![]() |
Nankörlük |
Kendisine yapılan iyiliğin değerini bilmeyen, iyilik gördüğü kimseye hainlik yapan, aldığı yardımı inkâr eden; iyilikbilmez, ekmeği dizinde, tuz ekmek düşmanı: Ama insanoğlu nankördü. Nimete şükrü azdı. Çok aceleciydi. Bir şeyin hemen oluvermesini isterdi. Sabırsızdı. İyi niyeti kötüye kullanırdı. (M. Eriş)
Nankörlük ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "nankör" kelimesi geçen deyimler, birleşik kelimeler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Nankörlük etmek: Yapılan bir iyiliğe karşı şükran duymamak: Orası güven ve huzur içinde idi. Oraya her taraftan bolca rızık gelirdi. Fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden yaptıklarına karşılık, Allah onlara şiddetli açlık ve korku ızdırabını tattırdı. (Nahl Suresinden)
- Nankörlük görmek: Nankörce davranışla karşılaşmak: Köye yürekten hizmet etmiş, karşılığında acı bir nankörlük görmüştü.
- Ekmeği dizinde: Nankör, iyilik bilmez: Hamal bu haksızlığa karşı gelince kâhya köpürür: "Ülen seni Merzifon'dan getirdim. Semeri arkana verdim. Vay ekmeği dizinde, vaaay (?!)" der. (İ. Bilen)
- Çiğ süt emmiş: İyiliğini gördüğü insana kötülük yapan kişiler için kullanılan bir söz: – Ah oğul, ne çiğ süt emmiş insanlar var, kendini dünyaya getiren anasına bile burnu bir karış havada bakarlar. (S. Yılmaz)
- Gözüne dizine dursun!: Nankörlük eden kimseye karşı söylenen kötü dilek, beddua sözü: "Karı aklına uyup anana el kaldırmaya utanmıyor musun sen!? Yazıklar olsun sana verdiğim emeklere! Emdiğin süt gözüne dizine dursun!" (H. Mutlu)
- İyilikbilmez: İyiliği istismar eden, nankör: Ağaç dile gelmiş: "Ne iyilikbilmez insanlarsınız siz! Benim altımda oturmuş serinliyor, yorgunluğunuzu gideriyorsunuz, bu iyiliğimi unutup bana kısır diyor, insanın bir işine yaramaz diyorsunuz" demiş. (E. Sarı)
- Tuz ekmek düşmanı: İyilikbilmez, nankör: "Seni gidi tuz ekmek düşmanı nankör. Geldin geleli evimizde karnın tok, sırtın pek. Benim Nâcime iki satır okumak mı zor geldi?.." diye haykırınca yerinden fırlayarak odadan çıktı. (S. Ayverdi)
Nankörlük ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "nankör" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )
- Nankör yemeği yer, kabına pisler: Nankör insan kendisine yardım eden kişiye saygısızlıkla karşılık verir.
- Ağaca balta vurmuşlar "sapı bedenimden" demiş*: Kişiye en büyük kötülük, nankör yakınlarından gelir.
- Besle kargayı, oysun gözünü*: Elinde büyüttüğün veya iyilik yaptığın kişi gün gelip sana nankörlük edebilir.
- Besledik büyüttük danayı, şimdi tanımaz oldu anayı*: Elimizden gelen yardımı yaptığımız, besleyip büyüttüğümüz kişi şimdi yüzümüze bile bakmıyor, nankörlük ediyor.
- Caminin mumunu yiyen kedinin gözü kör olur* (Mescit mumunu yiyen kedi kör olur): Kendisini yetiştiren, büyüten, besleyen kimsenin ya da kamunun malına el uzatan kişi cezasını bulur.
- Ekmek veren el ısırılmaz: İnsana iyilik yapan veya yardım eden kişiye karşı nankörlük edilmemesi gerektiğini ifade eder. Minnet duyulması gereken birine zarar vermek, büyük bir yanlış olarak kabul edilir.
- El uzatılan yere ayak uzatılmaz: Bizimle dost olan kimselere her zaman vefalı ve saygılı davranmalıyız.
- Et iyiliği, bul kemliği: Bazı nankör kişiler, kendilerine yapılan iyilik karşısında bile kötülük düşünmekten çekinmezler.
- Gavura iyilik, şeytana kandil yakmak gibidir: Kötü niyetli veya nankör birine yapılan iyiliğin, boşuna harcanmış bir emek olduğunu ifade eder. Bu tür insanlara iyilik yapmak, hiçbir fayda sağlamaz ve hatta zarara yol açabilir.
- Hasta sağ kalırsa, hekime karşı gelir: İnsanlar zor zamanları atlattıklarında, kendilerine yardım edenleri bazen unuttuklarını veya onlara karşı geldiklerini ifade eder. Yani, bir kişi zor bir durumu atlattıktan sonra, bu durumu atlatmasında yardımcı olan kişiye nankörlük edebilir.
- Hayırlı babanın hayırsız evladı: Ana babalar çocuklarına ne kadar emek verip büyütse de bazen onlardan nankörlük görebilirler.
- Her taamın lezzeti tuzdan çıkar, tuz ekmek bilmeyen akıbet gözden çıkar: Herkes geçimini sağladığı kapıya minnet duymalıdır. Geçimini sağladığı yere nankörlük eden kişi bunun bedelini çok ağır öder (taam: yemek, aş).