- Başka bir yere varmak üzere bulunduğu yerden ayrılmak: Yarın öbür gün onlar da tutturacaklar İstanbul'a gitmek isteriz diye (N. Cumalı). Kardeşi Almanya'ya gitti. İşe gidiyorum.
- Çıkmak, ulaşmak, varmak: Bu sokak nereye gider?
- Yakışmak, uymak: Bu gömlek cekete gitmedi. Bu renk sana gitti.
- Tüketilmek, harcanmak: Adam başı iki bin lira gider. Bu yemeğe yarım kilo yağ gider (TDK). Emeklerim boşa gitti.
- Götürülmek: Mektuplar postaya gitti. Haber daha gitmemiş.
- Yeter olmak, yetişmek: Bir ton kömür iki ay gidiyor. Bu para sana bir hafta gider.
- Bir yerden ayrılmak, bulunduğu yeri bırakıp uzaklaşmak: Mehmet Ali gittiği günden beri Zeynep kadının ağzını bıçak açmıyordu (Y. K. Karaosmanoğlu). Güneş gitmiş, arkadaki sular parlamaz olmuştu. (R. H. Karay)
- Yürümek, yol almak: Araba iyi gidiyor. Bu at iyi gider.
- Dayanmak: Bu ayakkabı iki yıl gider.
- Geçmek, bitmek: Kış gitti, yaz geldi.
- Sürmek, gelişmek: Çalışmalar yavaş gidiyor. Dersler nasıl gidiyor?
- Yok olmak, elden çıkmak, ölmek: Mal gitti, mülk gitti, elde avuçta bir şey kalmadı. Sağlığına iyi bakmazsan gidersin.
- Başvurmak, yapmak, uygulamak: Greve gitmek. Boykota gitmek. Seçime gitmek.
- Aşınmak, eskimek: Ayakkabıların tabanı gitmiş. Kazağın dirsekleri gitmiş.
- (Makine için) İşlemek, çalışmak: Bu saat iyi gidiyor.
- Sürerlik eylemi yapmaya yarar. Bir ad takımının yönelmek durumundaki belirtileni olan kimi sıfatlardan sonra kullanılarak cümledeki öznenin o sıfatta göründüğünü anlatan bileşik eylemler yapar: Bu iş hoşuma gitmedi. Tuhafıma gitti.
- Satılmak: Ucuza gitti. Kaça gitti?
- Gitsin!: Buyurma (emir) kiplerinden sonra gelerek buyurulan işin yapılmasıyla sorunun kapanması istendiğini anlatır: Ödevi yapıver gitsin. Parasını verin gitsin.
- Gitti:
- Yakın geçmiş zaman eylemlerinden sonra gelerek, istenmeyen bir şeyin yapıldığını, yapılacağını, istenen bir şeyin olmadığını ya da olmayacağını anlatır: Bu azgın atların çektiği arabaya bindik mi, devrildik gitti. Beş yıldır aynı dersi okur, anlamadı gitti.
- Aynı biçimde, eylemlerin sonuna gelerek yapılması ilk önce pek istenmeyen bir şeyin kabul edildiğini anlatır: Madem bu kalem sana bu kadar lazımmış, verdim gitti.
- Gittikçe: Zaman ilerledikçe, gitgide, giderek, git git, gide gide: Oda gittikçe ısınıyor. Dersler gittikçe daha zorlaşıyor.
Gitmek ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "gitmek" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
(atasözlerine geç)
- Gidip gidip gelmek: Ölüm haline gelip kurtulmak: Hasta yatağında gidip gidip geliyordu.
- Gidiş o gidiş: Konuşmaya konu olan kimsenin bir daha dönmediğini anlatan bir söz: Bir sabah çekip gitmişlerdi. Gidiş o gidiş; oraya bir daha hiç uğramamış... (H. Z. Yiğitler)
- Git git bitmemek: (Bir yol) Gidene çok uzun gelmek: Düştük yola... Git git bitmiyordu. (R. Ilgaz)
- Git işine: Sen kendi işine bak, bana (bize) karışıp durma: "Hadi, git işine derviş Mehmet, anlatacak bir şeyim yok benim. Sorma bir daha!" (B. Büyükarkın)
- Gitti de geldi: (Bir kimsenin ölüp öte aleme gitmesine atıfla) Yaşayabileceğinden umut kesilecek kadar ağır hastalık geçirip de iyi olanlar için söylenen bir söz.
- Gitti gider: Söz konusu şeyin bir daha gelmemek üzere gittiğini, artık ele geçmeyeceğini anlatır: Benim şeker annem gençlik elden gitti gider. (A. Bezirci)
- Acayibine gitmek: Yadırgamak, tuhafına gitmek: Bu iş kocakarının pek acayibine gitti. (Mesnevi)
- Ağrına gitmek: Onuruna dokunmak ya da gücüne gitmek: Böylesine azarlanmak ağrına gitti. (G. B. Aygün)
- Ahı gitmek vahı kalmak: İyice zayıflamak, iş göremez duruma gelmek: O dillere destan Figen Hanımın, ah ahı gitmiş, vah vahı kalmış; hiç görmedin mi? (K. Yedekçioğlu). Bu yanları patlamış, ahı gitmiş vahı kalmış ayakkabılarla işe gidilmez ki... (N. Güngör)
- Akıp gitmek: Çabuk geçmek: Zaman hızlı bir şekilde akıp gidiyordu. Çocuklar büyümüş, sorumluluklar artmış, meseleler çoğalmıştı. (A. Özbay)
- Aklı başından gitmek: Ne yapacağını şaşırmak: Şok olmuştu. Yalnızca dili tutulmamış, aklı da başından gitmişti. (H. Kara, A. Kara)
- Aklı gitmek: Şaşırmak, korkmak: Harap duvar gibi çöküverdi. Aklı fikri gitti, cansız bir hal aldı. (Mevlana Celaleddin Rumi)
- Araya gitmek: Karışıklığa kurban olmak, değeri anlaşılamamak, kaybolmak: Elif'in sorusu araya gitmişti... (F. Baykurt)
- Araya kaynayıp gitmek: Göz ardı edilmek: Hengâmenin içinde bu ses, araya kaynayıp gitti.
- Ardından gitmek:
- Peşine takılmak: Devenin kaçtığını fark edip ardından gitti. (V. Akkaya)
- (mecazi) Aynı düşünceye sahip olmak: Çok öğrencisi de onun ardından gitti.
- Arkasına bakmadan gitmek:
- Arkada kalanlarla hiç ilgilenmeden bir yerden ayrılmak: "Seninle burada ayrılıyoruz, işimiz bitti, hoşça kal!" dercesine kalkıp arkasına bakmadan gitti. (H. F. Beşik)
- Kızgınlık, utanç vb. bir nedenle fırlayıp gitmek.
- Aşırı gitmek: Ölçüyü kaçırmak, usandırmak: Firavun azdıkça azmış, çok aşırı gitmişti insanlara yaptıklarında. (V. Karanfil)
- Atbaşı (bir) beraber (gitmek): Aynı hizada, eşit durumda: Öğrenme ve tatbikat at başı beraber gittikçe başarı muhakkaktır (S. Uçar). Uçurma sevgisi girmişti kalbimin içine / Ve bende at başı bir gitti yaş o sevgi ile (S. K. Karaalioğlu)
- Ayağı gitmemek:
- Gitmek istememek: Musa'nın ayağı gitmiyordu, ama bir şey diyemedi. Ağır kederli adımlarla harmana doğru yürürken... (E. Ocak)
- Oynarken çalınan oyun havasının ritmine uygun hareket edememek.
- Ayağına (kadar) gitmek: Alçak gönüllülük ederek ya da saygı göstererek birinin yanına gitmek: Her Bosna valisi bu "ihtiyar kurdun" ayağına kadar gitti, onun düşünce ve fikirlerini alarak göreve başladı. (Z. Gölen)
- Ayakları geri geri gitmek: Bir yere gönülsüz, istemeye istemeye gitmek: Aslında ayakları geri geri gidiyordu. Kardeşi de olsa, borç istemek ona çok ağır geliyordu. (S. S. Pınar)
- Basıp gitmek: Birdenbire gitmek, aklına koyduğu şeyi yapmak üzere bulunduğu yerden uzaklaşmak, çekip gitmek: Geldiği tarafa döndü. Sonra dükkana bile girmeden arabasına bindi, basıp gitti. (F. Şahin)
- Baş aşağı gitmek: Durmadan zarar görmek ya da kötüleşmek: Her şey baş aşağı gidiyordu. (R. Özdenören)
- Başını alıp gitmek: İzin almadan ve gideceği yeri bildirmeden gitmek, savuşmak: Ben de başımı alıp gitmek istiyordum. Amma nereye? Bilmiyordum. Yalnız bu şehirden, bu insanlardan kaçmak, uzaklara, dilini bilmediğim memleketlere gitmek istiyordum. (C. S. Tarancı)
- Başta gitmek: En ileri durumda bulunmak: Tahsin, her zamanki gibi başta gidiyordu. Garnizonun korku nedir bilmeyen, en gözü pek askeriydi. (A. Tümen)
- Başının dikine gitmek: Kendi düşünce ve görüşünün en iyi olduğuna inanarak kimsenin öğüt ve uyarmasını dinlememek: Ben sana ne söylersem söyleyeyim başının dikine gideceksin. Ben de biliyorum artık. İflah olmaz bir kadınsın. Bile bile yanlış olana koşup, yanlışın doğru çıksın diye deliler gibi uğraşıyorsun. (N. Bodur)
- Baştan kara gitmek: Sonunu düşünmeyerek hesapsız, batarcasına yaşamak: Ben de kendimi kapıp koyuverince, her şey baştan kara gitti. (A. Nesin)
- Benden günah gitti: "Ben üzerime borç saydığım şeyi söyledim, kendimi suçlu saymam, benden söylemesi" anlamlarında kullanılan bir söz: "Tüm sorumluluğu üzerine alıyorum doktor." demişti kararlı bir şeklide. "Artık beni taburcu et." Doktor, "Benden günah gitti!" diyerek taburcu evrakını imzalamıştı. (Y. R. Efe)
- Bir arpa boyu kadar yol almak (gitmek): Pek az ilerlemek: Meğer gide gide bir arpa boyu kadar yol almışım. En iyisi mi, Hızır atına binmeli. Öyle gitmeli. (C. E. Kavaklıgil)
- Boşa gitmek: Harcanan emek, para hiçbir işe yaramamak, olumlu bir sonuca ulaşamamak: "Çalışmayı bıraktım, her şey boşa gitti hocam, her şey..." (A. E. Kavaklı)
- Bugün git, yarın gel: Bir iş yapılmak istenmediğinde baştan savmak için kullanılan bir söz: Ne var ki, bürokratik engelleri aşamamış, "Bugün git yarın gel"lerin ardı arkası kesilmemiştir. (Y. Bahadıroğlu)
- Bulgurlu'ya gelin mi gidecek?: Gereği yokken durmadan çeyiz hazırlarmış gibi işler yapıp çalışan kızlar için, takılma yollu söylenen bir söz.
- Burnunun dikine (doğrusuna) gitmek: Öğüt dinlemeyerek hep kendi bildiği gibi davranmak: Onun laf dinlemez ve burnunun dikine giden bir oğul olduğunu biliyordu. (Y. Kayaalp)
- Canı gelip gitmek: Ayılıp bayılmak, umutla umutsuzluk arasında bocalayan bir ruh durumu içinde olmak: Bir tül kadar hafif, uçuşan bedeninde canı gitti geldi ustamın. (C. Şakar)
- Canı gitmek:
- Özen gösterilen, çok sevilen bir şeye zarar gelecek diye kaygılanmak: Kıyamadı vermeye canı gitti. (F. Özülker)
- Takati kalmamak: ... canı gitmiş olan gözleri gibi vücudunun da hayatı sönecek, toprakların üstüne düşüp ruhunu teslim edecekti. (H. E. Adıvar)
- Ölmek: Kiminin varlığı kiminin canı gitti, / Kiminin huzuru azaldı, bitti, / Kimisi âh ile intisâr etti...
- Cehennem olup gitmek: Defolmak: Sövdü - saydı sonra da cehennem olup gitti hayırsız... (Kolektif)
- Cehennemin dibine gitmek: Kızılan bir kimse defolup gitmek: Kov şunu, cehennemin dibine gitsin!
