Mürekkep balığı Mürekkep balığı (cephalopod), kafadanbacaklılar sınıfından bir deniz hayvanıdır. Etleri insanlar tarafından tüketilen bu canlılar, kendilerini korumak için suyu bulandıran ve derilerinin rengini değiştirerek çe…
Mürekkep ve dolma kalem Çeşitli yüzeylere özellikle kağıt üzerine yazı yazmak, desen çizmek ya da baskı yapmak için kullanılan, genellikle demir, sülfat, boya ve az miktarda asit karışımından oluşan mavi, siyah veya kırmızı s…
Refah, rahatlık, bolluk ve varlık içinde: Türkiye bölgedeki en güzel, en müreffeh, en gelişmiş ülkedir. (İlgili cümle kaynağı: Doğan Sofracıoğlu) Sıkıntısız, iyi bir yaşamı olan, gönençli: Bizim meselemiz, kariyer yapmak, daha mür…
Eğitici, yetiştirici, eğitmen: Oysa Şeyh bir mürebbi idi, bir öğretmendi. Ona hakikati aşıladı... (İlgili cümle kaynağı: M. E. Kılıç) Bir çocuğun eğitim ve bakımıyla görevlendirilmiş erkek. Terbiye edici. Rehber. Mürebbiye: …
Mürdüm eriği Reçeli veya hoşafı yapılan, kara mor renkli, etli, dolgun ve yüzeyi hafif buğulu olan, kurutulduktan sonra siyahımsı bir renk alan bir cins küçük erik. Mürdüm Eriğinin irisi makbul değil. Ufağı beğenilir. (B. Pam…
Doğal kurşun oksitlerden mürdesenk ve masiko Doğal kurşun oksit (PbO). Kurşun monoksit, sarı toz halindeki masiko ve kırmızı pullar halindeki mürdesenk (litarj) olmak üzere iki çeşittir. (kimya) Gümüşlü kurşunun kal edilmes…
Anlamdaş, eş anlamlı, aynı anlama gelen: Müradif sözler; söylemde ayrı, manada yakın olan sözlerdir. Zira hikmet-i itikat sırf akli olmalıdır. Bunun için ise mantığa bağlanmaktan başka çare yoktur. İşte görülüyor ki akıl, mantık, hi…
Başvuru, başvurma: Ortaokulu bitirdikten sonra yatılı ilköğretim okulunun sınavlarına müracaat etmiştim. (İlgili cümle kaynağı: H. Ertuğrul) Danışma: Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız bir şeyde ihtilafa düştünüz mü o husu…
Tutulmuş, yakalanmış: En sonunda insanı bir hastalığa müptela ediyor. (Yaşar Kemal) Kötü alışkanlıkları olan, bağımlı. Aşık, vurgun: Aşkın gizli bir çeşidine müptela imişim, seviyormuşum... (İlgili cümle kaynağı: Samiha Ayverdi) …
Bir şey öğrenmeye yeni başlamış olan, acemi, yolun başında olan: Meslekte müptedi olduğunuz görülüyor (R. N. Güntekin). Selçuklu dönemi medreselerinde öğrencilerin müptedi, mülazım ve fakih olarak üç guruba ayrıldığı, medreseye yeni…
Belirsiz, ne olduğu açıkça anlaşılamayan: Muğlak ve müphem konuların zihinlerde daha berrak bir şekilde kavranmasını sağlayacak net açıklamalarda bulunduğu görülmektedir. Açık ve belirgin olmaksızın, belli belirsiz: "Müphem k…
Köşesine çekilip kimseyle görüşmeyen, topluluktan kaçan, yalnızlıktan hoşlanan kimse, kaçınık: Ey bilge münzevi, size üç sorunun cevabını sormak için geldim: Doğru şeyi doğru zamanda yapmayı nasıl öğrenebilirim? (İlgili cümle kaynağ…
