Eritilen kuyruk yağının erimeyen kızarmış kalıntısı, kıkırdak: Kakırdak ise, kıymalık (kavurma) yaparken küçük küçük doğranmış koyun kuyruğunun, yağının eritilmesinden arta kalan kısma verilen addır. (Türk folkloru - 49-60. say…
Kakıç Kakıç, yaklaşık 80 cm uzunluğunda olup balık avında oltayla yakalanan balıkların tekneye ya da sandala alınmasında kullanılan ucu kancalı uzun sopadır: Kakıç ve zıpkın hazır beklerken, denizler çalkantılıydı ve durmaksız…
Kakao tozu ve çekirdeği (botanik) İkiçeneklilerden, Amerika'nın sıcak bölgelerinde yetişen, yapraklarını dökmeyen, her mevsim açan düzgün ve çok küçük çiçekleri olan, 4-10 m boyunda bir ağaç, Hint bademi. Bu ağacın çeki…
Eskiden bir daire, bir konak ya da bir çiftliğin işlerini çekip çevirmekle görevli olan kimse: Akşama kadar bir türlü bu niyetini kahyasına açamadı. (N. Cumalı) Eski esnaf örgütlerinde lonca başkanı. (mecazi) Başkasının işine ka…
Kahve ağacı çekirdekleri (botanik) Kökboyasıgillerden, yirmi kadar türü bulunan, 7 - 8 m boyunda, hoş kokulu ve beyaz çiçekli, sıcak iklimlerde yetişen bir ağaç ve bunun meyve çekirdeği: Kahve Yemen'den gelir / Çayır çim…
Kahraman Seyit Onbaşı Kişinin savaşta yiğitlik ve cesaret göstererek, canını, malını ve değer verdiği her şeyini ortaya koyarak kahraman olması durumu: Çanakkale Savaşı'nın şanlı direnişlerinden birisi olan Seyit Onbaşı…
Kağnı arabası İki ahşap tekerleği bir dingil ile birbirine bağlı olan ve birlikte dönen, üzerinde oturma ve yük taşıma yeri olan, tek veya iki öküz tarafından çekilen basit ve eski bir hayvan arabası: Ağır ağır giden ve giderke…
Savaşta korkusuzca çarpışan (kimse), yiğit, batur, alp, bahadır. Bir olayda önemli bir yeri, rolü olan kişi. Bir anlatıda olayların merkezi durumunda olan ya da olaylara yön veren kişi ya da kişiler: Filmin kahramanı. Kahr…
Allahü Teala'nın ziyadesiyle kahredici, yok edici güce sahip yüce bir varlık olduğu anlamına gelir. Sonsuz kudretinin karşısında hiçbir kimsenin gücü ve kudreti olamaz. Ama serbest iradeleriyle O'na meydan okuma cüretini gö…
Kimi vakit, bazen, arada bir anlamlarında kullanılan bir bağlaç, gah. Gah eserim yeller gibi, gah tozarım yollar gibi, Gah akarım seller gibi, gel gör beni aşk neyledi? ... Kah çıkarım gök yüzüne, seyrederim Alemi, Kah inerim …
Kağşamış, parçaları gevşeyip, dağılacak duruma gelmiş: Bu sandalye iyice kağşamış artık değiştirmenin vakti geldi. Vücudu gevşemiş, ihtiyar, yaşlı. Kağşama: Kağşamak eylemi. Yağlı boyanın kuruduktan sonra pul pul dökülmesi.…
İyodoform İyodoform, kristal görünümlü, saldığı koku hekimlikte antiseptik olarak kullanılan bu sayede mikropların çoğalmasını engelleyerek dokuyu mikroplardan temizleyen bir bileşiktir. Formülü CHI 3 olup etil alkol veya ase…
Bir şey kendisinin olup onu yasa sınırları içinde, dilediğince kullanabilme hakkını taşıma durumu, sahiplik, mülkiyet. Bir kimsenin ya da bir tüzel kişinin iyeliği altında bulunan, taşınır ya da taşınmaz varlıkların tümüne mal denir…
Bir şey üzerinde mülkiyeti ve sahipliği bulunan ve sahip olduğu şeyi yasalara uygun olmak kaydıyla istediği gibi kullanabilen kimse, sahip, mal sahibi. Malik eş anlamı. Bir kimsenin ya da bir tüzel kişinin iyeliği altında bulunan, t…
İvme ölçer İvmeölçer (fizik) bir hareketin ivmesini saptayan araç. İntegrasyon yoluyla hızı ve ikinci bir integrasyonla da cismin yönünü ve aldığı mesafeyi verecek biçimde düzenlenmiş gelişkin ivmeölçerler de vardır.
