- Ahlak kurallarına aykırı olan utanılacak durum ya da davranış: Ne mutlu o kimseye ki kendi ayıbını görür. (Mevlana)
- Eksiklik, kusur: Ayıp değil ya, ben aslardan oldum bittim hoşlanmam (H. Taner). Bu malın ayıbı yok.
- (ünlem) "Bu utanılacak bir şeydir" anlamında söylenir: "Ayıp, ayıp! Ben senin anneni elimde büyüttüm. Hiç insan bacısına öyle şeyler söyler mi?" der. (H. Z. Uşaklıgil)
- Utanç veren, utanç verici, utandırıcı: Ne ayıp söz!
Ayıp ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "ayıp" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Ayıp aramak: Kusur bulmaya çalışmak: Ayıp arayıp bulmak, zafer kazanmak değil, şeytana ve nefse yenik düşmektir. (S. Uçar)
- Ayıp düşmek (kaçmak, olmak): Yakışıksız olmak, uygun olmamak: Büyük mazi dediğimiz bu milli kökü kurutmak bir millet olarak bizlere ayıp düşmez mi?
- Ayıp etmek (yapmak): Yakışıksızca davranmak: "Ayıp ettim sanırım" dedim içimden. (A. Ilgaz)
- Ayıp sallamak: (argo) Uygunsuz bir davranışta bulunmak: Ne olacağı var mı be arkadaşım? Ayıp salladı yahu... (M. Buyrukçu)
- Ayıp saymak: Yakışıksız, yersiz, kusurlu olarak kabul etmek: Kendi nefsinde görmediğin ayıbı başkasında görmen, ayıp olarak sana yeter. (Hz. Ömer r.a.)
- Ayıptır söylemesi:
- "Bunu söylemek saygısızlık olacak ancak söylemek zorundayım" anlamında özür dilemek için kullanılan bir söz: Ayıptır söylemesi, aç ayı oynamaz derler çocuklar. Önce güzel bir kahvaltı edelim. (A. Tohumcu)
- "Övünmek gibi olmasın ama..." anlamında kullanılan bir söz: Ayıptır söylemesi, belli etmemeye çalışarak ikisine de yardım ediyordum. (A. Nesin)
- Ayıbını örtmek: Kusurunu gizlemeye çalışmak: Bir günahkârı görürsen, ayıbını ört ve ona iyi davran, / Ayıbımı gören kişi! İyiliği neden benden esirgiyorsun? (Şeyh Sadî-i Şirâzî)
- Ayıbını yüzüne vurmak: Birinin kusurunu yüzüne söylemek: Sen burada kimsenin ayıbını yüzüne vurmazsan, orada da senin ayıbını kimse yüzüne vurmaz. (M. Oruç)
- Sormak ayıp olmasın (Sorması ayıptır): Sorması hoş karşılanmayan bir şeyi sormadan önce özür dilemek için söylenir: Sormak ayıp olmasın ama aylık ne kadar kazanıyorsunuz? Sorması ayıptır ama yaşınız kaç?
Ayıp ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "ayıp" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )
- Ayıpsız yâr arayan (dost isteyen), yârsız (dostsuz) kalır* (Yârsız kalır cihanda ayıpsız yâr isteyen): Hatasız güzel olmaz, "Eşim kusursuz olmalı" diyen eş bulamaz.
- Akçesi ak olanın bakma gözünün karalığına (bakma yüzün karasına): Parası çok olanların utanç verici olan davranışlarının çok ayıplanmadığını ifade eder.
- Akıllının ayıp dediği ile ahmak iftihar eder: Bazı insanların bilgisizlikleri veya görgüsüzlükleri nedeniyle toplum tarafından hoş karşılanmayan davranışlara övünerek yaklaşmalarını eleştirir.
- Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek (sormamak) ayıp*: İnsanın her şeyi bilmemesi kusur değildir ama bilmediği bir işi sorup öğrenmeden yapmaya kalkışması kusurdur.
- Bir dirhem et bin ayıp örter*: Biraz kilo alınca buruşuklukları kapanarak insan güzelleşir.
- Değirmenciye hırsızlık ayıp değil, başka ayıbını söyle: Bir kişinin kendi çevresindeki kişilerin veya işlerin kusurlarını görmemesi veya bu kusurlara alışmış olmasını ifade eder. Burada, değirmencinin hırsızlık yapması, onun işinin doğası gereği alışılmış bir durum olarak görülür ve bu kişiye ayıp olarak kabul edilmez. Bu atasözü, kişisel ve çevresel alışkanlıkların, bir kişinin ahlaki değerlendirilmelerini etkileyebileceğini ve bazı olumsuz durumların alışkanlık haline gelebileceğini anlatır.
- Dost, dostun ayıbını yüzüne söyler*: Dost olan, ayıbımızı arkamızdan, başkasına söyleyerek kovuculuk etmez, ayıbımızı yüzümüze karşı söyler.
- Dört duvar ayıp saklar: Evin içindeki kusur ve sıkıntıların dışarıya pek yansıtılmadığını ifade eder. Her aile kendi ayıbını kapatır; dışarıdan bakınca görünmez.
- Elin ayıbını sana söyleyen, senin ayıbını da ele söyler: Başka insanların söylediklerini anlatan insanlara güvenmemeli çünkü sizin söylediklerinizi de başkalarına anlatır.
- Eşeğe binmek bir ayıp, düşmek iki ayıp: Kişinin zaten zor ve utandırıcı bir durumda olduğunda, bu durumun daha da kötüleşmesinin, itibarını ve saygınlığını daha fazla zedeleyeceğini vurgular.
- Fakirlik ayıp değil, tembellik ayıp*: "Yoksulluk utanılacak bir şey değildir, çalışmamak en büyük ayıptır" anlamında söylenen bir atasözü.
- Her adam kendi ayıbını bilmez: Hata yapan insan çok olur, ama hatasını kabul eden pek azdır.
- Her kişi kendi ayıbını gözetir: Herkesin önce kendi kusuruna dikkat ettiğini veya etmesi gerektiğini ifade eder. İnsan, başkasının değil, önce kendi yanlışlarının farkında olmalıdır.
- Herkes (kimse) kendi ayıbını bilmez (görmez)*: İnsan kendi kusurunu göremez, bilemez.
- Kendi ayıbını görmez de elin ayıbını söyler: Bazı kimseler kendileri utanılacak durumda oldukları halde başkalarının kusurlarını ayıplarlar.
- Kelin ayıbını takke örter*: Değersiz kişilerin etiketleri, konumları ve zenginlikleri, eksikliklerinin ve değersizliklerinin fark edilmesini önler.
- Kendi ayıbını görmez de elin ayıbını söyler: Bazı kimseler kendileri utanılacak durumda oldukları halde başkalarının kusurlarını ayıplarlar.
- Kimsenin ayıbını söyleme, yerin kulağı var: Birisinin bir kusurunu gördüğümüz zaman onu gidip başkasına söylememeliyiz. Çünkü ummadığımız anda ayıbını söylediğimiz kişi bunu başkalarından öğrenebilir.
- Kişinin ayıbını bir avuç toprak örter: İnsanın yaşarken kınanmış kötü yönleri öldükten sonra unutulur gider.
- Otururken düşünmeyen kalkarken ayıplanır: Bir işe başlarken ölçüp biçmeyen kişinin sonunda yanlış yaparak eleştirileceğini ifade eder. Başlamadan önce düşünmek, sonradan utanmayı önler.
- Takke düştü kel göründü*: Bir ayıbı örten şey ortadan kalktığı zaman gerçek ortaya çıkar.
- Terzinin işi kötü, ayıbını örten ütü*: Bir işi düzgün yapamayan kişinin, hatalarını örtmek için başka araç veya yöntemlere başvurduğunu ifade eder. Kusurların gizlenmesi geçici bir çözüm olsa da asıl önemli olan, işi en başta doğru ve düzgün bir şekilde yapmaktır.
- Yârin ayıbını yâran örter: Seven kişinin sevdiğinin kusurlarını başkalarına belli etmeden koruyacağını ifade eder. Gerçek sevgi, kusur görmekten ziyade kusuru gizlemeyi gerektirir.
- Yoldan çıkmak ayıp değil, yola girmemek ayıptır: İnsan bazen iradesine hakım olamayıp doğru yoldan ayrılabilir, ama bu hatasını anlayıp tekrar dürüstlüğü seçen kimselere hor bakmamalıyız. Asıl hatasını görmeyenleri ayıplamalıyız.
- Yolunu şaşırmak ayıp değil, ayıp olan onu yeniden bulmamaktır: Her insan hata yapıp yanılabilir. Önemli olan hatalardan ders alıp onları tekrar ettirmemektir.
- Zenginin ayıbı, fukaranın hastalığı meydana çıkmaz: Zenginlerin mali güçleri sayesinde kusurlarını gizleyebildiklerini, fakirlerin ise maddi imkansızlıklar yüzünden sağlık sorunlarını çözemediklerini ve dolayısıyla bu sorunların fark edilmediğini ifade eder.
Ayıp ile ilgili birleşik kelimeler
- Ayıp davası: (hukuk) Alıcının, satıcı aleyhine malın ayıplı (kusurlu) olması nedeniyle açtığı dava.
- Ayıp yerler: Vücutta örtülü tutulması gereken yerler.
Soru/Yorum Gönder