- Baş ağrıtmak: Birini çok konuşarak rahatsız etmek.
- Baş aşağı gitmek: Durmadan zarar görmek ya da kötüleşmek.
- Baş göz etmek: (deyiminin anlamı) Evlendirmek, evermek.
- Baş kesmek: Selam için başını eğmek.
- (Bir yola) Baş koymak: Bir şey uğruna kendini feda etmeye, ölmeye hazır olmak.
- Baş üstüne! Bir dileğin yerine getirileceğini belirtmek üzere "peki" anlamında kullanılan söz.
- Başa kakmak: Yapılan bir iyiliği birinin yüzüne vurmak.
- Başı bağlanmak: Sözü kesilmiş, nişanlanmış, evlenmiş olmak.
- Başı devletli: Talihli, şanslı.
- Başı dumanlı: Sevdadan ya da içkiden sarhoş.
- Başı göğe ermek: (mecazi) (Büyük bir makama yükselen kimse) Şımarıp yakışıksız işlere kalkışmak.
- Başı nara yanmak: Birinin yüzünden büyük zarar uğramak.
- Başı önünde: Uslu, sıkılgan ve utangaç, çevrede gözü olmayan.
- Başı üstünde yeri olmak: Her zaman iyi karşılamak, ağırlamak, saygı duymak ya da yeğlemek gibi anlamlarda kullanılır.
- Başımla beraber: Memnunlukla, seve seve.
- Başına buyruk: Kimseden izin almaksızın istediği gibi davranan, dilediğini yapan.
- (Birinin) Başına çalmak: Bir şeyi öfkeyle, nefretle geri vermek.
- Başına devlet kuşu konmak: Bir kimsenin durumunu çok düzeltecek bir olay olmak.
- (Birinin) Başına ekşimek:
- Ağır yük olmak.
- Üstüne kalmak.
- Başına kalmak: İstemediği halde bir işi yapmak ya da bir kimseye bakmak zorunda kalmak.
- Başına karalar bağlamak: Çok kederlenmek, yas tutmak.
- Başına taç etmek: Çok değer verip yüksek bir ilgi göstermek, el üstünde tutmak.
- Başına (ensesine) vur ağzından lokmasını al: Uysal ve sessiz kimseler için söylenir.
- Başında kavak yelleri esmek: Toyca, pembe düşler kurmak, gerçekçi olmamak.
- Başından aşağı kaynar sular dökülmek: Üzücü ya da kötü bir olay karşısında birdenbire büyük bir sıkıntı duymak.
- (Birinin işi) Başından aşkın olmak: İşi pek çok olmak, çok meşgul olmak.
- Başından atmak:
- Yapılması güç bir işin sorumluluğundan kendini kurtarmak.
- Bir istekte bulunan kimseyi bir bahaneyle uzaklaştırmak.
- Başından (yaşından) büyük işlere girişmek: Gücünün üstünde işlere kalkışmak.
- Başını ezmek: Bir daha kötülük edemeyecek duruma sokmak.
- Başını kaldıramamak:
- Bir işi aralıksız sürdürmek.
- İyileşememek, yataktan çıkamamak.
- Başını kaşımaya vakti olmamak: Arada en küçük başka bir işi bile yapamayacak kadar çok işleri bulunmak.
- Başını ortaya koymak: Bir işe girişirken ölümü göze almak.
- (Bir yere) Başını sokmak: İyi kötü barınılacak bir yeri bulunmak.
- Başını taştan taşa vurmak: Çaresiz kalarak çok pişman olmak.
- Başını yakmak: Çok güç bir duruma sokmak.
- Başının çaresine bakmak: Güç bir durumdan kendi çabasıyla kurtulmak; kimseden yardım görmeden kendi işini kendi yapmak.
- Başının etini yemek: Dırdır ederek ya da direnerek birinden bir şey isteyip durmak.
- Başının gözünün sadakası: Başa gelecek bir belayı savmak ya da önlemek için yapılan fedakarlık.
- Baştan savma: Üstünkörü, özensiz.
Bakınız baş ile ilgili atasözleri
14 soru/yorum: