![]() |
Yağmış dolu |
- Havanın üst katmanlarında, soğuktan donarak yere, yuvarlak ve çeşitli boylarda buz taneleri biçiminde düşen sağanak, buz yağmuru.
- İçi boş olmayan: Su ile dolu bir bardak.
- Bir yerde çok bulunma durumu, çok birikme: Otopark araba dolu.
- (Top tüfek gibi ateşli silahlar için) İçinde atılacak mermisi bulunan: Tabanca dolu değil, korkmayın.
- Aşırı duygulu.
- Kızgınlığı birikmiş: Dolmuş dolmuş sonra bağırıp çağırmaya başlamış.
- Boş vakti olmayan: Yarın doluyum, öbür gün görüşelim.
Dolu ile ilgili birleşik kelimeler
- Dolu yağmak: Gökten yere dolu düşmek: Yayla apak görünüyordu: dolu yağmıştı. (M. Makal)
- Dolu ağırlık: Bir şeyin tam yüklü durumundaki ağırlığı: Bir avuç dolusu leblebi yedi.
- Ağız dolusu: Çok, pek çok, bol bol: Topal olanı, yanıt veremeyince hırsından tükürdü yere, içerde saklanan düşmanına ağız dolusu küfürler etti, bağırdı. (O. Şahin)
- Deli dolu:
- İlerisini gerisini düşünmeden konuşan, aklına geleni söyleyen ve yapan: "Şu dağın eteğinde bir köy, köyün de deli dolu bir çobanı varmış. (H. F. Gözler)
- Çok hareketli, aktif, enerjik: Yanakları enerji dolu, bıyıklar yeni terlemiş. Deli dolu görünümlü. Delikanlılık çağında. (A. E. Kavaklı)
- Yüreği dolu:
- Uzun zamandan beri hınç biriktirmiş: Bağrı ve yüreği dolu olarak kara ayaklanışın elebaşısını ve daha bir sürü caniyi yakalatarak Divanı Harbe verdi. (H. İ. Dinamo)
- Gönlünde bir sevdiği olan: Bakmış kızın zaten yüreği dolu, o gece yemin etmiş. "Herkes karım bilse de dünya ahiret bacımsın..." (S. Ünlü)
- Gönlünde İlahi sevgi bulunan: Kesesi dolu olanlar değil yüreği dolu olanlardır gerçekte zengin olanlar... (N. Cumalı) Yüreği dolu olanın görüntüsü veli olur, görüntüsü deli olanın da zaten yüreği yansımıştır dışına. (M. Karaburç)
Dolu ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "dolu" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Doludizgin gitmek:
- Son hızla koşmak: Esrarengiz adam da atını büyük bir azimle kamçılıyor ve Anadolu bozkırlarında doludizgin gidiyordu. (Y. R. Efe)
- (mecazi) Kendini kaptırıp sürüklenmek: Düşlerinin son sınırına dek doludizgin gider... (H. Dizdaroğlu)
- Dolup taşmak:
- Gereğinden çok olmak, gereğinden çok kaplamak: Kitaplarla dolup taşmış raflar, toplanmış çeşitli aletlerin, bulunmuş nesnelerin iç içe geçtiği duvarlar...
- Çok kalabalık olmak: Medrese kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu. (C. Aksu)
- Doluya koysan almaz, boşa koysan dolmaz (Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı): Her ikisi de verimsiz iki seçenek karşısında içinden çıkılamayan güç bir durumda kalınınca söylenir: Eğer öyle de böyle de olmuyorsa, bir tür boşa koysan dolmaz, doluya koysan almaz durumu ortaya çıkmışsa... (F. Başkaya). O geceyi sadece bunu düşünerek geçirdim. Boşa koydum dolmadı, doluya koydum almadı.
- Ağzı dolu dolu konuşmak: Heyecanlı söz söylemek: Ağzı dolu dolu: Çok güzelmiş, dedi. (E. Bektaş)
- Boş atıp dolu tutmak:
- Doğruluğuna inanmadan söylediği şey gerçek çıkmak: "Aaa!" diyerek gözlerini iyi açtı. "Bunu nereden bildiniz? Bir tahmin mi yoksa boş atıp dolu mu tuttunuz?" (K. Arslanoğlu). Falcılık ise boş atıp dolu tutmaktan ibarettir. (M. Yazır)
- Umutsuz olarak girişilen bir iş iyi sonuç vermek: Onun âdetiydi. Her zaman boş atıp dolu tutmaya alışmıştı. Ama son defaki öyle olmadı. (H. F. Gözler)
- Gözleri dolmak (dolu dolu olmak): Ağlayacak kadar duygulanmak: Ailesi aklına gelince gözleri dolmuştu (M. Mollaosmanoğlu). Sesi titreyerek kırılmış ve gözleri dolu dolu olmuştu. (E. Karasu)
- Kalbi dolu olmak: Bir sevdiği olmak: Kalbi dolu ve yaralı olanı susturmak ne mümkün.
