Nankör ne demektir? Nankörlük ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0
Saçları önüne düşmüş tek gözüyle nankörce bakan genç bir bayan
Nankörlük

Kendisine yapılan iyiliğin değerini bilmeyen, iyilik gördüğü kimseye hainlik yapan, aldığı yardımı inkâr eden; iyilikbilmez, ekmeği dizinde, tuz ekmek düşmanı: Ama insanoğlu nankördü. Nimete şükrü azdı. Çok aceleciydi. Bir şeyin hemen oluvermesini isterdi. Sabırsızdı. İyi niyeti kötüye kullanırdı. (M. Eriş)

Nankörlük ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "nankör" kelimesi geçen deyimler, birleşik kelimeler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Nankörlük etmek: Yapılan bir iyiliğe karşı şükran duymamak: Orası güven ve huzur içinde idi. Oraya her taraftan bolca rızık gelirdi. Fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden yaptıklarına karşılık, Allah onlara şiddetli açlık ve korku ızdırabını tattırdı. (Nahl Suresinden)
  • Nankörlük görmek: Nankörce davranışla karşılaşmak: Köye yürekten hizmet etmiş, karşılığında acı bir nankörlük görmüştü.
  • Ekmeği dizinde: Nankör, iyilik bilmez: Hamal bu haksızlığa karşı gelince kâhya köpürür: "Ülen seni Merzifon'dan getirdim. Semeri arkana verdim. Vay ekmeği dizinde, vaaay (?!)" der. (İ. Bilen)
  • Çiğ süt emmiş: İyiliğini gördüğü insana kötülük yapan kişiler için kullanılan bir söz: – Ah oğul, ne çiğ süt emmiş insanlar var, kendini dünyaya getiren anasına bile burnu bir karış havada bakarlar. (S. Yılmaz)
  • Gözüne dizine dursun!: Nankörlük eden kimseye karşı söylenen kötü dilek, beddua sözü: "Karı aklına uyup anana el kaldırmaya utanmıyor musun sen!? Yazıklar olsun sana verdiğim emeklere! Emdiğin süt gözüne dizine dursun!" (H. Mutlu)
  • İyilikbilmez: İyiliği istismar eden, nankör: Ağaç dile gelmiş: "Ne iyilikbilmez insanlarsınız siz! Benim altımda oturmuş serinliyor, yorgunluğunuzu gideriyorsunuz, bu iyiliğimi unutup bana kısır diyor, insanın bir işine yaramaz diyorsunuz" demiş. (E. Sarı)
  • Tuz ekmek düşmanı: İyilikbilmez, nankör: "Seni gidi tuz ekmek düşmanı nankör. Geldin geleli evimizde karnın tok, sırtın pek. Benim Nâcime iki satır okumak mı zor geldi?.." diye haykırınca yerinden fırlayarak odadan çıktı. (S. Ayverdi)

Nankörlük ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "nankör" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Nankör yemeği yer, kabına pisler: Nankör insan kendisine yardım eden kişiye saygısızlıkla karşılık verir.
  • Ağaca balta vurmuşlar "sapı bedenimden" demiş*: Kişiye en büyük kötülük, nankör yakınlarından gelir.
  • Besle kargayı, oysun gözünü*: Elinde büyüttüğün veya iyilik yaptığın kişi gün gelip sana nankörlük edebilir.
  • Besledik büyüttük danayı, şimdi tanımaz oldu anayı*: Elimizden gelen yardımı yaptığımız, besleyip büyüttüğümüz kişi şimdi yüzümüze bile bakmıyor, nankörlük ediyor.
  • Caminin mumunu yiyen kedinin gözü kör olur* (Mescit mumunu yiyen kedi kör olur): Kendisini yetiştiren, büyüten, besleyen kimsenin ya da kamunun malına el uzatan kişi cezasını bulur.
  • Ekmek veren el ısırılmaz: İnsana iyilik yapan veya yardım eden kişiye karşı nankörlük edilmemesi gerektiğini ifade eder. Minnet duyulması gereken birine zarar vermek, büyük bir yanlış olarak kabul edilir.
  • El uzatılan yere ayak uzatılmaz: Bizimle dost olan kimselere her zaman vefalı ve saygılı davranmalıyız.
  • Et iyiliği, bul kemliği: Bazı nankör kişiler, kendilerine yapılan iyilik karşısında bile kötülük düşünmekten çekinmezler.
  • Gavura iyilik, şeytana kandil yakmak gibidir: Kötü niyetli veya nankör birine yapılan iyiliğin, boşuna harcanmış bir emek olduğunu ifade eder. Bu tür insanlara iyilik yapmak, hiçbir fayda sağlamaz ve hatta zarara yol açabilir.
  • Hasta sağ kalırsa, hekime karşı gelir: İnsanlar zor zamanları atlattıklarında, kendilerine yardım edenleri bazen unuttuklarını veya onlara karşı geldiklerini ifade eder. Yani, bir kişi zor bir durumu atlattıktan sonra, bu durumu atlatmasında yardımcı olan kişiye nankörlük edebilir.
  • Hayırlı babanın hayırsız evladı: Ana babalar çocuklarına ne kadar emek verip büyütse de bazen onlardan nankörlük görebilirler.
  • Her taamın lezzeti tuzdan çıkar, tuz ekmek bilmeyen akıbet gözden çıkar: Herkes geçimini sağladığı kapıya minnet duymalıdır. Geçimini sağladığı yere nankörlük eden kişi bunun bedelini çok ağır öder (taam: yemek, aş).

Hırs nedir, ne demektir? Hırs ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0
Bir şeyleri kaybetmenin hırsıyla gözlerini kapamış ve ellerini yumruk yapmış bir iş adamı
Hırs
  1. Bir şeyi elde etmek için duyulan, önüne geçilemez, aşırı ve sonu gelmeyen istek: Para, refah, fazla kazanmak hırsı hepimiz gibi onu da değiştirdi. (A. H. Tanpınar)
  2. Öfke, kızgınlık: Böyle şeyleri görünce hırsımdan ağlamaklı oluyorum. (N. Ataç)
  • Hırslı:
    1. Bir şeye karşı aşırı istekli, haris: Zeki, çalışkan, hırslı bir öğrenciydi. (Y. Z. Ortaç)
    2. Öfkeli: Odanın içinde hırslı hırslı dolanmaya başladı.

Hırs ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "hırs" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Hırs basmak: Hırslı duruma gelmek: Şehzade'yi hırs bastı. Defalarca denedi, hiçbirinde istenilen sonuca ulaşamadı. (Y. Dursun)
  • Hırs bastırmak: Aşırı ölçüde açgözlü duruma gelmek.
  • Hırsından çatlamak: Aşırı derecede kızmak, öfkeyle birlikte aşırı derecede kıskanmak: Çok kinlenmiş. Sen yükseldikçe hırsından çatlıyor (C. Ülkü). Biri daha iyi puan aldı diye kesin hırsından çatlıyordur.
  • Hırsını alamamak: Hırsını önleyememek, öfkesini yenememek: Sinirle bir tokat attı, hırsını alamadı yakamdan tuttu, birkaç da yumruk attı... (E. Serbes)
  • Hırsını almak: Öfkesini geçirmek, yatışmak: Hırsını almış, içindeki yanardağ yine patlamış ve rahatlamıştı. (M. Kurtuluş)
  • Hırsını (birinden, bir şeyden) çıkarmak: Öfkesini almak, kızgınlığını kızdığı şeyden veya kimseden başka birine veya şeye yöneltip ona saldırarak sataşarak gidermek: Ancak orgenerale bir şey diyemediği için hırsını benden çıkardı. (N. Bölügiray)
  • Hırsını yenmek: Hırsa kapılmamak için kendini tutmak, öfkelenmemek için kendini tutmak: Aralarında bir tatsızlık olsa, hırsını yenmek için eline bir keser alıp toprağı kazarmış.
  • Gözünü hırs bürümek: Aşırı hırslanmak: Makam sevgisi üstün gelmiş, gözünü hırs bürümüştü. (H. Tokak)
  • Gözünü ... hırsı bürümek: Bir şeyi aşırı ölçüde istemek: Gözünü altın hırsı bürümüş tüccarların yardım edeceğini mi sanıyorsun? (H. Erdem)

