Boş nedir ne demektir? Boş ile ilgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
  1. İçinde kimse ya da hiçbir şey bulunmayan: Boş ev, boş kutu, çay boşları vb.
  2. Bir işe yaramayan: Neden boş geçen yıllardan içim ezik? (O. V. Kanık)
  3. İşsiz: Boş gezmek, boş durmak vb.
  4. Bilgisiz: Boş adam, boş kafalı vb.
  5. Görevlisi bulunmayan, açık (iş, görev): Boş kadro.
  6. Gergin olmayan (halat, ip).


Boş ile ilgili deyimler ve anlamları


İçinde "boş" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
( atasözlerine geç )

  • Boş atıp dolu tutmak:
    1. Doğruluğuna inanmadan söylediği şey gerçek çıkmak: "Aaa!" diyerek gözlerini iyi açtı. "Bunu nereden bildiniz? Bir tahmin mi yoksa boş atıp dolu mu tuttunuz?" (K. Arslanoğlu). Falcılık ise boş atıp dolu tutmaktan ibarettir. (M. Yazır)
    2. Umutsuz olarak girişilen bir iş iyi sonuç vermek: Onun âdetiydi. Her zaman boş atıp dolu tutmaya alışmıştı. Ama son defaki öyle olmadı. (H. F. Gözler)
  • Boş bırakmak:
    1. Bir yerde kimse oturmamak, boş kalmak: Bazen evini boş bırakıp başka mahallelere eğlenmeye gider.
    2. Kontrolsüz bırakmak, ilgilenmemek: Çocuğu boş bıraktık, onların pençesine düştü. (Anonim)
  • Boş bırakmamak:
    1. Yardım etmek: Zira Hak Teâlâ seni lütuf ve ihsanıyla boş bırakmadı. (O. N. Topbaş)
    2. Yalnız bırakmamak, ıssız bırakmamak: Köylü, Hasan emminin evini boş bırakmıyordu. (A. Bayram)
    3. İşsiz bırakmamak.
  • Boş bulunmak:
    1. Söylenmesi sakıncalı olan bir şeyi düşünmeden söyleyivermek: Boş bulundum İsmail amca öldü deyiverdim. Affet hocam. (T. Altıntaş)
    2. Dikkatsiz ve dalgın bulunmak: Bir an boş bulundum ve dizginleri elimden kaçırdım. (H. Erdem)
  • Boş çıkmak: Umduğu gerçekleşmemek: Ümitler gerçekleşmemiş, bütün girişimleri boşa çıkmıştı. (A. Gültaş)
  • (bir işten) Boş çıkmamak: Bir işten az da olsa, kazançla çıkmak: Giriştiği teşebbüsün sonu boş çıkmadı. (N. Ayas)
  • Boş dönmek: Hiçbir şey elde edemeden geri gelmek: Avcılar bu sefer avdan boş dönmüşlerdi.
  • Boş durmak: İşsiz kalmak, çalışmamak: Ömrünün son yıllarında da boş durdu sayılmaz. Yazdı. Yazdıklarını yayınlatma olanağı yoktu. Ama o gene de yazdı (M. Belli). Adam boş durur mu? Boş adam mezarda olur. (K. Tahir)
  • Boş durmamak:
    1. Her zaman bir işle uğraşmak: Mamafih kışın da boş durduğumuz yok, tavuklar, koyun ve inekler var, turfanda sebze yetirmeğe hazırlıklar... (M. İksel)
    2. Birinin yaptığına karşılık olarak bir eylemde bulunmak: Hırsımdan elini yüzünü cırmalıyordum. Boş durur mu, o da saçımı eline dolayıp odanın ortasında dolandırıyordu beni. (E. Çınar)
  • Boş düşmek: İslam hukukuna göre kocanın söylediği birtakım sözler yüzünden karısı ondan boşanmış sayılmak: Buna göre bir kadına "eğer seninle evlenirsem sen benden boşsun" diyen bir kimsenin şarta bağlı olarak vermiş olduğu bu talâk, adamın o kadınla evlenmesiyle gerçekleşmiş olur. Ve dolayısıyla o kadın boş düşer. (İbni Abdülhadi)
