![]() |
Pay / Payda |
- Bölünen bir şeyden birine düşen bölüm, hisse, üleş: Çocuk evlilik çağına geldiğinde mirastan payını alırdı. (P. B. Ernas)
- Bölüşülecek bütünün ayrıldığı eşit bölümlerden her biri: Parayı üç pay yapalım.
- Bir şeyde ihtiyaten veya sonradan yapılacak bir işlem için bırakılan fazlalık: "Şimdi dikiş payı bırak bir santim kadar, sonra kes," diyor annem. (A. Akaltun)
- (matematik) Bayağı kesirler de birimin eşit parçalarından kaç tane alındığını gösteren sayı olup paydanın üstüne yazılarak yatay bir çizgiyle ondan ayrılır: 3/4 kesirinin payı 3 sayısıdır.
- Katkı: Bu büyük başarıda onun da payı vardır.
- Azarlamak eylemi.
Pay ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "pay" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Pay bırakmak:
- Genellikle kesme ve biçme sırasında bir şeyde fazlalık bırakmak.
- (mecazi) Bir kimse veya husus hakkında kesin hüküm vermeden önce ihtiyatlı davranıp aksi ihtimallerin de olabileceğini göz önünde tutmak: İstisnalara da pay bırakmak lâzım... (N. F. Kısakürek). Hayal kırıklığı için kendime pay bırakmak istediğimden soruyorum bu soruyu. (M. Çevikdoğan)
- (bir şeyden) Pay biçmek: Konuşulan bir işle ilgili bir fikir edinmek için durumu başka bir durumla karşılaştırıp bir yargıya varmak: Sen kendinden pay biç. Yanında çalışan çocuklarla gereği gibi ilgilenebiliyor musun? Tabiî ki ilgilenemiyorsun. Sen neysen başkaları da öyle... (M. Oruç)
- Pay çıkarmak:
- Bir olay veya durumdan gereken deneyimi kazanmak, tutulacak yolu belirlemek: Bu bakıştan her biri bir pay çıkardı kendine, içlerinde büyük umutlar uyandı. (T. Yücel)
- Mâl ederek pay almak: Hemen kendisine övünülecek bir pay çıkardı: "Amma güldürdüm sizi. Bende espiri yeteneği var derdim de, kimse inanmazdı (A. Akal). Pişkince kendine pay çıkardı. Biz yaptırdık havasına girdi.
- Pay işitmek: Azarlanmak: Karım, kızım ve Şâkire ise pay işitmiş bir çocuk mahcubiyeti ile gözlerini tabaklarından, çatallarından ayıramıyorlardı. (S. Ayverdi)
- Pay etmek:
- Bölüşmek, üleşmek: Paralar ise ustası ile Keloğlan'a kalmış ve ikisi bu paraları kendi aralarında pay etmişler. Zengin olmuşlar.
- Bölmek, bölüştürmek, paylaştırmak: Efendimiz (sav) elde edilen o ganimetleri aramızda pay etti. (M. E. Yıldırım)
- Pay vermek:
- Hisse vermek, bölüşmede bulunan parçalardan ayırmak: Allah Rasulü, Hayber'de ganimet taksimi sırasında hazır bulunan erkeklere pay verdiği gibi, kadınlara da pay vermişti... (H. Nazlıgül)
- (mecazi) Küçük büyüğe karşılık vermek, saygısızca davranmak: Büyük annem kaç defa beni heykellerin yanına götürmüş: "Bak çocuğum bunlar anasına babasına pay vermişler de taş kesilmişler" demişti. (F. C. Göktulga)
- Payı olmak: O işin olmasında etkisi veya katkısı bulunmak: Artık eskisi gibi içine kapanık değildi. Durumu kabullenmişti. Bunda bütün ailenin payı vardı. Ama en çok da Murat'ın payı vardı. (N. Çiçek)
- Payına düşmek: Bölüşmede hisse ayrılmak, belirli bir bölüm kendisine verilecek olmak: ... devlet beş evlat arasında bölüştürülecek, bu kez "Devletin iyi yerleri senin payına düştü" savaşları çıkacak... (Y. Bahadıroğlu)
- Payını almak:
- Kendine ayrılanı almak: Herkes kendi payını aldı ve yemek için uzaklaştı.
- Azarlanmak, paylanmak: ... ne oluyor diye meraklanıp oraya gelme gafletinde bulunduğu için, o da payını aldı.
- Payını vermek:
- Hakkına düşeni vermek: Kardeş payı dedi ama, aslan payını bana verdi. (S. Kaplan)
- Azarlamak, çıkışmak, haddini bildirmek: Seyit Murtaza onun da payını verdi: — Mahkeme huzurunda ciddiyet lâzım, beyzadem... (F. F. Tülbentçi). ... bir kapana takıldı. Ev sahibi hemen erdi, hırsıza payını verdi (M. Keloğlan).
- (Bir şeyden) Ağzının payını almak:
- Verilen karşılıkla bir kimseye söylediğine veya yaptığına pişman olmak, hak ettiği cevabı almak: "Şu acayip kızları yazsana?" dedi genç bir adam. Tabii saniyesinde bir genç hanımdan ağzının payını aldı: "O zaman şu acayip geri zekalı erkekleri de yazmalı!" (T. Uslu).
- O şeyin acı deneyimini yaşamış olmak, dersini almak: Çanakkale'yi geçemeyen düşman "ağzının payını" almıştı... (B. Bozgeyik)
- (Birine) Ağzının payını vermek: Verilen karşılıkla, bir kimseyi pişman etmek: "Çok doğru söylüyorsun. Keşke sen de yaşının sporlarını yapabilseydin!" Esra ona da ağzının payını verdi: "Sen kendini spor yapıyor mu sanıyorsun? Berke dese anlarım da, senin göbeğine ne demeli?" (İ. Selman)
- Kıl payı kalmak: Çok az (kalmak): Yarışı kazanmasına kıl payı kalmıştı.
Pay ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "pay" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )
- Pay edene pay kalmış: Başkalarına hakkını dağıtanın kendisinin de bundan nasibini alacağını ifade eder. Dağıtan el, en azından bir kısmını kendine ayırır ve boş kalmaz.
- Amcamla dayım, hepsinden aldım payım* (Kimi emmim, kimi dayım, hepsinden almışım payım): Yakınlarından beklediği ilgi ve yardımı göremeyen kimsenin durumunu anlatır.
- Aslan, payını tilkiye kaptırmaz: Güçlü, çevresi geniş kişiler kimseye haklarını yedirmezler.
- Aslanın payı ağızına gelir: Güçlü, kudretli kimseler istediklerini zorlanmadan elde ederler.
- Dağıtanın payı olmaz: Bölüşülen bir şeyde payı olan kişinin adaletli bir şekilde bölüştürme yapamayabileceğini, kendi payını kayırabileceğini ifade eder (?).
- Köpeğin ahmağı baklavadan pay umar*: Aptal kişi, eline geçme olasılığı bulunmayan bir nimeti bekler.
- Kurtla ortak olan tilkinin payı (hissesi), ya tırnaktır ya bağırsak*: Güçlüyle ortaklık eden kimse, kazançtan pay olarak ancak güçlüden artakalanı alabilir.
- Öldü dayım, gitti payım: Dayı gibi yakın bir akrabanın veya kayıran ve koruyan bir tanıdığın kaybı ile kişinin sahip olduğu destek veya çıkarların sona erdiğini ifade eder.
- Şahin küçük ama payını ele vermez*: Küçük olmak güçsüz olmak demek değildir, kendilerinden büyük olandan daha güçlü olan küçükler de vardır.
- Yağlı kazan, yağlı kepçe: Zenginlik veya başarı getiren bir kaynağa bağlı olanların bundan faydalandığını ifade eder. Yani, iyi bir fırsat veya kazanç varsa, ondan etkilenen herkes de bu kazançtan pay alır (?).
Pay ile ilgili birleşik kelimeler
- Aslan payı: En büyük pay, en kuvvetlinin haksız olarak aldığı pay: Parçalandı bir kıtanın toprakları, / Aslan payını aslan olmayan aldı... (A. N. Asya)
- Kardeş payı: Yarı yarıya bölüşme: Aramızı buldu, düzeltti. Merayı kardeş payı bölüştürdü. Şimdi Aşağıköy'le bir güzel geçiniyoruz, kardeş kardeş. (Y. Bahadıroğlu)
- Kıl payı:
- Neredeyse, çok az bir farkla: Birinciliği kıl payı kaçırdığı için büyük bir hırsla bilenerek geri döndü. (M. Soysal)
- Son anda: Ölmekten kıl payı kurtulmuşlar. (H. Koç)
- Sus payı: Susması, karşı gelmemesi veya bildiği bir sırrı yaymaması için birine verilen para vb. şey; susmalık: Birisi bir şeyler veriyorsa, bir şeyi örtmek, kapatmak için sus payı veriyordur. (Ü. Kaftancıoğlu)
Soru/Yorum Gönder