Çabuk davranmak, koşmak anlamına gelen eylem; acele etmek eş anlamı: İvmek ile menzil alınmaz... İvmek şeytandandır (Ö. Çobanoğlu). Şu kim ivmek ile nikâh eyleye / Ne mümkün ki işin salah eyleye (B. Dilşad). İverek kelimât itmek her…
İvme (fizik) Hareket etmekte olan bir cismin hızının zamana göre değişim oranı, yani hızdaki değişimin, ilgili zamana oranı. Çizgisel hız vektörünün ivmesi metre/saniye 2 ile verilir (simgesi a); açısal hız vektörünün ivmes…
Kendi zararına vazgeçme, taviz, ödün. Alacaklının isteyebileceği ve borçlunun yapmak zorunda olduğu davranış, edim, eda. Karşılık, bedel: Ancak toplum hayatında herkes bir ivaz vererek karşılığında bir şeyler almaya muktedir deği…
İvedilik, tez elden acil olarak yapılma gerekliliği, müstaceliyet, istical: İvedilik duygusu dünün sonsuza kadar yok olduğunu, yarının ise asla gelmeyeceğini bilmemizi sağlayan o duygudur. Elinizde bir tek gün vardır... İvedilikle…
Vakit geçirmeden, tez olarak, bir an evvel, acele: Bu soruna ivedi bir çözüm bulmak gerek. Çabuk yapılan, hemen yapılması gereken, acil: İvedi bir iş hemen elimize almamız gereken bir iştir. (M. Harmancı) İvedilenmek : Tez can…
Öyle sayma, öyle kabul etme, ... olarak görme: İlk Tanzimatçılık fikrinin zuhurundan beri her teşebbüsümüzü Avrupa'ya beğendirmeyi birinci şart ittihaz ediyoruz (sayıyoruz)... Bu kanunun neşrinden sonra tefviz kararı ittihaz ol…
Çabuk davranma huyunda olan, iveğen, aceleci, sabırsız gibi anlamlara gelir: Ama kimi konularda hiç de ağır değiliz: birtakım önerileri uygulamaya koymakta öyle ivecen davranıyoruz ki ne yöntemini göz önüne alıyoruz, ne sonucunu. (T…
Birleşme, birlik oluşturma, bir olma. İttihat etmek: Birleşmek: Kurtuluşumuzun Tek Yolu: İttihat! İttihatçı: Osmanlı Devletinde 1908'de meşrutiyetin ilanını sağlayan İttihat ve Terakki Cemiyetinden ya da bu cemiyet taraflı…
İnanma güvenme. Gönlü kanma, gönül kanışı. Kalpten inanma. Onlar o kimselerdir ki iman etmişlerdir ve kalpleri Zikrullahla (Allahü Teala'nın zikriyle, O'nu anmakla) mutmain olmuş, sükûn bulmuştur. Çok iyi bilin ki kalp…
(Bir şeye) Karşı söyleme, karşı çıkma, karşı durma: Bu işe girmesine hiçbir itirazım yok. Diyecek. İtiraz etmek : Bir düşünce ya da kararın karşıtını ileri sürmek, karşı çıkmak: Her söylediğime itiraz ediyor. İtiraza mahal bı…
Özür dilemek, af dilemek, mazeretini sunma: Daveti kabul edemeyeceği için itizar etti (N. Muallimoğlu). Ben de hastalığımı ileri sürerek itizar ediyorum (Z. Göğem). Söz alarak bu makale ile ifade ettiği fi- kirlerin hatalı olduğunu …
Alışkanlık: İrade ve şuuraltı arasındaki mücadele bilhassa uzun zamandır yer etmiş bir itiyadı söküp atmak gerektiği hallerde kendini daha fazla gösterir. Huy. İtiyat etmek (edinmek) : Bir eylemi, bir davranışı alışkanlık hali…
Bir eseri, bir kitabı, başında adını belirterek çok değer verilen birine veya birilerine sunma. İthaf bildiren bu yazıya da ithafname denilir: Kitap çalışmamızı, bana on baba kadar babalık yapmış, bir anneden çok daha şefkatli ve ç…