Yaygın, yayılmış: Burada yağmur yemiş ağaçlardan münteşir latif bir kır kokusu vardı. Yayımlanan, basılmış, yayımlanmış olan (gazete, dergi vb.): Çocuğun, kadının, çiftçinin, eczacının, zabıta memurunun, her sınıf efradın zevkine …
İlgisi ve alakası bulunan, ilgili: Profesör, hakim, avukat, hukuk müşaviri gibi hukuk ilmine müntesip olanlar bu eserden her halde en çok istifade edenlerden olacaklardır. (Türk Hukuk Lügati) Bir işe, bir mesleğe girmiş olan, bir k…
Seçme yazılar ve eserler: Şinasi Tanzimat edebiyatında yeniliğin öncüsü olmuş bir yazarımızdır Müntehabat-ı Eş'ar adlı eserini daha önce yazmış olduğu şiirlerinden seçerek yapmıştır... Tasviri Efkar gazetesinde yazdıklarını da …
Eskiden yazma kabiliyeti yüksek, sanatsal düzyazı ve mektup yazarlarına verilen isim: Sanatlı bir söyleyişle yazılan düz yazıya "inşa", yazarına da "münşi" denir... Nazım sade olabilirdi, bu, caizdi. Fakat münşi…
Kaleme alınan şeyler, nesir yazılar, mektuplar. (edebiyat) Divan edebiyatında, küçük düz yazı örneklerinin ve mektupların toplandığı dergi ve kitaplara verilen ad: Münşeatlar da toplanan yazıların aynı konuda yazılmış olması şart…
Adı sanı kalmamış, yıkılmış, yok olmuş, sona ermiş, batmış, çökmüş, tükenmiş: Roma idaresi altında yaşamış olan bir çok milletler münkariz olmuştur. Türklerin mahkum milletlere tatbik ettikleri siyaset hiç bir zaman öldürücü siyaset…
Yüksekte olmayan, ingin, çökük, basık, alçak (yer): Genel olarak ormanlık saha sınırlarının büyük kısmı bataklığın münhat kısımlarından oldukça yüksekte bulunmaktadır... Yalnız derelerin altındaki münhat mahallerde, yağış mevsimleri…
Yalnız, özellikle, sadece, özgü, mahsus: Hakimiyet ve saltanat münhasıran milletindir (Necip Fazıl Kısakürek). Çünkü her erkeğin benim dediği ve münhasıran onun olan bir anası, kız kardeşi, sevgilisi, bir kadını vardır. (İlgili cüml…
Bir kimse veya bir şey için ayrılmış, mahsus, özgü: Tüm bu nedenlerden dolayı alınan yaptırım kararının sadece bu konuya münhasır olarak hazırlanmasını sağlamışlar... Sınırlanmış, sınırlı, her yanı çevrilmiş: Bir kafeste hapsedilm…
Münhani (coğrafya) Doğru veya düz olmayan, eğri: Sıra sıra kupa arabalar açık münhani bir iz üzerinden yürüyerek dönüyorlardı. (İlgili cümle kaynağı: A. Rasim)
Boş olan, açık bulunan (memuriyet vb.), boş, açık. (kimya) Eriyik, eriyebilen. Münhal kadro: Boş (açık) kadro: Bir başka anlatımla, bir kadro olması ve bu kadronun münhal olması atama işleminin sebep unsuru olup, münhal kadr…
Bozulmuş, dağılmış, feshedilmiş, yürürlükten kaldırılmış: İflas veya tasfiye durumu ile münfesih duruma düşen şirketler için ortağın talep etmesi halinde, mahkeme kararı ile iflasın, tasfiyenin açılmasına... (S. Ceylan) Münfesih …
Tek, ayrı, kendi başına olan: Cemaatle namaz kılmak esastır, münferit namaz ise arızidir (sonradan ortaya çıkmıştır). (İlgili cümle kaynağı: Ö. Tuğrul İnançer) Münferiden: Tek başına, yalnız olarak: Neticede O (sav) hiçbir peyga…