Akıl nedir ne demektir? İlgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
Bir kafa modelindeki beyin aktiviteleri
Akıl
  1. Düşünme, anlama, kavrama yetisi, us, şuur: Elbette ki duygulanmanın sonucu olan şiire düzen veren akıldır (S. K. Yetkin). Aklı yerinde ama sabaha çıkamayacağına kalıbımı basarım (S. Faik). Aklı savunuyoruz ama güzellikten yanayız (Füruzan).
  2. Bellek, hafıza: Hala aklımda o tufan yağmuru (C. S. Tarancı). Akılda tutmak.
  3. Öğüt, salık verilen yol: Bak sana bir akıl vereyim.


  • Aklımda!: Lades oyununa katılanlardan biri ötekine bir şey verirken, karşıdakinin "unutmadım" anlamında söylediği söz.


İlgili deyimler ve anlamları


İçinde "akıl" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:

  • Akıl almak: Sormak, danışmak.
  • Akıl almamak: İnanılacak gibi olmamak.
  • Akıl almaz: İnanılacak gibi değil.
  • Akıl bu ya!: "Ne denir?", "Doğru olmasa da aklım beni böyle davranmaya itti" anlamında kullanılır: Bir gün, akıl bu ya, Hindistan'a gidelim dedik. Çalıp okuyacak olduktan sonra insan nerede rızk-ı maksumunu (kendine ayrılmış rızkı) bulmaz? (A. Kabacalı)
  • Akıl danışmak: Bir konuda birinin görüşünü sormak, almak.
  • Akıl durdurmak: (Bir şey) Aklın eremeyeceği kadar şaşırtıcı nitelikte olmak, insanı şaşırtmak.
  • Akıl erdirememek: Bir türlü anlayamamak.
  • Akıl ermemek:
    1. Aklı almamak, anlamamak.
    2. Görüşüne uygun düşmemek.
  • Akıl etmek: Herhangi bir önlem ya da çareyi zamanında düşünüp ona göre davranmak.
  • Akıl hocası:
    1. Birine yol gösterip akıl öğreten kimse.
    2. Herkese akıl öğreten ya da öğretmeye meraklı kimse.
  • Akıl işi değil: Akla uygun değil.
  • Akıl karı olmamak: O işin sonu zararlı olmak: Buna itiraz etmek akıl kârı değil.
  • Akıl kethüdası: (deyiminin anlamı) Herkese akıl öğretme merakında olan kimse.
  • Akıl kutusu (kumkuması): (Şaka) Aklıyla az çok her güçlüğe çare bulan kimse.
  • Akıl öğretmek:
    1. Kendisine danışılmadığı halde akıl vermeye kalkmak.
    2. Nasıl davranacağını göstermek, tavsiyede bulunmak, salık vermek.
  • (Bir şeye) Akıl sır ermemek: O şeyin gizi, nedenleri anlaşılmamak: Arifler ve Velîlerin işlerine akıl sır ermez. Çünkü onların terslikleri düz, düzlükleri terstir. Zıtlıkları ve tezatları bolcadır fakat görünenin ardında neler aktardıklarını kimse bilmez. (K. Yeşiltaş)
  • (Bir kimsede) Akıl terelelli: (teklifsiz konuşmada) Pek delişmen, kendisinden ciddi bir düşünce, hareket beklenmeyen kimse.
  • Akıl var izan var (Akıl var, yakın var): "Bunda anlaşılmayacak ne var?" anlamında kullanılır: "Akıl var izan var, sökülseydi boyalardan belli olurdu..." dedi. (N. Gürcan)
  • Akıl vermek: Çözüm yolu göstermek, akıl öğretmek.
  • Akılda kalmak: Akılda yer etmek, unutulmamak.
  • Akılda tutmak: Unutmamak için çaba göstermek.
