Eğitim ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0

Eğitim ile ilgili deyimler ve anlamları

Baş örtülü bir öğretmen sınıfta kara tahtada hecelenerek yazılmış eğitim sözcüğünü çubuğuyla gösterirken
Eğitim

İçinde "eğitim" kelimesi geçen ya da o anlamda kullanılan deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Ders almak:
    1. Bir konu üzerinde bir öğrenci yetkili bir kimseden bilgi edinmek: Üniversiteye hazırlık için özel ders alıyordu.
    2. (mecazi) Sonucunda zarar verici olan, olumsuz bir olaydan tecrübe kazanmak: Türk halkı, bu darbelerden ağır yara aldı, ders aldı. (A. Dilipak)
  • Ders vermek:
    1. Öğretmek, yetiştirmek: Beni sınavlara hazırlamak amacıyla ders veriyordu. Ders başlamadan önce beni güdülemek için kısa bir sohbet açar ve beni konuşturarak rahatlatırdı. (H. Çetin)
    2. Uyarıcı, yol gösterici sözler söylemek ya da davranışlarda bulunmak: Öğretmenimiz o gün bana çok güzel bir ders verdi: Karşımdaki kişinin bakış açısını anlamak için kendimi onun yerine koymam gerekiyordu. (A. Alıcı)
    3. Azarlamak, sert bir karşılıkla yola getirmek: Hatun kişi bize bir ders verdi ki, ne ders... Hepimiz başımızı önümüze eğdik, sükûtla huzura daldık. (B. Civelek)
  • Dirsek çürütmek:
    1. Okumak için yıllarca çalışmak: Senin işçiliğin kadar Üniversitede dirsek çürüttüm ben; Amerika'sında Avrupa'sında ömür tükettim. (Ö. Yağcı)
    2. Öğrenimde veya meslekte uzun yıllar geçirmek: Okumuş, dirsek çürütmüş, yarım asır'a yakın emek vermiş, ter dökmüş, çalışmış, çabalamış, çoluğa çocuğa, hatta torunlara karışmış koskoca adam... (R. Tamer)
  • Eğitim almak: Belli bir bilim dalı veya sanat kolunda yetişmek: Orada iyi bir eğitim aldı ve matematik alanında uzmanlaştı. (A. T. Kürüm)
  • Eğitim vermek: Belli bir bilim dalı veya sanat kolunda yetiştirmek: Öğrencilerine kıraat, fıkıh, hadis, tefsir alanlarında eğitim verdi.
  • Eli kalem tutmak:
    1. Yazı yazmayı bilmek: Evde eli kalem tutan bir tek en büyük torun. (F. Uslu)
    2. Düşündüğünü güzel bir anlatımla yazmak: Eli silah tutan cephede savaştı, eli kalem tutan yazarak savaştı, dili dönen lisanınca savaştı. (F. Duman)
  • Eti senin kemiği benim: "Çocuğumu sana teslim ediyorum, kendi çocuğun gibi bazı durumlarda döverek de eğitebilirsin" anlamında kullanılan, eskiden ana babanın çocuklarını okula ya da bir işe verdikleri sırada hocaya ya da ustaya söyledikleri bir söz: Çocuğun babası ustaya "Eti senin kemiği benim" der. Bu çocuğu istediğin gibi ez anlamında değildir. Bu çocuk senin evladın gibidir demektir. (S. Kahyaoğlu)