- Çekip gitmek: Bir yerden ayrılıp gitmek, basıp gitmek: Belki de çoktan İstanbul'dan çekip gitti (İlgili cümle kaynağı: S. Faik)
- Çifte çubuğa gitmek: Ekim ve biçim işleriyle uğraşmak: Bu kadar çifte çubuğa, tarlaya yetişemem. (R. Tekin)
- Çorap söküğü gibi gitmek (gelmek): Başladıktan sonra işin arkası pek kolaylıkla ve kendi kendine gelmek: Bunun arkası çorap söküğü gibi geldi. Her verdiğim taviz daha büyüğüne kapı açıyordu (H. Gülel). Namusu bir kere çiğnettiniz mi, gerisi çorap söküğü gibi gider artık. Rüşvet de böyle, hırsızlık da, zina da... (A. Yürük)
- Çöpe gitmek: Yapılan iş boşa gitmek: Sınav programı çöpe gitti, şimdi yeni bir program hazırlayacağız. (A. Aydın)
- Dalıp gitmek: Bir düşünce veya hayal ile bulunduğu ortamdan uzaklaşmak: Oradaydı da, orada değildi... Dalıp gitmişti. Çizdiği resmi düşünüyordu. (H. Köseoğlu)
- Değme (Deme) gitsin: "Sözle anlatılamaz, hiç sorma" anlamında kullanılır: Bir keyifli, bir keyifliydi ki değme gitsin (R. Tekin). Bir soğuk var ki, deme gitsin... (Y. Kemal)
- Dere tepe düz gitmek: Engelleri aşarak gitmek: Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik. Tepelerde yel gibi, derelerde sel gibi, ödünç almış un gibi toza da toza gittik. (M. Yardımcı)
- Dikine gitmek: Kimsenin sözüne kulak asmayarak ve herkesi kırarak hep kendi bildiğini yapmak: Kimseye eyvallah etmiyor, dikine dikine gidiyordu.
- Dişinin kovuğuna bile gitmemek: Yiyecek çok az gelmek, dişine değmemek: Hiç, dişinin kovuğuna bile girmedi. Baktı ki, böylelikle karnını doyuramayacak. Oradan bir fasulye kazanı çekti. (N. Birdoğan)
- Doludizgin gitmek:
- Son hızla koşmak: Esrarengiz adam da atını büyük bir azimle kamçılıyor ve Anadolu bozkırlarında doludizgin gidiyordu. (Y. R. Efe)
- (mecazi) Kendini kaptırıp sürüklenmek: Düşlerinin son sınırına dek doludizgin gider... (H. Dizdaroğlu)
- Düğüne gider gibi: Sevinçle, zevkle, koşa koşa: Enrico durmadan konuşuyordu "Ah Komandante! Bu Türkler var ya... Sanki savaş için yaratılmışlar. Biri ölüyor, öbürü doğuyor. Savaş onlar için sanki eğlence. Savaşa düğüne gider gibi giderler..." (E. Özdil)
- Düğüne gider gibi giyinmiş: Çok şık, çok itinalı giyinmiş kimseler için kullanılır: Otuzlu yaşlarda gösteren genç bir kadındı. Düğüne gider gibi giyinmiş, takmış takıştırmıştı. Çok güzeldi. (T. Altıntaş)
- (birinin) Dümen suyunda gitmek: Birine bağımlı olmak, her şeyde ona uyarak davranmak: Zora teslimiyetle gerçekleşen ve egemenlerin dümen suyuna girmek şeklinde yaşanan şey yozlaşmaktır, çürümektir. (R. Kaya)
- Dünür gitmek: Evlenecek kimse için kız istemeye gitmek: Ertesi gün iki büyük komşu ile birlikte Elif'in babasına dünür gittiler. (İ. Yasa)
- (bir şey) Elden gitmek: Bir şeyi kaybolmak, o şeyden yoksun kalınmak: Kurtuldu ama saltanat da elden gitmişti. (E. Sarı)
- Eli aza varmamak (gitmemek): Bir şeyi çokça alma veya çokça verme alışkanlığında olmak: "Bu ne lan!" diye içimden harcanan miktara tepki gösterdim. Ya Fransa çok pahalı idi ya da bu arkadaşların eli aza varmıyordu. (B. İ. Seyran)
- Eli cebine (cüzdanına veya kesesine) gitmemek (varmamak): Çok cimri olmak: İmkanı olduğu halde nimetin eseri üzerinde görünmez, fakir gibi giyinir, eli cebine gitmez, cimrilik yapar. (M. M. Kersi)
- Eli gitmek: Bir şeyi kavramak, tutmak istemek: Boş bulunarak, eski alışkanlıkla eli sakalına gitti. Serin, sanki kendisinin olmayan, bomboş bir yüzle karşılaşınca kısacık bir gülümseme yaşadı. (Ş. Kurdakul)
- Entrikaya kurban gitmek: Hileli, dalavereli bir iş sonunda zarara uğramak: Saraydaki bir entrikaya kurban gidebileceğinden endişe ediyordu.
- Ere varmak (gitmek): (Kadın, kız için) Evlenmek: "Ere vardı da baba evini unuttu" demezle mi? Ayıp ayıp!.. (A. Elmas)
- Eriyip gitmek: Yok olmak: Kızgınlığı bir anda eriyip gitti.
- Eşek gelip eşek gitmek: Değişemez biçimde anlayışsız, görgüsüz, kaba olmak: "Adam olmaz o eşek baban senin! Nato kafa, nato mermer. Eşek geldi dünyaya eşek gidecek!" derdi. (Tarık Dursun K)
- Fenasına gitmek: Üzülmek, gücenmek, kırılmak, sinirlenmek: Bu muamele Mustafa Reşidin fenasına gitti. (E. B. Şapolyo)
- Fücceten gitmek: Ansızın ölmek: Olacak şey mi? Fücceten gider baban, kim bilir ne kadar ağırına gidecek? (N. Bezmen)
- Garibine gitmek: Yadırgamak, şaşırmak: Garibine gitti. Hava yağmurlu değildi ki, bu şemsiye de ne oluyordu. (C. Aktaş)
- Geberip gitmek: İstenmedik bir biçimde ve beklenmedik bir zamanda ölmek: Nihayet belasını bulmuş ve geberip gitmişti. (S. Aktürk)
- Geçinip gitmek:
- Pek iyi olmasa bile, şöyle ya da böyle yaşamını sürdürecek geliri sağlamak: - Ne var, ne yok? - Vallahi, geçinip gidiyoruz işte.
- (Başkalarıyla) şöyle böyle geçinmek: - Babanla aran nasıl? - Fena değil, geçinip gidiyoruz.
- Gel zaman, git zaman: Aradan uzunca bir zaman geçtikten sonra: Gel zaman git zaman çocuklar büyümüşler. (İlgili cümle kaynağı: M. H. Yavuz)
- Gelen giden?: "Uğrayan kimse var mı, arayan soran var mı?" anlamında kullanılır.
- Gelen giden: Bir yere gelenler, uğrayanlar; bir yeri gezenler, bir yerden gelip geçenler: Gelenimiz gidenimiz çoktur.
- Gelene ağam, gidene paşam demek: Görevden ayrılanla göreve yeni gelen yöneticiye karşı çıkarcı tutumunu hiç değiştirmeden sürdürmek, güçlüye boyun eğmek: Mademki gemisini kurtaran kaptandı ve gemiyi kurtarmak için gelene ağam, gidene paşam denmesi gerekiyordu, o da bunun alasını yapardı. (H. Dönmez)
- Gelin gitmek: (Kız için) Evlenmek, oğlan evine gelin olarak gitmek: İyi bir aileye gelin gitti (N. Meriç)
- Gelip gitmek: Bir yere her zaman gitmek: Ona güveniyorduk çünkü çok gelip giderdi. (M. Batı)
- Gelsin... gitsin...: Yalnız sözü edilenle vakit geçiriliyor, başka iş görüldüğü yok: Gelsin çaylar, gitsin kahveler, işe güce baktığı mı var?
- Geri gitmek: Kötüleşmek: Her gün biraz daha geri gidiyorsun. Fakat o kadar gafilsin ki, geri gittiğinden haberin yok. (Mesnevi'den Hikayeler)
- Gırla gitmek:
- Uzun sürmek, sürüp gitmek: Şarkılar, hikayeler gırla gidiyor; gece yarılarına kadar eğlenip, çene çalınıyordu. (B. Ak)
- Pek çok olmak, bol bol ortaya dökülüp harcanmak: Güzel bir kır düğünü ile Elif'i evlendirdiler. Düğünde, davullar zurnalar, paralar, yemekler, içecekler, gırla gitti. (İlgili cümle kaynağı: P. Ülgen)
- Göçüp gitmek: Ölmek: Birisi daha ansızın göçüp gitti. (Ülkü)
- Görücü gitmek: Evlenecek erkek için kız görmeye gitmek: Haber saldılar Hanife Hanıma, oğulları için görücü gittiler. Hanife Hanım da sevindi, o da farkındaydı olan bitenin. Usulünce istenmesi de hoşuna gitmişti. (M. O. Akbaşak)
- Göz aydına gitmek: Sevinçli durumdaki bir kimseye "gözün aydın olsun" demeye, kutlamaya gitmek: Göz aydına, hatır sormaya gelen hanımlar, her iki loğusaya da (yeni doğum yapmış bayana da) "Maşallah" diyerek çıkıyorlardı. (H. R. Gürpınar)
- Gözleri çukura gitmek (kaçmak): Her hangi bir hastalık yüzünden gözleri çökmüş gibi görünmek: Avurtları çöküktü. Bir hasta gibi gözleri çukura gitmişti. (R. Enis)
- Gözü açık gitmek: Dilediğine eremeden, istediğini yapamadan ölmek: ... buluşamadılar. Olmadı kardeşim, olmadı. Gözü açık gitti adamın. (A. Soysal)
- (bir şeye) Gözü gitmek: Bir şeyi elinde olmayarak, rastgele görmek: Duvarda ta'lik yazı ile yazılmış levhaya gözü gitti. (R. C. Ulunay)
- Gözünün önünden gitmemek: Hep görür gibi olmak, bir türlü unutamamak: Genç kızın öfkeli bakışları gözünün önünden gitmiyordu. (E. Mataracı)
- Gücüne gitmek: Bir şey birine ağır gelmek, onuruna dokunmak: Saygısızca yapılan bu ihtar çok gücüne gitti. (C. D. Arıbal)
- Güme gitmek:
- Anlaşılmamak: Desene bu hikâye de güme gitti. (İ. Gülseçgin)
- Boşu boşuna ölmek, hiç uğruna ölmek: Zavallı oğlan beyhude güme gitti. (M. Arslan)
- Değeri anlaşılmadan yitip gitmek: Zamanınızın önemli bir bölümü güme gitti. (A. Emlek)
- Gümleyip gitmek: (argo) Beklenmedik bir zamanda ansızın ölmek: Bir inme inen kaptan gümleyip gitmişti bile.
- Günah (birinden) gitmek (Günah benden gitti): "Ben görevimi yaptım, bundan sonrası için sorumluluk kabul etmem" anlamında kullanılan söz: Günah benden gitti, dedi. Ben sana bu işin olmayacağını, gençliğini boş yere harcayacağını, şimdilik bir tarafa sinerek zamanını beklemeni tavsiye ettim. Fakat sen dinlemiyorsun. O halde sana: "Yolun açık olsun" der ve arkandan hayır dua ederim (R. İleri). Anlaşılan savaş istiyorlar, günah benden gitti, istedikleri savaş olacak!
- Gündeliğe gitmek: Günlük işler yaparak gelir sağlamak: Ayşe bacı zengin evlerine gündeliğe gidiyordu. (Varlık yıllığı)
- Gürleyip gitmek: Beklenmedik bir zamanda ansızın ölmek: Adamcağız bir günde gürleyip gitti. (A. Püsküllüoğlu)
- Gürültüye gitmek: Telaş ve karışıklığa kurban olmak, değeri anlaşılamayarak ziyan olmak: Film ziyafetten sonra gösterildi ama gürültüye gitti. (A. Kılıç)
- Hasret gitmek: Özlemini çektiği, sevdiği bir yere ya da kimseye kavuşamadan ölmek: Sonunda ona hasret gitti. Belki ahirette görüşmeyi Allah nasip eder. (Sümmanı̂)
- Havaya gitmek: Hiçbir şeye yaramamak, boşa gitmek: Bütün emekler havaya gitti; elimiz boş döndük. (N. Muallimoğlu)
- Hay hayı gitmek vay vayı kalmak: Sağlığını, gençliğini yitirerek yakınır duruma gelmek: İnsan isterse doksanlık, yüzlük olsun, isterse hay hayı gitmiş, vay vayı kalmış olsun, gene de ölmek istemez. Neden? Bu dünya iyi, güzel, tatlı da ondan. (O. Kemal)
- Hoşa gitmek: Beğenilmek: Özellikle güzelliği ve sevimliliğiyle dikkatleri çekiyor ve hoşa gidiyordu.
- (birinin) Hoşuna gitmek: Biri bir şeyi, bir kimseyi, bir yeri beğenmek, bir şeyden, bir yerden ya da bir kişiden hoşlanmak: Kadının bu sözü bayağı hoşuma gitti.
- (birinin) Huyuna suyuna gitmek: Birini kızdırmayacak veya ürkütmeyecek biçimde uysalca davranmak, alışkanlıklarına, isteklerine uygun davranışlarda bulunmak: Nabza göre şerbet vermesini bilir, herkesin huyuna suyuna gider, rint ve kalender olduğu kadar zeki ve kurnaz bir adamdı (E. R. İskit). Neme lazım... Şunu bunu öfkelendireceğine, huyuna suyuna gidersin, yuvarlak laflar söylersin... (İ. Selçuk)
- İçi gitmek:
- İçi sürmek.