  • Akıldan çıkarmak: Düşünmemek, unutmak; umudunu kesmek.
  • Akıllara durgunluk vermek: Çok şaşılacak bir şey olmak: Bir anne karnında, dünyaya gözlerini açan insanın hali akıllara durgunluk veren, harika gelişmelerle mümkün olmaktadır. (H. Ertuğrul)
  • Akla gelmedik: Düşünülemeyen, düşünülmesi güç, kimsenin aklına gelmeyen.
  • Akla gelmez: Hatırlanamaz, düşünülemez.
  • Akla hayale gelmez: İnanılmaz: İnip kalkan sofralarda akla hayale gelmez yiyecekler, türlü türlü yemişler, çekirdeksiz narlar, kabuksuz üzümler, dalbastı kirazlarıyla cennet doyumsuzdu. (Nurdan Damla)
  • (Hangi, ne) Akla hizmet ediyor: "Ne umuyor, neye güveniyor?" anlamında kullanılır: Bu adam hâlâ hangi akla hizmet ediyor ki teslim çağrımıza kulak asmıyor. (M. A. Sinan)
  • Akla sığar: Aklın kabul edebileceği, makul, mantığa uygun, mantığa sığan.
  • Akla sığmamak: İnanılacak gibi olmamak.
  • Akla sinmek: Akla yatmak.
  • Akla yakın: Benimsenebilir, uygun, mantıklı, ölçülü.
  • Akla zarar: Pek şaşılacak, düşünüldükçe şaşkınlığa düşülecek şey.
  • (Birinin bir şeyi) Aklı almamak:
    1. Anlamamak.
    2. Bir şeyin olabileceğine inanmamak.
    3. Uygun bulmamak.
  • Aklı arkada kalmak: Düşüncesi bir şeye takılmak: Hem o vakit böyle yola çıkarken, hiç olmazsa aklım arkada kalmazdı. (İlgili cümle kaynağı: N. Cumalı)
  • Aklı başına gelmek:
    1. Uslanmak, akılsızca davranıştan vazgeçmek.
    2. Ayılmak, kendine gelmek.
  • Aklı başında: Daima akıllıca davranan.
  • Aklı başında değil: Derli toplu düşünemiyor.
  • Aklı başından bir karış yukarı: Düşünmeden, aklına eseni yapan, delişmen kişiler için kullanılır.
  • Aklı başından gitmek: Ne yapacağını şaşırmak: Şok olmuştu. Yalnızca dili tutulmamış, aklı da başından gitmişti. (H. Kara, A. Kara)
  • Aklı çıkmak: Titizlikle üzerinde durmak, aşırı merakta olmak, kaygılanmak, korkmak.
  • Aklı durmak: Şaşakalmak.
  • Aklı ermek/ermemek:
    1. Anlamak/anlayamamak: Taşkınlığını düzene nasıl uydurabildiğine hiç aklım ermemiştir. (T. Uyar)
    2. Akılca olgunlaşmak/olgunlaşmamak.
  • Aklı evvel: Çok zeki.
  • Aklı fikri: Hep düşündüğü: Aklı fikri oyunda.
  • Aklı gitmek: Şaşırmak.
  • Aklı ırılmak: Aklı gitmek, bayılmak.
  • Aklı karışmak: Ne yapacağını bilememek, şaşırmak, bocalamak: Kuzum bizim aklımız karıştı, siz bulun. (M. Seyda)
  • Aklı kesmek: Bir şeyin olabileceğine inanmak.
  • (Birinin) Aklı sıra: Aklınca, sandığına göre, umduğuna göre.
  • Aklı şaşmak: Düşünemez hale gelmek, muhakemesini kaybetmek.
  • Aklı takılmak: Zihni bir şeyle uğraşmak: Nereden geldi de aklıma takıldı bu şimdi? (O. Kocamaz)
  • (Bir işe) Aklı yatmak: Bir işin olabileceğini düşünmek.
  • Aklına düşmek:
    1. Hatırlamak.
    2. Kafasında bir düşünce doğmak.
  • Aklına esmek: Bir şey yapmak hevesine kapılıvermek.
