Mal nedir ne demektir? İlgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
Mal varlığını anlatan kağıt dolar paralardan yapılmış evler
Mal varlığı
  1. Bir kimsenin ya da bir kuruluşun mülkiyeti altında bulunan şey, mülk, servet: Karun'un çok malı vardı. Malı ile beraber kahrolup gitti. (İ. Sarı)
  2. İnek, öküz, manda, sığır vb. büyükbaş hayvanlara verilen ad: Benden biraz daha büyücek bir kızdı. Davar güdüyordu. Anam malları sormak için ona seslendi: "Kızım hiç mal gördün mü buralarda? İki düve, iki tosun, bir de kısır inek?" (K. Erzurum)
  3. (ticaret) Alınıp satılabilen her türlü ticaret eşyası, emtia: Bu pazarda kimi mal satar, kimi mal alır. Kimi kâr eder, kimi ziyan. Kimi aldatır, kimi aldanır... (H. Mazıoğlu)
  4. (mecazi) (Ters anlatışla) Kötü, bayağı, aşağılık kimse: "Kızım sen mal mısın? Niye tabakları yere atıyorsun?" "Ne bileyim ya. Hani filmlerde olurdu ya..." (B. Aksoy)
  5. (argo) Uyuşturucu madde: Ellerini duvara dayatıp seni arıyorlar. "Üstünde mal var mı?" "İçici misin, satıcı mı?" (M. Günsür)


İlgili birleşik fiil ve kelimeler


  • Mal birliği: Hukuk bakımından karı ve koca mallarının bir bütün sayılması.
  • Mal mülk: Her türlü taşınır ve taşınmaz maddi varlık.
  • Mal sahibi: (hukuk) Bir malı mülkiyeti altında bulunduran kimse.
  • Mal sandığı: Devlet gelirlerinin, pul ve kıymetli evrakın, emanet olarak verilen para ve malların saklandığı, hesaplarının tutulduğu maliye dairelerine verilen ad.
  • Mal varlığı: (hukuk) Bir kişinin parayla ölçülebilen haklarının tümü.