- Can atmak, çok istemek: Anne olmaya içi gidiyordu.
- İçinden kan gitmek: Belli etmediği halde çok kederli olmak, gizli gizli üzüntü çekmek: Yüzünden besbelli ki içinden kan gidiyor. Fakat derdini söylemiyor... (A. Mithat)
- İçtikleri su ayrı gitmemek: Çok yakın dost, arkadaş olmak: Çok yakın ve eski bir arkadaşı idi. İçtikleri su ayrı gitmez, aralarından su sızmazdı. (F. F. Tülbentçi)
- İleri gitmek:
- Bir işte ölçü dışına çıkmak, gereksiz, aşırı davranışta bulunmak: Kıskançlık ve düşmanlıkta çok ileri gitmişti. (M. Eriş)
- İlerlemek, gelişmek: Burada atçılık ileri gitmiş üstelik çok iddialıydı. (M. Adıbeş)
- (bir işin) İlerisine gitmek: O işin sonuna kadar gitmek: Şimdi ise Parlamento, eski anayasanın çok daha ilerisine giderek, krallığın dayandığı temelleri kökünden sarsmış bulunuyordu. (B. S. Baykal)
- İmansız gitmek: Allah'a inanmaz bir halde ölmek: Dinsiz imansız gitti... Cehennemde yanacak. (Dil ve Edebiyat D.)
- İpe gitmek: Ölüme gitmek: Bu kelle ipe gitmiş de geri gelmiş. (T. Cılızoğlu)
- İşi aksi (ters) gitmek: İstenilen sonucu elde edememek: Hem parasızın her işi aksi gider; biletini düşürür, ceza alırlar, camekân kırar, ödetirler; paltosunu asar, çalarlar; hatta bazan cebinde kalan dört kuruşu da yankesiciler kaparlar... (R. H. Karay)
- İşi rast gitmek: İşi umduğu gibi olmak: Başı sıkıştığı meselelerde: "Anne dua et, şu bizim işimiz rast gitsin.." diye dua isteyecek kadar, kendine göre bir inanç sahibi idi (S. Ayverdi). Bu kez işimiz rast gitti, çok aramayacağız. Hemen sofrada laflarız adamla, bir iki resmini de aldık mı, tamam. (N. Güreli)
- İşi (İşler) yolunda olmak (gitmek): İşi (işleri) memnunluk verecek yolda yürümek: İki yıldır şükürler olsun, işi yolundaydı. Kira ile yük getirip götürüyordu. Çiftini sürüyordu, harmanı kaldırıyordu... (T. Apaydın). Çaba sonuç verdi, işler yolunda gitti ve minicik bebenin başındaki o kuyruklu bela tümden defolup gitti. (P. Sutlas)
- İyi gitmek:
- Yolunda olmak, istenen şekilde yürümek: Uçakla geliyormuş akşam. İyi gitmiş işleri. İyi de vakit geçirmiş (F. Baykurt). Her şey beklediklerinden daha iyi gidiyordu. (N. Gökmen)
- Yakışmak, uygun düşmek: Beyaz etekliğinizle lacivert süveteriniz, o kadar iyi gitmiş ki (E. M. Karakurt). Haklıymış, soğuk havada çorba iyi gitti doğrusu, içim ısındı. (Y. Ünal)
- Kafasından uçup gitmek: Unutmak: Her ne düşünüyor, kimin kafasına çorap örmeye çalışıyorsa bir anda hepsi kafasından uçup gitti. (H. Dönmez)
- Kafasının dikine gitmek: Hiçbir öğüde kulak asmayarak aklına koyduğunu yapmak: "Oh olsun, biraz akıllansın, kafasının dikine gitmemeyi öğrensin, kulağına küpe olur," dedim. (İ. Saymaz)
- Kağnı gibi gitmek: Çok yavaş gitmek: Bir kağnı gibi ilerleyen dolmuşla buraya ulaşana kadar canım su oldu (İ. Aksoy). Araba bir kağnı gibi yavaş gidiyordu (Ç. Kırçak). İşler, kağnı gibi gidiyor. (H. İ. Dinamo)
- Kapının ipini çekip gitmek: Evden çıkıp bir daha uğramamak.
- Kapış kapış gitmek: Çabucak satılmak, çok istenir olmak: Dünkü şallar çok güzeldi, kapış kapış gitti. (T. Tankut)
- Kaput gitmek (veya olmak):
- Kağıt oyununda hiçbir sayı alamadan oyunu bitirmek.
- (argo) Hiçbir sınavı verememek, bütün sınavlarda başarısız olmak: Haziran sınavlarında gene kaput gideceğim gibi geliyor (Ö. Kaplan). Fizikten çakınca âsâbatım bozuldu, kaput gittim. (F. Develioğlu)
- Kendi havasına gitmek: Yalnız başına, istediği gibi davranmak, aklına eseni yapmak: Gerçi, her biri kendi havasına, kendi dairesine ve kendine göre bir hayat yapmıştı... (Y. K. Karaosmanoğlu)
- Keyfine gitmek: Hoş zaman geçirecek yollara başvurmak: Mutfağında et suları kaynar, mahzeninde şaraplar bekler, çiftliklerden tereyağları gelir, kümeslerinde hindiler beslenir, parası canının her istediğini almağa ve keyfine giden her işi yapmağa müsaittir. (R. H. Karay)
- Kim vurduya gitmek: Kimin eliyle vurulduğu belli olmamak: Aslan gibi yiğit kim vurduya gitti. Katil ele geçmedi. Cinayetin hangi nedenle işlendiği de bir türlü anlaşılamadı. (A. Nesin)
- Komiğine gitmek: Gülünç bulmak: Onun bu hali Salim'in komiğine gitti, gülümsedi. (U. Becerikli)
- Komploya kurban gitmek: Gizli bir düzen ya da tuzak yoluyla zarar görmek: Yusuf'un bir komploya kurban gittiğini söylediler. Kral bu olaydan etkilenmişti. Bir kadının tuzağına düşmemek için, onun attığı iftiralar nedeniyle yedi yıl cezaevinde kalan bu kişi saygın biri olmalıydı. (M. Padak)
- Kontra gitmek: Birine zıt gitmek: Uyumlu isen, 'kontra gidip ahengi bozmaz' isen organizasyonda ömrün o kadar uzun olur. (A. S. Özbaşar)
- Kötüye gitmek: (Bir iş, bir ilişki) Her gün biraz daha kötüleşmek, kötü bir hal almak: Durumu iyileşeceğine daha da kötüye gidiyordu.
- Kulağına gitmek: (Başka birisi) Duymak: Aslında bunları duyabilmek için büyük çaba sarf etmeye de gerek yoktu; çünkü, söylenenler "sağır sultanın" bile kulağına gitmişti. (M. C. Arpacıoğlu)
- Kurban gitmek: Suçsuz yere ölmek, zarara uğramak: Binlerce kişi imparatorun öfkesine kurban gitti. (O. Tekin)
- Kuş gibi uçup gitmek: Çok kısa süren amansız bir hastalıktan ölmek: Necip Fazıl, aramızdan sıyrılıp, adeta bir kuş gibi uçup gitti. (O. Koca)
- Kuş kanadıyla gitmek: Çok hızlı gitmek: "Bana bir kâğıt yazın, kuş kanadıyla yetiştirin" demiş. (K. Tahir)
- Laf kaynayıp gitmek: Söz boşa söylenmek, anlaşılmaz olmak, hiçbir etki yapmamak: "Ne zaman yazacaksınız sayın paşam" diyorum. Ama laf kaynayıp gidiyor. (N. Türsan)
- Mecrasında gitmek: Bir iş kurallarına uygun bir biçimde yürümek: O'na itaat edildiği sürece de her şey yerli yerince, kendi mecrasında akıp gidiyordu. (İ. Polat)
- Muhacir gitmek: (deyim) Göç etmek: Gâvurların istilâsı üzerine Osmanlıyla birlikte oradan çıktı; Erzincan'a kadar muhacir gittiler. (S. Kaymaz)
- Murdar (Mundar) gitmek: Ölmek üzere olan bir hayvanı kesmek için yetişememek: "Eyvah, öküz ölüyor barı murdar gitmesin" diye cebinden çıkardığı karakulak bıçağını öküzün boğazına dayar ve keser. (O. İlker)
- Okkanın altına gitmek: Boşu boşuna zarar görmek, haksız yere cezaya uğramak: Mazlumlar, zayıflar okkanın altına gider. Pazusu kuvvetli olan, ağa, zengin; ezebilir. Kendisi Müslümandır, ötekisi de Müslümandır ama yaparlar. (M. E. Coşan)
- Olayın üstüne gitmek: Olayı etraflıca araştırmak: Devlet olayın üstüne gitti.
- Oyuna kurban gitmek: Bir hile, düzen sonunda zarara, iftiraya uğramak: "Böylesi pis bir oyuna kurban gideceğime yanıyordum. Ne yapıp etmeli, kurtulmalıydım buradan." (B. Ekdi)
- Önü sıra gitmek: Önünden pek uzak olmayan bir mesafede gitmek: Abdal, Sultan Süleyman'ın önü sıra gidenin (Hz.) Ali olduğunu söyler.
- (birinin) Peşinde gitmek:
- Bir kimseyi izlemek: Küçük oğlu doktor peşinde gitti... (N. Arzık)
- Düşünce ve görüşlerini benimsemek: Hep bildiği doğruların peşinde gitti. (A. Öz)
- Post elden gitmek:
- Öldürülmek.
- Bulunduğu yüksek makamdan ayrılmak zorunda kalmak: Ne olursa olsun, yeter ki post elden gitmesin diyerek sandalyelerini, koltuklarını sağlamlaştırmak için, milletin gözünün kapalı kalmasına çalıştılar. (Ahmet Cevdet Paşa)
- Rast gitmek: (İşler) Yolunda gitmek: Sen dini esas al ki ellerin dert görmesin, işlerin rast gitsin! (A. Akpınar)
- Sandığa gitmek:
- (İktidar için) Seçim kararı almak.
- (Halk için) Seçime katılmak, seçimde oy vermek: Seçim kararıyla Türkiye sandığa gitti. (U. Ertek)
- Sandık başına gitmek: Oy vermek, oy kullanmak: Yönetimlerin belirlenmesi için seçmenler sandık başına gitti. (A. Doğan)
- Savuşup gitmek: İlgi çekmeden gizlice, aceleyle ayrılmak: Kendi atını orada bırakarak savuşup gitmişti.
- Sefa geldine gitmek: Bir kente ya da bir mahalleye yeni gelen veya bir geziden ya da bir yolculuktan dönen bir kimseye ilk ziyareti yapmak: Komşulardan sefa geldine gelenler oldu.
- Sele gitmek:
- Sele kapılmak: Tüm erzaklar sele gitti! O kadar yiyecek hiç kimseye kısmet olmadı! Yağmur alıp götürdü... (İ. İlhan)
- (mecazi) Boşuna, gereksiz yere elden çıkmak, telef olmak: Sele gitti çağlarım / Yalnız yalnız ağlarım / Sele gitti çağlarım / Gece gündüz ağlarım (M. Gökdoğan)
- Sılaya gitmek:
- Bir süre ayrı kaldığı evini, yurdunu görmeye gitmek: Babam, sadece bir defa sılaya gitmiş, bir daha Erzincan'ı görememişti. (Y. Demiriz)
- Anne, baba ve diğer akrabalarını görmek için memlekete gitmek.
- Silinip gitmek: Bir şey birdenbire yok olmak veya unutulmak: Kara bulutlar, gökyüzünden silinip gitmişti... (E. Aktan). Zihnindeki kötü düşünceler silinip gitmişti. (A. Kundakçı)
- Sorma gitsin: Çoğu vakit aşırılık ve kötü durum anlatır: Öyle bir soğuk ki, sorma gitsin!
- Su gibi gitmek: Çok harcanmak: Doktorlara ve ilaçlara para su gibi gidiyordu. (V. Bürün)
- Suyunca (Suyuna) gitmek: Bir kimseyi sinirlendirmeyecek biçimde davranmak: Boş yere dikine gidip de herifi celâllendirmektense, suyuna gidiyor görünüp, içirmek, sızdırmak, sonra da kapı dışarı etmek kendisine daha uygun göründü (E. E. Talu). Her zaman senin suyunca gidersek bizden memnun oluyorsun, biraz başka türlü hareket edersek derhal surat asıyorsun.
- Sürgün gitmek: (deyim)
- Sürgüne gönderilmek, sürgün cezasına uğramak: Selimiye isyanlarına karışmış, Arnavutluk'a sürgün gitmiş. (İ. Demir)
- Olağandan daha çok, daha sık ve sulu dışkı çıkarmak, ishal olmak.
- Sürüp gitmek: Eskiden olduğu gibi, eskiden nasılsa gene öyle olmak, öyle devam etmek: Topraklarının elden çıkmasına razı olmayan yerliler de yabancıları ülkelerinden sürüp çıkarmayı hak ve görev saydıkları için savaşlar sürüp gitmiş.
