|
| Güreşte bel kündesi |
- (spor) Güreşçinin, hasmını altına alıp bir elini önden, diğerini arkadan geçirerek kilitlenmesi biçiminde uygulanan ve hasmı tuşa getirme amacını güden bir güreş oyunu: Zevkli olan bu güreşler, Tophaneli Küçük Yusuf'un güzel bir kündeyle Çorlulu İbrahim'e galip gelmesiyle sona ermişti. (A. Bengisu)
- (spor) Ayakta, diz üstünde ya da oturur durumdayken alttaki güreşçiyi belinden, tek bacağından ya da güreş donunun şakından tutarak kendi başının üzerinden aşırıp atma: Kavurucu sıcaklarda sararmış otlar üstünde ne peşrevler, ne elenseler, ne kündeler gördüm. (M. Yalçın)
- İri ve kalın ağaç gövdesi: Eskiden kıyma, et kündesi üzerinde etin satırla ince ince kıyılmasıyla hazırlanıyordu.
- Eskiden suçluların ayağına takılan tomruk, ayak bağı, köstek: Ellerine ağır takozlar, ayaklarına da kündeler vurulup, uzun yıllar sıkıntı içinde yaşatıyorlardı.
- (mecazi) Tuzak, düzen: Paşayı alaşağı eden siyaset kündeleri sanki unutulmuştur. (O. S. Kocahanoğlu)
- Ayak kündesi: (spor) Güreşte oyun yapanın ayakta durarak ve bir bacaktan kavrayarak yaptığı künde: Beş buçuk saat sonra Kara İbo hasmını bir ayak kündesiyle mağlup etti. (M. S. Karayel)
- Bel kündesi: (spor) Güreşte ellerin arkadan gelip hasmın göbeği üzerinde kilitlenmesiyle kündeleme: Ahmet Raoul'i bel kündesiyle mağlup etmişti. Bel kündesiyle hasmını havaya dikerek başı üzerine bastırıp ezmiş ve omuzlarını yere getirmişti. (M. S. Karayel)
- Diz kündesi: (spor) Güreşte diz üzerine gelinerek atılan künde: Diz kündesi, galiba kündelerin en hünerlisi; hasmı belden tutarak dize alış... (İ. H. Sevük)
- Oturak kündesi: (spor) Güreşte bir elin arkadan iki bacak arasından, ötekinin de önden getirilerek kasık üzerinde kilitlenmesi biçimindeki yerde yapılan kündeleme: O, herhangi bir pehlivana çalımında ve böyle bir şekilde oturak kündesi vurursa muhakkak aşırır ve mağlup ederdi. (M. S. Karayel)
- Şak (Şark) kündesi: Altta bulunan hasmın ayakları arasında elini geçirip kispetinin ön kasnağından yakalamak, bu suretle hasmı havalandırarak çevirip sırtüstü yere vurmak: Çeker bir şark kündesi, olmadı iç kazık, paça kasnağa bile gerek kalmadan hallederdi koca okyanusu, Koca Yusuf olmak öyle kolay mıydı? (A. Balkız)
Künde ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "künde" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Kündeden atmak:
- Güreşçi, rakibini belinden kavrayıp kendi üzerinden aşırarak arka üzeri atmak: Ey Aliço, kendine pek güvenme, karşındaki Yürük Ali Makarnacıyı kündeden attı. Kündeyi kaparsa danayı atar... (A. Korkut)
- (mecazi) Aldatarak tuzağa düşürmek: Celse arası koridorda Tekirdağ Mebusu İsmail Hakkı Bey ile görüşürken Fikret Bey yanımıza gelerek: "Mahir Bey bizi kündeden attı" dedi. (M. İz)
- Kündeye almak (getirmek):
- Güreşçi, rakibini altına alıp bir elini önden, ötekini arkadan geçirerek kilitlemek: Nihayet Molla, hasmını kündeye aldı ve askıya alarak aşırıp sırtüstü yere vurdu. (M. S. Karayel)
- (mecazi) Alt edecek durum yaratmak, oyuna getirmek, tuzağa düşürmek: Pahalılık, zamlar, yoksulluk kündeye aldı bizi, sırtımızı yere getirdi getirecek. (N. Hikmet)
- Kündeye gelmek: (mecazi) Aldanmak, tuzağa düşmek: Öyle korkunç bir kündeye gelmişlerdi ki... Artık pes demekten başka çare yoktu.
- Kündeye getirilmek: (mecazi) Aldatılmak, tuzağa düşürülmek: Çıfıt Mustafa Arif gibi bir Dahiliye Nazırı tarafından kündeye getirildi. (T. Uzer)
Soru/Yorum Gönder