İlgili deyimler ve anlamları


İçinde "mal" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Mal bulmuş Mağribî gibi (sevinmek): Büyük bir zenginliğe kavuşmuşçasına, eline büyük bir fırsat geçen birinin büyük bir hırsla sevinmesini anlatır: Altın da çok ya bunda kızım. Hâliyle lüks hayatı Frenklerin tüm prenslerinin şatafatının fevkinde olunca gâvur karıları mal bulmuş Mağribi gibi saldırıyorlar buna. (İ. Deniz)
  • Mal canlısı (gözlü): Mala, servete çok düşkün: ... gizli servetini söyletmek için sorguya çekildi. Mal canlısı bir adam olduğundan ötede beride gizlenmiş para ve mücevherlerinin yerlerini ancak korkunç işkenceler gördükten sonra söyledi. (İ. Metin)
  • Mal edinmek:
    1. Mal sahibi olmak, kendine mal sağlamak: ... çabaladı, kısa zaman da mal mülk edindi, ev bark, çoluk çocuk sahibi oldu.
    2. Benimsemek, sahiplenmek: ... bu mübarek ismi kendilerine mal edindi. (H. H. Işık)
  • Mâl etmek:
    1. Belli bir miktar para harcayarak sağlamak, bir değer karşılığında sahip olmak: ... lükse kaçarak binayı çok pahalıya mal etmiş... (M. R. Belgesay)
    2. Kendi malı, yapıtı, buluşu gibi benimsemek ya da saymak: Onun için de etekleri altına aldığı bu kavimlerden her ne beğendiyse çekip kendine mâl etti. (S. Ayverdi)
    3. Yüklemek, ait olduğunu göstermek: ... ve daha yüzlerce erler ve erenler, toprağa çekilen tuğralar misali, bulundukları mekanı imzalarıyla Türklüğe mâl etmiş vazifelilerdi. (S. Ayverdi)
  • Mal kaldırmak: Ürün elde etmek: Kayseri'den mal kaldırmış / Hep eksiği tamam olmuş
  • Mal kapatmak: Para karşılığında herhangi bir üretim alanındaki verimin sırf kendisine ayrılmasını sağlamak: Kimde satılık bir mal varsa kapatmış, beleşten sekiz ev, dört arsa sahibi olmuştur. (Z. Sarıhan)
  • Mal meydanda: (Bir işin ya da şeyin) Gizlisi saklısı yok, apaçık belli: Elimde bir şey kalmamıştır, mal meydanda (E. Gürsoy-Naskali). İçeri girdiğim zaman nefes nefeseydim. Halimi belli etmek istemiyordum, ama mal meydandaydı. (T. Bora)
  • Mâl olmak:
    1. Bir şeye bir değer karşılığında sahip olmak: Bu mal bana 500 liraya mâl oldu, yüzde 10 kâr ekleyerek sana 550 liraya satıyorum. (E. Sümer)
    2. Bir iş, bir davranış sonucu zarara uğramak: ... bu macera on sekiz yılıma mâl oldu. Varsın bu delikanlı da birkaç yılımı alsın. (M. Mungan)
    3. Bir yeri, bir şeyi benimsenmek: ... sınırlı kaldı, geniş kitlelere mâl olamadı. Aydınlanma hareketi uzun yıllar halka mâl edilemedi. (Y. B. Kalkan)
  • Mal yapmak: Mal biriktirmek, servet yapmak: ... havadan zenginleşmiş bir çok mal yapmıştı. (H. T. Cinlioğlu)
  • Malı cana siper etmek: Mal ve para verip karşılığında canını kurtarmak: ... bir hücumla saldırdılar ki, malı cana siper etmekten başka çare bulamayan bu mevki düşkünü devlet adamlarında, para, eşya, köşk, konak ne buldularsa talan ettiler. (S. Ayverdi)
  • Malı götürmek: Herkesin göz diktiği bir çıkarı elde etmek: ... allem etmiş kallem etmiş, bir şekilde malı götürmüş. (Ş. Onay)
  • (-nin) Malı olmak: -e ait olmak: ... geçmişin malı olmuş sorunlara gereğinden çok dönüş yapmak istemediğini söyler. (T. Akçam)
  • Malın gözü:
    1. Açıkgöz, güvenilmez (kimse): Sizin o ensesi kalın idare memuru mudur, nedir, o herif! Ne malın gözü o! Bana el uzattı, elimi vermedim. "Sana el veren, parmaklarını eksik bulur!" dedim. Herif pişkin, aldırmadı bile. (M. Ş. Esendal)
    2. İffetsiz: Senin yenge de malın gözü yavrum. Aynalı karı. Ağabeyin gurbette olduğundan baskısız kalmış. (S. Askin)
  • Malının hesabını bilmemek: Çok zengin olmak. Mal ve serveti gittikçe artar. Öyle ki malının hesabını bilemeyecek kadar zenginleşir. Ama zenginliğini de yine insanların faydasına sarf eder. (M. E. Erkaya)


İlgili atasözleri ve anlamları


İçinde "mal" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:

  • Mal adama hem dost, hem düşmandır: Mal adama dosttur, çünkü ona rahat bir yaşayış sağlar; düşmandır, çünkü kişinin azmasını kolaylaştırır, kişiye düşman kazandırır.
  • Mal canı kazanmaz, can malı kazanır: Mal, insana bozulan sağlığını geri vermez ama sağlık insana mal kazandırır.
  • Mal canın yongasıdır: Malına zarar gelen kişi, canından bir parçası gidiyormuş gibi üzülür.
  • Mal da yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan: Bu dünya gelip geçicidir, mala mülke fazla değer vermemek gerekir.
  • Mal melaneti örter: Zenginlik, bir kişinin ayıplarını, kusurlarını kapatır.
  • Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi: Malı mülkü yüzünden kendini üzüntüye kaptırmamak veya malı mülkü ile övünmemek gerektiğini anlatan bir söz.
  • Malı ongun olanın adı angın olur: Malından çok ürün alan kişinin adı her yerde anılır.
  • Malın iyisi boğazdan geçer: Malın işe yaraması, sahibinin onu kullanabilmesiyle olur.
  • Malın iyisi suya yakın, daha iyisi eve yakın: → Tarlanın iyisi suya yakın, daha iyisi eve yakın.
  • Malını yemesini bilmeyen zengin her gün züğürttür: Elindekilerden yararlanmasını bilmeyen zenginin züğürtten farkı yoktur.
( 0 soru/yorum )