- Şansı yaver gitmek: Talihli olmak, bahtı açık olmak: Şansı yaver gitmişti ve her defasında dostlarla karşılaşmıştı. (Y. Kayaalp)
- Tepesi aşağı gitmek: İşleri bozulup büyük zarara uğramak: ... kabul ederse her şeyin tepesi aşağı gideceğini, hatırla gelenlerin bir işe yaramayacağını, verimin düşeceğini pek âlâ takdir ediyor. (A. E. Yalman)
- Tepetaklak gitmek: Durumu beklenmedik bir şekilde bozulmak: O Erhamü'r-râhimîn olan Allah Teâlâ hazretlerine, kulluğunun edebine riayet etmedi de ondan tepetaklak gitti. (M. E. Coşan)
- (bir şey) Ters gitmek: Bir iş doğru ve düzgün yürümemek, sorun çıkmak: İnsan abdestsiz, namazsız, niyazsız olursa; insafsız, edepsiz, ahlaksız olursa, Allah'ın sevmediği işleri yaparsa; günahkar, asi mücrim olursa her işi ters gider. (M. E. Coşan)
- (bir iş veya durum) Tersine gitmek:
- İstenildiği gibi gerçekleşmemek, iyi sonuç vermemek: Bir kaç senedir onun işleri tersine gitmeye başlamıştı. İşini görecek bir kimsesi kalmamıştı. (R. Mollof)
- Bir işten veya bir durumdan hoşlanmamak: "Kızların keman çalması benim o zamanlar bir tersime giderdi." (H. Taner)
- Tıkırında gitmek: İşler yolunda ve düzenli gitmek: İşlerim tıkırında gidiyordu çok şükür. Tez zamanda borcu kapattım. (O. Koca)
- Tırıs gitmek: Koşarcasına, hızlı hızlı: Bizimki, yanım sıra tırıs gidiyordu. (M. Kemal)
- Tuhafına gitmek: Bir şeyi tuhaf bulmak: Yıllarca kendileriyle savaştığı düşmanlarıyla birlikte yol almak tuhafına gitmişti. (T. Kaya)
- Ucuza gitmek:
- Ucuz satılmak: Lâkin yüzük o kadar ucuza gitti ki Hacıbey'in köstekli saatinin de satılması gerekti. (N. Bekiroğlu)
- Basit, kolay, önemsiz olarak değerlendirilmek: Gençliğim servetti, ucuza gitti / Dünya değirmenmiş, beni öğüttü (G. Sakin)
- Uçup gitmek: Kaybolmak, yok olmak: Tüm kelimeler sanki zihninden uçup gitmişti. (R. Kayaoğlu)
- Uzaklara gitmek: Aklı bulunduğu yerden başka yerlere gitmek, gözleri dalmak, dalıp gitmek: Sevda yine dalıp uzaklara gitti. (S. Yılmaz)
- (bir şeyin) Üstüne üstüne gitmek: Çekinmeden, sonucu tehlikeli olabilecek bir şeyle uğraşmak, yılmamak: Çok büyük bir kahramanlık örneği sergiliyordu Çanakkale'de askerler, ölümün üstüne üstüne gidiyordu. (H. Alptekin)
- (birine bir şey) Vız gelip tırıs gitmek: Önemsememek, aldırış etmemek: Çok yazık ki annemin ikna çabaları babamın kulağına vız gelip tırıs gitmiş. (K. Memiş)
- Yabana gitmek:
- Tanınmayan, bilinmeyen biriyle, bir yabancıyla evlendirilmek: Kızını bizim oğlana versin. Kız yabana gitmesin. (K. Bilbaşar)
- Bulunduğu yerden başka bir yere yaşamak için gitmek: Yabana gidenler gün gelir dönerdi. (A. Püsküllüoğlu)
- Boşa gitmek: Tüh, dedi. Tüm emekler yabana gitti. (E. Toy)
- Yağma gitmek: Bir şey çok alıcı bulmak, çok satılmak: O mal kapışılır Elmas'ım, yağma gider. (M. Şeyda)
- Yangına körükle gitmek: Gerginliği, uzlaşmazlığı artıracak biçimde davranmak, kışkırtıcı tutum takınmak: Yavuz Sultan Selim'e kadın elbiseleri göndererek yangına körükle gidiyordu... Divan hemen toplandı. Akıl sahiplerine İran seferi konusu soruldu. Herkes onunla aynı fikirdeydi. Derhâl savaş hazırlıklarına girişildi. (T. Gündüz)
- Yedikleri içtikleri ayrı gitmemek: Her zaman bir arada olmak ve sıkı ilişki içinde bulunmak: Birbirlerini çok seviyorlar, ayrı duramıyor, sürekli birlikte geziyorlardı... Yedikleri, içtikleri ayrı gitmez, hatta giydikleri giysilerin renkleri bile nerdeyse aynıydı. (M. Karabaş)
- Yitip gitmek: Görünmez olmak, ortadan kalkmak: Meçhuldü. Her şey meçhuldü... O da, bu meçhullerin arasında yitip gitmişti. (R. Özdenören)
- Yol gitmek: Yolda ilerlemek: Ama büyükana yorgundur, bitaptır, bütün gece yol gittik.
- Yola gitmek: Yolculuk etmek: Bütün hazırlıklar yapıldıktan sonra yola gitmek için uygun bir arkadaş bulmalı. (Aşık Paşa-yı Velî)
- Yolunda gitmek: Olumlu gelişme göstermek: Her şey yolunda gidiyordu. Kendi aralarında söz kestikten sonra güzel bir nişan yapmak için tarih kararlaştırdılar. (N. Aras)
- Yuvarlanıp gitmek:
- Elinde olanlarla geçinip gitmek.
- (halk dilinde) "Nasılsın ne yapıyorsun?" sorularına hayatında fazla değişiklik olmayıp aynı şartlarda yaşamaya devam ettiğini anlatmak için söylenir: Yuvarlanıp gidiyoruz işte. Elhamdülillah.
- Zevkine gitmek: Hoşuna gitmek: Lezzeti o derece zevkine gitti ki tekrar almakla beraber ecnebi rüfekasına (yabancı arkadaşlarına) da tavsiye ederek kâseler elden ele gezdirildi. (P. M. Işın)
- Zıt gitmek: Biri birine karşı sürekli ters davranmak, istediklerinin tersini yapmak: Anlaşmaya yanaşmıyor. Zıt gidiyor hepsi ile. (M. C. Anday)
- Zoruna gitmek: Onuruna, gururuna dokunmak, gücüne gitmek: Arkadaşımın zoruna gitti kendi kurduğu işletmede garson olma teklifi. (N. Aydın)
Gitmek ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "gitmek" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )
- Gideceğin Antep, yiyeceğin pekmez: Böyle bir yol tutanın elde edebileceği şey peşin olarak söylenebilir.
- Giden gelse dedem gelirdi*: Ölen bir kimse dirilemeyeceği gibi elden çıkan bir şey de bir daha ele geçmez.
- Giden gün ömürdendir: Her geçen günün insan ömründen bir parça eksilttiğini ve giderek ölüme yaklaştırdığını ifade eder.
- Gidene dur olmaz: Gitmeye kararlı olan birini durdurmanın mümkün olmadığını anlatır. Karar verip yola çıkan kişiye engel olunamaz.
- Gider kazan karası, gitmez yüz karası: Maddi kayıpların ya da hataların telafi edilebileceğini, ancak insanın onuruna ve itibarına sürülen lekenin kolay kolay silinemeyeceğini ifade eder. İtibar ve onurla ilgili yaraların çok daha derin ve kalıcı olduğuna dikkat çeker.
- Gider kılıç yarası, gitmez dil yarası: Kişinin vücudundaki herhangi bir yara büyük de olsa iyileşir, ama duyduğu acı sözleri asla unutmaz.
- Gidilmeyen yer senin değildir*: Gidemediğiniz yerinizin, kullanamadığınız malınızın size bir yararı olmaz.
- Gidip de gelmemek var, gelip de görmemek (bulmamak) var*: Uzak bir yere giden kişi dönmeyebilir, dönebilse de ayrılırken bıraktığı yakınlarını bulmayabilir.
- Gidip gelmek gönüllerin sevgisi, yiyip içmek gönüllerin çivisi: İnsanları arayıp sormak, onlarla ilgilenmek sevgiyi kuvvetlendirir. Maddi külfet getiren ilişkiler ise sevgiyi zayıflatmaktadır.
- Git söyle sultana, herkes ettiğinden utana: Utanılacak ve ahlak dışı davranışlarda bulunan kişi bunun utancını sadece kendi duyar.
- Gitmezden evvel gelmesini düşün: Bir işe kalkışmadan önce dönüşünü ve sonuçlarını hesaba katmak gerektiğini anlatır. Önceden hesap yapan, sonradan zorluk yaşamaz.
- Gitti ağalar paşalar, kellere kaldı köşeler: Bir zamanlar güçlü ve itibarlı olanların yerlerini artık sıradan ya da değersiz kimselerin aldığını anlatır. Vaktiyle önemli olan makamlar, zamanla layık olmayan kişilerin eline geçebilir.
- Gitti gelmez gençlik, geldi gitmez ihtiyarlık: En güzel çağ olan gençlik yılları tekrar elde edilemeyeceği gibi, yaşamak için ihtiyarlığın zorluklarına da katlanmak zorundayız.
- Gitti gelmez, yitti bulunmaz: Kaybedilen şeyin geri gelmeyeceğini anlatır. İnsan yaşadığı acıya takılı kalmamalı, olanı olmuş bilip önüne bakmalıdır.
- Acele giden ecele gider*: Gerekmediği halde aceleyle yapılan işlerin ve acele hareket etmenin tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini ifade eder. Hızlı taşıt kullanan birinin kaza yapıp ölebileceği gibi, acele edenler de istenmeyen sonuçlarla karşılaşabilirler.
- Aç kurt köyün ortasından gider: Çaresiz kalan birinin tehlikeyi göze alarak her türlü riski alacağını ifade eder. Açlık ya da ihtiyaç, korkuyu ortadan kaldırarak kişinin cesurca hareket etmesine neden olur.
- Ağaç gider, çalı kalır; çalı gider, çakıl kalır:
- Ormanların yok edilmesiyle doğanın giderek çoraklaştığını ve verimsizleştiğini anlatır.
- Bir toplumda değerli ve işe yarar kişiler uzaklaşınca geride daha az faydalı ya da değersiz kişiler kalır.
- Ağır giden dağlar aşar: Bir işte acele etmeden, dikkat ve özen göstererek sürekli ilerleyenler en zor işleri bile başarırlar.
- Ağır giden yol alır, hızlı giden yolda kalır: İşleri yavaş ve dikkatli yapanların başarıya ulaşacağını, acele edenlerin ise başarısız olacağını ifade eder. Sabır ve özenle ilerleyen kişi, daha sağlam adımlar atar.
- Ağır git ki yol alasın*: Amaçladığı hedefe ulaşmak isteyen, ağır ağır, ama dikkatli ve güvenli hareket etmelidir.
- Ağlatanın yanına git, güldürenin yanına gitme: Gerçekleri, üzücü de olsa, olduğu gibi anlatan kimselerden zarar görmeyiz, olayları süsleyerek, iyi yönlerini gösteren kimselere karşı da dikkatli olmalıyız.
- Ah ile gelen vah ile gider: Haksızlıkla veya başkalarının ahını alarak elde edilen şeylerin sonunda zararla yok olacağını ifade eder. Başkasına zarar vererek kazanılan kazançlar, genellikle hayırlı sonuçlar doğurmaz ve kişinin başına dert açar.
- Akçanın gittiğine bakma, işinin bittiğine bak: Yapmak istediğin işi yapabildinse bu uğurda harcadığın paralara acıma çünkü para istediğin şeyi yapmak içindir.
- Akıllı sinek yoğurda konar, şehre gelir; akılsız sinek ciğere konar, köye gider: Akıllı insanların doğru seçimler yaparak daha iyi fırsatlar elde ettiğini ifade eder. Yanlış tercihler yapanlar ise kendilerini daha kötü durumlarda bulabilirler.
- Akşam ise yat, sabah ise git*: İş zamanının gece olmadığını, gecelerin uyumakla gündüzlerin de çalışmakla geçirilmesi gerektiğini anlamında söylenen söz.
- Akşama karşı gitme, tana karşı yatma*: Sabah geç kalkıp yolculuğa akşam çıkılmaması ve bunun tam tersinin yapılması gerektiğini anlatır.
- Akşamdan oduna giden çok olur: Sıkıntısı az olan bir iş için gönüllü bulmak daha kolay olur.
- Alma soysuzun kızını, sürer gider anasının izini: Evlenecek kızın ailesini de araştırmak gerektiğini, çünkü kızın annesinin davranışlarını ve özelliklerini takip edebileceğini ifade eder.
