Duman |
- Yanan maddelerden çıkan, içinde katı zerrelerle buğu bulunan gaz: Düşman ateşi kesildiği vakit her taraf duman içindeydi. Hafiften bir rüzgâr çıktı, duman bulutunu denize doğru savurdu. (A. E. Kavaklı)
- İnce tozların ya da sisin havada oluşturduğu bulanıklık, pus: O nokta, bir alabora oldu, bir toza dumana karıştı. (Y. K. Karaosmanoğlu)
- (halk dilinde) Kötü, yaman: İşin aslını öğrenirse, halimiz duman.
- Bulut: Yüce dağ, başı dumanlı olur (Atasözü)
Duman ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "duman" kelimesi geçen deyimler, birleşik kelimeler, açıklamaları ve örnek cümleler:
(atasözlerine geç)
- Duman almak:
- Sis kaplamak, sis bürümek: Dağ başını duman almış, / Gümüş dere durmaz akar. (Gençlik Marşı)
- Sigara dumanını içine çekmek.
- Duman altı etmek: Bulunulan yerin havası sigara vb. dumanıyla doldurmak: Annem eve kapanmış, babamın duman altı ettiği odada yaşamına katlanıyordu. (Z. Cebeci)
- Duman altı olmak: Sigara vb. içilen bir yerin havasından etkilenmek: İçeriyi göremiyorum, zira içerisi duman altı olmuş. (A. Ergül)
- Duman attırmak: (argo) Göz açtırmamak, korkutacak ve yıldıracak biçimde davranmak: Başöğretmen Sadık Efendi eli sopalı bir zattı. Sınıflarda duman attırıyordu.
- Duman etmek: (argo)
- Dağıtmak, bozmak, yok etmek: Ama bu geçirdiği kaza duman etti onun azmini. (F. Kadri)
- Yenmek, başarı sağlamak: Hacı Ömer Çelebi ile baş etmek ne mümkün? Hepsini duman etti, teker teker pes ettiler, teslim oldular. (A. Tan)
- (işi ya da durumu) Duman olmak:
- Çok kötü olmak: Şakir yavrum, işler ters giderse, duman oluruz! (T. Akansu)
- Bir kimse veya bir şey ortadan kaybolmak: Yaratık duman oldu sanki, yok olup gitti (R. Fatih). Ama şimdi bütün ihtişam duman oldu gitti.
- Duman vermek:
- Çok duman çıkarmak: Rafta duran gaz lambası duman veriyor, ama geniş mindere oturmuş olan iki kadın bunu fark etmiyordu.
- (mecazi) Ortalığı karıştırmak: Hele bir kıpırdayan olsun, hele bir lâhavle diyen olsun, ortalığı tilki deliğine duman vermiş hâle getirir, küser okumazdı. (Türk dili)
- Dumana boğmak:
- Duman içinde bırakmak: Uzun ve yorgun bir yük treni İstasyon'da manevra yapıyor: ortalığı kara dumana boğmuş, havada odun kokusu... (A. İlhan)
- (mecazi) Bunaltmak, şüphe içinde bırakmak: Türlü fitneler ortalığı toza dumana boğmuş durumdadır. (Tasavvuf)
- Dumanı doğru çıksın: "İyi ve güzel olmasa bile yönteme uygun olsun," "aşırı titizliğe gerek yok, yeter ki iş yürüsün" anlamlarında kullanılan bir söz: Dumanı doğru çıksın felsefesini hiç bir zaman yerinde bir hareket sayamayız (H. F. Gözler). Sen gak, guk dediğimize bakma da işin dumanı doğru çıksın, ona bak. (A. Gündüz)
- Dumanı tepesinden çıkmak: Bir acının ateşiyle yanıp tutuşmak: Güzel karıya hemen tutuluyor, aylarca of çekiyor, dumanı tepesinden çıkıyordu. (K. Tahir)
- Dumanı üstünde:
- (Yiyecekler için) Çok taze olmak: Kantine taze simit gelmiş dumanı üstünde. (S. Özcan)
- (mecazi) Çok yeni: Size dumanı üstünde bir beyit okuyayım. (Nasreddin Hoca)
- Ateşe vursan duman vermez: Cimri olanlar için söylenir. Bu kişiler, en küçük harcamayı bile yapmaktan kaçınır, hiçbir şekilde maddi yardımda bulunmazlar.