  • Aklına gelen başına gelmek: Olmasından korkulan şey gerçekleşmek: Aynen düşündüğüm gibi oldu işte, aklıma gelen başıma geldi ve Müdür tepeme dikildi. (Ş. G. Karacan)
  • Aklına geleni söylemek: Rasgele konuşmak.
  • Aklına geleni yapmak: Her istediğini düşünmeden gerçekleştirmeye çalışmak: Aklına her geleni yapmak, aklına her geleni söylemek iyi bir şey değildir.
  • Aklına gelmek:
    1. Anımsamak (hatırlamak).
    2. Birinin kafasında bir düşünce doğmak.
  • Aklına getirmek:
    1. Anımsatmak (hatırlatmak).
    2. Düşünmek.
  • Aklına koymak: (Bir şeyi) Kesin olarak yapmaya karar vermek: Aklına koydu, her şeyi açıkça konuşacaktı. Onu kırmak, üzmek aklından bile geçmiyordu. (F. Kadri)
  • (Bir şeyi birinin) Aklına koymak: Ona bir şey telkin etmek: Evlenmeyi onun aklına o koydu.
  • Aklına sığdırmak: Aklı almak, bir şeyin olabileceğine inanmak.
  • Aklına turp sıkayım: İşe yarar aklı yok (sözü edilen kişinin aklının hafifsendiğini alay yollu anlatır.).
  • Aklına uymak: Birinin uygun olmayan görüşüne göre iş yapmak.
  • Aklına yelken etmek: Düşüncesizce davranmak ya da aklına geleni hemen yapmak.
  • Aklında olsun!: Unutma! Anımsa!
  • Aklından zoru olmak: Arada bir, delice davranışları olmak.
  • Aklını başına almak (toplamak, devşirmek): Akılsızca davranışlara son vermek: Aklını başına ol oğul, kendine gel.
  • (Bir şey, birinin) Aklını başından almak: Düşünemeyecek bir duruma getirmek: Zühre aklını başından aldı senin, zaten kuş kadar aklın vardı o da uçtu gitti. (M. Gülsoy)
  • Aklını başka yere vermek: Üzerinde konuşulan konudan başka bir şey düşünür olmak.
  • Aklını (bir şeyle) bozmak: Bir şey üzerine düşerek hep onunla uğraşıp durmak.
  • (Bir şey, birinin) Aklını çalmak: İlgisini aşırı ölçüde çekmek.
  • (Birinin) Aklını çelmek:
    1. Niyetinden, kararından vazgeçirmek: Aklımı çeldi, ileri sürdüğüm tüm nedenleri boşa çıkardı.
    2. (mecazi) Ayartmak: Bir bakış, bir söz aklımı çeldi, gönlümü çaldı.
  • Aklını kaçırmak:
    1. Delirmek.
    2. (mecazi) Gereksiz, yersiz iş yapmak.
  • Aklını oynatmak: Çıldırmak, delirmek.
  • Aklını peynir ekmekle yemiş: (alay) Şaşkınca ve akılsızca iş görenler için söylenir: "Aklını peynir ekmekle mi yedin sen, ölmek mi istiyorsun?" (D. Aksoy)
  • Aklını şaşırmak: Yerinde olmayan bir iş yapmak, yersiz düşünmek.
  • Aklının terazisi bozulmak: Akıl karı olmayan davranışlarda bulunacak bir duruma düşmek.
  • Aklınla bin yaşa!: Akla uygun bir şey söyleyeni övmek için, ya da akla yatkın görülmeyen bir düşünce ileri sürene, alay yollu söylenir. —Hay aklınla bin yaşa!.. Neden düşünemedik biz bunu? (K. Tahir). —İlahi Safa Bey... Hay aklınla bin yaşa emi... Yahu, ne söylüyorsun sen Safa Bey? (A. Nesin)
  • Akıllı davranmak: Düşünceli, ölçülü davranmak.
  • Akıllı geçinmek: Kendini akıllı sanmak.
  • Akıllı uslu: Ağırbaşlı ve derli toplu.