Söndürme, dindirme. (fizik) Bir salınım hareketinin genliğinin çeşitli dirençlerin etkisiyle küçülmesi en sonunda sıfıra inmesi, sönüm. (ticaret) Bir borcun veya ödemenin taksit taksit ödenerek belli bir zaman sonunda ödenmiş o…
Söz dinleme, boyun eğme, buyruğa uyma. İtaat etmek: Söz dinlemek, buyruğa uygun davranmak: Asker komutanın emirlerine itaat etmekle yükümlüdür (kelime ile ilgili cümle) . İtaatli: Söz dinler, buyruğa uyar, uysal, eslek. Eş anl…
İta, verme, ödeme demektir: Darülfünun muallimlerine 2500'den 5000 kuruşa ve muavinlere 1500'den 2500 kuruşa kadar şehriye maaş ita olunacaktır. (İlgili cümle kaynağı: F. R. Unat) İta amiri : Saymanlığa ödeme emri vermeye…
İşveren Belirli bir iş yaptırmak için ücret karşılığı işçi çalıştıran kimse, patron. (iktisat) İş kanununa göre bir hizmet akdine dayanarak herhangi bir işte ücret karşılığı işçi çalıştıran tüzel veya gerçek kişilere işvere…
Ortaklık, ortak olma, ortaklaşma, paydaşlık: İştirak paylarından doğan kazançlar. (Bir işte) Yer alma, koldaşlık etme, paydaşlık etme: Suça iştirak etme. Katılma: Eğer cemaat namaza başlamışsa, sonradan gelenler hemen cemaate işt…
Satın alma: Bankaların yarattığı iştira gücü, devletin yarattığı iştira gücü ile birleştiği için bu hacim, fiyat istikrar ve enflasyon yönünden büyük bir önem kazanmaktadır. İştira etmek: Satın almak. İştira edilmek: Satın alı…
Uğraşma, çalışma, ilgilenme, meşgul olma: "Evet bütün medeniyet Türkün eseridir." Bunu ben değil, arkeoloji, filoloji ilmi ile iştigal edenler birçok garp alimleri ve son buluşlar meydana çıkarıyor. (Kelime ile ilgili cüml…
Aynı işi tutma, aynı alanda çalışma. İşteş çatı : (dil bilim) Eylemin birden çok öznece yapıldığını bildiren çatı. İşteş eylem : Eylemin birden çok öznece yapıldığını bildiren işteş çatılı eylem: Bak-ı-ş-mak, gör-ü-ş-mek vb. İ…
İştah Yemek yeme isteği: Büyük bir iştahla su böreğini yemeye başlamıştı (D. Ünal). Gerçekten çok acıkmış, büyük bir iştah ile yiyordu. (İ. Kılıç) Acıkma, susama duygusu, uyku, dinlenme ya da benzeri gereksinmeler gibi dolay…
İşportacı arabası Gezici seyyar satıcıların çeşitli mallarını koymaya yarayan genellikle üç tekerlekli iterek hareket ettirilen veya benzeri araç. İşporta malı : Değeri ve niteliği biraz düşük olan mal. İşportaya düşmek : …
İşmar (halk dilinde) el, göz ya da başla yapılan işaret demektir: Uzaktan uzağa işmar etti ama, o öfkeli bakışlardan başka yanıt alamadı (E. Bener). Arkadaşlar, önceden sözleştiğimiz gibi, lafı açmam için bana işmar çakıyorlardı. (…
Bir nesnenin ya da kimsenin gördüğü iş, kendisinden beklenen eylem, görev, iş görme yetisi. Fonksiyon eş anlamı. (dil) Dilin, dil birimlerinin genel düzleminde üstlendiği görev. Bir cümlede ya da dizgede bir dil biriminin öbür …
(toplum bilim) Toplumu, her bir öğesi belli bir işlevi yerine getiren karşılıklı bağımlılıklar ve etkileşmeler düzeni olarak gören, toplumu bir başına belirleyen herhangi bir temelin bulunmadığını savunan akım. Mimarlıkta, bir ya…