Hırs ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "hırs" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Hırs gelir göz kararır, hırs geçer öz kararır: Birden öfkelenen insan, davranışlarına dikkat etmez ve öfkesi geçtiğinde yaptıklarından pişmanlık duyar.
  • Ağaç ne kadar uzarsa, balta dibinde hazırdır: İnsan ne kadar yükselirse yükselsin, sonunda bir yerde durur.
  • Ağaç ne kadar uzasa göğe eremez*: Her şey bir sınıra kadar büyür, yükselir, bu sınırı aşamaz.
  • Ağzı kana değen kurt daha da çok azar: Bir kez kazanç veya tatmin elde eden birinin, daha fazlasını arzulayarak hırslarının ve isteklerinin büyüyebileceğini anlatır.
  • Az tamah çok ziyan getirir*: Hırs ve pintiliğin azı bile insanı her işte zararlı çıkarır.
  • Azma, uzma, kendi mezarını kendin kazma: Ölçüsüz ve taşkın davranışların insanı zor duruma düşüreceğini ifade eder. Kendini bilmeyen, sonunda kendi sonunu hazırlar.

Açgözlü ne demektir? Açgözlülük ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0
Gözlerini iyice açmış olan ve gözlerinde dolar işareti bulunan açgözlü bir adam bakışı
Açgözlülük

Yiyeceğe içeceğe, mala mülke doymak bilmeyen, azla yetinmeyen, gözü doymaz, tamahkâr, haris: Açgözlüyü minnettar edemezsin, doymaz ki. (Cenap Şahabettin)

  • Açgözlülük: Açgözlü olma durumu ya da açgözlüye özgü davranış, tamah, tamahkârlık: Onların erkeğinde de, karısında da ben, yüzsüzlükten, açgözlülükten başka bir şey görmedim. (H. E. Adıvar)

Açgözlülük ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde veya anlamında "açgözlü" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Agop'un kazı gibi yutmak: Verileni, önüne konanı açgözlülükle, ha bire yemek: Agop'un kazı gibi yutacağına, yanındaki fakir adamı da düşün! (H. F. Gözler)
  • Allah gözünü doyursun: Açgözlü, haris kimseler için kullanılır: Dünya kadar malı var! Allah gözünü doyursun. (M. Ş. Canda)
  • Gözünü toprak doyursun: Kendisinde olan ya da kendisine verilen şey ne kadar çok olursa olsun, bunu az bulan açgözlü kimseler için ilenme olarak söylenir: "Ya, demek bunların gözü ne incili yorganda ne şimşek taşında; benim tacımda tahtımda ha! İlahi, böylelerinin gözünü toprak doyursun." (Y. Ölmez)
  • Tok evin aç kedisi:
    1. Gereksinimi olmadığı halde açgözlülük eden: Ve ardından şunu tembih ederdi. Evdeki haliniz ne olursa olsun; ister aç olun istek tok... Dışarıda mutlaka tok gözlü olun. Ve sakın ha, tok evin aç kedisi olmayın (C. Durmuş).
    2. Evde yemediği şeyi başka yerde isteyen çocuk: "Fatma Teyze, Fatma Teyze... Bize ne getirdin?" Kadın gülerek, "Sizi gidi tok evin aç kedileri sizi," diyerek yaldızlı kağıda sarılmış şeker çubuklarını çocuklara uzattı. (N. İçözü)