İlgili atasözleri ve anlamları


İçinde "akıl" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:

  • Akıl akıldan üstündür: Bir kimsenin aklına gelmeyen çözüm, başkasının aklına gelebilir.
  • Akıl için yol birdir: Doğru düşünen herkes ayrı yollardan da gitse aynı sonuca varır.
  • Akıl kişiye sermayedir: Aklını kullanan kişi her zaman kazançlı çıkar.
  • Akıl olmayınca başta, ne kuruda biter ne yaşta: → Baht olmayınca başta...
  • Akıl olmayınca ne yapsın sakal: Kişi yalnızca yaşlanmakla değil, aklını işletmekle, düşünmekle olgunlaşır.
  • Akıl para ile satılmaz: Maddi olanaklarla her şey sağlanabilir, ama akıl sağlanamaz.
  • Akıl yaşta değil baştadır: Bir kimsenin yaşı büyümekle aklı büyümez.
  • Akılları pazara çıkarmışlar, herkes kendi aklını beğenmiş: İnsan kendi tutum ve davranışlarını başkalarınınkinden üstün görür.
  • Akılsız başın cezasını ayaklar çeker: İyi düşünmeden yapılan işi düzeltebilmek için bedence didinmek gerekir. Düşüncesizlik ya da önlemsizlik yüzünden gereksiz yere gidip gelme zahmetine katlanılır.
  • Akla gelmeyen başa gelir: Umulmadık ve akla gelmeyen şeylerle karşılaşmak olasıdır.
  • Aklınla rezil olursun, aklınla vezir olursun: Aklın iyi ve kötü yolda kullanılması, iyi ya da kötü sonuçları doğurur.
  • Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır: (atasözünün anlamı) Akıllı düşmanla anlaşmak, akılsız dostla anlaşmaktan daha kolaydır.
  • Akıllı düşününceye kadar, deli çocuğunu everir: Kendini akıllı sananlar çoğu kez akılsız diye tanınanlardan daha başarısız olur.
  • Akıllı köprüyü aşıncaya dek deli suyu geçer: Tedbirli kişi sağlam yol ararken, atak kişi sonuca daha çabuk ulaşır.
  • Akıllı oğlan neyler ata malını, akılsız oğlan neyler ata malını (Hayırlı evlat neylesin malı, hayırsız evlat neylesin malı veya Oğlum deli malı neylesin, oğlum akıllı malı neylesin):
    1. Akıllı evlat kendisi çalışıp kazanır, miras kalacak mala gereksinme duymaz. Akılsız evlat ise kendi çalışıp kazanamadığı gibi miras kalacak malı da gereği gibi değerlendiremez, kısa sürede tüketir.
    2. Önemli olan mülk değil, onun kullanım biçimidir.
  • Akılsız başa söz kâr etmez, lezzetsiz aşa tuz kâr etmez: Aptala vereceğiniz öğütler nasıl onu yola getirmezse, işe yaramayan bir nesneyi, ciddi olmayan çabalarla işe yarar duruma getirmek de o kadar olanaksızdır.
  • Akılsız başın cezasını ayaklar çeker: Düşüncesizlik ya da önlemsizlik yüzünden gereksiz yere gidip gelme zahmetine katlanılır.
  • Akılsız iti yol kocatır: Belli bir amacı olmadan boş işlerle uğraşan kişi, herhangi bir başarı göstermeksizin hayatını tüketir.
  • Akılsız kasabın gerisine kaçar masadı: Kafası çalışmayan kimse, elindeki fırsatı kullanmak şöyle dursun, onun kendi aleyhine işlemesine bile yol açar.