- Alta gittim diye yerinme, üste çıktım diye sevinme: Hayatın inişli çıkışlı olduğunu ve hiçbir durumun kalıcı olmadığını anlatır. Geçici başarısızlıklardan dolayı üzülmemeli, geçici başarılarla da kibirlenmemelidir.
- Altın gideli gümüşe kaldık: Elindeki çok iyi bir fırsatı kaçıran kimse daha önemsiz şeylerle yetinmek zorunda kalır.
- Ana ben gidemem Bender'e, alışmışım kaba döşek mindere: Tembelliği huy edinen kimse, hiç bir işi yapmak istemez.
- Ar gitti Mısır'a, namus da ardı sıra: Utanma ve haya gibi ahlaki değerlerin kaybolması, namus ve onur gibi diğer erdemlerin de zamanla yok olmasına yol açar.
- Arabanın ön tekerleği nereye giderse arka tekerlek de oraya gider*: Büyükler nasıl bir yol tutmuşlarsa, çocuklar da aynı yolu izlerler.
- Arı kovana gider: İnsanların huzur buldukları ve kendilerini güvende hissettikleri yerlere yönelmeye meyilli olduklarını ifade eder.
- Aşure yemeye giden kaşığını cebinde taşır*: Bir işten yararlanmak isteyen gerekli araçları hazırlamalıdır.
- At ile yola giden eşeğin vay haline: Hızlı-yavaş, güçlü-güçsüz gibi birbiriyle uyumsuz bir şekilde hareket etmek veya uyumsuz bir ikili oluşturmak durumlarında söylenir.
- Atasözü tutmayanın yolu ya teke gider, ya büke: Atasözünün aksine inanan kişinin bütün işleri ters gider (teke: çalıcı domuz, büke: vahşi hayvanlar ormanı).
- Ateş düzene girdi hamur bitti, işler düzene girdi ömür bitti: Tam işler düzene girdiğinde veya her şey yoluna girdiğinde, zamanın ya da fırsatların tükenmiş olabileceğini ifade eder. Zamanın ve fırsatların kıymetini bilmek gerektiğini, düzeni sağlamak için çok geç kalınmaması gerektiğini ve hayatı ertelemeden yaşamanın önemini vurgular.
- Ateşin üzerine ateşle gidilmez: Öfkeye öfkeyle karşılık vermenin, kavgayı kavgayla çözmeye çalışmanın ya da benzer olumsuzluklarla yanıt vermenin etkisiz ve zararlı olduğunu vurgular. Sorunların çözümünde daha barışçıl ve mantıklı yolların seçilmesi gerektiğini anlatır.
- Atın ardında, kadının önünde gitme: Bu atasözü toplumdaki cinsiyet rollerine atıfta bulunur ve kadının erkeğin arkasında değil, onun yanında yer alması gerektiğini ima eder. Geleneksel olarak, erkeklerin liderlik rollerini üstlendiği ve kadınların onlara destek olduğu bir düzeni ifade eder. (?)
- Atını veren yaya gidermiş: Kendisi için gerekli olan şeyi başkasına ödünç veren sıkıntıyı kendi çeker.
- Atma bilmeyenin kurşunu altı kulaç gider: Deneyimsiz ya da beceriksiz kişinin yaptığı işin hedefi bulmayacağını veya beklenenden az etkili olacağını anlatır.
- Ava giden avlanır*: Başkasına zarar vermeye çalışan kimse, o zarara kendisi uğrar: Unutma ki, ava giden avlanır, kazdığı kuyuya kendi düşer.
- Ayak gitmese el getirmez:
- Çalışıp kazanmaya razı olmayanın geçimini başkaları sağlamaz.
- Bir işin gerçekleştirilmesi veya bir hedefe ulaşılması için kişinin harekete geçmesi ve çaba göstermesi gerekir.
- Ayrana giden, çömleğin arkasından tutmaz: Rahatına düşkün kişiler bir şeye çok ihtiyaç duymadıkça hiçbir işe kalkışmazlar.
- Az çoğu getirmeye gider: Küçük emek ve birikimlerin zamanla büyük sonuçlar doğuracağını anlatır. Azdan başlayan çaba, sabırla büyüyerek çoğa ulaşır.
- Az yiyenin hekimle, düz gidenin hakimle işi olmaz: Sağlıklı bir yaşam için ölçülü beslenmenin, huzurlu bir yaşam için de dürüst davranmanın önemini vurgular. İnsan, aşırılıktan kaçınırsa ne sağlık sorunlarıyla ne de adli meselelerle uğraşır.
- Aza 'Nereye gidiyorsun?' demişler, 'Çoğun yanına' demiş: Küçük olan şeylerin zamanla büyüyüp çoğalacağını anlatır. Azın azlığına bakıp küçümsememek gerekir, çünkü sabırla çoğa dönüşebilir.
- Azdan git git, çok olur: Kişi büyük şeyleri azar azar biriktirerek elde eder.
- Bak şu beyin gidişine, pabucunun çamuru omuzundan aşar: Bazı kişilerin gösterişli veya abartılı hareketlerle kendilerini olduğundan daha önemli göstermeye çalıştığını ifade eder. Gösteriş meraklısı ve kendini büyük gören insanların davranışlarını eleştirir (?).
- Balığa giden dönmeden tava ateşe konmaz: Henüz gerçekleşmemiş bir iş veya elde edilmemiş bir şey üzerinden çıkar sağlamaya çalışmanın anlamsız olduğunu ifade eder. Önce işin tamamlanması gerektiğini, ardından bu işten bir kazanç elde edilebileceğini vurgular.
- Baş gidince ayak payidar olmaz: Yöneticisi ve idarecisi olmayan bir toplum uzun ömürlü olmaz.
- Baş nereye giderse, ayak da oraya gider*: Küçükler büyüklerin izinde gider, her yaptıkları şeyde onları örnek alırlar.
- Başı ile giden gelmez, ayağı ile giden gelir:
- Bir konuda mantıklı karar veren, kararlı olur.
- Ölen bir daha geri gelmez ama giden geri gelebilir.
- Battı balık yan gider*: Bir işin veya durumun zaten kötü bir durumda olduğunu ve bu nedenle daha da kötüleşmesinin artık önemli olmadığını ifade eder. Bu atasözü, zarar gören veya başarısızlığa uğramış bir durumda, daha fazla risk almanın veya durumu daha da kötüleştirmenin pek bir fark yaratmayacağını ve artık istenildiği gibi davranılabileceğini vurgular.
- Bedavadan gelen bedavaya gider: Çaba ve emek harcamadan kolayca elde edilen şeylerin genellikle değerli olmadığını ve kolayca kaybedilebileceğini ifade eder.
- Ben ölü yıkayıcıyım, ister cennete gitsin, ister cehenneme: Bir kişinin sadece kendi görevini yapıp, sonucunun ne olacağının kendisini ilgilendirmediğini ifade eder. Sorumluluğunu yerine getiren kimse, sonrasını kendi yükü saymaz.
- Bilmediğin işe karışma, bilmediğin yola gitme: Kişinin deneyimi veya bilgisi olmadığı alanlara girmemesi gerektiğini anlatır. Hazırlıksız ve öngörüsüz bir şekilde hareket etmek, başarısızlık veya tehlikelerle karşılaşmaya yol açabilir.
- Bir adım geri giden, iki adım ileri atılır: Bazen geri çekilmenin veya sabır göstermenin daha büyük bir ilerleme sağlamak için gerekli olduğunu ifade eder. Küçük bir fedakârlık veya duraksama, gelecekte daha büyük kazançlar getirebilir.
- Bir ayak gelene, iki ayak giderim: Bize karşı iyi niyetli davranan kimselere biz de aynı şekilde karşılık vermeliyiz.
- Bir insanı tanımak için ya alışveriş etmeli ya yola gitmeli / Bir insanı tanımaya birlik sefer gerek: Yolculuklar sırasında kurulan arkadaşlıklarla insanlar birbirlerini daha iyi tanırlar.
- Bir şeyin pek ilerisine gitme:
- Bir şeyi tadında bırakmayıp sürdürürsek o şey gittikçe zevk vermez hale gelir.
- Bir işi yaparken içinde bulunduğun şartları fazla zorlama, her an bir tehlikeyle karşılaşabilirsin.
- Bir şinik çavdarı var, baş değirmene öğütmeye gider: Bazen küçük işlerin gereksiz yere büyütüldüğünü veya daha basit ve uygun yerlerde çözülebileceğini anlatır (şinik: küçük bir tahıl ölçeği).
- Boş eşek yorga gider*: Üzerinde bir görev bulunmayan kaygısız kişi rahat rahat istediği gibi yaşar (yorga: Biniciyi sarsmayan at yürüyüşlerinden biri.).
- Boşu boşuna bekleyen kollarını sallaya sallaya gider: Bir işten ya da bir kişiden boşuna medet uman kimsenin, sonunda eli boş kalıp hiçbir şey elde edemeden geri döneceğini anlatır.
- Boyuna düşmedik kaftan gider sürüne sürüne; yerine düşmedik gelin gider yerine yerine: Bir şeyin ya da bir kişinin, ait olmadığı yerde veya uygun olmayan koşullarda bulunmasının, o şeyin ya da kişinin zarar görmesine neden olacağını ifade eder. Gelinin uygun olmayan bir aileye ya da ortama düşmesi durumunda, huzursuzluk ve uyumsuzluk yaşayacağını; aynı şekilde, bedene uygun olmayan bir elbisenin de yerlerde sürünerek yıpranacağını anlatır. Uyum ve uygunluğun önemini vurgular (yerinmek: üzülmek, pişman olmak).
- Böyle gam böyle keder, böyle gelmiş (gelir) böyle gider: Sıkıntıların ve dertlerin dünyada her zaman var olduğunu anlatır. Nasıl geldiyse öyle de geçer, hiçbir üzüntü ebedi değildir.
- Böyle gelmiş, böyle gider: Her zaman nasıl olmuşsa gene öyle olacak, bu düzen aynen devam edecek.
- Bu dünya iki kapılı handır, gelen bilmez giden gelmez: Yaşamın geçiciliğini, ölümün kaçınılmazlığını ve insanın bu süreçler üzerindeki kontrolsüzlüğünü vurgular.
- Buğday Hicaz'a giderken arpaya ince yufkaya karışma demiş: İnsanların yetenekleri ve yetkileri doğrultusunda hareket etmeleri gerektiğini ifade eder. Herkesin belirli bir yeteneği ve sınırları vardır; bu nedenle, yapabilecekleri işleri bilerek, kendilerine uygun olmayan işlere girmemeleri önemlidir. Bu atasözü, herkesin kendi gücünü ve sınırlarını bilmesi gerektiğini vurgular.
- Bülbülle gezen güle, ördekle gezen göle gider: İyi huylu, dürüst kimselerle dostluk eden iyiliği, güzelliği öğrenir; görgüsüz, işe yaramaz kimselerle dostluk eden de ahlaksızlığa, tembelliğe alışır.
- Can elden gitmeyince canan ele girmez: İnsan sevdiği için her fedakarlığa katlanırsa sevdiğine mutlaka kavuşur.
- Cehenneme giden yoldaş arar: Yanlış iş yapan kimsenin tek başına kalmak istemeyip başkalarını da aynı hataya sürüklemeye veya ortak etmeye çalıştığını anlatır. Kötü kişi, suçunu paylaşacak ortak arar.
- "Cehenneme gidiyorum" diyen gelmiş de "Şimdi gelirim" diyen gelmemiş: Söz verip oyalayanın, kötülüğünü açıkça söyleyenden daha güvensiz olduğunu anlatır. Verilen söz tutulmalı, tutulmayacaksa hiç söylenmemelidir.
- Cemal gider ama kemali kalır: İnsan zamanla gençliğini yitirir, fakat olgunluğunu ve tecrübesini yitirmez.
- Çabalama kaptan ben gidemem*: Bir kişinin bir işi yapacak gücü veya yeteneği olmadığını ifade eder. Başkasının çabalarının, kişinin bu konuda başarılı olmasına yardımcı olmayacağını anlatır.
- Çağırsalar da gitmesem, çağırmasalar da sitem etsem:
- Bazı kimseler misafirliğe gitmek için davet beklerler. Davet gelmediği zaman da zaten çağırsalar da gitmezdim diye sitem ederler.
- İnsanın iç dünyasındaki kararsızlık ve çelişkili duygularını ifade eder. Bir yandan bir yere davet edilmek istenmezken, diğer yandan davet edilmediğinde buna sitem etmek, insanın ikilemde kaldığını ve ne yaparsa yapsın bir memnuniyetsizlik yaşadığını anlatır.
- Çağrıldığın yere (gitmeye) ar eyleme, çağrılmadığın yere gidip yerini dar eyleme*: Yapılan daveti reddedip kalabalık etme, çağrılmadığın yere de gidip terslenme.
- Çağrılmayan yere börekçi ile çörekçi gider*: Görgüsüz, yüzsüz kimseler bir yerde çıkar gördü mü davet edilmeseler bile oraya gitmeden edemezler.
- Çarşı iti ile ava gidilmez: Elinden iş gelmeyen, beceriksiz kişilerle önemli işlere kalkışılmaz.