  • Boş gezenin boş kalfası: (deyiminin anlamı) İşsiz güçsüz dolaşan kimse: Turist sanıyorlardı iyi mi onu! Oysa boş gezenin boş kalfasıydı... (Türk dili)
  • Boş gezmek (gezinmek): İşsiz güçsüz dolaşmak: Nasıl memnun olabilirdi ki, bazen haftalarca boş geziyordu. (R. Enis)
  • Boş gözlerle bakmak: Anlamsız bakmak: Bana boş gözlerle bakıyordu, daha önce onda hiç rastlamadığım bir bakıştı bu. Tamamen bir yabancıya aitti. (D. Özek)
  • Boş kalmak: Kimse oturmamak: Ondan bir daha haber alınamadı. Hemen sonra annesi de kayıplara karıştığından ev boş kaldı. (T. Altıntaş)
  • Boş konuşmamak: Gerçekleri söylemek, bilgisine dayanarak anlatmak: Hocası boş konuşmaz, kuru teselliye bel bağlamazdı; açık konuşur, yalın söyler, olmazı olur göstermezdi. (Y. Bahadıroğlu)
  • Boş koymak: Yoksun bırakmak, mahrum etmek: Ama zaman boş koydu ellerimizi. (Ü. Tamer)
  • Boş laf etmek: Gereksiz ya da anlamsız konuşmak: Sen bildiğim Ertuğrul isen boş laf etmezsin... (Y. Bahadıroğlu)
  • Boş ol (olsun): Erkeğin karısını boşamak için söylediği söz: Erkeğin "boş ol" demesi yeter. Erkek bunu dedi mi, kadın boş düşer. Çarşafını giyer, bohçasını alır, hemen o evden çıkar, baba evine döner. (Yıllık)
  • Boş olmak:
    1. Boşanmış olmak, nikahsız duruma gelmek: Hülle, eşinden üç defa boş olmuş bir kadının, tekrar eşiyle evlenebilmesi için yabancı bir erkeğe yirmi dört saatliğine nikâhlanması demektir. (E. Töre)
    2. Vakti olmak, işi gücü olmamak: Haftaya Çarşamba boşum... Seni alırım tiyatroya gideriz...
  • Boş olmamak: Nedensiz olmamak, bildiği olmak: Onun böyle davranışı boş değil.
  • Boş oturmak: Hiçbir işi olmamak: Bu vakit neden boş oturuyordu buralarda acaba? Sürünün peşinde olması lâzım değil miydi şimdi onun? (M. Başaran)
  • Boş vermek: (argo) Aldırmamak, umursamamak: Ama boş ver, olmuş gayri... Olmuşla ölmüşe çare var mı? İşimize bakalım biz... (Y. Koray)
  • Boş yerine vurmak: Böğürlerine vurmak: (...) iniltiler, boş yerine yumruk yiyince çıkarılan "hınk" gibi sesler duyuluyordu. (H. Taner)
  • Boşa almak:
    1. Askıya almak
    2. Motorlu araçlarda vites kolunu vitesten kurtarmak, rölantiye almak: Otomobilin vitesini boşa aldı. İtip kenara doğru sürükledi. (U. Becerikli)
  • Boşa çıkarmak: Olumlu bir sonuç alınmasını engellemek: Düşmanlarının beklentilerini boşa çıkardı. (M. Yüksel)
  • Boşa çıkmak: (Umut, özlem, düşünce gibi şeyler) Gerçekleşmemek: Ümitleri boşa çıkmıştı, kederliydiler.
  • Boşa gitmek: Harcanan emek, para hiçbir işe yaramamak, olumlu bir sonuca ulaşamamak: "Çalışmayı bıraktım, her şey boşa gitti hocam, her şey..." (A. E. Kavaklı)
  • Boşa vermek: Boş geçirmek: Kendi kuvvetli iken arazisinin harap olmasını veya alim iken "boşa verdi" denilmesini istemedi. (A. Aydemir)
  • Boşta gezmek: İşsiz olmak: Bir süre boşta gezdi; yeniden maddi sıkıntı baş gösterdi.
