Nasihat |
Nasihat ve öğüt ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "nasihat ve öğüt" kelimeleri geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Nasihat etmek (veya vermek): Öğüt vermek: Lokman oğluna şöyle nasihat etti: "Ey oğul! Sana yarar sağlamasa bile ilim öğren..." (S. Akay). İhtiyar kahve tüccarı, yüksek sesle nasihat verdi: "Ey oğul! Harama bakma... Yalan söyleme... Haram giyme, haram içme... Tuz ve ekmeğe ihanet etme. Uluların önünden gitme" dedi. (R. E. Koçu)
- Nasihatte bulunmak: Nasihat etmek: Ona şu nasihatte bulundu: "Oğul, saltanatının ihtişamına mağrur olma! Unutma ki, Dünya Hz. Süleyman'a (a.s) bile kalmamıştır. O'nun da tahtı, akıbet viran olmuştur. Zira her dünya saltanatı fânidir!.." (M. H. Alşan)
- Öğüt almak: Ne yapması gerektiği hususunda bir kimsenin görüşüne baş vurmak: Kasem olsun ki, biz Kur'ân'ı (düşünüp) öğüt alınsın, diye kolaylaştırdık. (Düşünüp) öğüt alan yok mu? (Kamer Suresinden)
- Öğüt vermek: Bir kimseye yapması veya yapmaması gereken şeyler için yol göstermek: Babam bana üç öğüt verdi ve dedi ki; oğlum, kötülerle arkadaş olan kötülükten, kötü yerlere girip çıkan da töhmetten kurtulamaz. Diline sahip olmayan da pişman olur. (M. Oruç)
- Öğütte bulunmak: Öğüt vermek: (...) döndü ve onlara şu öğütte bulundu: "Bir yoldan en güzel geçen kişi, ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldıran kişidir." (M. Gürsel)
Nasihat ve öğüt ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde veya anlamında "nasihat ve öğüt" sözcükleri geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )- Nasihat bin olursa biri sinmez*: Nasihat olur olmaz ve çok fazla verilmemelidir, az ve öz olmalıdır ki dikkate alınsın.
- Nasihat faydalı, (ama) vaktinde: Öğütlerin zamanında verildiğinde etkili olduğunu ifade eder. İş işten geçtikten sonra verilen nasihatler genellikle yararsızdır.
- Nasihat istersen, komşunun ölümü: İnsanın ders almak ve hayatın geçiciliğini anlamak için çevresindeki acı olaylara bakmasının yeterli olacağını ifade eder. Başkalarının başına gelenler, insana kendi yaşamında nasıl hareket etmesi gerektiği konusunda uyarı niteliğinde olur.
- Nasihat istersen tembele iş buyur*: Kendisine buyrulan işi yapmaktan kaçınmak için bu işin bir çare olmayacağını ileri sürerek başka yollar göstermeye çalışanlar için söylenir.
- Nasihat tutmayanı musibet tutar: Öğütleri dinlemeyen kişilerin başına dert açılacağını ifade eder. İnsanlar, söz dinlemezlerse sonunda zor ve acı deneyimlerle karşılaşırlar.
- Arı söğüdü, akıllı öğüdü sever*: Herkes işine yarayan şeyi benimser, faydalı ve bilgece öğütleri tercih eder ve bu tür nasihatlerden yararlanır.
- Arsıza öğüt hayretmez: Bir insan görgüsüz ve lâf anlamaz biriyse onu hiç bir öğüt doğru yola getiremez.
- Atalar sözünü tutmayan yabana atılır, ahirette tamu ehline katılır: Atasözlerinin öğüt ve uyarılarına uymayanlar hem ahirette hem de dünyada makbul olmayanlar arasında yer alır (tamu: cehennem).
- Ataların bir sözü bin öğüde geçer: Büyükler deneyimleri sonunda her şeyin doğrusunu bilirler.
- Atasözü tutmayan, ok gibi atılır: Ata öğüdünü kulak ardı eden, toplumda herkes tarafından itip kakılır.
- Baba nasihati tutmayan pişman olur: Deneyimli kişilerin verdiği öğütleri dinlemeyenlerin sonunda zarar göreceklerini ifade eder. Özellikle aile büyüklerinin tavsiyelerini göz ardı edenlerin, pişmanlık duyacakları bir durumla karşılaşmaları olasıdır.
- Bin nasihatten bir musibet yeğdir* (Bir felaket bin nasihatten yeğdir): Yaşanmış olayların insanı uyarma gücü, öğütlerden çok daha etkilidir.
- Büyüğünün sözünü dinlemeyen yorulur: Büyükler daha tecrübeli olduğu için neyin nasıl yapıldığını daha iyi bilirler. Onların öğüdünü dinlemeyip kendi başına iş yapan kimseler işi gerektiğinden daha uzun sürede tamamlarlar.
- Dokuz nasihatten bir tehlike iyidir: Bazen bir işin yanlış olduğunu anlamak için bir sürü öğüdün yaran olmaz. Ama o işi yaparken bir tehlikeyle karşılaşmak insanın aklını başına getirir.
- Dost, bizi iyi yola öğütleyendir: İyi arkadaş insana iyi şeyler öğretir, hatalarını gösterir ve doğru yola sevkeder.
- El adamın öğüdünü verir, ekmeğini vermez: İnsan zorda kaldığında akıl veren çok olur, ama yardım eden az olur.
- Ele (âleme) verir talkını (telkini), kendi yutar salkımı (Ele verir öğüdü, kendi kırar söğüdü)*: Kendisinin inanmadığı ve tutmadığı öğütleri başkalarına kolayca verir.
- Hasisten sadaka istemişler, fetva söylemiş: Cimriden yardım isteyen kimse, bol bol nasihat dinler.
- Her geçen zaman bir öğüttür: Zaman içinde karşılaşılan olayların, deneyimlerin ve yaşanmışlıkların insanlara değerli bilgiler ve hayat dersleri kazandırdığını vurgular.
- Her ziyan bir öğüttür*: Kişinin, uğradığı her zarardan bir ders alacağını ifade eder.
- Hiddet tatlı ama meyvesi acıdır, nasihat acı ama meyvesi tatlıdır: Öfkenin anlık olarak rahatlatıcı olsa da sonuçlarının genellikle olumsuz olduğunu ifade eder. Buna karşılık, nasihat dinlemek başlangıçta zor olsa da, uzun vadede faydalı ve olumlu sonuçlar doğurur.
- İlmiyle amil olmayanın nasihati tesirsiz kalır: Bildiklerini uygulamayan bir kişinin, başkalarına yaptığı öğütlerin etkisiz olacağını ifade eder. Kişi, bilgi sahibi olduğu konularda kendisi uygulama yapmadığında, başkalarını yönlendirme konusunda güven kaybeder (amil: amel eden).
- İyi nasihat verilir, iyi ad verilmez*: Bir kimse başkasına iyi öğüt verebilir ama iyi ad, ün veremez, bunu ancak kişinin kendisi kazanabilir.
- İyi nasihat verilir ama iyi edep verilmez: Doğru öğütler vermenin kolay olduğunu ancak kişinin iyi bir terbiyeyi kazanmasının daha zor olduğunu ifade eder. Edep, sadece sözle değil, davranış ve örnekle kazanılan ve kazandırılan bir değerdir.
- Karaya sabun, deliye öğüt neylesin*: Bir şey düzelmeyecek durumdaysa düzeltmek için ne yapılsa yararı olmaz.
- Kırk nasihatten bir el vermek iyidir: Maddi desteğe ihtiyacı olanlara yol göstermek yerine direkt yardım etmek daha iyidir.
- Müflisten medet, münafıktan nasihat beklenmez: Borç içinde olan kimseden yardım, inançsız, iki yüzlü kimselerden de öğüt alınmaz.
- Nadan nasihati çiğ et gibidir: Cahil veya anlayışsız bir kişinin verdiği öğütlerin işe yaramaz olduğunu anlatır. Tıpkı çiğ etin yenmesinin ve hazmedilmesinin zor olması gibi, bilgisiz kişilerin sözleri de işe yaramaz ve dinleyene bir fayda sağlamaz; hatta zarar bile verebilir.
- Sadık dostun nasihati acıdır, acıtmaz; hain düşmanın sözü tatlıdır, acıtır: Gerçek dostlar, iyiliğiniz için sizi eleştirir ve dürüst davranır. Bu eleştiriler ilk başta hoşunuza gitmese de uzun vadede sizin yararınıza olur. Öte yandan, düşmanlar veya kötü niyetli insanlar tatlı sözlerle sizi yanıltabilir, ama bu yanıltmaların sonucu acı verici olabilir.
- Sana vereyim bir öğüt, kendi ununu kendin öğüt*: Gönlümüze göre olması için kendi işimizi kendimiz yapmalıyız.
- Söyleyen eker, dinleyen biçer: Bilgi ve öğütler, doğru şekilde dinleyip kullananlar için değerli sonuçlar doğurur.
- Tok ahmağa, akıllı aça nasihat verir: Nasihatin kimin dinleyeceğini bilerek yapılması gerektiğini ifade eder. Anlamayan kişiye nasihat etmek boşa zaman kaybıdır; akıllı ve öğüde açık insanlara öğüt verilmelidir.
- Ulu sözü dinlemeyen, uluyakalır*: Büyüklerin verdiği her öğüt yaşadıkları veya tanık oldukları bir olaya dayanır, bir büyüğün kulak ardı ettiğimiz sözünün önemini, başımız derde girip sızlanmaya başladığımız zaman anlarız.
Soru/Yorum Formu
»