- Çek deveyi güt koyunu, gittikçe beylenirsin: Bıkmadan, yılmadan çalışan emeline kavuşur.
- Çeşmeye gitse çeşme kuruyacak*: Çok talihsiz kimseler için söylenen bir atasözü.
- Çifte gelmeyen öküz olsun, işe gitmeyen oğlun*: Herhangi bir biçimde yararlanılabilecek bir malın olması iyidir, çifte gelmeyen öküzü satabilir, iş yapmaktan kaçınan oğlunu eğitebilirsin.
- Çirkin ile yola gitme, güzel ile taş taşı: Çirkin sevimsiz insanlarla kimse arkadaşlık etmeye yanaşmaz, ama güzel ve çekici kimselerle samimi olmak için her şeye katlanırlar.
- Çoban aldı bağa gitti, kurt aldı dağa gitti: Malından, kazancından başkaları yararlandı, kendisine bir şey kalmadı.
- Çocuğa iş buyuran, ardınca kendi gider*: Çocuk kendisine ısmarlanan işi yapamayacağından işi buyuran kimsenin onun arkasından gitmesi gerekir.
- Çocuklu avrat, sıpalı eşek ile yola gidilmez (Çocuklu karı, eşekli dayı ile yola çıkma): Kucağında çocuklu kadınla yola çıkılırsa yolculuk sıkıntılı ve bunaltıcı hale gelebilir.
- Çoğu gitti azı kaldı*: (Bir şeyin) Tamamlanmasına az kaldı, güç bölümleri bitti, geçti: Ektik, ektik, yetişecek / Çoğu gitti, azı kaldı. / Bütün yollar bitişecek, / Çoğu gitti, azı kaldı. (N. F. Kısakürek)
- Dağdan gelen dağa gider: Belirli bir çevrede yaşamaya alışmış kimseler başka yere ayak uyduramazlar yine kendi çevrelerine dönerler.
- Dağların dumanı gider, amma sevdalı başın dumanı gitmez: Dağların zirvelerindeki dumanın zamanla kaybolacağını, ancak bir aşığın yüreğindeki sevdanın ve tutkunun asla geçmeyeceğini ifade eder. Gerçek aşkın kalıcı ve ölümsüz olduğunu vurgular.
- Davetsiz düğüne giden minderini beraber götürür: Bir yere, bir etkinliğe davetsiz olarak katılan kişinin orada pek hoş karşılanmayacağını ve iyi ağırlanmayacağını anlatır.
- Davetsiz gelen (giden) döşeksiz oturur*: Bir yere çağrılmadan giden kimse, ağırlanmayı beklememelidir.
- Davetsiz yere kedilerle köpekler gider*: Çağrılarak gidilmesi gereken yere çağrılmadan gitmek kişiyi aşağılatan bir davranıştır.
- Davul zurna ile adam aramağa gidilmez: Bir işin ciddiyetle ve düzgün bir şekilde yapılması gerektiğinde, gereksiz şatafat veya gösterişten kaçınılması gerektiğini; işin sağlıklı bir şekilde sonuçlanabilmesi için gereksiz abartılardan kaçınılması gerektiğini vurgular.
- Dediler, "Molla! Aş gidiyor." Dedi, "Bana ne?" Dediler, "Size gidiyor." Dedi, "Sana ne?": Başkalarına ait olan şeylerle ilgilenmek insana hiçbir yarar sağlamaz.
- Değirmen suya gitmiş, o daha şakşağını arıyor: Bir iş veya durum ciddi şekilde sorunlu veya çözümsüz hale gelmişken, kişinin hâlâ önemsiz veya gereksiz detaylarla ilgilenmesini ifade eder.
- Değme (Dokunma) sarhoşa, yıkılana kadar gitsin*: Başkasını dinlemeyen kimseyi gittiği yanlış yoldan döndürmeye kalkmayın, bırakın cezasını çeksin.
- Demir donlu ölüp gider, deri donlu kalıp yaşar: Sağlam ve güçlü görünen şeylerin bile zamanla yok olabileceğini, ancak daha esnek ve uyumlu olanların hayatta kalabileceğini ifade eder.
- Dert gider amma yeri boş kalmaz (Dert gitmez, değişir)*: İnsan her zaman dert içindedir, bir dertten kurtulsa başka bir derde düşer.
- Deve ağır gider, amma yol alır: Tedbirli kişi işini yavaş yavaş az az yapar, ama hatasız ve devamlı yapar.
- "Deve bir pula" "Bırak gitsin." "Deve bin pula" "Çek gelsin": Bazen uygun bir fırsatla karşılaştığımızda, ondan yararlanmak için uygun durumda olmayabiliriz; aynı şekilde bir fırsat tekrar karşımıza çıkabilir ve bu defa bizim durumumuz da ondan yararlanmak için uygun olabilir.
- Deve deveden, insan insandan gidiş öğrenir: Kişi, yararlı yararsız her işi, mutlaka o işleri yapan kimselerden göre göre öğrenir.
- Deve gitti yularını arar: Eldeki değerli bir şey kaybedildiğinde artık işe yaramayan bir ayrıntıyla uğraşmanın anlamsızlığını ifade eder.
- Deve Kabe'ye gitmekle hacı olmaz*: Gerekli niteliklerden yoksun olan kişi, bir takım gereklilikleri yerine getirse bile kişiliğine değer kazandıramaz.
- Deveye "kalk evine git demişler", bir çam bir çardak yıkmış: Birine verilen basit bir görevin, beklenmedik büyük sonuçlar doğurabileceğini ifade eder. Küçük bir talebin bile, eğer dikkatsizce yerine getirilirse, ciddi zararlara yol açabileceğini gösterir.
- Dil, ağrıyan dişe gider: İnsanlar genellikle kendilerini rahatsız eden konulara odaklandığını ifade eder. Kişi, sıkıntı veya rahatsızlık yaratan durumlarla ilgili konuşur ve çözüm arar.
- Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan oldu: Akılsız ve açgözlü kimseler daha değerli bir şeyi elde etmek için uğraşırken akılsızlığı yüzünden elinde olanı da kaybederler.
- Doğru giden geyiğin gözünden başka yarası yok(tur): Düzgün hareket eden, yolundan sapmayan kişinin başına büyük bir zarar gelmeyeceğini, gelse de kendisinden kaynaklanacağını anlatır(?).
- Doğru gidenin başı duvara çarpmaz: Doğruluktan ayrılmayan dürüst insanların karşısında hiç bir engel duramaz. Dürüst insan zorluklardan yılmaz. Doğru bildiği yoldan gider.
- Dünya iki kapılı handır (gelen bilmez, giden gelmez): İnsan doğarak geldiği Dünya'da Allah'ın takdir ettiği sürece kalır, sonra ölüm ile ayrılır.
- Dünya karıncalı kütüğe benzer, gelen bilmez ki, giden bilsin: Dünya sırlarla doludur. Üzerinde yaşayan milyonlarca canlı doğar ve ölür. Bu düzen bozulmaz.
- Düşmanınki kayar geçer, dostunki koyar gider: Dost kimselerin yaptıkları, sıradan kimselerin yaptıklarına göre insanı daha çok kırar, üzer.
- Eğri büğrü gidersin, yolun meyhane besbelli: Alkol bağımlısı kişilerin tavır ve davranışlarıyla bağımlılıklarını ele verdiklerini anlatır. Kişinin alışkanlıkları ve yaşam tarzı, dışarıdan bakıldığında açıkça anlaşılır hale gelir.
- Ekin biçe biçe deste olur, insan gide gide usta olur: Kişi , öğrenerek, zamanla ustalaşır, işler düzenli çalışmayla bitirilir.
- Ektiğim nohut, biçtiğim nohut, şehre gitti leblebi oldu: Köyde sade ve doğal olan şeylerin şehirde farklı bir kimliğe büründüğünü anlatır. İnsanların da şehir hayatına karışınca karakter, davranış ve yaşam tarzı açısından değişime uğrayabileceğini ifade eder.
- El elin nesine, gülerek gider yasına*: Bir kimsenin acısı, başkasının umurunda değildir.
- Ele giden yele gider: İnsan elindekini kendisi kullanmayıp ona buna ödünç verirse sonunda o şeyin kullanılacak hali kalmaz.
- Er gelir ev taşar, er gider ev şaşar: Erkeğin evin temel direği olduğunu, evde erkeğin varlığının evin düzeni ve refahı için ne kadar önemli olduğunu ifade eder.
- Er giden, işine; geç giden, boşuna*: İşine sabahleyin erken başlayan kimse başarı elde eder.
- Er/Yiğit varlıklı olunca, baş düşmanı dost olur, erden varlık gidince, baş dostları düşman olur: İnsan zengin olunca, onu hiç sevmeyenlerden bile yakınlık görür. Ama varlığını kaybettiği zaman en yakın dostları bile onu terk eder.
- Ere giderken büyük kız, evde oturduğu zaman küçük kız: Kız çocuğu evlenip gelin gidene kadar ana babasının gözüne küçük çocukları gibi görünür.
- Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer*: Kendini bir erkeğe beğendirmek isteyen kadın, ona güzel yemekler hazırlamalıdır.
- Erken kalkmayan avrat, söz dinlemeyen evlat, mahmuzla gitmeyen at, kapında varsa kaldır at: İşe yaramayan ya da sorumluluklarını yerine getirmeyen kişi ve şeylerin faydadan çok zarar getireceğini ifade eder. Hayatı kolaylaştırmayan kişi ya da şeylerle vakit kaybetmemek gerektiği vurgulanır.
- Eşeğine bakmaz da akşamdan sonra oduna gider: Bazı kimseler içinde bulundular duruma aldırış etmeden boylarından büyük işlere kalkışırlar.
- Eşek gidince semeri de gider: Temel bir unsuru veya kişiyi kaybettiğinizde, ona bağlı diğer şeylerin de kaçınılmaz olarak kaybedileceğini ifade eder.
- Gel demek var, git demek yok: Dostça ve sevgiyle davet edilen kişiye değer verilmesi gerektiğini anlatır. Gelen insana kıymet bilip sahip çıkmak esastır, kovmak yakışık almaz.
- Gel demesi kolay ama git demesi güçtür*: Bir kimseyi işe almak, konuk çağırmak, git demekten kolaydır; bu nedenle bir kimseye gel demeden önce düşünmek gerekir.
- Gel denilen yere gitmeye ar eyleme, gelme denilen yere gidip yerini dar eyleme*: Çağrıldığın yere gitmekten çekinme; gelme dedikleri yereyse gitme; gidersen iyi karşılanmazsın.
- Gelen ağam, giden paşam*: Başa kim gelirse gelsin, işimize bakalım, yolumuza gidelim: "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın", "gelen ağam giden paşam" onların esas felsefesi! (S. Sürmen)
- Gelen gelsin saadetle, giden gitsin selametle: Gelen kişiyi sevinçle karşılamak, giden kişiyi ise gönül hoşluğu ile uğurlamak gerektiğini anlatır. Hayatta kimseye kin tutmadan dostlukla yaşamak öğütlenir.
- Gelen gidene rahmet okutur*: Beğenilmeyen, bir an önce işbaşından ayrılması beklenen kişinin yerine, onu aratacak daha anlayışsız biri gelirse, giden anılmaya başlanır.
- Gelen gideni aratır*: İşbaşına bulunduğu sırada gitmesi istenen yöneticinin yerine onu bile aratacak daha kötü biri gelirse oradakiler gideni arar duruma düşerler: "Gelen gideni aratır, derler. Yokluğunu hep hissedeceğim" dedi içlerinden en yaşlı olanı. (Y. Özbek)
- Gelen gidenin yerini tutmaz: Beğenmediğimiz birinin veya bir şeyin yenisi eskisinden daha kötü çıkabilir.
- Gelene git denilmez*:
- Bir konuktan ev sahibine bıkkınlık gelse bile, bunu ona sezdirmemek gerekir: Gelene git gidene kal denilmez. Gelene hoş geldin, gidene uğurlar olsun. Geleni ağırla, gideni uğurla. (E. K. Eyüboğlu)
- Kendiliğinden gelen güzel bir şeyi kabul etmemek olmaz.
- Gelin babasına; "hem ağlayalım, hem gidelim" demiş: Gelinin evden ayrılırken duygusal bir vedalaşma yaşadığını ve hem ağlamak istediğini hem de gitmek zorunda olduğunu ifade eder.
- Gelin gitti yerine, kalan kızlar yerine: Bir gelin evden ayrıldığında geride kalan kız kardeşler veya kız çocuklarının, ev işlerinde ve ailenin genel işleyişinde daha fazla sorumluluk almak zorunda kalacaklarını anlatır.
- Gelmek iradet, gitmek icazet (iledir): Misafirliğe gitmek istek ve davet ile, misafirlikten ayrılmak ise nezaketle ve ev sahibinden izin alarak olmalıdır.
- Gelmek misafirin, gitmek hane sahibinin elinde: Misafirin ziyaret etmekte serbest olduğunu ancak ne kadar süre kalacaklarının ev sahibine ve onun olanaklarına bağlı olduğunu anlatır.
