Bir Halk Hikayesi Örneği
ARZU İLE KAMBER HİKAYESİNİN GİRİŞ KISMI
Raviyan-ı ahbar ve nakilan-ı asar ve muhaddisan-ı ruzigar hikâyesin şöyle rivayet ider ki; Mahal diyarında bir kişi var idi. Adına Burgaib Sipahi derler idi. Bir gün, ol kişi sefere gidüp gelürken, nagah Ayasofiya’da namaz kılup, badehu münacat idüp, cümleden mukaddem taşra çıkup kapu önünde bir kundak bulup İslambol’dan envaı dürlü nimet alup, çocuğu konağına sağ getürüp halkı davet eyledi:
“Ey kardaşlar, bu kan yanına geldiler. Bu masuma bir adı komalı” dediler.
Burğaib Sipahi, kendüsi “Kamber” deyü ad virdi. Badehu, dua ve sena eyledi, masul gördiler.
Bir gün, Nehenk vilayetine giderken, yolda meşveret eylediler. Bu çocuğun babasına Halil Çelebi derler idi, atar idi, gayet müşteri çok idi. Bir gün, bir köy kethüdası, ihtiyar adam şehre gelüp, bu Halil Çelebi’nin sadasına hayran kalup üç günde bunun karşusunda durup bakdı:
“Halil Çelebi şükri derler, şu ihtiyarı ahşam benim evime getürün.” Dedükde ahşam olup getürdiler. İzzet ve ikram iddiler. Halil Çelebi dahi ol zaman, bu adama nasihat idüb, dedi kim:
“Ey oğul, dünya fanidir, ölürsen dünyada bir oğul evlat gör. Kalur eser olur” dedi.
“Dünya baki değildür, kemalinizi bulmuşsunuz” dedikte makul görüp düşündi:
“Peki, olur” dedi ve bu saat bir kız bul” dedi. Nagah bu adam evine gelüp düşünürken, ehli:
“Bire adam, ne düşünürsün?” dedi. Şöhret olan macerayı hikaye eyledi.
Avrat:
“Benim kızım küçüktür, bari filan adamın kızını alalım.” dedi.
Halil Çelebi:
“Anı ben görmeyince almam.” dedi.
Bu köye misafir gelüp, usul ile bu kızı gösterdiler. Görünce sabra mecali kalmadı. Tez düğüne mübaşeret idüp aldınız. Kızı, bir vakitten sonra, ehli hamile olup şehre gitmek murad eyledi. Bir dağa geldiler. Ateş yakup ısınırken, harami gelenleri öldürdi. Bu masum kan içinde kaldı. Oduncular dağda gezerken çocuğun sesin duydılar; bakdılar kan içinde ağlayup yatar. Götürürken, Burgaib Sipahi’ye kavuşup ana ahvali derler. Ol dahi:
“Bana virürseniz besleyeyim” deyü, ana virdiler. Ol dahi taye tutup emzirtdi. Nehenk vilayetine götürdiler. Bir rivayet de böyledir.
Ve bu adam, sefere gitmezden mukaddem, ehl-i cem olub, ehli hamile kalmışdı. Nehenk vilayetine varınca, bir kız evladı dünyaya geldi. Adını Arzu kodılar. Kurbanlar kesüp, Arzu kadını, Kamber’e birbirine bildürdiler ve ikisini bir mektebe virdiler. Sonra, bunlar şibbe olmasun deyü musallaya halkı davet etdiler. Badettaam yiyüp, dua ve sena idüp tenbih itdiler ki:
“Her kim, bunu seferden getürdi derse, bana andan büyük düşmanım yokdur.” dedi.
Asla çocuğa, bir zaman kimse söylemedi. Ta on dört yaşına girince, birbirlerini kardaş sanurlar idi. Her gün, bunlar hocaya varup gelürken, bir gün akrep cazu bunların önüne geçüp:
“Siz kardeş değilsiniz, birbirinize nikah geçer.” dedi muradı, birbirine aşık ve maşuk itmek içün idi. Daima melunluk iderdi. Arzu’nun Kamber’e muhabbetü olup, Kamber, Burgaip Sipahi’nin indinde makbul olmayup, Kamber’i red eyledi. Bir gün me1’un cazu, bir takrib ile Burgaib Sipahi’nin huzuruna varup oturdı:
“Bunlar, birbirine aşıkdır.” Dedi.