- Başını duman almak: Efkarlanmak: Efkârlı başımı duman bürüyor / Yürekteki yağlar bile eriyor
- Başı dumanlı: Sevdadan ya da içkiden sarhoş: Başı dumanlı adam lâkırdı dinler mi? Meram anlar mı? (A. S. M. Alus). Böyle başı dumanlı iken prensese gitmeyi doğru bulmuyordu (H. N. Atsız). Zaten başı dumanlı olan Remziye, önce aldırmaz göründü ve çatılı verdi. (N. Meriç)
- Darmaduman etmek: Karmakarışık bir duruma getirmek: Korkunç bir hava etrafı darmaduman etti. (G. K. Üstün)
- Darmaduman olmak: Karmakarışık bir duruma gelmek: Yaşanan bu kaos ortamında kafam darmaduman olmuştu. (S. Güneş)
- Gözü dumanlanmak: Öfkeden gözü hiçbir şey görmez duruma gelmek: Gözü dumanlanmış, artık ne söylesen kulağı işitmez; pekâlâ, senin gibi benim de canım sıkıldı, lakin ben bunda göz dumanlanacak bir şey görmüyorum.
- Gözünü (gözlerini) duman bürümek:
- Hayale dalmak, dalgınlaşmak: Kimin gözünü duman bürümüşse ve hakikati göremiyorsa, Mevlana'nın yakınına gelsin. (E. Dede)
- Öfkeden hiçbir şeyi görmemek: Öyle fedaîler ki, 'din uğruna' gözlerini duman bürümüş bir şecaatle savaşa atılırlardı. (Y. Bahadıroğlu)
- Hüzünlenmek.
- Hâli duman olmak: (argo) Kötü duruma düşmek: Malum ya, bizde sanatçı olacak adamın, cebinde üç beş kuruşu bulunmalı, aksi halde hâli dumandır. (A. İlhan)
- Kafası dumanlanmak: Hafifçe sarhoş olmak: Kafası iyice dumanlanmış olan adam ise, "Endaksi! Yeter vre... Rezil oldik" gibilerden bir şeyler mırıldanıyordu. (E. Tutel)
- Kafası dumanlı:
- Hafif sarhoş: Siz, hiç kafası dumanlı ayyaş gördünüz mü, kendisine sarhoşum desin? En kuvvetli bedmestler, en bitkin zamanlarında sarhoş olmadıklarını iddia ederler. (H. A. Yücel)
- Çözemediği karışık düşüncelerle kafası yorgun: Kafası dumanlı olan her insan derdini her zaman biriyle paylaşmak ister ya; sıkıntısını en yakınındakine anlatıp sırtına binen yükü hafifletmeyi arzu eder ya... (M. Kızılca)
- Toz duman: Yerden kalkıp havayı kaplayan, duman gibi yoğun toz tabakası: Her yer toz dumandı. Bomba infilak etmiş tüm binalar yerle bir olmuştu. (A. Paksoy)
- Toz duman içinde kalmak: Hiçbir şey görülmeyecek kadar etrafı toz kaplamak: Sıcak yataklarımızda yatarken derin bir sarsıntıyla toz duman içinde kalmıştık. (E. Ebru)
- Tozdan dumandan ferman okunmamak: Ortalık kimseye söz anlatılamayacak kadar karışık, düzensiz olmak: Ancak, büyük bir çoğunluk ne olup bittiğinin ayırdında değildir; tozdan dumandan ferman okunmamaktadır (A. Kabacalı). At izinin it izine karıştığı, tozdan dumandan ferman okunmadığı bir dönemdedir. (Varlık)
- Tozu dumana katmak:
- Ortalığı karmakarışık etmek: Ortalığı gürültüye boğuyor, tozu dumana katıyor, cennete gidiyoruz diye cehenneme dolmuş kaldırıyor. (A. R. Temel)
- Toz kaldırarak hızla gitmek: Orada tozu dumana katan ve düşman topluluğunun ortasına dalan atlara andolsun ki, insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür. (Adiyat Suresinden)
Duman ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "duman" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )
- Duman çıkan yerde ateş (de) vardır: Bir yerde bir olayın olduğuna dair belirti varsa o olay gerçekten olmuştur.
- Dumansız baca, çekişmedik karı koca olmaz: Evlilikte ufak tefek anlaşmazlıkların doğal olduğunu anlatır. Ancak bu kavgaların sürekli hale gelmesi, ilişkinin sağlığı için tehlikeli olabilir.
