Soluk nedir, ne demektir? Soluk ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
  1. Nefes alıp verme ya da alıp verilen nefes: Her soluduğunda burnumu sızlatan soluklar. (M. Özer)
  2. Solmuş, rengi atmış ya da canlılığı kalmayıp pörsümüş olan: Ayağında yamalı bir şalvar, sırtında rengi soluk bir mintan... (R. Enis). Hem geç geliyorsun, hem de soluk bir çiçek getiriyorsun.

Soluk ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "soluk" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Soluk aldırmamak: Dinlenmesine vakit bırakmamak, ara verdirmeden çalıştırmak: Sınır muhafızı atına soluk aldırmadan yeniden eyerine atladı ve atı hemen dörtnala kaldırarak geldiği yere doğru yol almaya başladı.
  • Soluk almadan:
    1. Büyük bir dikkatle: İyice meraklanmış ve soluk almadan onu dinlemeye koyulmuştu.
    2. Durmaksızın, sürekli: Neredeyse yarım saattir soluk almadan koşuyordu. (N. N. Varlı)
  • Soluk almak:
    1. Nefes almak.
    2. (mecazi) Dinlenmek: Biraz soluk almak için kahve söylemişti. (S. İmamoğlu)
  • Soluk soluğa: Telaş içinde, koşmaktan güçlükle nefes alarak: Zarife, şaşkın, soluk soluğa, bir ona, bir çocuğa bakıyordu (T. Yücel). Gözlerinden yaşlar dökülürken. Soluk soluğa koşmaya devam etti bahçe kapısından yanımıza doğru. (M. Aklanoğlu)
  • Soluk soluğa kalmak: Nefes alamayacak duruma gelmek, çok yorulmak: O sırada Ahmet geldi yanına. Soluk soluğa kalmıştı. (Y. Asal)
  • Soluğu (bir yerde) almak: Bir yere acele giderek sığınmak: Eşyalarını toplayarak doğruca dedesi Hilmi Efendi'nin yanında soluğu aldı. (Ö. Taşar)
  • Soluğu kesilmek:
    1. Nefes almaz duruma gelmek: Boğulur gibi oldu, soluğu kesildi...
    2. (mecazi) Aşırı heyecanlanmak: Onu karşısında bulacakmış gibi bir duyguya kapıldı, soluğu kesildi, tepeden tırnağa titredi. (T. Yücel)
    3. (mecazi) Gücü tükenmek: Yüreğine tonlarla ağırlık çökmüşçesine soluğu kesildi bir an , bayılacağım sandı. (T. Dursun K.)
  • Soluğunu kesmek: Bir şey çok heyecan veya korku vermek: Gördüğü manzara soluğunu kesmişti.
  • Bir solukta: Kısa bir sürede: Cümleleri birbiri ile yarıştırırcasına, bir solukta anlattı tüm olan biteni. (S. Demircan)
  • Burnundan solumak: Aşırı öfkelenmiş olmak: Burnundan soluyordu. Gözü bir şey görmüyordu. Yolunun üzerinde kim var, kim yok hiç kimseye bakmıyordu, gözlerini kan bürümüştü. (A. H. Haksal)
  • (bir kimsenin) Sesi soluğu çıkmamak (kesilmek):
    1. Bir şey söylemeyerek susmak: Çok korkmuş madam, hala sesi soluğu çıkmadı... (Ş. Ünal)
    2. Gürültü, patırtı yapmamak: Hiç sesi soluğu çıkmıyordu. Ama uyusa mutlaka horlamaya başlamış olurdu. (S. Nizam)
  • Sesi soluğu olmamak:
    1. Sesi çıkmamak: Gece gelenlerin sesi soluğu yok, hepsi gitmiş.
    2. Yaşam belirtisi görülmemek.
    3. Hiç kimseye zararı olmamak: Zararsız bir kız, sesi soluğu yok. Güldün mü o da güler. Güzelliğini anlatamam. (S. Çokum)
  • Ölümün soluğunu ensesinde hissetmek: Her an öleceğini beklemek, ölüm korkusu ile dolu olmak: Ölümün soluğunu ensesinde hissediyordu. Çünkü yaptıklarından sonra kendisini affetmeyeceğini adı gibi biliyordu. (Ş. Ceviz)

Soluk ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "soluk" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Berberin solumazı, tellağın terlemezi, kahvecinin söylemezi*: İnsan bir kimsenin hizmetlerinden yararlanırken, nitelikleri kendini rahatsız etmeyecek olanı seçmelidir.
  • Deve yük çeker, köpek solur: Ağı bir işte dürüst, çalışkan kişiyle tembel ve beceriksiz kişi beraber çalışıyorsa, işin büyük kısmını çalışkan ve becerikli olan yapar, tembel olan ise kolay yönleriyle uğraşarak çalışıyormuş gibi görünür.
  • Konağa konuk, hane sahibine soluk: Misafirlerin ev sahipleri üzerinde bir yük oluşturabileceğini, ev sahibinin misafirleri için çaba göstermek zorunda kalabileceğini ve onlara hizmet etmek için zaman ve enerji harcaması gerektiğini vurgular (?).
  • Ölüm ne bir soluk evvel, ne bir soluk sonradır: İnsanın ölümünün erken ya da geç olamayacağını, ecel vaktinin Yüce Allah tarafından (Kendi değiştirmeyecekse) değişmez bir biçimde belirlendiğini anlatır.
  • Serkeş öküz (son) soluğu kasap dükkanında alır*: Dikbaşlı olanlar, davranışlarının cezasını görürler, hatta bu davranışları hayatlarına bile mal olabilir.
  • Terlemeden para kazanılmaz, solumadan can verilmez*: Hiçbir emek harcanmadan para kazanılması mümkün değildir.