Açgözlülük ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde ya da anlamında "açgözlü" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Açgözlülük her şeyi kaybettirir: Azla yetinmeyi bilmeyen kimseler daha çok kazanmak isterken ellerindekini de kaybederler.
  • Ağzı büyük olana kepçe kaşıktır: Açgözlü kişilerin kolayca tatmin olmayacağını ifade eder. Büyük istekleri olanların, ne kadar verilirse verilsin hep daha fazlasını isteyeceği anlatılır.
  • Altın diyen altında kalır ("Altın, altın" deme, altında kalırsın): Aşırı hırsla para peşinde koşan kişinin sonunda bu hırsın altında ezileceğini ifade eder. Açgözlülük, insanı tehlikeye ve zarara sürükler.
  • Az tamah çok ziyan (bela) getirir*: Hırs ve pintiliğin azı bile insanı her işte zararlı çıkarır.
  • Balık suda, gözü dışta: Açgözlü bir kişinin sürekli olarak ulaşamayacağı şeylerin özlemini çektiğini ifade eder. Bu atasözü, kişinin sahip olduklarıyla yetinmeyip, her zaman daha fazlasını istemesini ve bu yüzden huzursuz olmasını anlatır.
  • Bir buldu iki ister, akçe buldu çıkın ister: İnsanoğlunun doyumsuzluğunu ve elindekilerle yetinmeyip sürekli daha fazlasını isteme eğilimini ifade eder. İnsan, kazandıkça daha büyük hedeflerin ve arzuların peşine düşer (çıkın: İçine öteberi, para vb. şeyler konup uçlarından düğümlenmiş ufak bez bohça, çıkı).
  • Boğazı büyük olanın dostu olmaz: Açgözlü ve bencil insanların etrafında dost bulmakta zorlanacağını ifade eder. İhtiyaçlarını, isteklerini ve arzularını kontrol edemeyen kişiler, başkalarının haklarını hiçe sayarak dostluk ilişkilerini zedeleyebilir.
  • Çoğa tamah eden, yoğa tamah eder: Gözü doymayan ve elindekinin daha fazlasını isteyen kişinin elindekini de kaybederek yokluğa düşeceğini anlatır. Aşırı hırs, zararla sonuçlanır.
  • Çok isteyen belasını ister: Bir şeyi elde ettikten sonra açgözlü davranıp daha fazlasını isteyen kişi sonunda zararlı çıkabilir.

Adalet nedir, ne demektir? Adalet ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0
Adalet terazisinin kefelerinde dikilen insanların siluetleri
Adalet
  1. Belli bir toplumsal örgütlenmede herkesin yasalarla tanınmış hakkını vermek, bu hakka ilişmemek ilkesi ya da eylemi, tüze.
  2. Tüzeyi uygulayan, yerine getiren devlet örgütleri: Suçlular adaletin pençesinden kurtulamaz.
  3. Eşitlik, doğruluk, haklılık.

Adalet ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "adalet" kelimesi geçen ya da o anlamda kullanılan deyimler, birleşik kelimeler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Adalet dağıtmak: Düzenin ve yasaların sağladığı hakları sahiplerine vermek: Bir eliyle merhamet ve adalet dağıttı. Diğer elini yumruk yapıp zalimlerin, hainlerin suratına indirdi. (A. Emre)
  • Adalet etmek: (eskimiş) Adil davranmak, adalete uygun hareket etmek: Koca Mehmed Paşa bir adalet etti ki sanki Hz. Ömer adaleti etti. (Evliya Çelebi)
  • Adalet göstermek: Adil davranmak, hakka riayet etmek: Hakan, vezirin öğütlerine uyarak, iyi kanunlar koydu, adalet gösterdi, yurt dinçliğe kavuştu... (Kutadgu Bilig)
  • Adalet kapısı: Hak ve hukukun aranması için başvurulan yer (mahkeme): Burası adalet kapısı, adaletin yerini bulacağı yer. (Ş. Ceviz)
  • Adaletin pençesi: Hak ve hukuk ilkelerini uygulama yetisi, gücü: Benim gibi ipsiz arkadaşların çoğu adaletin pençesine düşmüştü. (C. Gündoğdu)
  • (birinin) Adaletine sığınmak: Birinden anlayış, hoşgörü, yakınlık beklemek: Hem yap dersin hem günahkâr sayarsın. / Kıyamet gününde ellerim duada, senin adaletine sığınırım. (Ziya Paşa)
  • Adaletten kaçmak: Bir suç veya zan halinde resmi makamlara teslim olmamak: Kanundan ve adaletten kaçıp kurtulduğunuzu sanmayın. Bir ilahî adalet var ki, ondan kaçmak mümkün değildir. (H. Ertuğrul)
  • Hak gözetmek: Doğruya göre hareket etmek, hakka riayet etmek: İslâm, savaşta bile hak-hukuk gözetir, merhamet tevzi eder. (O. N. Topbaş)
  • Hak yerini bulmak: Haklının kim olduğu er geç ortaya çıkmak: Şurası kesindir ki, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istediler ve sana türlü isler çevirdiler. Nihayet hak yerini buldu. (Tevbe Suresinden)
  • Haklı çıkmak: Davasının, savının ya da tutum ve davranışının doğru olduğu anlaşılmak: Gâvurdu hepsi. Yengesi haklı çıkmıştı. Bunlara güven olmazdı. (F. Çetinel)