- Dumansız baca olmaz, kahırsız koca olmaz*: Dumanı olmayan baca olmadığı gibi, karısına sıkıntı vermeyen koca da olmaz.
- Arı baldan değil dumandan kaçar (Arı baldan mı yoksa dumandan mı kaçar?): İnsanların hoşa giden şeylerden değil, kendilerine zarar verecek ya da rahatsızlık verecek durumlardan kaçındıklarını ifade eder.
- Arıyı duman, insanı iman yola getirir: Bazen zorluklar veya sıkıntılar insanları daha iyi bir yola veya davranışa yönlendirebilir. Allah inancının, onları hayatlarında doğru kararlar almaya veya olumlu değişimler yapmaya yönlendirebileceğini vurgular.
- Arpa samanıyla, kömür dumanıyla*: Kusursuz nesne olmaz, yararlandığımız nesneleri kusurlarıyla birlikte kabul etmeliyiz.
- Ateş olmayan yerden duman çıkmaz*: Olmuş veya olmakta olan bir şeyin söylentisi varsa mutlaka gerçektir veya onda gerçek payı vardır.
- Baca eğri de olsa dumanı doğru çıkar* (Eğri bacanın dumanı doğru çıkar): Bir kimse, ne denli elverişsiz bir ortam içinde olursa olsun, yaradılıştan doğru ve iyiyse bu niteliğini yitirmez.
- Büyük dağın dumanı büyük olur: Yüksek mevki ve büyük sorumluluklara sahip kişilerin daha büyük ve karmaşık dertlere ve sorunlara sahip olacağını ifade eder. Büyük görevlerin ve yetkilerin daha büyük zorluklar getirdiğini vurgular.
- Dağ başında duman, insan başında yaman eksik olmaz: Zorlukların ve sıkıntıların hayatın doğal bir parçası olduğunu vurgular. İnsan hayatı boyunca mutlaka bazı sorunlarla karşılaşır, tıpkı dağların başında sürekli duman olması gibi.
- Dağ başından duman, yiğit başından boran eksik olmaz: Kahramanların, güçlü ve cesur insanların hayatlarının kolay olmadığını, sürekli olarak zorluklar ve sıkıntılarla karşılaşacağını ifade eder. Nasıl ki dağların zirvesinde sürekli duman varsa, yiğit insanların hayatında da sürekli mücadele ve zorluklar vardır.
- Dağ dumansız, insan hatasız olmaz: Dağlar genellikle etrafında bir miktar duman veya sis bulutlarıyla çevrilidir, bu dağların doğası gereğidir. Benzer şekilde, insanlar da hayatlarında hatalar yapabilirler ve mükemmel olamazlar. Bu atasözü, insanların hatalarını kabul etmeleri gerektiğini ve kusursuzluğun mümkün olmadığını vurgular.
- Dağların dumanı gider, amma sevdalı başın dumanı gitmez: Dağların zirvelerindeki dumanın zamanla kaybolacağını, ancak bir aşığın yüreğindeki sevdanın ve tutkunun asla geçmeyeceğini ifade eder. Gerçek aşkın kalıcı ve ölümsüz olduğunu vurgular.
- Hasisin dumanını yel, sofrasını el görmez: Cimri, pinti kişi, en değersiz malını bile herkesten gizler (hasis: cimri).
- Kışın dumanlı, yazın yağmurlu olsun (Yağmurluca yazın olsun, dumanlıca kışın olsun): Kışın devamlı soba yakıp her tarafın duman olacak kadar soğuk ve karlı geçmesini, yazın da havanın bol yağmurlu olmasının arzu edildiğini ifade eder (?).
- Kurt (puslu) dumanlı havayı sever (kollar)*: Fırsatçılar, kötü niyetli kişiler hep karışık zamanları kollarlar.
- Ocağın eğriliğine bakma, tütünün (dumanın) doğru çıkışına bak: Bir işin iyiliğinin ya da kalitesinin, sürecin detaylarında değil, sonuçlarında aranması gerektiğini ifade eder. Yani, dış görünüşteki olumsuzluklara takılmadan, ortaya çıkan sonucun değerine odaklanmak daha önemlidir.
- Yüce dağ, başı dumanlı olur (Yüksek dağın başı dumanlı olur): Büyük ve önemli kişilerin her yerde tanındığını ve dikkat çektiğini ifade eder.
Soru/Yorum Gönder