Arzu ile Kamber, bir hanede yaturken, Arzu, Kamber’in göğsün elin kodı. Koyunca, Kamber, “kaç” deyü bir sille urdı. Arzu muhabbetinden vurdugın bildi. Sabah oldı, Arzu cazu karının evine vardı. Cazu, Arzu’ya izzet ve ikram eyledi.
“Ey karı, ikram vakti değil, bana bir ilaç bul” deyü Arzu kadın rica ve niyaz eyledi:
“İmdi kızım var, bana biraz altun getür, dedi, sana bir bilezik yapdurayım. Cuma irtesi gün gelüp, koluna dakup mektebe gidersin. Ol dahi, sana aşık olur.” dedi. Sonra cazu melun Arzu kadını alup kuyumcu başına vardı:
“Alelacele” deyüp, bileziği yapdırdı ve tılsımları yazup, Arzu kadının koluna takdı. Birbirine muhabbetleri artdı bile. Hocaya varup gelürken, bunlar birbirlerini öpmeye başladılar. Cazu melun, bunları böyle görüp gayet safalandı. Burgaib Sipahi vardı. Varınca:
“Nedir ey kadın?” dedi.
“Şimdi, Arzu ile Kamber gelüp geçerken nazar eyle.” dedi.
Arzu ile Kamber, birbirini öperken gördi. Burgaib Sipahi ayıtdı:
“Söz senindir, bunları ne ilaç idelüm?” dedi.
“Çoban hasta oldı deyü bahane idelüm, bir zaman çobanlık etsün” dedi. Çobanın esbabını alup, gidüp koyuna gönderdiler. Kamber kızın hanesine karşu, bir depeğe çıkup, elinde çomağa da yanup durdı.
Burgaib Sipahi:
“Var kızım, bana çeşmeden bir su getir.” dedi. Arzu kadın suya geldi. Kabını toldurup ellerini, yüzüni yudı. Ol mahalde çeşmenin lülesine bileziği dakup, koyup gitdi. Kamber dahi karşudan gözedürdi. Heman varup, bileziği alup gitdi. Arzu kadının aklına gelüp, bileziği bulmadı. Bunu görünce Kamber beyt başladı:
Kamber:
Gül bunar eşme bunar
Derdimi deşme bunar
Arzum suya gelirse
Anı koku...... bunar
Arzu:
Sen pınara vardın mı
Konca gülün derdin mi
Ah dinim iymanım Kamber
Bileziğim gördün mü
Kamber:
Ben bunara varmadım
Konca gülün dermedim
Ah dinim iymanım Arzu
Bileziğin görmedim
Arzu:
Maşifemi toldurdum
Toldı deyü kaldırdım
Ah dinim imanım Kamber
Ben bileziğim aldırdım
Arzu:
Ey Kamber’im n’olaydı
Gözüme kan dolaydı
Bileziğim yitmeden
Tanrı canım alaydı
Kamber:
Ay doğar Arisan’dan
Gün doğar Berisan’dan
Ah dinim iymanım Arzu
Bileziğin ne nişandan
Arzu:
Arap atlar kazılı
Ak koyunlar kara kuzulu
Bileziğim üstünde
Arzu Kamber yazılı
Kamber:
Evlerinin önü oluk
Sular akar donuk donuk
Bileziğin bulana
Arzum neyin var muştuluk
Arzu:
Evlerinin önü oluk
Sular akar donuk donuk
Bileziğimi bulana
Arzu kendi muştuluk
Kamber:
Nitekim can tendedir
Muhabbetin candadır
Elem çekme can Arzum
Bileziğin bendedir (Şimşek 1987: 187-191).
...
Soru/Yorum Formu
»