Ot nedir ne demektir? Ot ile ilgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
Yeşil ot veya çimen
Ot
  1. Toprak üzerindeki bölümleri odunlaşmayıp yeşil ve yumuşak kalan, her ilkbaharda yeniden büyüyen küçük bitkilere verilen ortak ad: Ayrık otu. Ot yığını.
  2. Ot ile yapılmış ya da otla doldurulmuş: Ot minder, ot şilte vb.
  3. İlaç: "Yüzüne gözüne ot sürdü, gitti. Her ne olduysa o hekim yaptı." dediler. (N. Demir)
  4. (mecazi) Kafasız, bilgisiz: Adam otun biri. Ot kafa. Ot gibi.
  5. (argo) Bağımlılık yapan ve kanunen yasak olan uyuşturucu maddeler.

Ot ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "ot" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Ot gibi:
    1. Bilgisiz, görgüsüz: Hareketsiz bir hayat ot gibi adamlar çıkarır. Ot gibi adamlar, ot gibi yaşar ot gibi ölürler, ne kendilerini anlarlar, ne dünyayı. (A. İlhan)
    2. Amaçsız, zevk almadan: Yabani bir ot gibi yaşıyorum ben!.. Anlıyor musun, yabani bir ot gibi tıpkı! (E. M. Karakurt)
  • Ot gibi yaşamak: Gayesiz, beklentisiz yaşamak: Bazen televizyon karşısında, tabiri caizse ot gibi yaşıyoruz (C. Kondu). Ot gibi yaşadığımın farkında olmadan, ot gibi yaşayan sıradan insanları küçümsüyordum. (N. Gün)
  • Ot tutunmak: Vücuttaki fazla kılları düşürmek için ilaç sürmek: Adam yundu, iyileşti, ot tutundu. (Ö. A. Aksoy)
  • Ot yemek: (argo) Uyuşturucu madde kullanmak.
  • (birine) Ot yoldurmak: Çok zor bir iş gördürmek, çok uğraştırmak: Çekinmeden ezerler ezilenleri, ot yoldurur ... kırk dağdan (A. Çelik). Bir kez giyimi giydin, karavanasından yedin mi, dokuz araba ot yoldurur hukümat, otsuz yerden adama... (K. Tahir)
  • Otu ota, suyu suya karıştırmak (katmak): Ortalığı karıştırmak, her şeyi altüst etmek, gürültü çıkarmak: Her şeyi çekiştirip berbat ediyor, otu ota, suyu suya katıyor.
  • Ata et, ite ot vermek: Bir şeyi gereksinimi olmayana, bir görevi yeteneği olmayana vermek; bir işi ters yapmak: Hal böyle olunca da at izi it izine karışıyor, ata et ite ot vermeye kalkıyor, ikisi birden gıdasızlıktan telef olup gidiyor... (T. S. Karatepe)
  • (birinin) Bıraktığı (bağladığı) yerde (çayırda) otlamak: Uzun süredir hiçbir ilerleme veya değişim gösterememek: Sen böyle öğreniyorsan kıyamete kadar bıraktığım yerde otlarsın. (B. Büyükarkın)
  • (birinin) Çanına ot tıkamak: Sesini çıkaramayacak, kötülük edemeyecek bir duruma getirmek, susturmak: Eğer sinsice hırsızlık yarışına dökersen iş ortamını, bir gün daha yaman bir haydut da senin çanına ot tıkar. (P. Karayel)
  • Çok baharın otunu yemek: Hayatı dolu dolu yaşamış olmak.
  • Dil otu yemek: Çok konuşmak: "Oğlum, sen dil otu mu yedin? Hiç susmuyorsun. Kapıyı aç hadi. Adamlar da ellerini zilde unuttu sanki, basıp duruyorlar." (Tevhid)
  • Taze ot görmüş eşek gibi: İştahlanmış bir biçimde: Damasko kaplamalı makam koltuğuna oturdu ve taze ot görmüş eşek misali gıcırdadı. (M. Savaş)
  • Taze ot görmüş eşek gibi sırıtmak: (argo) Hoş bir durumda bulunmaktan aptallaşmak: Balıkgözlü adam hunharca gülüyor, daha doğrusu kıkırdıyor, vidaları gevşedikçe taze ot görmüş eşek gibi meserretle sırıtıyordu. (M. Savaş)

Ot ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "ot" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Otu çek, köküne bak*: Bir insanın nasıl biri olduğunu anlamak için soyu sopu da araştırılır.
  • Ot içinden tutuşur: Problemlerin genellikle dışarıdan değil, içten kaynaklandığını ifade eder. Sorunlar, çoğu zaman kişinin kendi çevresinden veya yakınlarından doğar.
  • Ot kökü üstünde biter: Bireyin kökeninden ve yetiştiği çevreden etkilendiğini ifade eder. Çocuklar, ailelerinden aldıkları terbiyeye ve eğitmenlerinin yönlendirmesine göre şekillenir.
  • Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter (büyür)*: Allah (c.c.) her canlıyı rızkıyla birlikte yaratır.
  • Aslana ot atar, ata et: Bir kişinin neye ihtiyacı olduğunu bilmeden yanlış ve uygunsuz bir şekilde davranmasını ifade eder. İnsanlara veya durumlara uygun olmayan çözümler veya teklifler sunmanın anlamsızlığını ve yanlışlığını vurgular.
  • Aşısız bağdan, otsuz dağdan ne beklenir: Yetersiz veya eksik hazırlıklardan veya koşullardan beklenenin olmayacağını ifade eder. Gereken özen ve önlemler alınmadığında veya gerekli malzemeler sağlanmadığında beklenen başarı veya verimden uzak olunacağını vurgular.
  • Ata et, ite ot verilmez: Her şeyin yerinde ve uygun şekilde yapılması gerektiğini ifade eder.
  • Ayağının bastığı yerde ot bitmez*: Uğradığı yeri yakar, yıkar, kötü duruma sokar, bereketsizlik, uğursuzluk getirir.
  • Bağlı koyun olduğu yerde otlar: İmkânları kısıtlanan kişi istediği gibi verimli olamaz.
  • Bir tutam ot deveye hendek atlatır*: Ufak bir para veya iyilik insana güç işler yaptırır.
  • Buğday yanında acı ot da sulanır: Buğdayın sulandığı yerde acı otun da sulandığını ve dolayısıyla buğdayın büyüdüğü ortamda acı otun da beslendiğini ifade eder. İyi şeylerin yanında olumsuz veya istenmeyen şeylerin de var olabileceğini, aynı şeyden faydalanabileceklerini ve bazen birlikte var olmalarının kaçınılmaz olduğunu vurgular.
  • Deve yakını otlar, uzağı gözetir: İnsan, elindeki imkanlarla yaşarken geleceği de düşünmeli ve plan yapmalıdır. Hem bugünü değerlendirmek hem de yarını gözetmek önemlidir.
  • Devenin yemediği ot başını ağrıtır: Denemediğimiz bir iş hakkında çok bilgili olamayız, zaman zaman o konudaki eksikliğimiz sıkıntı yaratabilir.
  • Deveye burç (ot, diken) gerek olursa boynunu uzatır*: Kişi kendisine gerekli olan şeyi elde etmek için o yoldaki yorgunluğa katlanmalıdır. İnsan kendisine gerekeni başkasına güvenmek yerine gidip kendi almalıdır.
  • Devletli dana otluğa düşer: Güçlü ve varlıklı kişilerin her zaman daha iyi şartlarda yaşayacağını ifade eder. İyi imkanlara sahip olanlar, doğal olarak daha avantajlı durumlara gelir.
  • İşlek toprak ot tutmaz: Çalışkanlık ve hareketliliğin insanı hem fiziksel hem de zihinsel olarak geliştirdiğini ifade eder. Sürekli çaba gösteren bireyler, hem tembellikten uzak durur hem de verimli ve başarılı bir yaşam sürer.
  • Keçinin sevmediği/yemediği ot başını ağrıtır: Hoşlanmadığımız işleri yapmaktan kaçınırız, yahut yaparken zorlanırız. İnsanlar sevdikleri işlerde daha başarılı olurlar.
  • Keçiyi (Deveyi) yardan uçuran (düşüren) bir tutam ottur*: Küçük bir açgözlülük, kimi zaman çok büyük zarara yol açabilir.
  • Kedi yemediği otu yerse başı ağrır: İnsan daha önce denemediği, bilmediği bir işi yaparsa sonunda sıkıntı çekebilir.
  • Koyduğum yerde mi otlarsın hâlâ?: Tembel ve isteksiz kişiler öğrendikleri kadarı ile yetinir, daha yeni şeyler öğrenmek ya da yapmak için çaba sarf etmezler.
  • Koyuna ot lazım, kasaba et lazım: Herkesin ihtiyacı ve beklentisi birbirinden farklıdır. Koyun otla beslenir, kasap ise etiyle geçinir.
  • Kuzunun sevmediği ot burnunda biter: Şanssız insan hep istemediği durumlarla karşılaşır.
  • Gönül var otluğa, gönül var b*kluğa konar*: İyi ve güzel şeyleri seven yüksek ruhlu insanlar olduğu gibi kötü ve pis şeylerden hoşlanan aşağılık insanlar da vardır.
  • Sen zot ben zot, ata kim vere ot*: Herkes kendisini buyurucu durumda görür, iş yapmakla yükümlü saymazsa ortadaki işi kim yapar?
  • Şahin küçük, et yer; deve büyük, ot yer: Dış görünüşün yanıltıcı olabileceğini ve bir varlığın ihtiyaçlarının ya da yeteneklerinin boyutuyla orantılı olmadığını ifade eder. Küçük olan da büyük iş başarabilir, büyük olan ise basit şeylerle yetinebilir.
  • Top otu (barut) beylikten olunca, güllesi Bağdat'a gider*: Yararlandığı gereci bedava elde eden ve bol bol kullananla yarışılmaz.
  • Yanık yerin otu (ekini) tez biter*: Acı kısa zamanda küllenir, yaşam yeniden eski durumuna döner.
  • Yaş ot yanmaz, elçi ölmez/öldürülmez: Verimli, taze şeylere zarar verilmez. Birinden haber getiren kişiye kötü davranılmaz.
  • Yeşil ot vardır şifa, yeşil ot vardır zehir: Bazı şeyler görünüş itibarıyla birbirine benzeyebilirler. Fakat içlerinde kötü olanı da vardır, yararlı olanı da vardır.
  • Yılanın sevmediği ot, deliğinin ağzında biter (Keçinin sevmediği ot karşısında biter)*: İnsanlar istemedikleri olaylarla sıkça karşılaşabilirler.
  • Yurdun otlusundan kutlusu yeğdir: İnsanın üzerinde yaşadığı yer, rahat ve huzurlu olmadıktan sonra oranın verimli olması çok önemli değildir.