Adalet ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "adalet" sözcüğü geçen veya o anlamda kullanılan atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Adalet ile zulüm bir yerde durmaz: Hakkaniyetin olduğu yerde haksızlığın barınamayacağını anlatır. İnsan, adaletin hâkim olduğu yerde zulme fırsat bulamaz.
  • Adalet mülkün temelidir: Adaletin olmadığı, kanunların işlemediği toplumlar uzun süre yaşayamaz.
  • Adalet olmayan yerde, sefalet olur: Adaletin bulunmadığı toplumlarda huzur ve refahın da olmayacağını anlatır. İnsanlar, ancak adaletle güven içinde yaşayabilir.
  • Adalet olmayınca bir yerde, insan düşer o yerde her derde: Adaletsizliğin olduğu bir ortamda insanların çeşitli sorunlarla karşılaşabileceğini ifade eder. Adaletin eksik olduğu yerlerde huzur ve denge sağlanamaz, bu da çeşitli sıkıntılara yol açar.
  • Abidin ibadeti nefsini, adilin adaleti âlemi ıslah eder: İbadetin insanın kendi iç dünyasını düzeltmeye yaradığını, adaletin ise toplumu ve dünyayı düzene koyduğunu ifade eder. Kişisel arınma ibadetle, toplumsal düzen adaletle sağlanır.

Saygı nedir ne demektir? Saygı ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0
Ceketinin önünü ilikleyerek saygı gösteren bir adam
Saygı
  1. Yaşlılığı, kutsallığı, değeri, üstünlüğü, yararlığı gibi nedenlerle bir kimseye karşı özenli, ölçülü ve dikkatli davranmaya sebep olan çekinmeyle karışık sevgi duygusu, hürmet, ihtiram: Dostluklar ancak sevgi ve saygı sayesinde devam edebilir. (E. Fatiş)
  2. Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu: Yasalar, düzen, disiplin ve saygı olmazsa özgürlük kaosa yol açar.

Saygı ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde ya da anlamında "saygı" kelimesi geçen deyimler, birleşik kelimeler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Saygıdeğer: Kendisine saygı gösterilmeye değer, hürmete layık, muhterem: Çok iyi biriydi, çok saygıdeğer ve sevilen bir insandı. (M. Ablak)
  • Saygı duruşu: Bir kimse, bir şey ya da bir olayın hatırasına duyulan saygıyı belirtmek için topluca ve sessizce bir müddet ayakta hazır ol vaziyetinde bekleme, ihtiram duruşu: Şehitler için bir dakika saygı duruşunda bulunulmuş, bandolar İstiklal Marşını çalmaya başlamışlardı.
  • Saygı duymak (beslemek): Birine, bir şeye karşı saygı hissetmek: O herkese saygı duyuyordu, herkes de ona... (A. F. Gürses). Sultan Selim, Peygamber'e (a.s.m.) sonsuz bir sevgi ve saygı besliyordu. (İ. Çolak)
  • Saygı göstermek: Saymak, saygılı davranmak, değer vermek: Başkalarının haklarına saygı gösterdi; başkaları ona karşı günden güne derinleşen bir saygı ve sevgi ile bağlandı.
  • Saygıda kusur etmemek: Birine karşı gereken hürmeti tam olarak göstermek: Gelinim de bana saygıda kusur etmedi. Onu beğenirdim, senin gibi inceydi, yumuşaktı. (N. Turhan)
  • Saygısızlık etmek: Birine saygısızca davranmak: Türk bayrağını yere düşürüp saygısızlık eden serseri kılıklı turistleri neşe içinde iyice patakladıktan sonra... (T. Arslan)
  • (birinin) Adını ağzına abdestle almak: Bir kişiyi anarken çok saygılı davranmak: Şehitlerimizin adını ağzına abdestle al.
  • Ayağa kalkmak: Saygı göstermek için oturma durumundan dikilme durumuna geçmek: Gelenleri görünce ayağa kalktı koşar adımlarla onlara doğru yürüdü ve en öndeki Mehmetçiği geniş kollarının arasına çekip geniş göğsünde bağrına bastı. (M. Hasırcı)
  • Ayağına (kadar) gitmek: Alçak gönüllülük ederek ya da saygı göstererek birinin yanına gitmek: Her Bosna valisi bu "ihtiyar kurdun" ayağına kadar gitti, onun düşünce ve fikirlerini alarak göreve başladı. (Z. Gölen)
  • Ayak mühürlemek: (tasavvuf) (Mevlevi şeyhinin katına giren derviş) Sağ ayağının başparmağını sol ayağının başparmağı üzerine koyup vücuduna da özel bir biçim vererek saygıyla durmak: Ayak mühürleme duruşuyla temsil edilen İmam Hüseyin gibi yol uğruna canını vermeye hazır olma Dâr-ı Hüseyin şeklinde ifade edilir.
  • Baş üstünde yeri var: "Büyük bir saygı ve ilgi ile karşılanır veya ağırlanır" anlamında kullanılan bir deyim: Bir harfine kırk yıl köle olunur / Baş üstünde yeri var öğretmenin / Nefesinden bol bol ilim solunur / Öğrencide teri var öğretmenin (S. Kaba)
  • Başta taşımak: Çok saygı göstermek: 400 sene aynı bayrağı başta taşıdılar. 400 sene Türk bayrağı Kabe'ye çekildi. (İ. Sarı)

Başarı nedir, ne demektir? Başarı ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0
Ronaldo başarı sevinci sırasında işaret parmaklarıyla gökyüzünü gösterirken
Başarı

Başarı, kişinin üstlendiği bir işi amaçlanan şekilde sonuçlandırması, belirlenen hedeflere ulaşması ve karşılaşılan güçlüklerin üstesinden gelmesi anlamına gelir. Çoğu zaman gayret, azim, bilgi ve yetenekle ilişkilendirilen başarı, fırsatlar ve ilahi takdirle de ilişkilidir. "Çaba bizden, başarı Allah'tandır" sözü, başarıya ulaşmada insan iradesiyle birlikte nasip ve kısmetin de önemli bir rol oynadığını vurgular.

Başarı ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "başarı" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Başaran bal yer, başaramayan yal yer: Becerikli, bilgili kimselerin kazancı çok olur, beceriksiz tembel kişiler ise her şeyin azıyla yetinmek zorunda kalırlar.
  • Acımış eşek attan yürük olur* (Canı acıyan eşek atı geçer): Acı bazen insanların akıl almaz işler başarmasına yol açar.
  • Ağaç, dalı ile gürler: Bir topluluğun veya ailenin gücünü, yetiştirdiği bireylerden aldığına işaret eder. Bir insanın başarısı, onu destekleyen yakın çevresiyle büyür ve güçlenir.
  • Ağır baş iyidir, yenlik (yeğni) olsa uçar: Olgun ve dengeli davranan kişilerin değerli olduğunu, ancak aşırı heves ve acelecilik ile hareket edenlerin kolayca başarısız olacağını ifade eder. Ağır başlılık, sabır ve düşünerek hareket etmek başarıya giden yolu açar (yeğni: hafif, ciddi olmayan).
  • Ağır giden dağlar aşar: Bir işte acele etmeden, dikkat ve özen göstererek sürekli ilerleyenler en zor işleri bile başarırlar.
  • Ağır giden yol alır, hızlı giden yolda kalır: İşleri yavaş ve dikkatli yapanların başarıya ulaşacağını, acele edenlerin ise başarısız olacağını ifade eder. Sabır ve özenle ilerleyen kişi, daha sağlam adımlar atar.
  • Alet işler el övünür (baht işler kul övünür)*: Başarının temelinde emeğin veya şansın olduğunu, ancak sonuçta övgünün kişiye yöneldiğini ifade eder. İnsan, emeğiyle veya talihiyle elde ettiği başarıdan gurur duyar.
  • "Allah Allah" demeyince işler olmaz: Yapacağımız işe Allahü Teâlâ'nın adıyla başlarsak daha başarılı oluruz.

Eğitim ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0

Eğitim ile ilgili deyimler ve anlamları

Baş örtülü bir öğretmen sınıfta kara tahtada hecelenerek yazılmış eğitim sözcüğünü çubuğuyla gösterirken
Eğitim

İçinde "eğitim" kelimesi geçen ya da o anlamda kullanılan deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Ders almak:
    1. Bir konu üzerinde bir öğrenci yetkili bir kimseden bilgi edinmek: Üniversiteye hazırlık için özel ders alıyordu.
    2. (mecazi) Sonucunda zarar verici olan, olumsuz bir olaydan tecrübe kazanmak: Türk halkı, bu darbelerden ağır yara aldı, ders aldı. (A. Dilipak)
  • Ders vermek:
    1. Öğretmek, yetiştirmek: Beni sınavlara hazırlamak amacıyla ders veriyordu. Ders başlamadan önce beni güdülemek için kısa bir sohbet açar ve beni konuşturarak rahatlatırdı. (H. Çetin)
    2. Uyarıcı, yol gösterici sözler söylemek ya da davranışlarda bulunmak: Öğretmenimiz o gün bana çok güzel bir ders verdi: Karşımdaki kişinin bakış açısını anlamak için kendimi onun yerine koymam gerekiyordu. (A. Alıcı)
    3. Azarlamak, sert bir karşılıkla yola getirmek: Hatun kişi bize bir ders verdi ki, ne ders... Hepimiz başımızı önümüze eğdik, sükûtla huzura daldık. (B. Civelek)
  • Dirsek çürütmek:
    1. Okumak için yıllarca çalışmak: Senin işçiliğin kadar Üniversitede dirsek çürüttüm ben; Amerika'sında Avrupa'sında ömür tükettim. (Ö. Yağcı)
    2. Öğrenimde veya meslekte uzun yıllar geçirmek: Okumuş, dirsek çürütmüş, yarım asır'a yakın emek vermiş, ter dökmüş, çalışmış, çabalamış, çoluğa çocuğa, hatta torunlara karışmış koskoca adam... (R. Tamer)
  • Eğitim almak: Belli bir bilim dalı veya sanat kolunda yetişmek: Orada iyi bir eğitim aldı ve matematik alanında uzmanlaştı. (A. T. Kürüm)
  • Eğitim vermek: Belli bir bilim dalı veya sanat kolunda yetiştirmek: Öğrencilerine kıraat, fıkıh, hadis, tefsir alanlarında eğitim verdi.
  • Eli kalem tutmak:
    1. Yazı yazmayı bilmek: Evde eli kalem tutan bir tek en büyük torun. (F. Uslu)
    2. Düşündüğünü güzel bir anlatımla yazmak: Eli silah tutan cephede savaştı, eli kalem tutan yazarak savaştı, dili dönen lisanınca savaştı. (F. Duman)
  • Eti senin kemiği benim: "Çocuğumu sana teslim ediyorum, kendi çocuğun gibi bazı durumlarda döverek de eğitebilirsin" anlamında kullanılan, eskiden ana babanın çocuklarını okula ya da bir işe verdikleri sırada hocaya ya da ustaya söyledikleri bir söz: Çocuğun babası ustaya "Eti senin kemiği benim" der. Bu çocuğu istediğin gibi ez anlamında değildir. Bu çocuk senin evladın gibidir demektir. (S. Kahyaoğlu)