- Kemeri dolu olmak: Çok zengin olmak: Herifin kemeri dolu, dünyanın öbür ucuna kadar götürür onu! (E. C. Güney). Bugün bakarsın, hepsinin kemeri altınla doludur, yarın bakarsın, çorba içecek akçası bulunmaz. (Z. Hanhan)
- Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak: Güç bir durumdan kurtulayım derken daha kötüsüne uğramak: Halk yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş, özgürlüğe kavuşmak isterken eli sopalı kölelerin kulluğuna düşmüş oldu. (Platon)
Dolu ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "dolu" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )
- Dolu bardak su almaz:
- Mevcut durumun sınırlılığını ve yeni fırsatların veya kaynakların var olan durumu iyileştiremeyeceğini ifade eder.
- Her insanın belli bir kapasitesi olduğunu ondan fazlasını alamayacağını anlatır.
- Dolu küpün sesi çıkmaz: Akılı, bilgili, olgun kimse çok konuşmaktansa susmayı tercih eder.
- Dolu testiye su konmaz: Bir kişinin bilgi, deneyim veya düşünce açısından tamamen dolu olduğunda yeni bilgileri kabul etme ya da öğrenme kapasitesinin sınırlı olacağını ifade eder.
- Dolu tüfek bir adam korkutur, boş tüfek iki adam (Tabancanın dolusu bir kişiyi korkutur, boşu kırk kişiyi): Silah öldürücü bir araç olduğu için çok tehlikelidir. Dolu silahı taşıyan kazayla ateş almasından korkar. Öte yandan silah boş bile olsa herkesi korkutmaya yeter.
- Doludan ıslanmışın, yağmurdan pervası olmaz: Büyük bir acı, sıkıntı veya felaket yaşamış bir kişinin artık daha küçük dert ve korkulara aldırış etmeyeceğini ifade eder. En kötüsünü görmüş biri için, daha hafif zorluklar artık tehdit olmaktan çıkar.
- Ak koyunu gören içi dolu yağ sanır* (Ak koyun gördün de içi yağ mı dolu sandın?): Görünüşe aldanıp karar vermemek gerekir.
- Ala keçiyi gören içi dolu yağ sanır*: Bir şeyin dış görünüşüne bakarak içinin de öyle olduğunu sananlar yanılırlar.
- Allah'a dolu ellerle değil, temiz ellerle dua edilir: İbadetin maddi kazanç veya çıkar amacıyla değil, içtenlik ve dürüstlükle yapılması gerektiğini ifade eder. İnsanın Tanrı karşısındaki değeri, sahip olduklarıyla değil, kalbinin ve niyetinin temizliğiyle ölçülür.
- Bahtsızın bağına yağmur, ya taş yağar ya dolu*: Talihsiz kişinin bütün işleri ters gider.
- Balık "Çok konuşurum, ama ağzım su dolu" demiş: Bir konuda gönülsüz olanlar o konudan kurtulmak için değişik bahanelerin arkasına sığınabilirler.
- Cebi dolu olanın keyfi yerinde olur: Maddi durumu iyi olan kişinin genellikle daha rahat ve huzurlu bir yaşam sürdüğünü ifade eder. Para, birçok sorunu çözdüğü için kişinin keyfini ve mutluluğunu artırabilir.
- Çeşmeden testi her gün dolu gelmez: Hayatın her zaman beklenen şekilde gitmeyeceğini ve zaman zaman zorluklarla karşılaşılabileceğini ifade eder. İnsanların her zaman istedikleri başarıya ya da mutluluğa ulaşamayacaklarını, bu nedenle sabırlı olmaları gerektiğini vurgular.
- Çil tavuğu gören içi dolu yumurta sanır: Bir olayın her zaman ayrı sonuçlara yol açacağını düşünmek yanlıştır.
- Çocuk dolu eve şeytan pek az girer: Çocuklar evin neşe kaynağıdır. Bu yüzden çocuk bulunan evlerde mutluluğu bozacak davranışlara kimse kalkışmaz.
- Dam dolusu tükenmiş, damlayan tükenmemiş*: Az da olsa sürekli gelir, ne denli çok da olsa, giderek tükenen hazırı yemekten daha iyidir.
- Eli boşa "ağa uyur" derler; eli doluya "ağa buyur" derler (Kapıya varsan efendi uyur, elde armağan olsa vay efendim buyur)*: Armağansız gelen kişiye yüz verilmez, armağanla gelen kişi ise güler yüzle ve saygı ile karşılanır.
- Fukaranın cebi boş, kalbi doludur: Yoksul kimsenin parası olmasa da gönlü zengindir.
- Kucağı dolu olanın, ocağı yanar*: Geleceği düşünüp gerekli önlemleri alan, geçim sıkıntısı çekmez.
- Ya kemer dolusu, ya hendek dolusu: İnsanın risk alarak bir iş yapması gerektiğini, her şeyin ya çok kazanılacağını ya da tamamen kaybedileceğini ifade eder (?).
- Yağmur yağsa yaş görmez (değmez), dolu (kavga) olsa taş görmez (değmez): Öyle güvenli durumu var ki hiçbir tehlike ona zarar vermez.
- Yağmurdan kaçan doluya tutulur: Küçük bir zorluk karşısında birazcık çaba göstermekten kaçınan kişi bu ihmalkarlığı yüzünden daha büyük sorunlarla karşılayabilir.
Soru/Yorum Gönder