- Gönül gitmeyen yere ayak gitmez: Bir işte başarılı olmak için önce istekli olmak gerekir.
- Gönül verme evliye, eve gider unutur*: Bir kadın evli bir erkeğe gönül verip onun ilgisine kanmamalıdır; evli erkekler başka kadınlara bağlanmazlar.
- Gönülsüz davara giden köpekten hayır gelmez: İnsan bir işi istemeden yaparsa o işten hayır gelmez.
- Gönülsüz köpek ava gitmez: "İsteksiz kişi hiçbir işi yapmaz" anlamında bir atasözü.
- Gümüş sağ olsun, altın gidekosun*: Mevcut eldeki şey, elde edilmesi güç olan daha değerli bir şeyden üstün tutulmalı.
- Hacca giden geldi, saca giden gelmedi: İyi niyetle yola çıkanın sağ salim döneceğini; kötü yola sapanın ise belaya bulaşıp geri dönemeyeceğini anlatır.
- Hak gelince batıl gider: Bir şeyin doğrusunu bilen, her zaman haklıyı savunan kişiler ortaya çıktığında, orada bulunan yalancı, sahtekar kişiler daha fazla kalamazlar.
- Hak yoluna vermeyiz bir mangır, şeytan yoluna gider tangır tangır: İnsanların hayırlı işlere para harcamakta cimri davrandıklarını, ancak kötü veya yanlış işlere kolayca para harcayabildiklerini ifade eder.
- Hamama gider kurna beğenmez, düğüne gider zurna beğenmez*: Hiçbir şey beğenmeyen, her şeye bir kusur bulan kendini beğenmiş insanları anlatır.
- Hamama gider kurnaya, düğüne gider zurnaya aşık olur*: Çabuk gönül kaptıran, sevgisinde kararlı olmayan, şıpsevdi kişiler için söylenir.
- Hamama giden tasını tarağını hazırlar: Bir işi yapmaya karar veren kişinin o iş için gerekli olan araç ve gereçleri önceden hazırlaması gerektiğini ifade eder. İşi düzgün ve sorunsuz gerçekleştirmek için gereken hazırlıkların yapılması önemlidir.
- Hamama giren (giden) terler*: Bir kimsenin içinde bulunduğu durum, giriştiği iş, çeşitli sıkıntılara katlanmayı gerektiriyorsa, bunları göze alması gerekir.
- Hancı gibi gelene 'Hoş geldin', gidene 'Uğurlar ola': Bazı insanların herkese yüzeysel ve çıkar odaklı davrandıklarını ifade eder.
- Haramdan gelen harama gider: Haksız yere bir şey kazanan insan onu hayırlı işlerde kullanmaz.
- Haydan gelen huya gider, davuldan gelen zurnaya: Emek sarf edilmeden kazanılan para geldiği gibi gider (Ayrıca Hay'dan gelen Hû'ya gider atasözü Allah'tan gelen her şeyin yine O'na döneceğini ifade eder. İnsan, insana verilen nimetler ve emanetler, nihayetinde sahibine yani Allah'a geri döner).
- Hem çıplak, hem poyraza karşı gider: Bazı insanlar, imkanları kısıtlı olduğu halde zor işlerle uğraşmaya kalkışır.
- Her gidişin bir gelişi var(dır): Hayatta hiçbir ayrılığın kalıcı olmadığını anlatır. Giden bir gün mutlaka geri döner ya da yerini bir başkası doldurur.
- Hepsi gider kuş getirir, Şankulu gider baykuş getirir: Herkes faydalı ya da güzel bir şey elde ederken bazı kişilerin tersine değersiz ve işe yaramaz şeyler getirdiğini anlatır.
- Herkes gider Mersin'e biz gideriz tersine*: Bir işin göz göre göre ters yapıldığını, yolunda yapılmadığını anlatır.
- Hızlı giden atın b*ku seyrek düşer: Bir şeyin hızı veya temposu arttıkça, bazı detaylar veya gereklilikler üzerinde eksiklikler ve hatalar olabileceğini vurgular.
- İleri gidersen süser, geri kalırsan teper: Bazı kimselerin ya da durumların nasıl davranırsan davran ters tepki vereceğini anlatır.
- İlim ahirete beraber gider: İnsanın öğrendiği gerçek bilginin ölümle yok olmayacağını ifade eder. Faydalı bilgi, sahibine hem dünyada hem ahirette değer kazandırır.
- İş anlatılıncaya kadar baş elden gider*: Dava anlatılıncaya kadar olacak olanlar olur.
- İşin bitinceye kadar "Gel gel dayı", işin bittikten sonra "Git git dayı": Çıkarcı kimse birine iyi davranıyorsa mutlaka ondan bir çıkan vardır, istediğini elde ettikten sonra ise o kimsenin yanına bile yaklaşmaz.
- İşleyene iş yetmez, işlemeyenden kaygı gitmez: Çok çalışmaya alışmış kişi boş durmaz. Çalışmayı sevmeyen kimseler ise işten kaçmak için her yolu denerler.
- İtin akılsızı durur durur da Kurban Bayramında sılaya gider: Akılsız insanlar herkesin fırsatlardan yararlandıkları bir sırada ortada yokturlar.
- İtten çok çarık alıp giden olmaz, ama yine ayağı yalındır: Hırsızlıkla geçimini sağlayan kişiler o kadar şey çalarlar, yine de sıkıntı içinde yaşarlar.
- İyi gitmeyince kişinin işi, muhallebi yerken kırılır dişi*: İnsanın işi bir kez ters gitmeye görsün, en sıradan işlerinde bile tersliklerle karşılaşır.
- İyiliğe kemlik olagelmiş olagider: Dünyada iyiliğe kötülükle karşılık veren pek çok görgüsüz insan vardır ve var olmaya devam eder.
- İyiliğe "nere gidiyorsun" demişler, "kötülüğe" demiş*: İyiliklere çoğu kez kötülükle karşılık verilir.
- Kar susuzluk kandırmaz (gidermez)*: Avutucu, oyalayıcı şeylerle büyük gereksinmeler karşılanamaz.
- Karga nereye gitse yine siyah yumurtlar: Görgüsüz, cahil, beceriksiz kimseler nereye giderse gitsinler huyları yine de değişmez.
- Katırın ardından gitme, zira babası eşektir: Temelinde güvenilmezlik veya sorun olan bir durumun, sonucunda da güvenilmez ve sorunlu olacağını vurgular ve insanları, kökeni güvenilir olmayan şeylerden uzak durmaları konusunda uyarır.
- Kazan karası gider, namus karası gitmez: Maddi kirlerin temizlenebileceğini, ancak insanın namusuna sürülen lekenin asla silinemeyeceğini ifade eder. Namusa yönelik suçlamaların ve lekelemelerin çok daha kalıcı ve onarılamaz olduğunu vurgular.
- Keçi şarap içmiş dağa kurt aramaya gitmiş: Çok içki içen kişinin sarhoşken ne yaptığını bilmediğini, mantıklı düşünemediğini ve ayıkken cesaret edemediği işlere sarhoşken rahatça ve düşüncesizce giriştiğini ifade eder. Yani, içki etkisi altında, kişi riskli davranışlarda bulunabilir ve olası kötü sonuçları dikkate almaz.
- Kedinin gideceği samanlığa kadar*: Bir kabahati olan, pek uzağa kaçamadan yakalanır.
- Kestirme yoldan giden çok dolaşır: Aceleci davranmanın hata yapma olasılığını artırdığını, dolayısıyla işleri hızlı bitirme çabasının çoğu zaman beklenenden daha fazla zaman kaybına yol açabileceğini ifade eder.
- Kız dediğin kapı şakşahısı; gelen çalar giden çalar: Evlilik çağındaki kızların çok fazla talibi ve kendisiyle ilgilenen insanın olabileceğini ifade eder. Evlilik konusunda kızlara yönelik taleplerin ve ilginin yoğun olabileceğine işaret eder.
- Kız gittiği, oğlan bittiği yerde ekmek yer: Kız evladı evlendikten sonra ihtiyaçları kocası tarafından karşılanır. Erkek evlat ise büyüdükten sonra çalışıp ihtiyaçlarını kendi başına karşılayabilir.
- Kirazı bol denen bağa/yere küçük sepet al da git/ sepetin küçüğü ile git: İnsanların abartılı anlatımlara hemen inanmaması gerektiğini ifade eder. Gerçek durumu görmek için temkinli davranmak ve ölçülü hareket etmek daha doğrudur.
- Köse gitti sakal getirmeye, bıyığını da koydu üstelik: Çok basit bir işi aptallıkları nedeniyle zorlaştıran ve işin içinden çıkılmaz hale getirenler gereksiz yere tüm imkanlarını da kaybederler.
- Kurda konuk giden, köpeğini yanında götürür*: Saldırgan biriyle ilişkide bulunan kişi korunma önlemleri de almalıdır, hazırlıklı olmalıdır.
- Lâzıma hazine yetmez, elverire para gitmez: İnsanların ihtiyaçlarının sınırsız olabileceğini, en büyük hazinenin bile tüm ihtiyaçları karşılamada yetersiz kalabileceğini, ancak gerçekçi ve yeterli olan şeylerin aşırı harcamalar gerektirmediğini anlatır (elverir: yeterli).
- Leyleği kuştan mı sayarsın, yazın gelir kışın gider* (Leylek benim nice komşum, yazın gelir kışın gider):
- Bazı insanlar çok çalışkan ve hevesli görünürler, ama bir süre sonra bıkar işi bırakırlar.
- Bazı insanların dürüstlüğü, çalışkanlığı iyi huyluluğu gelip geçici olur.
- Koşullar sertleştiğinde ya da zorlaştığında yan çizenlere güvenmemek gerekir.
- Malına güvenme, gidişine güven: Mal mülk gelip geçicidir. Önemli olan insanın aklı ve gücüdür; mal mülk kazanma becerisidir.
- Mirasa "Nereye gidiyorsun?" demişler, "Esip yağmaya, sürüp savurmaya" demiş: Emek verilmeden elde edilen malın kıymetinin bilinmeyeceğini ve kolayca harcanacağını ifade eder. Hazır gelen servet, genellikle düşüncesizce tüketilir ve kısa sürede biter.
- Misafire "git" demezler, altına yatak sermezler: İstenmeyen bir kişi misafir gelmişse onu açıkça kovmak zor olur. Ama bir an evvel gitmesi için fazla ilgilenmemek en iyi yoldur.
- Misafirin iyisi gelir gider kuş gibi, misafirin kötüsü oturur baykuş gibi: İyi misafirin ev sahibini yormadan kısa süre kalıp gittiğini, kötü misafirin ise uzun süre kalarak rahatsızlık verdiğini anlatır.
- Mum başkasına ışıldayım derken kendi yanar gider: Sürekli başkalarının ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan kişilerin, kendilerini ihmal edebileceklerini ifade eder. Başkalarına yardım ederken veya onların işlerini halletmeye çalışırken, kendi sağlıklarını, mutluluklarını veya ihtiyaçlarını göz ardı eden kişilerin durumunu anlatır.
- Ne ölü görse ağlar, ne düğüne gitse oynar: Kişinin duygusal olarak hiçbir etki altında kalmadan her durumda aynı davranışı sergilediğini ifade eder.
- Ne verirsen elinle o gider seninle*: İnsanın bu dünyada yaptığı bir iyiliğin ahirette karşılığını göreceği düşünülür.
- Nereye gidersen kısmetin de beraber (ardından) gider: Allah bir şeyi kişiye nasip etmişse, nereye giderse gitsin o şey kişiyi bulur.
- Nereye gitsen okka dört yüz dirhem*: Nereye gitsen gerçek gerçektir.
- Oğlan yedi oyuna gitti, çoban yedi koyuna (gitti): Herkesin kendi ilgi alanına yönelik hareket ettiğini anlatır.
- Ovadaki sülün avına gittiğin zaman, evdeki tavuğu elden çıkarma: Büyük hedeflere yönelirken mevcut küçük değerlerin veya fırsatların göz ardı edilmemesi gerektiğini ifade eder. Önceki sahip olduklarımızı kaybetmeden, yeni fırsatlara yönelmek daha iyidir.
- Ödünç güle güle gider, ağlaya ağlaya gelir:
- Ödünç verilen şey geri alındığında eskisi kadar yeni ve sağlam olmaz.
- Borç verirken borçluda, alacaklı da güler yüzlü olur. Ödeme günü yaklaştığında araları açılır.
- Öfke gelir gider, kelle gider gelmez: Öfkenin geçici bir duygu olduğunu, ancak öfke anında yapılan hataların geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurabileceğini ifade eder. Bu durum, öfkeyle hareket etmenin tehlikeli olabileceğini ve düşünmeden verilen kararların kalıcı zararlar yaratabileceğini vurgular.
- Öfke gelir göz kızarır, öfke gider yüz kızarır (Hırs gelir göz kararır, hırs geçer öz kararır): İnsanın öfkeli anında olağan görerek yaptığı kırıcı davranışlar öfkesi geçip normale döndüğüne utanç ve pişmanlığa dönüşür.
