak yerine, daha rahat bir ortamda zorluklarla başa çıkmayı tercih etmenin daha iyi olduğunu ifade eder.
  • Darlıkta dirlik olmaz: Geçim sıkıntısı ve yokluk içindeyken huzur ve düzenin sağlanamayacağını ifade eder. Yoksulluk, insanların birliğini ve düzenini bozar.
  • Allah kulunu her vakit darda komaz: İnsan, başına bir takım bahtsızlıklar gelince hemen karamsarlığa kapılmamalıdır. Çünkü Allah onların bir ömür boyu mutsuz olmalarını istemez.
  • Ayakkabı dar olunca dünya geniş olmuş ne fayda? (Ayakkabı dar olunca dünya başa zindan olur): Kişinin huzuru, rahatı yoksa, hiçbir şeyden mutluluk duymaz.
  • Bir darlığın bir bolluğu, bir bolluğun bir darlığı olur: Sıkıntı içinde yaşayan kimse bir gün zengin olabileceği gibi, bolluk içinde yaşayan biri de sıkıntıya düşebilir.
  • Bol zamanda kıt harcanan, dar zamanda bol harcanır (Geniş gününde dar gezen, dar gününde geniş gezer): Kazancı iyiyken tutumlu davranan kişi işsiz kaldığında uzun süre yokluk çekmez.
  • Çağrıldığın yere (gitmeye) ar eyleme, çağrılmadığın yere gidip yerini dar eyleme*: Yapılan daveti reddedip kalabalık etme, çağrılmadığın yere de gidip terslenme.
  • Dünya bol olmuş neye yarar, pabuç dar olduktan sonra: Rahatlık, özgürlük, bolluk bulunan yer, bunlardan yararlanma olanağı bulunmayan kişiler için bir değer taşımaz.
  • Elim dar olacağına evim dar olsun: İnsan ev sahibi olurken biraz borca sıkıntıya mutlaka girer, ama bunu yaparken fazla lükse kaçarsa diğer ihtiyaçlarını zor karşılar.
  • Güvenme varlığa, düşersin darlığa*: İnsan varlıklı durumuna güvenerek har vurup harman savurmamalı, bir gün darlığa düşebileceğini düşünerek hesaplı ve tutumlu davranmalıdır.
  • Kursağı bol olanın, ekmeği dar olur: Aşırı istek ve oburluğun eldeki imkânları yetmez hale getireceğini ifade eder. Açgözlü insan, ne kadar çok bulsa da elindekini yetiremez.
  • Oynamasını bilmeyen kız "yerim dar" demiş; yerini genişletmişler (bollatmışlar) "gerim (yenim) dar" demiş*: Elinden bir iş gelmeyen kimse, yeteneksizliğini belli etmemek için türlü bahaneler bulur.
  • Varlığa darlık olmaz (Varlıkta darlık çekilmez): Varlıklı olanın gücü her şeyi yapmaya ya da yaptırmaya yeter.
  • Varlığa güvenen, darlığa düşer: Zenginliğine güvenip, tutumunu bilmeyen kişi, ummadığı bir anda darlığa düşüverir.
  • Varlık içinde darlık: Varlığa sahip olduğu halde cimrilik eden insanların tutumunu eleştirir. Kişinin zenginliğine rağmen cömert olmaması durumunda yaşadığı kısıtlılığı ve mutluluğu kaybetmesini ifade eder.
  • Varlıkta darlık olmaz, yoklukta dirlik olmaz: Malı mülkü olan kişinin sıkıntı çekmeyeceğini, fakat yoksulun huzurlu yaşamasının kolay olmadığını anlatır. Geçim sıkıntısı çeken kimseler arasında huzur ve düzen sağlamak zordur.
  • Varsa (var mı) pulun, herkes kulun; yoksa (yok mu) pulun, dardır yolun*: Zengine herkes hizmete hazırdır, fakir, yoksulluğundan aklını kaçıracak duruma bile gelebilir.
  • Yardımcısı yâr olanın sabanına dünya dar olur: İnsan yaptığı işlerde sevdiği, güvendiği kişiden destek görürse o işi azimle kısa sürede bitirir.