İşletme İşletmek eylemi. İşletmeyi sağlayan yönetim: Elektrik ve doğalgaz işletmesi. (iktisat) Kar amacıyla bir sermaye yatırılarak oluşturulan kurum ya da insanların gereksinimlerini doğrudan ya da dolayısıyla karşılamak…
Belli bir amaca ulaşmak ve sonuca varmak için bir şeyi gereken evrelerden geçirme, eylem: Pasaport işlemleri. (matematik) Sayıları karşı karşıya getirip belli kurallara uyarak (toplama, çıkarma, çarpma vb.) birbiri üzerinde etkil…
Hareketli ve çok işleyen: İşlek cadde. İşlek ekler : (dil bilim) Birçok sözcüğün yapımına yaramış olan ve yeni sözcük yaparken ilk akla gelen ekler, böyle olmayanlara az işlek denir. İşlek yazı : Özenilmeden, çabuk yazıldığı ha…
Becerikli ve daha çok kendini göstermek için gerek yokken işe karışan, kendini öne atan: İşgüzar bir asistan yakalamıştı onları, yarım saat ders anlatıp görevler vermişti. Eli işe yatkın becerikli: O çalışkan, işgüzar ve mesleğine…
İşgücü (iktisat) İnsanın canlı varlığında bulunan ve onun üretim sırasında kullandığı fiziksel ve zihinsel yeteneklerinin tümü. Bir ülkede ya da işletmede, üretime ya da herhangi bir işe katılan ve bunun gerçekleşmesini sağ…
İşçimen (halk dilinde) çalışkan, becerikli, hamarat, iş bilen, çalışmayı seven anlamlarında kullanılır. İşçimen olacaksın. Evi çevirip çevireceksin. Hem karılık hem annelik hem gelinlik yapacaksın (Bengül Dedeoğlu). Bir de işçimen,…
Ahşap oyma işçiliği İşçinin yaptığı iş, işçi olma durumu: En zor işçilik yer altı işçiliğidir. İşçiye yaptığı iş karşılığı verilen ücret: Yüz lira işçilik istedi. Bir işin yapımı için gerekli emek: Poligonal duvar örgüsünde…
İnşaat işçisi Başkasının hesabına iş gücünü kullanarak ücretle çalışan kimse, emekçi: Fabrika işçisi. Topluluk halinde yaşayan böceklerde, üreme yeteneği olmayan ve topluluğun işlerini gören dişi ya da erkek üyeler. İşçi…
"Bu", "özellikle bu" gösterme sıfatının yerine, pek seyrek olarak yazı dilinde kullanılır. Örnek cümleler: İşbu sebepten dolayı... İşbu sözleşme aşağıdaki şartlar ile taraflar arasında imza edilmiştir. İşbu anla…
İşbaşı (fabrika ve benzeri yerlerde) işe başlama demektir: Her gün saat 7'de işbaşı yapıyoruz. İşbaşı kağıdı: Viziteye çıkan işçiye sigorta hekimince verilen ve işe başlayabileceği tarihi gösteren belge. İşbaşına bulunmak: …
İşaret şamandırası İşaret şamandırası (denizcilik) limanlara, kayalık ya da sığ kıyılara konan, yerleri değişmeyen, belli aralıklarla ışıklı sinyaller veren, deniz dibine demirlenmiş yüzücü cisim. Genellikle balıkçılar tara…
Türk işaret dili alfabesi İşaret dili, konuşulan ve yazılan dilin dışında, renk, bayrak, duman, mendil özellikle de el hareketleri gibi araçlarla yapılan anlaşma yoludur. Sağır insanlar birbirleri ile anlaşmak için işaret dili…
Dumanlı işaret fişeği (askeri terim) Yerden ya da uçaktan atılan ve saçtığı ışığın belirli bir anlamı olan fişek. İşaret fişekleri genellikle uçan bir hava taşıtına yer belirtmek için kullanılır. Tehlike anında yakında geçm…