- Öfke önden gider, akıl arkadan gelir: Öfkesine hakim olamayan, mantıklı düşünemez; aklı başına geldiğinde ise iş işten geçmiş olur.
- Öküz yem yiyince, çifte gideceğini bilir: İş yapan kişinin güçlenmesi gerektiğini ve yemek yedikten sonra çalışmaya devam etmesi gerektiğini ifade eder.
- Öldü dayım, gitti payım: Dayı gibi yakın bir akrabanın veya kayıran ve koruyan bir tanıdığın kaybı ile kişinin sahip olduğu destek veya çıkarların sona erdiğini ifade eder.
- Ölen ile gidenin dostu olmaz:
- Tanıdıklarından uzaklaşan insan çabuk unutulur (?).
- Yakınlarını ve yaşadığı çevreyi terk edip giden insan, gittiği yerde kendini yalnız hisseder.
- Ölüme giden gelmiş, paraya giden gelmemiş: Para getirmeye giden kişinin bu işten başarıyla gelmesi, ölünün diriltilmesinden daha güçtür.
- Önde giden yorulur, arkada kalan soyulur*: Olumlu veya olumsuz konularda aşırıya kaçmak seni zor durumda bırakır; ne büyük ceza görecek kadar atılgan, dikbaşlı ol ne de herkes seni ezecek kadar yumuşak başlı ol.
- Önünde ardında gidilmez*: Böyle kimsenin arkadaşlığına güvenilemeyeceğini anlatır. Çünkü ne önde yürünebilir ne de arkasından gidilebilir, yani güven vermeyen kişiden dost olmaz.
- Paran gitti mi diye sormazlar, işin bitti mi diye sorarlar (Paranın gittiğine bakma, işinin bittiğine bak)*: Yapmak istediğin işi yapabildinse bu uğurda harcadığın paralara acıma çünkü para istediğin şeyi yapmak içindir.
- Parasız pazara, imansız mezara gidilmez: Dünya işleri için para ne kadar gerekliyse, ahiret için de imanın o denli gerekli olduğunu ifade eder. Her şeyin bir gereği vardır; pazarda geçerli olan para, mezarda geçerli olan ise imandır.
- Parasız pazara, kefensiz mezara gidilmez: Yapmak istenen işin gereklerine göre hazırlık yapmak gerekir.
- Paraya nereye gidiyorsun demişler, çoğun olduğu yere demiş: Parası çok olanın daha çok para kazandığını, paranın parayı çektiğini anlatır.
- Sel gider, kum kalır*: Gelip geçici olayların sonunda geriye sadece kalıcı olanın kalacağını anlatır. Geçici güç ve coşkuya aldanmamak gerekir.
- Sel gider kum kalır, kişi ettiğini bulur*: Geçici olaylar ve zorluklar sona erdiğinde geriye sadece kalıcı izlerin veya sonuçların kalacağını ifade eder. İnsan, yaptığı iyilik ya da kötülüklerin karşılığını er ya da geç alır.
- Sel ile gelen yel ile gider (Yel gibi gelen sel gibi gider / Sel gibi gelen çay gibi gider)*: Emek harcanmadan sağlanan kazançtan hayır gelmez, nasıl geldiyse öyle harcanır.
- Sel nereye giderse, kütük oraya gider: Güçlü etkiler veya olaylar karşısında zayıf olanların sürükleneceğini ifade eder. Güçlü bir akışa kapılan kişi, kendi iradesi dışında gelişen olayların yönlendirmesiyle hareket eder.
- Selden gelen suya gider*: Kolay ve emeksiz kazanılan şeyler elden kolay çıkar.
- Sen giderken ben geliyordum*: "Senin şimdi öğrenmekte olduğunu ben çoktan biliyordum, senden daha tecrübeliyim, beni aldatamazsın" anlamında söylenir.
- Seyrek git sen (sıkça varma) dostuna, kalksın ayak üstüne (Sık gidersen dostuna, yatar arka üstüne)*: Kişi dostuna sık sık giderse seyrek gittiğinde gördüğü konukseverliği görmez.
- Sokma akıl sekiz adım gider*: Hep başkalarının verdiği akılla hareket eden kimse, bir yere kadar başarılı olur, daha sonra ne yapacağını bilemez.
- Söz dediğin yaş deridir, nereye çekersen oraya gider*: Söylenen bir sözün anlamı yorumlanmaya göre değişir.
- Su gider taş kalır, el gider kardeş kalır: Ne olursa olsun insanlar her zaman ailelerinin yanındadırlar.
- Suya gidenin susağı, köye gidenin köpeği: Bir yere gidildiğinde o yerin gereksinimlerini karşılamanın doğal olduğunu ifade eder. Bir yolculuğun veya bir hedefe yönelmenin beraberinde getirdiği doğal gereklilikleri ve ihtiyaçları vurgular.
- Suya gidenin susağı, ormana gidenin baltası: Kişinin bir hedefe ulaşabilmesi için uygun araçlara sahip olması gerektiğini ifade eder.
- Suyun akıntısına gitmeyen yorulur: Doğal akışa uymayan kişinin daha fazla enerji harcadığını ve yorulduğunu ifade eder. Her şeyin yolunda gitmesi için doğal düzeni takip etmek gerekir.
- Sür git dememişler, gör geç demişler*: Beğenmediğiniz durumu, sürüp giden bir anlaşmazlık konusu yapmayınız, hoş görüp kabul ediniz.
- Tamahkâra "cehenneme gider misin?" demişler, "aylık kaç kuruş?" demiş*: Tamahkâr nerede olursa olsun hep kazanacağı parayı düşünür.
- Tembel bir köşeden bir köşeye gitmiş, "yine seyahat oldu" demiş: Kişinin fazla bir çaba göstermeden veya tembel bir şekilde önemsiz ufak bir iş yaptığını ve bunu da büyük bir iş gibi gördüğünü alaylı bir dille ifade eder.
- Tembellik yap yap gider, amma fakirliğe erişir: İnsan bir kere tembelliğe alışırsa bunu devam ettirir, sonunda da yokluk ve sıkıntı içine düşer.
- Ters gitmeye görsün kişinin işi, muhallebi yerken kırılır dişi: İnsanın bahtı kapandığında en kolay işlerin bile zorlaşacağını anlatır. Şanssızlık başlayınca zararsız şey bile zarar verir.
- Tez giden çabuk yorulur: Bir işte acele eden gereğinden çok çaba sarf ettiği için çabuk yorulur.
- Tilki tilkiliğini anlatıncaya kadar post elden gider*: Bir gerçeği anlatıncaya kadar çoğu kez başa gelmedik şey kalmaz.
- Top otu (barut) beylikten olunca, güllesi Bağdat'a gider*: Yararlandığı gereci bedava elde eden ve bol bol kullananla yarışılmaz.
- Uğru, kalana yanar; mal sahibi gidene: Hırsızın çalamadıklarına üzüldüğünü, mal sahibinin ise kaybettiklerine yandığını anlatır. Bir olayda tarafların pişmanlık sebepleri farklıdır. Aynı sonuçtan kimi yarar görür, kimi zarar (uğru: Hırsız).
- Uğruluğa gitsen, insafı elden koma*: Kötülüğün bile sınırı olduğunu, kötülük yapanın bile bir noktadan sonra insaflı olması gerektiğini ifade eder.
- Uyku geldi bedene, ne mutlu kalkıp gidene* (Uyku girmiş bedene, Allah razı olsun gidene): Ziyaret süresini fazla uzatmayan, zamanında gitmesini bilen ziyaretçiye ne mutlu.
- Uzak menzile yavaş gitmeli*: Uzun sürecek işlerin aceleyle değil, sabır ve planla yapılması gerektiğini anlatır. Acelecilik, yolda tükenmeye sebep olur.
- Verdik kırkı gitti korku: İnsan borcunu ödeyince huzur içinde olur.
- Verme malını veresiye çıkar gider kara suya: Malını hep veresiye satar da parasını tahsil edemezsen zor duruma düşüp iflas edebilirsin.
- Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli*:
- İnsan, ya güçlüklerden yılmayıp üstlendiği işi sonuçlandırmalı ya da başını alıp gitmeli: "Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli" durumu doğmuştu benim için. İster istemez "deveyi gütmeye" karar verdim ve çeşitli evrelerden geçerek sınavı başardım (H. V. Velidedeoğlu).
- Ya buranın koşullarına uymalı ya da buradan ayrılmalı: Emme, sen bana diyeceksin ki, ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli! Deveyi güdeceğiz, tabii... Biz güdemezsek evlâtlarımız güdecek! Medeniyet kervanına katılmazsan yolda kalırsın. (Y. K. Karaosmanoğlu)
- Yabana gidenin işini Allah bilir: Bilinmeyen yerlere gidenlerin nelerle karşılaşacakları belli olmaz.
- Yağmur yağarsa, saçak altından gidilir: Zor ve sıkıntılı zamanlarda insanlar kendilerini korumak için güvenli yollar ararlar. Tehlike karşısında tedbir almak, akıllıca davranmanın bir göstergesidir.
- Yağmura 'Nereye gidiyorsun' demişler, 'Ya düğüne, ya pazara' demiş: Yağmurun bir yandan bereket getirdiğini ama bir yandan da dışarıda işi olanlar için engel oluşturduğunu anlatır.
- Yangına körükle gidilmez: Zaten kötü veya tehlikeli bir durumu daha da kötüleştirecek eylemlerden kaçınılması gerektiğini ifade eder. Özellikle tartışma veya çatışma anlarında, durumu yatıştırmak yerine kışkırtıcı hareketlerden uzak durulması gerektiğini belirtir.
- Yatalak gitmez, rızkı tükenen gider: Her ağır hasta ölmek zorunda değildir. Yalnızca eceli gelen ölür.
- Yatsıdan sonra oturmaya giden ya soğan yer, ya söğen:
- Ziyaret zamanlamasının önemini vurgular ve genellikle kişilere uygun olmayan zamanlarda başkalarının evlerine gitmemeleri gerektiği öğüdünü verir.
- Girdiği her işi herkesten sonra bitiren insanın her şeyin kötüsünü ve azını hak edeceğini ifade eder.
- Yavaş giden yorulmaz: İşleri sakin ve acele etmeden yapan kişinin daha az hata yaparak yorulmadan hedefine ulaşacağını ifade eder.
- Yel gibi gelen, sel gibi gider: Aceleyle yapılan işlerin genellikle kalıcı ve dayanıklı olmadığını ifade eder. Hızlı ve düşüncesizce yapılan işler, uzun vadede başarısızlıkla sonuçlanabilir.
- Yel gibi gelen yel gibi gider: Çabuk parlayan, olur olmaz her şeye sinirlenen kimselerin öfkesi uzun sürmez.
- Yemen'e giden kahve götürmez: Yemen'in kahvenin anavatanı olmasından yola çıkarak, bir yere götürülecek şeyin orada zaten bolca bulunduğunu ifade eder. Gidilen yerde zaten olan bir şeyi taşımak gereksiz ve anlamsızdır.
- Yengece "niçin yan yan gidersin?" demişler; "serde kabadayılık var" (yiğide nice yürürse yaraşır) demiş: (atasözü)
- Bazı insanlar, alışılmışın dışında kendilerine özgü yöntemleriyle olumlu sonuçlara varabiliyorlarsa, bu özellikleri hoş görülmelidir.
- İşe yaramaz bir özelliği bulunan kimse, bu kusuru yüzüne vurulduğu zaman bu kusurun kendisini üstün gösterdiğini savunur.
- Yılan ne kadar eğri gitse deliğine doğru girer (Yılan eğri büğrü gider amma, deliğinin ağzına varınca doğrulur): Kimseyle geçinemeyen, herkese kötü davranan kişiler, kendi yakınlarına karşı dostça ve dürüstçe davranırlar.
- Yol bilmezsen yola git: Bir konuda tecrübesi olmayan kişinin o işe girişerek öğrenmesi gerektiğini anlatır. Bilgi ve deneyim, ancak denemek ve yola koyulmakla kazanılır.
- Yol, gitmekle tükenir: Zorlukların ve uzun işlerin ancak sabırla ve adım adım ilerleyerek sona ereceğini anlatır. Ne kadar uzun ve çok olursa olsun, üzerine gidildikçe yollar ve işler biter.
- Yol ile (Yoldan) giden yorulmaz*: Bir işi yoluyla, yöntemiyle yapan kolay yapar.
- Yolda doğru gidene kimse dokunmaz: Dürüst ve saygılı yaşayan kimselere kimsenin sataşmayacağını, doğru yolda ilerleyenlerin, genellikle toplumda güvenilir ve saygın bir konuma sahip olduklarını anlatır.
- Yorgan gitti, kavga bitti*: Anlaşmazlık sebebi olan şey ortadan kalktığında anlaşmazlık da sona erdi.
- Zorla ava giden köpek bu kadar avlanır: Kişi istemediği bir işi yapmaya zorlanırsa, o işi baştan savma yapar.
Soru/Yorum Gönder