Yardımlaşma ve dayanışma ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0

Yardımlaşma ve dayanışma ile ilgili deyimler ve anlamları

Bir eli sevgiyle arasında tutan iki el
Yardımlaşma ve dayanışma

İçinde ya da anlamında "yardımlaşma ve dayanışma" kelimeleri geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Yardım görmek: Destek elde etmek: Az mı yardımını gördük Galip'in? O olmasaydı ne olurdu halimiz, düşündün mü hiç? (S. Kaymaz)
  • Yardımda bulunmak: Yardım etmek: Peygamberimiz, onlara her zaman yardımda bulunuyordu. (H. Yaşar)
  • Yardımına koşmak: Güç duruma düşene istekle yardım etmek: Karşıdan karşıya geçmeye çalışan görme engelli komşusunun yardımına koştu.
  • Arka arkaya vermek: Birbirini korumak için birleşmek, dayanışmak, birbirine yardımcı ve destek olmak: Arka arkaya verip cenk ederken hiç beklenmedik bir anda Medine tarafından bir toz belirdi. (N. Demir)
  • Boş bırakmamak:
    1. Yardım etmek: Zira Hak Teâlâ seni lütuf ve ihsanıyla boş bırakmadı. (O. N. Topbaş)
    2. Yalnız bırakmamak, ıssız bırakmamak: Köylü, Hasan emminin evini boş bırakmıyordu. (A. Bayram)
  • Destek olmak: Güç sağlamak, yardımcı olmak: Süleyman abi bana hep çok destek oldu. Hem tedavi anlamında, hem psikolojik anlamda, hem de parasal anlamda hep arkamda durdu. (A. F. Gürses)
  • Dokuz körün bir değneği: Bir çok kimsenin tek yardımcısı, tek dayanağı ya da bir ailenin tek çocuğu: Dokuz körün bir değneğiydi. Kim ekmeksiz, parasız kalsa ona koşardı (R. N. Güntekin). Dokuz körün bir değneği, işte bir kızımız var... Habib-i Ekrem'in hürmetine Rabb'im bağışlasın... (H. R. Gürpınar)
  • (birinin) Düğününde kalburla (elekle) su taşımak:
    1. Birinin mutluluğunu paylaşarak düğününde ona canla başla hizmet etmek: "Atlatalım şu vartayı yapacağım senin düğününü, kalburla su taşıyacağım düğününde!" (E. Işınsu)
    2. Bir kimsenin en sıkışık, telaşlı gününde en güç işlere koşarak ona yardımcı olmak: "Sana da çok zahmet oluyor. Bilmem bu hakkını nasıl ödeyeceğim? Düğününde elekle su taşırım ne yapalım." (Ü. Deniz)
  • El ele vermek: Bir konuda yardımlaşmak amacıyla birleşmek: Karımla el ele verdik, bu acı günleri pekâlâ yendik. (O. Çetinoğlu)
  • El vermek:
    1. Yardım etmek: Kime el verdi felek böyle beyim dünyada
    2. İmkan sunmak: Sevgilinin serkeş zülüfleri el verdi de, ayağına baş koydum. (İ. Pala)
  • Eli ayağı (olmak): Yardımcısı (olmak), her işine yarar (olmak): Ferhudi Bey babamın eli ayağıydı hem şoförü hem tamircisi sayılırdı (Ş. Bakırcan). Teyzemin yardımcısı değil, eli ayağı oldu sanki. Yemekleri tam onların damak tadına uygun pişiriyor; konuklar geleceği zaman sofrayı kuruyor ve mükemmel bir biçimde de servisi yapıyordu. (İ. Ongun)
  • El birliği etmek: Birlikte davranmak, dayanışmak: El birliği ettik. Dediklerini yaptık. Yokluktan varlığa çıktık. (C. S. Gürler)
  • Elinden tutmak: Yardım etmek, kayırmak: Bocaladığımda, zorda kaldığımda elimden siz tuttunuz. O eli hep hissettim. (A. İbili)
  • Elini taşın altına koymak: Bir konuda sorumluluk üstlenmek: Onun yaptığı görevde öyle Keramet mucize değildir. Yardıma muhtaç birini gördüğün zaman, elini taşın altına koyup yardım etmendir. (R. Tunca)
  • Elini uzatmak: Yardım etmek: Fakirlere, muhtaçlara her zaman elini uzatmıştı. (Z. Aygül)
  • (birini) Görüp gözetmek: Korumak, gereksinimlerini karşılayıp yardımda bulunmak, mukayyet olmak: ... hastaları, gönlü kırık kişileri, güçten kuvvetten düşmüşleri, azıksızları, evsizleri, yolda kalmış çaresizleri, yetimleri, öksüzleri peygamberlik gelmeden önce de, peygamber olduktan sonra da korudu, kolladı, görüp gözetti. (S. Alkan)

Temizlik ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0

Temizlik ile ilgili deyimler ve anlamları

Temizlikten mutlu olan, mutfakta elinde temizlik malzemeleri tutan başı kapalı genç bir bayan
Temizlik ruhun gıdasıdır

