- Özgü, has.
Elbette dünyevi musiki ile dini musikinin her birine mahsus hususi üslubu olmalıdır... - Biri veya bir şey için ayrılmış, münhasır.
Burası da kadınlara mahsus küçük bir sanayi merkezi halindedir. (S. Ayverdi) - Özel.
Kayseri'nin sayın valisine, mahsus selam ederim. (İlgili cümle kaynağı: B. R. Eyuboğlu) - zarf Özellikle, sırf, bilhassa.
Oraya, mahsus onun için gitti. - zarf Bilerek, isteyerek, kasten.
Kasayı mahsus açık bırakmıştı. - zarf Şakadan.
Mahsus öyle söylüyor, sen ona bakma. - sıfat Duyulan, anlaşılan, hissedilen.
- Belli, ortada, aşikar.
mahsus: