![]() |
Haber |
- Bir olay, bir olgu üzerine edinilen bilgi: Konu komşunun haberi yok. Ondan bir daha haber alınamadı. Vefat haberini duyduğumda burnumun direği sızladı.
- İletişim veya yayın organlarıyla (medya aracılığıyla) verilen bilgi: Akşam haberlerine çıktı.
- (Eskiden) Yüklem.
- Bilgi: "Oğlum," diyordu Seyfi, "dünyadan haberin yok senin, ayakta uyuyorsun." (K. Öztopçu). Bilimden sanattan haberi yok.
Haber ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "haber" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Haber almak: Bir olay ya da durum üstüne bilgi edinmek: Geldiğinizi haber aldım.
- Haber atlamak: Bir haberi zamanında alamayarak yayınlayamamak: Ama bence bu haber atlamak değil; tembel gazetecilik. (E. Arsan)
- Haber atlatmak: Gazetede, başka gazetelerin haber alamadıkları önemli bir haberi yayınlamak: Hepsi rakip gazeteci. Herkes haber atlatmak için birbirinin gözünü oyuyor. (Y. Çetiner)
- Haber çıkmamak: (Biri ya da bir şey için) Beklenen bilgi gelmemek: Yıllar geçti. Bizim işten hiçbir haber çıkmadı. (Y. K. Karaosmanoğlu)
- Haber etmek: Haber vermek, duyurmak: Paran biterse de haber et. Parasız kalıp bize söylemezsen üzülürüz. (Tebasir)
- Haber geçmek: Teleks, telefon vb. ile bilgi iletmek: Parti liderleri arasında söz düellosu devam ederken, Anadolu Ajansı'nın teleksleri, gazete bürolarına bir haber geçti... (U. Mumcu)
- Haber gelmek: (Birine bir şey hakkında) Bilgi erişmek: Mekke'den bir haber geldi. Haşimoğulları'ndan Muhammed, vahiy meleğini görmüş, Allah'tan yeni bir din geldiğini ve peygamber olduğunu söylüyormuş. (s.a.v.) (M. K. Öztürk)
- Haber göndermek: Herhangi bir araçla haber bildirmek: Sabahleyin bakkalın çırağıyla Faik'e haber gönderdim. (P. Safa)
- Haber olmak: Haberi yapılmak, habere konu olmak: Evliliğim tehlikede. Dün televizyonda haber olduk, bugün de gazetede. (K. Kobanbay)
- Haber patlatmak: Çok önemli bir haberi ilk kez açıklamak: Ertesi gün başka bir gazete bir bomba haber patlattı... (A. Nesin)
- Haber salmak: Haber iletmek: Haber saldılar Hanife Hanıma, oğulları için görücü gittiler. (M. O. Akbaşak)
- Haber sormak: (Bir şey veya kimsenin) Ne durumda olduğunu öğrenmek istemek: Beni görünce, bekliyormuş gibi koştu, senden haber sordu. Halini anlattım: "Ben onun hekimiyim, ama ilacı sensin" dedim. (A. S. Levend)
- Haber uçurmak: Gizlice ya da çabucak haber göndermek: Adamları vasıtasıyla Sultan'a haber uçurdu. (H. Bayraktar)
- Haber vermek: Haber ulaştırmak, bildirmek: Hafsa, "Bunu sana kim haber verdi?" diye sordu. Muhammed (s.a.v.) de kendisine, "Bana her şeyi bilen Allah haber verdi..." dedi. (İ. Arsel)
- Haber yapmak: Haber hazırlamak: "Sonunda partisinden istifa etti" başlıklı bir haber yapmış.
- Haber yollamak: Haber göndermek: Sonra da komşuya haber yolladım. Öğleden sonra oturmaya geleceğimi söyledim.
- Haberdar etmek: Haber vermek, haberli olmasını sağlamak: Bana hazırlanan her türlü oyunlardan haberdar et ve beni güzel amel işleyenlerden eyle... (R. Seydaoğlu)
- Haberdar olmak: Haberi olmak, bilmek, öğrenmek: Üç gün sonra bir telgrafla haberdar oldum ki İstanbul'daki sevgilim ağır hastadır. (Y. K. Karaosmanoğlu)
- Haberden haber vermek: Bir kimse veya bir konuda bilgi istemek.
- Haberi olmak:
- Bir konuyu işitip öğrenmek: Elbette ki haberim var. Biz babanın arkadaşlarıyız. Senin yaptığın her şeyden haberimiz var.
- Bu konuda bilgisi bulunmak: "Adamın anlattıklarının, hangi birinden haberimiz var?" "Ben dersi dinlesem de, bir şey anlamıyorum." (T. Akansu)
- Haberin olsun!: Birine herhangi bir konuda uyarıda bulunmak için söylenen bir söz: Haberin olsun; yarın hava bugünden daha soğuk olacak. Haberin olsun; yarın ben gelmeyeceğim... (M. Süleyman)
- Haberlere çıkmak: Haber bülteninde yer almak, haberlere konu olmak: Bir gün Kaşıkçı Elmas'ını Topkapı Sarayı'ndan çalmışlar. Bu büyük olay haberlere çıkmış. Bütün ülke elması aramaya koluymuş... (A. Çelik)
- Haberli olmak: Öğrenmiş olmak, haber almış bulunmak: Komutanlar olup bitenlerden haberliydi.
- Dünyadan haberi olmamak: Çevresinde olup bitenleri bilmemek: Dünyadan haberin yok senin kızım. İnsanların alı içindedir. Kimin dost, kimin düşman olduğunu ben bu yaşımda bile ayırt edemiyorum. Sen nasıl edeceksin? (Z. Akçagüner)
- Gaipten haber vermek: Görünmeyen alemden ya da bilinmeyen gelecekten veya geçmişten haber vermek: Allah'ın Vahyi ile gaipten haber vermişti.
- Kuşun kanadıyla haber salmak: En hızlı bir biçimde haber vermek: Haber sal hudutlara / Uçan kuşun kanadıyla kavimlere haber sal
- Ne haber:
- Herhangi bir bilgi var mı?: "Davadan ne haber?" "Önemli bir haber yok daha." (C. Kudret)
- Ne var ne yok?: "Eeeee ne haber?" "Ben iyiyim, asıl senden ne haber?" "İyi diyelim." (S. Bülbül)
- (argo, alay) Dememiş miydim, bak nasıl dediğim çıktı: Artık işim bile var, ne haber? Büyüdüğümde önemli biri olacağım, seni de yanıma hizmetçi olarak alacağım." (A. Akal)
- Uzun kulaktan haber almak: İlgisi olmayan kimseler aracılığıyla uzaktan uzağa haber almak: Oğlan biraz haşarıdır. Sık sık bar kızlarına sevdalanır, ben de uzun kulaktan haber alırım...
Haber ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "haber" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )
- Haberi verenden alan uslu gerek: Bir haber alındığında aceleyle tepki vermek yerine sakin ve akıllıca hareket edilmesi gerektiğini ifade eder. Duygulara kapılmadan, haberi değerlendirmek önemlidir.
- Haberi verenden alan uz gerek: Bir kişi ne gibi sonuç doğuracağını bilmediği bir haberi sadece anlatır. Bundan sonuç çıkarmak, dinleyenin anlayış, uslamlama gücüne bağlıdır.
- Haberin doğrusunu oğlandan al: Çocukların duyduklarını ve gördüklerini çekinmeden ve süslemeden, olduğu gibi söylediklerini ifade eder.
- Ateş ile sel dilsiz düşmandır, haber vermeden gelir: Ateş ve selin, insanların hazırlıksız olduğu zamanlarda birdenbire ortaya çıkarak büyük zararlar verebileceğini, insanların her zaman tedbirli olmaları gerektiğini, beklenmedik tehlikeler karşısında hazırlıklı olmalarını hatırlatır.
- Ayı meşeye küsmüş, meşenin haberi yok: "Kendimizden kimselere öfkelenmek fayda vermez" anlamında kullanılan bir atasözü.
- Cihanda işitilmedik haber olmaz: Bir yerde bir olay olmuşsa bunu saklamak imkansızdır. Mutlaka bir gün ortaya çıkar.
- Çocuktan al haberi*: Bir aile sorunu, ailece gizli tutulan bir şey ya da büyüklerin aralarında konuştukları bir konu çocukların rastgele söyledikleri bir sözle ortaya çıktığı zaman söylenir.
- Değirmencinin evine hayırlı haber gelmez; ya bent yıkılmıştır, ya su kesilmiştir: Bazı işlerin aksaklıklarla dolu olduğunu ve sıkıntıların sürekli olduğunu anlatır.
- Deliden al uslu haberi* (Haberi deliyle çocuktan al): Deliler sır saklamasını bilmedikleri ve her şeyi olduğu gibi söyleyiverdikleri için haberin doğrusu ondan alınır.
- Doğru (habersiz) gelen konuk, Tanrı kazasından beterdir: Misafirlerin beklenmeden aniden gelmesi, ev sahibi açısından önceden planlanmış düzenlemeleri veya hazırlıkları bozabilir ve beklenmedik sorumluluklar getirebilir. Bu nedenle, misafirlerin gelmeden önce haber vermesi ve uygun bir zamanda gelmesi önemlidir.
- Duyulmadık haber olmaz, ne kadar gizli olsa: Bir olay olduğu zaman bunun saklanması gerekse bile bir gün mutlaka ortaya çıkar.
- Elde haber çok olur: İnsanlar arasında birçok söylenti ve bilginin dolaştığını ifade eder. Her duyulan şeye hemen inanmamak ve doğruluğunu sorgulamak gerekir.
- Hangi keşişin öldüğünden haberi yok; "vay Vasili!" diye ağlıyor: İşin aslını, gerçeğin ne olduğunu bilmediği halde kendince bir yorum yapıyor.
- Irak yerin haberini kervan getirir*: Erişemediğimiz şeyle aramızdaki ilişkiyi bir aracı sağlar.
- Kara (kötü) haber tez duyulur*: Ölüm ya da başka felaketlerle ilgili haberler eşin dostun kulağına çabuk yetişir.
- Kurt kuzuyu haber vererek yemez: Açıkgöz, kurnaz kimseler, kandıracakları kimseleri şüphelendirecek davranışlardan sakınırlar.
- Tavşan dağa küsmüş de dağın haberi olmamış*: İstenilen etkiyi yapmaktan çok uzak kalan dargınlıklar için söylenir.
- Zerdaliden kaval olmaz, al zurnadan haberi (Her ağaçtan düdük olmaz, al haberi zurnadan): Bir işin iyi yapılabilmesi, gereken koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. İşe yaramayan araçlarla beğenilecek bir sonuç elde edilemez.
Haber ile ilgili birleşik kelimeler
- Acı haber: Genellikle felaket veya ölüm bildiren söz veya haber: Dünyanın yükünü omuzlarında hissediyor, acı haberi vermeye dili dönmüyordu. (A. C. Sahhar)
- Flaş haber: Ülke veya dünya gündeminde aniden ortaya çıkan, haber programlarında öncelikle duyurulan çok önemli haber: Gözüne bir flaş haber takıldı. Brezilya'da bir tren kazası olmuştu ve çok kişi hayatını kaybetmişti. (P. Ülger)
- Kara (kötü) haber: Ölüm ya da felaket haberi: Kanı donmuş, beklenmedik bu kara haber karşısında sarsılmışlardı. (H. Erimez)
- Hayır haber: İyi, sevindirici, hayırlı haber: Müftünün sevinçli bir yüzle geldiğini görünce, "Hayır haber hacım," diye yerinden doğruldu. (K. Bilbaşar)
- Yalan haber: Gerçek olmayan, uydurma haber: Ana akım medya kuruluşları en temel habercilik kurallarını hiçe sayarak düpedüz yalan haberlerle saldırıyorlar Türkiye'ye. (B. Duran)
Soru/Yorum Gönder