  • Boşta kalmak: İşsiz kalmak: Fiilen işsiz bırakılmış, aylarca boşta kalmıştı. (Ö. Atalay)
  • Bardaktan boşanırcasına: Çok ve şiddetli yağan yağmuru anlatır: Korkunç bir şimşek çaktı. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. (B. Fırat)
  • Başıboş kalmak: Baskı altında bulunmamak, karışanı, görüşeni olmamak: Boşanmalar arttı, çocuklar sahipsiz ve başıboş kaldı. (O. N. Topbaş)
  • Başını boş bırakmak: Yalnız veya serbest bırakmak: Kızın başını boş bırakırsan ya davulcuya varır ya zurnacıya. (N. Gün)
  • Dipsiz kile, boş ambar: Para, mal tutmayanın durumunu veya bir iş için boş yere uğraşıldığını anlatan bir söz: Ben bütün bu geliş gidişlerin dipsiz kile boş ambar olduğunu biliyordum.
  • Eli boş çıkmak: Umduğunu alamamak, başarısızlığa uğramak: Hangi tarafa baş vurdu ise eli boş çıktı. (Kerim el-Aksaray)
  • Eli boş dönmek (çevrilmek, geri gelmek): Umduğunu alamadan dönmek: Fakat evdeki hesap çarşıya uymamıştı. Torunu, eli boş dönmüştü. (M. Büyükşahin)
  • Eli boş gelmek: Umulan şeyi getirmeden gelmek: Başkaları eşlerine çiçek getirirken benimki hem eli boş geldi hem de bir şey demedi. (M. Bozdağ)
  • Etrafı boş bulmak: Kendisini engelleyecek kimse olmamak: Yalıda el etek çekilmiş. Etrafı boş bulup, süzülmüştüm odasına. (A. H. Neyzi)
  • Eyeri boş kalmak: Atın binicisi ölmek: Şafakla birlikte kadıncağızın atı eyeri boş dönmüş.
  • İçi boşalmak: Önemi ve anlamı kalmamak: İçi boşalmıştı kelimelerin, konuşmalar anlamını yitirmişti. Bakışlar her şeyi anlatmaya yetiyordu. (Hece)
  • İçini boşaltmak:
    1. Sıkıntı ve derdini söylemek: Tam iki saat içini boşalttı.
    2. Öfkesini açığa vurmak: Bağıra bağıra içini boşalttı: – Sizler ne berbat, ne beceriksiz insanlarsınız!.. (M. Z. Korgunal)
    3. Banka, şirket vb.ni yasal görüntü verip soymak.
  • Kalbi boş olmak: Sevgilisi bulunmamak: Hareketli genç kızlık günlerinde, etrafında fır dolanan gençlere rağmen kalbi henüz boştu. (Ş. Y. Şenler)
  • Meydanı boş bulmak: Kendisini engelleyecek kimse görmeyerek aşırı davranışlara kalkışmak: Kendisine karşı çıkıp nizamı koruyacak ağalarımız zindanda olduklarından, meydanı boş buldu, dilediğini yaptırmakta hiç güçlük çekmedi. (K. Bilbaşar)
  • Sözün ardı boşa çıkmak: Verilen söz olumlu bir sonuca ulaşmamak.
  • Umudu/ümidi boşa çıkmak: Beklentisi, umudu gerçekleşmemek, hayal kırıklığına uğramak: Adamı yumuşatabileceğini umuyordu. Ama umudu boşa çıktı. (N. Güngör)
  • Zembereği boşalmak (boşanmak): Kendini tutamayarak uzun uzun ve sesli biçimde gülmek: Zembereği boşaldı, başladı gülmeye. (Z. Kayadelen)
  • Zihni boşalmak: Kafası rahat ve dingin olmak: Yükünü atmış gibi hafifledi. Zihni de boşaldı, yorgunluğunu da unuttu. (Ş. Aydemir)


Boş ile ilgili atasözleri ve anlamları


İçinde "boş" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Boş ambar, boş çuval; ölç ne kadar ölçersen: Hiçbir şey olmayan yerden ne kadar uğraşsan da sonuç alınamayacağını anlatır. Boş bir kaynaktan ne kadar çaba harcanırsa harcansın elde edilecek bir şey yoktur.
  • Boş başak dik durur (Boş başağın başı dik olur)*: Cahil kendisini üstün göstermek için kasılır, gerçek bilgin ise böbürlenmez.
  • Boş çuval ayakta (dik) durmaz*:
    1. Karnı doymayan kimse çalışamaz.
    2. Bilgisiz, yeteneksiz kişi, kendisine verilen görevde tutunamaz.
    3. Gerçeklere dayanmayan ve gereksinmelere yanıt veremeyen bir tasa yürütülemez.
  • Boş dağarcığınla değirmende kalabalık yapma: İş yaparken veya bir ortamda fayda veya kazanç sağlamadan gereksiz yere bulunmanın uygun olmadığını ifade eder (dağarcık: meşin torba).
  • Boş duracağına düşmanınla taş taşı: Hiç bir iş yapmadan yaşayacağına düşman da olsa başkalarının işine yardım et daha iyi.
  • Boş durana şeytan iş bulur: Tembelliği seven kimseleri kandırmak, kötü işler yaptırmak çok kolay olur.
  • Boş duranın ayağına şeytan takılır: İşsiz, güçsüz yaşamayı seven kimselerin aklını çok kolay çelerler.
  • Boş eşek yorga gider*: (atasözünün anlamı) Üzerinde bir görev bulunmayan kaygısız kişi rahat rahat istediği gibi yaşar (yorga: Biniciyi sarsmayan at yürüyüşlerinden biri.).
  • Boş fıçı çok langırdar*: Bilgili, erdemli kişi çok konuşmaz, gösterişten kaçınır. Ama bunlardan yoksun kişi bilgiçlik taslar, çok konuşur, çevresini rahatsız eder.
  • Boş gezmekten bedava çalışmak yeğdir* (Boş durmadan beleş işlemek/işlemesi iyi): Boş gezmek kişiyi tembelliğe alıştırır ve herkesin gözünden düşürür. Çalışmak ise karşılıksız da olsa, kişinin yeteneklerini artırır ve iş bulma olanaklarını genişletir.
  • Boş ite menzil olmaz*: Aylak kimsenin yeri yurdu belli olmaz.
  • Boş kaşık ağza, boş söz kulağa yakışmaz: Ağza boş bir kaşığın yakışmadığı gibi, kulağa da boş sözlerin yakışmayacağını; konuşurken içi dolu, anlamlı ve değerli şeyler söylemek gerektiğini ifade eder.
  • Boş keseden beleş bağışlar: Kendi malı veya kaynakları olmayan kişilerin, başkalarına bedava şeyler vermesi veya yardımda bulunması durumunu ifade eder. Bu kişiler, gerçek katkıyı yapmadan başkalarına yardım ediyormuş gibi görünürler.
  • Boş lakırdı karın doyurmaz*: Çalışmadan, sadece sözünü etmekle yararlı bir iş görülmüş olmaz (→ Kuru laf karın doyurmaz).
  • Boş samanlık kiremit istemez: Değersiz, işe yaramaz şeyleri korumak için önlem almaya gerek yoktur.
  • Boş torba ile at (eşek) tutulmaz*:
    1. Çıkar göstermeden bir kimse bir yere bağlanamaz.
    2. Özveride bulunmadan, istenilen şey elde edilemez.
  • Boş yere öfkelenmek, kendi kendini sıkıntıya sokmak demektir: Gereksiz şeyler için öfkeye kapılan kişi en çok zararı kendisi görür.
  • Boşa koysan dolmaz, doluya koysan almaz (Boşa kodum dolmadı, doluya kodum almadı)*: Her ikisi de verimsiz iki seçenek karşısında içinden çıkılamayan güç bir durumda kalınınca söylenir.
  • Boşboğazı ateşe atmışlar, odunum yaş (az) demiş*: Çenesi düşükler umulmadık anlarda densizce konuşabilirler.
  • Boşboğazlık karın doyurmaz: Gereksiz ve anlamsız konuşmaların kimseye fayda sağlamadığını ifade eder. Konuşmak yerine çalışmak ve üretmek, kişiye gerçek kazancı getirir.
  • Boşboğazlık para etmez: Fazla konuşmanın veya gereksiz yere laf üretmenin maddi değer veya kazanç sağlamayacağını belirtir.
  • Boşu boşuna bekleyen kollarını sallaya sallaya gider: Bir işten ya da bir kişiden boşuna medet uman kimsenin, sonunda eli boş kalıp hiçbir şey elde edemeden geri döneceğini anlatır.
  • Aç karın boş beyin:
    1. Aç olan bir kişinin zihinsel olarak odaklanamayacağını ve düşünme kapasitesinin azalacağını ifade eder.
    2. Aklını kullanamayan kişinin aç kalacağını belirtir.
  • Allah boş duranı sevmez:
    1. İnsanın sürekli çalışıp çabalaması gerektiğini ifade eder. Tembellik edenlerin başarıya ulaşamayacağını anlatır.
    2. Allah, çalışmayan, tembellik eden kimselerin yardımcısı olmaz.
  • At boş torbaya bir kez tutulur: Birinin aynı hataya bir kere düşebileceğini, ancak ikinci kez aynı hatayı tekrarlamayacağını ifade eder. İnsanlar bir kez aldatılsalar da, aynı tuzağa tekrar düşmemeyi öğrenirler.
  • Ayağını gevşek basma, boş laflara kulak asma: Dikkatli ve sağlam adımlar atılması gerektiğini ve gereksiz, anlamsız sözlere itibar edilmemesi gerektiğini ifade eder.
  • Baş olan boş olmaz*:
    1. Bir topluluğa baş olan kimse, taşıdığı değer dolayısıyla bu yere gelmiştir, boş bir kişi değildir.
    2. Bir işin başında bulunan kimsenin boş zamanı yoktur.
  • Başı boş bırakmaya gelmez: Denetim ve yönlendirme olmadan bir işin ya da kişinin kontrolden çıkabileceğini ifade eder. Düzenli ilgi ve kontrolün önemi vurgulanır.
  • Bir kaşıkla dokuz çoban yemişler, birinin ağzı boş kalmamış: Gözü tok insanlar küçük şeylerle yetinmeyi bilirler.
  • Bu dünyada zordan zordur boş kafa doldurmak: Cahil ve akılsız kimselere bir şey öğretmek dünyadaki en zor işlerden biridir.
  • Dert gider amma yeri boş kalmaz*: İnsan her zaman dert içindedir, bir dertten kurtulsa başka bir derde düşer.
  • Dolu tüfek bir adam korkutur, boş tüfek iki adam: Silah öldürücü bir araç olduğu için çok tehlikelidir. Dolu silahı taşıyan kazayla ateş almasından korkar. Öte yandan silah boş bile olsa herkesi korkutmaya yeter.
  • Elden çıkan şeye tasa boştur: Geçmişte kaybedilen şeyler için üzülmenin bir faydası olmadığını ifade eder. Kaçırılan fırsatlar geri gelmez, bu yüzden boş yere endişelenmek anlamsızdır.
  • Eli boşa "ağa uyur" derler; eli doluya "ağa buyur" derler (Kapıya varsan efendi uyur, elde armağan olsa vay efendim buyur)*: Armağansız gelen kişiye yüz verilmez, armağanla gelen kişi ise güler yüzle ve saygı ile karşılanır.
  • Er ölür avrat boş olur: Kocası ölen kadının artık evli sayılmayacağını ifade eder.
  • Fukaranın cebi boş, kalbi doludur: Yoksul kimsenin parası olmasa da gönlü zengindir.
  • Gelirse hane boş, gelmezse daha hoş: "Misafir gelirse geri çevirecek değilim, işte ev, buyursun gelsin ama gelmezse daha çok memnun olurum” anlamında kullanılan bir atasözü.
  • Ha boşu boşuna geçmiş ömür, ha yanmadan yanıp kül olmuş kömür: Önemli olan uzun yaşamak değil yaşanılan hayatı en güzel biçimde değerlendirmektir.
  • İhtiyar köpek boşuna havlamaz: Tecrübeli ve bilgili kişilerin uyarılarının veya söylediklerinin dikkate alınması gerektiğini ifade eder. Bu atasözü, yaşlı ve deneyimli insanların sezgilerinin güçlü olduğunu, sözlerinin önemli ve değerli olduğunu, bu nedenle boş yere konuşmadıklarını vurgular.
  • Kafa boşsa göz işe yaramaz: Bilginin ve düşünmenin önemine vurgu yapar. Görmek, bilgi ve düşünceyle birleştiğinde anlam kazanır.
  • Köpek köpeğin yerini boş bırakmaz: Giden kötü kişinin yerini, ona benzeyen, onun özelliklerini taşıyan, onun yeteneklerinde bir başkası alır.
  • Köpek köyünü boş koymaz: Görevi bir şeyi veya bir yeri korumak olan kişi onun başından ayrılmaz.
  • Kötü karı, kötü komşu, kötü at; birini boşa, birini boşla, birini sat: Kötü huylu kişilere hiçbir konuda güvenmemeli, çünkü onlar sürekli birilerine kötülük etmek için uğraşırlar. Bu yüzden de ömür boyu başları dertten kurtulmaz.
  • Kürkü büyük içi boş, tut kulağından çifte koş: Dışarıdan gösterişli olan ancak içi değersiz olan şeylere ya da dış görünüşü veya unvanı büyük olan, ancak gerçek değer taşımayan kişilere karşı dikkatli olunması gerektiğini ifade eder.
  • Öfkeli dilencinin torbası boş kalır: Sinirli ve kaba davranışların insanı başarıya götürmeyeceğini ifade eder. Yardım isteyen kişinin, nazik ve hoşgörülü olması gerektiğini anlatır.
  • Pis boğazla boş boğaz beladan kurtulmaz: Neyin ne zaman söylenmesi gerektiğini bilmeyen insanlar, nasıl ki söyledikleri sözlerden zarar görürlerse, neyi ne zaman yemesi gerektiğini bilmeyenler de bundan zarar görür.
  • Vaktini boşa geçiren, sonra pişman olur: İnsan boşa harcadığı zamana, sonradan büyük ihtiyaç duyar.
  • Veresiye verenin kesesi boş kalır: Veresiye satış yapan kişinin parasal olarak zor durumda kalabileceğini ifade eder.
  • Yazın gölge hoş, kışın çuval boş*: İyi ve güzel günlerde yalnız rahatına bakan kişi, kötü günler geldiğinde güç durumlara düşer.
  • Zevk yorar, boşluk/işsizlik usandırır, iş eğlendirir: Sürekli zevk almak mümkün değildir, boşluk da insanı sıkar, gerektiğinde çalışmak kişiyi mutlu eder.


Boş ile ilgili birleşik kelime ve fiiller


  • Boş almak: İp, halat, makine gibi şeylerde gevşeklik olduğu zaman çekip sıkıştırarak germek ya da düzeltmek.
  • Boş kafalı: Akılsız ya da bilgisiz: Palavracının biridir, üstelik de boş kafalı bir budaladır.
  • Boş küp: Bilgisiz kimse: İnliyor boş küp gibi lâfında ne marifet vardır? (H. Yücebaş)
  • Boş yere: Bir kazanç elde edemeden, yararsız bir biçimde; boş yere, kuru kuruya, nedensiz yere, yararsız yere, faydasız yere, sebepsiz yere, gereksiz, boşu boşuna, beyhude, beyhude yere, nafile: Yıllarını boş yere harcayan bir insan, senelerin arkasından boş yere sürüklenişinden müteessir olup huzur arıyordu. (A. G. Yıldız)
  • Boş zaman: Belli bir çalışma düzeni dışında insanın gönlünce değerlendirmesine açık zaman: Boş zamanlarımda ve tatillerde çok kitap okudum. (A. E. Kavaklı)
  • Boşu boşuna: Boş yere, nafile yere, beyhude: Tek bir kalbi bile kurtarabilsem kırılmaktan, / Yaşamamış olurum boşu boşuna.
( 0 soru/yorum )