![]() |
Ayak |
İlgili atasözleri ve anlamları
İçinde "ayak" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
- Ayak almadık taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz: İnsan yaşadıkça türlü engeller ve güçlüklerle karşılaşabilir.
- Ayağı yürüten baştır: Çalışanların verimli olmasını sağlayan baştaki yöneticidir.
- Ayağını sıcak, başını serin, gönlünü ferah tut, düşünme derin: Hastalanıp yıpranmamak için ayağını sıcak, başını serin, gönlünü rahat tut.
- Ayağını yorganına göre uzat: (atasözünün anlamı) İnsan giderini gelirine uydurmalı, gelirinden çok harcama yapmaya kalkmamalıdır.
İlgili deyimler ve anlamları
İçinde "ayak" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:
- Ayak atmak:
- İlk kez gitmek.
- Ayak yapmak.
- (Bir yere) Ayak atmamak: Bir yere hiç uğramamak.
- Ayak bağı: Bir yere ya da bir işe gidilmesine engel olan kimse.
- Ayak bağı olmak: Bir kimsenin işine ve davranışlarına engel olmak.
- Ayak bağını çözmek: Boşanmak.
- Ayak basmak:
- Bir yere varmak, ulaşmak.
- Girmek, gelmek, uğramak.
- (Bir yere veya mesleğe) Girmek, bağlanmak.
- Ayak basmamak: Bir yere hiç uğramamak.
- Ayak diremek (diretmek): Direnmek, ısrar etmek, inat edip karşı gelmek.
- Ayak işi: Şuraya buraya giderek kovalanıp görülen iş.
- Ayak kirası: Bir haber ya da eşya getirene emeğine karşılık verilen para, ayak teri.
- Ayak mühürlemek: (tasavvuf) (Mevlevi şeyhinin katına giren derviş) Sağ ayağının başparmağını sol ayağının başparmağı üzerine koyup vücuduna da özel bir biçim vererek saygıyla durmak.
- Ayak sürtmek: Başıboş dolaşmak, gezmek.
- Ayak sürümek: Üstüne aldığı bir işten kaçınma çareleri aramak.
- Ayak uydurmak: Bir gidişe, bir davranışa uymak.
- Ayak yapmak: Birini aldatmak, kandırmak için dalavere çevirmek.
- Ayağa düşmek: İşe olur olmaz kimseler karışmak, basitleşmek.
- Ayağa kaldırmak: Bir topluluğu veya birini telaşa düşürmek, isyan ettirmek.
- Ayağa kalkmak: (mecazi) Telaşlanmak, telaşa kapılmak, heyecanlanmak.
- (Bir yere) Ayağı alışmak: Bir yere sürekli gitmeye başlamak, dadanmak.
- Ayağı dolaşmak: Şaşırıp yanlış bir davranışta bulunmak.
- (Bir yere) Ayağı düşmek: Yolu o yerden geçtiği için oraya uğramış bulunmak.
- Ayağı düze basmak: Güçlükleri yenerek ilerisinden korkmayacak bir duruma girmek.
- Ayağı (ayakları) suya ermek: Bir gerçeği ya da bir işin önemini çok sonra anlayıp aklı başına gelmek.
- Ayağı uğurlu: Geldiği yere uğur getirdiğine inanılan.
- Ayağı üzengide: Hemen yola çıkmak üzere olan.
- Ayağı yerden kesilmek:
- Bir binek veya taşıt sahibi olup yürümekten kurtulmak.
- Herhangi bir nedenle ayağı yere değmez olmak.
- Ayağına bağ vurmak: Karşısına engel çıkartmak.
- Ayağına çabuk: Ayak işlerini çabuk gören.
- Ayağına çağırmak: Yanına gelmesini istemek.
- Ayağına çelme takmak: (Birinin) Başarısına engel olmak.
- Ayağına dolanmak (dolaşmak):
- Kalabalık etmek.
- (Biri birisine) Engel olmak.
- (Yaptığı) Ayağına dolaşmak: Bir kimse başkası için kazdığı kuyuya kendisi düşmek.
- Ayağına düşmek: Çok yalvarmak, aman diler duruma gelmek.
- Ayağına geçirmek: Pantolon, şalvar, don gibi giysileri aceleyle giymek.
- Ayağına (kadar) gelmek:
- Alçak gönüllülük göstererek birinin yanına gelmek.
- (Beklenmeyen bir nimete) Konmak: Kısmeti ayağına geldi.
- Ayağına getirmek: Sıra ve saygı gözetmeksizin birinin yanına gelmesini sağlamak: Yemeğini, ekmeğini ayağına getirdi.
- Ayağına gitmek: Alçak gönüllülük ederek ya da saygı göstererek birinin yanına gitmek.
- Ayağına ip takmak: Bir kimseyi çekiştirmek.
- Ayağına (ayaklarına) kapanmak: Alçalırcasına yalvarıp yakarmak.
- Ayağına (ayaklarına) kara su inmek: (deyiminin anlamı) Uzun süre ayakta kalarak veya yürüyerek yorulmak.
- (Birinin) Ayağına pabuç olamamak: Değerce birinden çok aşağıda olmak.
- Ayağına sıcak su mu dökelim soğuk mu?: Uzun süre uğramadığı bir yere günün birinde çıkagelen kimseye yarı başa kakma, yarı sevinçle söylenen söz.
- Ayağına üşenmemek: Hareketli, hamarat olmak.
- Ayağında donu yok, fesleğen ister (takar) başına: Yoksulluğuna bakmayarak gösteriş yapmak ister, takıp takıştırır.
- Ayağını alamamak:
- Ağrı ya da uyuşma dolayısıyla ayağını oynatamamak.
- Dadanılan bir yerden ya da alışılan işten vazgeçememek.
- Ayağını bağlamak: Engel olmak.
- (Bir yerden) Ayağını çekmek: Artık uğramaz olmak.
- Ayağını çıkarmak: Ayakkabısını çıkarmak.
- Ayağını denk almak: Uyanık, çekingen davranmak.
- Ayağını denk basmak: Dikkatli ve uyanık davranmak.
- Ayağını giymek: Ayakkabısını giymek.
- Ayağını kaydırmak: Bir yolunu bularak birini işinden etmek.
- Ayağını kesmek:
- Bir yere gitmez olmak.
- Başkasını bir yere artık uğramaz duruma getirmek.
- Ayağını sürümek:
- Bir işi ağırdan almak.
- Bir yerden uzaklaştırılmak üzere bulunmak ya da ölmek üzere olmak.
- Ayağını tek almak: Bir işte iyi düşünüp taşınarak davranmak.
- (Birini) Ayağının altına almak:
- İyice dövmek, tekmeleyip iyiden iyiye dövmek, tepelemek.
- Çiğnemek, sayılması (saygı duyulması) gereken bir şeyi saymamak.
- Ayağının altına karpuz kabuğu koymak: Bir kimseyi, oyunla düzenle yerinden etmek.
- (Bir yer) Ayağının altında olmak: (Yüksek bir yerden) Geniş bir alanı görür durumda olmak: Çamlıca tepesinden baktığımızda bütün İstanbul ayaklarımızın altındadır.
- Ayağının bastığı yerde ot bitmez: Uğradığı yeri yakar, yıkar, kötü duruma sokar.
- Ayağının bağını çözmek: (Karısını) Boşamak.
- Ayağının pabucunu başına giymek: Dengi olmayan değersiz bir kimseyi onurlandırmak ya da başkaca üstün bir duruma getirmek.
- (Biri ötekinin) Ayağının pabucu olamamak: Değerce ondan çok aşağı olmak.
- Ayağının tozuyla: Gelir gelmez, dinlenmeden.
- Ayağının türabı olmak: Bir ötekine kul gibi bağlanıp onun kahrını çekmek.
- Ayağıyla (kendi ayağıyla) gelmek: Kendi isteğiyle gelmek ya da zahmet çekilmeden elde edilmek.
- Ayaklar altına almak: Önem verilmesi gereken şeyleri hiçe saymak: Şerefini, namusunu ayaklar altına aldı.
- Ayaklar baş, başlar ayak oldu: Değersiz kimseler başa geçti, değerlilerse gerilerde, arka planda kaldı.
- Ayakları geri geri gitmek: Bir yere istemeye istemeye gitmek.
- Ayakları yere değmemek: Çok sevinmek.
- Ayaklarını yerden kesmek:
- Bir şeye binerek yürümekten kurtulmak.
- (Güreşte) Rakibinin beline sarılarak havaya kaldırmak.
- Ayakta kalmak:
- Oturacak yer bulamamak.
- Yıkılmamak, çökmemek, yaşamını sürdürmek: Bu yapı iki yüz yıldan beri ayakta kalmıştır.
- (Bir kimseyi) Ayakta tutmak:
- Oturtmak gerekirken oturtmamak, yer göstermemek.
- Birinin kötü bir duruma düşmesini engellemek, yaşamasına yardımcı olmak.
- Ayakta uyumak:
- Aşırı dalgın, şaşkın olmak, olan bitenin farkına varamamak.
- Aşırı yorgun olmak.
- Ayak altında dolaşmak: Bir işe yaramadan işine engel olacak biçimde ortalıkta dolaşmak.
- Ayaklı gazete: (deyiminin anlamı) Her şeyden haberi olan ve haber taşıyan, dedikoducu kimse.
- Ayaklı kütüphane: (mecazi) Çeşitli konularla ilgili sayısız yapıt okuyan ve okuduklarını belleğinde tutan kimse.
Soru ve Yorumlar: 15
Soru/Yorum Gönder