İçinde "temiz" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Temiz giyinmek: Giyimine dikkat edip itinalı giyinmek: Müslüman çok sık yıkanır, temiz giyinir, tıraş olur ve güzel kokar. (O. Arslan)
  • Temiz pak: Tertemiz, çok temiz: Dağınık görünüşlü bir adam değildi, temiz pak giyinmişti.
  • Temiz tutmak: Bir şeyi kirletmeden, bozmadan kullanma, temiz olmasına özen göstermek: Elbiseni temiz tut. Kötü şeylerden sakın. (Müddessir suresinden)
  • Temizlik yapmak: Temizlemek: Gürültü çıkarmadan yapabileceği kadar temizlik yaptı. Vestiyerin alt bölümündeki bütün ayakkabıların tozlarını aldı. Yemek masasının üstünü silip sandalyelerini düzeltti... (A. Bozkurt)
  • Bal dök de yala: Bir yerin çok temiz olduğunu anlatır: Yerler pırıl pırıl, bal dök de yala.
  • Çiçek gibi olmak: Tertemiz ya da gözü okşayıcı duruma gelmek: Ev eski haline dönüştürülmüştü. Döşendi, dayandı, resimler asıldı. Çiçek gibi oldu (İ. S. Çağlayangil). Her taraf tertemiz, çiçek gibi olmuş.
  • Kar gibi: Temiz, beyaz: Oğlanlar kar gibi birer beyaz gömlek giymişlerdi.
  • Silip süpürmek: Evi, ortalığı temizlemek: Kız pek hamarat çıktı. Evimi baştanbaşa silip süpürdü. (M. Savaş)
  • Süt gibi: Çok beyaz, çok temiz: Kadının ellerine baktım. Süt gibi beyazlar. Saçı da gece gibi. (A. Büke)
  • Taharet almak: Temizlenmek: Namaz için taharet alıp, gusledip namazımı kıldım. (A. R. Sabiri)
  • Toz almak: Bir yerin tozunu temizlemek: Gülizar temizlik yapıyor, toz alıyordu. (F. Kadri)
  • Tozunu almak (atmak, silkmek, silkelemek): Bir şeyi silerek temizlemek: Çıkıp bir bezle abajurun tozunu aldı. (S. Ali)
  • Yunmuş arınmış: Yıkanarak temizlenmiş: Çocukların saçları, analarının varlığındaki gibi gene taralıydı. Giysileri gene yunmuş arınmış, gene pırıl pırıldı. (Y. Kemal)

Temizlik ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "temiz" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Temiz avlu evin süsüdür: Bir evin güzelliğinin ve düzeninin temizliğinden anlaşıldığını ifade eder. Temizlik, mekâna değer ve estetik katar.
  • Temiz iş altı ayda çıkar*: Doğru dürüst ve temiz yapılması istenen iş uzun zaman ister.
  • Temiz su akar, kirli (durgun) su kokar: Temiz su, berrak ve kokusuzdur, ancak kirli su, genellikle kötü kokar ve berrak değildir.
  • Temizlik imandan gelir (Nezafet imandandır): Maddi ve manevi temizliğin inancın bir parçası olduğunu ifade eder. Temiz olmak, hem Allah'a yakın olmanın hem de dini yaşamanın temel gereklerinden biridir (nezafet: temizlik, paklık).
  • Temizlik ruhun gıdasıdır: Temizliğin sadece beden için değil, insanın iç huzuru için de gerekli olduğunu anlatır. Düzenli ve temiz bir ortamda ruh dinginlik bulur.

Birlik beraberlik ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0

Birlik beraberlik ile ilgili deyimler ve anlamları

Ellerini birbirlerinin omuzlarına koyarak halka oluşturmuş çocuklar
Birlik beraberlik

İçinde veya anlamında "birlik, beraberlik" kelimeleri geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Ağız birliği etmek: Herhangi bir konuda önceden anlaşarak aynı şeyleri söylemeye karar vermek, birlikte hareket etmek: Hizmetçilerin hepsi de ağız birliği etmiş gibi, "Biz bir şey görmedik," demişlerdi.
  • Arka arkaya vermek: Birbirini korumak için birleşmek, dayanışmak, birbirine yardımcı ve destek olmak: Arka arkaya verip cenk ederken hiç beklenmedik bir anda Medine tarafından bir toz belirdi. (N. Demir)
  • Bir olmak: Bir araya gelmek, iş birliği yapmak: Kaynana gelin bir oldular, söylemediklerini bırakmadılar. (P. Safa)
  • Birlik olmak: Bir işi yapmak için anlaşmak: Önce bir oldular; birlik oldular... Sonra, verilen görevi yapmak için karla kaplı arazilerde ayakta çarık, midede yufka ekmeği yürümeye başladılar. (Sarıkamış - T. Alpaslan)
  • El birliği etmek: Birlikte davranmak, dayanışmak: El birliği ettik. Dediklerini yaptık. Yokluktan varlığa çıktık. (C. S. Gürler)
  • Gönül birliği (etmek): Ortaklaşa istek, duygusal anlaşma: "Gönül birliği dil birliğinden daha iyidir" der Hz. Mevlana.
  • Kilit gibi olmak: Birbirine çok bağlı ve dayanışma içinde olmak: İki kişi birbirlerini tamamlıyordu anahtarla kilit gibi. (E. Atasü)
  • Omuz omuza (vermek): (İnsan) Dayanışarak, birlikte: Oralarda da kardeşler omuz omuza, yürek yüreğe düşmanla savaşmışlardı... (Ben Çanakkale)
  • Sırt sırta vermek: İş birliği yapmak: Sırt sırta verip çalıştıkmı bizde bu şehirde tutunuruz. (Ş. İ. Ateş)
  • Tek vücut olmak: Birlikte hareket etmek: Ebediyet alemine göç edinceye kadar, ahsen-i takvim sırrının birlik ve beraberliği içinde, tek vücut oldular. (S. Ayverdi)

Birlik beraberlik ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde veya anlamında "birlik, beraberlik" sözcükleri geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Ağaç yaprağıyla gürler (güzeldir)*: İnsanlar ancak, akrabaları, yakınları ve yandaşlarıyla birlikteyken değerli ve güçlüdür.
  • Anca beraber, kanca beraber*: İki veya daha çok kişi yaptıkları iş kötü de gitse birbirlerinden ayrılmamalıdırlar.
  • Az el aş kotarır, çok el iş kotarır (Az eli aşta gör, çok eli işte gör): Bir iş, niteliğine uygun sayıda kişiyle yapılırsa verimli olur.
  • Baş başa vermeyince iş bitmez: Ekip çalışmasının önemini vurgular ve başarılı sonuçlar elde etmek için işbirliği yapmanın gerekliliğini ifade eder.
  • Bin ağız bir ağızı hiç eder (Çok ağız bir olunca bir ağız hiç olur): Herkes ağız birliği ederse bir kişinin söyledikleri doğru da olsa geçersiz sayılır.
  • Bir elin nesi var, iki elin sesi var (İki elin sesi var, bir elin nesi?)*: Başarıya ulaşmak için birlik olmak gerek.

Hırsız nedir, ne demektir? Hırsız ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0
İçerisi karanlık olan bir evde elinde el feneri ve levye ile dolaşan bir hırsız
Hırsız
  1. Başkasının malını, parasını çalan kimse, uğru: Mahallede bir eve hırsız girmiş, değerli eşyaları çalmıştı. Ev sahibi uyanmış, yakalanacağını anlayan hırsız kaçmıştı. (M. Uçar)
  2. Oltadaki asıl iğnenin yanına takılan ikinci özel iğne.

Hırsız ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "hırsız" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Hırsız gibi: Kimseye görünmeden, gizilce: Köşkün arka kapısından bir hırsız gibi süzülerek iki yanı ağaçlıklı yoldan yürüdü. (S. K. Türker)
  • Hırsıza yol göstermek: Birine bilmeyerek kötü bir işte yardımcı olmak: Fakat emanetin çalınması için hırsıza yol gösteren emanetçi, uğranılan zararı ödemek zorundadır. (Zembilli Ali Efendi)
  • At hırsızı gibi: Kılık kıyafeti ve davranışı güven vermeyen (kimse): At hırsızı gibi adamlarla bir arada olmaktan bıkmadın mı? (C. Kavukçu)
  • Eve hırsız girdikten sonra kapıya kilit takmak: Zarar gördükten sonra önlem almak: Eve hırsız girdikten sonra kapıya kilit takmışsın ne, takmamışsın ne.
  • Hırlı mıdır, hırsız mıdır?: Bir kimsenin ahlakı, kişiliği hakkında kuşku duyulduğunda kullanılan bir söz: Gelen uğru mudur, hırlı mıdır, hırsız mıdır demeden tahta kürsülere oturmaya buyur ederdi kapısı önünde. (E. Yağan)

Hırsız ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "hırsız" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Hırsız anahtar istemez: Kötü niyetli kişinin engel tanımadan amacına ulaşmaya çalışacağını ifade eder. Dürüst olmayan kimse için sınır ve kuralın bir önemi yoktur.
  • Hırsız evden olursa, bulunması müşkül olur: Bir evde veya bir işyerinde orda bulunanlardan biri hırsızlık etmişse yakalanması çok güçtür. Çünkü onlar evin ve iş yerinin bütün inceliklerini bilirler.
  • Hırsız evden olursa dana bacadan çıkar (mandayı bacadan aşırır): Çalınan bir şeyi içimizden biri çalmışsa onu zorlanmadan rahatlıkla götürebilir.

Gümüş nedir, ne demektir? Gümüş ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0
İki ucundan zincirle asılı olan el yazısı ile yazılmış gümüş sözcüğü bulunan gümüş bir kolye
Gümüş kolye

Gümüş, simgesi Ag, atom numarası 47, atom ağırlığı 107,87 özgül ağırlığı 10,5 olan, 960 °C de eriyen, parlak, sünek, beyazımsı-gri renkte, paslanmayan, kolay işlenebilen değerli bir metal elementtir. Günümüzde takı ve süs eşyası için alaşımlarda kullanılan gümüş eskiden yoğun bir şekilde para basmak için kullanılmıştır.

Gümüş ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "gümüş" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • İşi iş, kaşığı gümüş: "İşi tam istediği yolda" anlamında kullanılan bir söz: Yeni zenginlerden Abdülcebbar Beyin gene işi iş, kaşığı gümüş. Hükûmetle dokuz yüz bin liralık bir şimendifer mukavelesi imzaladı. Kırmızı yüzü biraz daha kızardı, şişman vücudu biraz daha ağırlaştı... (S. Erol)

Gümüş ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "gümüş" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Gümüş sağ olsun, altın gidekosun*: Mevcut eldeki şey, elde edilmesi güç olan daha değerli bir şeyden üstün tutulmalı.
  • Aldığın kadının ya gümüşü olmalı ya da kömüşü: Evlenilecek kızın çeyizine de önem verilmelidir.
  • Allah gümüş kapıyı kaparsa altın kapıyı açar*: İşi bozulan kişi umutsuzluğa düşmemeli, Allahü Teâlâ'nın onu daha iyi bir işe kavuşturacağına inanmalıdır.

Yılan nedir, ne demektir? Yılan ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0
Kum üzerinde kıvrılarak saldırıya hazırlanmış koyu renkli bir yılan
Yılan
  1. Yılan, pullular takımının yılanlar alt takımına ait, uzun ve bacaksız gövdeleriyle tanınan, sürüngen sınıfına dahil omurgalı hayvan türüdür. Zehirli ve zehirsiz birçok çeşidi bulunan yılanlar, dünyanın farklı bölgelerinde yaşar; derilerini belirli dönemlerde değiştirir, çeviklikleri ve sessiz hareketleriyle dikkat çeker, pek çok kültürde korku, tehlike, kurnazlık bazen de bilgelik sembolü olarak yer bulur.
  2. (mecazi) Gizli ve kurnazca kötülük yapan, sinsi, hain: Kısık sinsi gözleriyle tam bir yılandı, babasının da baş düşmanıydı. (Ö. Tekdemir)

Yılan ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "yılan" kelimesi geçen deyimler, birleşik kelimeler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Yılan gibi: Hainliği yüzünden belli, sevimsiz ve soğuk (kimse): Kısık gözlü insanlardan hoşlanmazdı. Yılan gibi kısık gözlerle bakan insanlar yılan gibi şeyler düşünür derdi hep. (T. Kaya)
  • Yılan gibi sokmak: Bir kimseye sinsice kötülük etmek: Kuzu gibi bakar ama yılan gibi sokar. (K. Tahir)
  • Yılan gibi süzülmek: Sessizce ve kayar gibi gitmek: Uyuyan akıncıların arasından bir yılan gibi süzüldü. (H. Erdem)
  • Yılan hikayesi (Yılan hikayesine dönmek): İkide bir de ortaya atıldığı halde bir türlü sonuca bağlanamayan sorun: Yılan hikayesine dönen borcunu bir türlü ödeyemiyordu ya da ödemiyordu.
İLERİANA SAYFA