Ev nedir ne demektir? İlgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
Küçük maket ev
Ev
  1. Yalnız bir ailenin oturabileceği büyüklükte yapılmış yapı: Yamacın üstünde duran iki katlı küçük bir ev vardı. (S. Urgancı)
  2. Bir kimsenin ya da ailenin içinde yaşadığı yer, konut: Eski güzel günlerdeki gibiydi. Evin içinde büyük bir huzur vardı. (M. Yüksel)
  3. İçinde bir iş görülen ya da kimi zaman belirli bir amaçla kullanılan yer: Aş evi. Dikim evi. Kitap evi.
  4. (mecazi) Aile: Evine çok bağlı bir insandır.
  5. (fizik) Elektronvoltun simgesi (eV).


İlgili birleşik kelimeler


  • Ev ekonomisi: Beslenme, giyim, bütçe, çocuk bakımı gibi şeylerin düzenlenmesi, ev yönetimi, ev idaresi: Toplumda gerçek yerini bulmuş bir kadın ev ekonomisi yoluyla aile hayatının daha düzenli, programlı ve istikrarlı sürdürülmesini sağlar. (M. E. Erkal)
  • Ev gailesi: Evin maddi, manevi yükü: Ev gailesi, kolay değil... Hangi birine yetişeceğini insan şaşırıyor... (A. H. Eken)
  • Ev gezmesi: Akraba veya komşulara oturup sohbet etmek amacıyla yapılan ziyaret: Gördüm ki, bunlar ev gezmesine çıkmışlar köyün içine! Dalmışlar, o ev senin, bu ev benim! (F. Baykurt)
  • Ev halkı: Bir evde yaşayanların hepsi; evladüiyal: Bütün ev halkı sanki bayrammış gibi ayrı ayrı beni çekip yanaklarımdan tekrar tekrar öpüyorlardı. (H. E. Adıvar)
  • Ev hanımı: Yalnız ev işleriyle uğraşan ve bunu iyi yapan kadın: Bazı ortamlarda dilinin ucuyla "annem ev hanımı" deyip geçenleri görüyorum. Yahu kolay mı öyle ev hanımlığı. (S. Doğan)
  • Ev işi: Evdekilerin ev içindeki gereksinmelerini sağlayan çalışma: Kadınlar kocalarına ev işi yaptırmaya bayılır! (S. Kantara)
  • Ev sahibi:
    1. Bir evin sahibi olan kimse: Bir ev sahibi oldu: "Düşünsene evlenip kendi evimizde oturmaya başlayacağız. Bu ne güzel bir şey..." (İ. Çağlı)
    2. Kiradaki bir evin sahibi olan kimse: Ev sahibi çok düzenli biriydi, aybaşı olur olmaz kirayı almak için gelirdi. (H. Behbudi)
    3. Konuk ağırlayan kimse: Gülümseyerek, "Hoş geldiniz," dedi. Sanki o ev sahibiydi de, ben uzun süredir uzaklardan beklenen bir konuktum. (P. Kür)


İlgili deyimler ve anlamları


İçinde "ev" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Ev açmak:
    1. Ayrı bir eve yerleşmek, ayrı bir eve geçmek: Eline geçen parayla kendine ev açtı. (Kolektif)
    2. Evlenmek: İş güç sahibi, ev açmış bir adam istiyorlardı. (A. İlhan)
  • Ev bark yıkmak: Karı kocayı birbirinden ayırmak: — Metres nedir madam?.. — Ev bark yıkmış Allah'ın belâsı! (M. N. Özön)
  • Ev basmak: Uzun zaman evde kapalı kalıp sıkılmak, gergin bir durum almak: "Bu ev bana basıyor, yitip gidenler içime oturuyor, taşıyamayacağım kadar ağır hatıralar var burada," deyip uzak bir semte taşındı... (O. Baydar)
  • Ev bozmak: (deyiminin anlamı)
    1. Karı koca ayrılmak.
    2. Karı kocanın ayrılmalarına sebep olmak: Boş yere ev bozmuş (R. Öztürk)
  • Ev ev dolaşmak (gezmek): Her eve uğrayarak dolaşmak: Davulcular da ev ev dolaşıp ramazan boyunca çaldıkları davulun bahşişini toplamaya başlamışlardı. (M. O. Akbaşak)
  • Ev tutmak: Ev kiralamak: Erkek tarafı kiralık bir ev tuttu. Bütçelerince dayayıp döşedi. (H. Meryem)
  • Ev yıkmak: Bir ailenin dağılmasına sebep olmak, ev bozmak: Evini yıktı, ocağını söndürdü. Çoluk çocuğunu, yakın akrabasını ona selam veren herkesi perişan etti. (A. Tan)
  • Eve çıkmak:
    1. Aileden ayrılıp ayrı bir evde oturmak: Mahalledekiler laf eder. Kız başına eve çıktı. Anasını bir başına bıraktı da gitti, diye. (D. Tarsus)
    2. Öğrenci yurttan ayrılıp ev kiralayarak yaşamak: Fakültenin son yılında ise tek başına eve çıktı. (Ç. Can)
  • Evde kalmak: (Kız için) Çağı geçtiği halde evlenememek: Bekârım. Bazıları benim için evde kalmış diyorlar. Ben evde kalmış olmak istemiyorum. Ve sahip olduğum hayatı paylaşacağım insanı arıyorum. (A. Güzelce)
  • Eve hırsız girdikten sonra kapıya kilit takmak: Zarar gördükten sonra önlem almak: Eve hırsız girdikten sonra kapıya kilit takmışsın ne takmamışsın ne.
  • Evi sırtında:
    1. Yeri yurdu olmadan herhangi bir yerde yaşayan: Bülbülî Efendi biraz evi sırtında bir adam olup nerde akşam orda sabah havalarındadır. (Karabatak)
    2. Çok az olan eşyasını hemen yükleyip göçebilen: Şiir yazdığı sürece yoldadır. Evi sırtında bir göçebedir. (M. Özmen)
  • Evin direği: Evin geçimini sağlayan, yükünü taşıyan kimse: Erkek, evin direğiydi, erkeksiz kalmak kötüydü... Başında soluğu bulunsun yeterdi... (M. Başaran)
  • Evin yolunu bilmemek: Zamanında evine gelmemek: Yıllar önce çocuklar evin yolunu bilmez sokaklardan içeri girmezdi.
  • Evin yolunu unutmak: Evini ihmal etmek, dışarıda vakit geçirmek: Ben de çiçekten çiçeğe konmuş, sonra da evinin yolunu unutmuş bir arıya dönüyorum. (R. Birgül)
  • Evinin kadını olmak: (Kadın) Evine, kocasına bağlı olmak, gözü dışarıda olmamak ve bunlarla ilgili işleri başarır nitelikte olmak: Mutluydu yine de; evinin kadını olmak, kocasına yemekler yapmak hoşuna gidiyordu. (Y. Demir)
  • Evlerden ırak (uzak): Ölüm ya da kötü bir durumdan söz edilirken dinleyenlerin aynı durumla karşılaşmamalarını dilemek için söylenir: Evlerden ırak, kansere yakalanmış diyorlar.
  • Evlere şenlik: (halk dilinde) Ölümden, bir felâketten veya başa gelmesi istenmeyen bir durumdan bahsedilirken, "Allah hiç kimseye, hiçbir eve böyle bir şey vermesin, şenlik versin" anlamında kullanılır: Evlere şenlik, güya cenaze var gibi bir hal. (A. Mithat Efendi)
  • Allah'ın evi:
    1. Cami, mescit: Cami, Allah'ın evidir. Allah'ın kitabını, dinini öğrenmek, O'nu anmak için orada toplanan cemaat, O'nun rahmet nazarı altındadır. (S. Yıldırım)
    2. Kabe: Kâbe, Beytullah'tır, Allah'ın evidir. Cenab-ı Hak, Hz. İbrâhim ve İsmâil'e evinin temiz tutulmasını emretmiştir. (Ö. Çelik)
    3. (mecazi) İnsan gönlü: Çünkü gönül Allah'ın evidir ve sevgiliden başkasının oraya girmesi haramdır demişlerdir. (H. et-Tebrizi)
  • Düğün evi gibi: Sevinçli ve telaşlı bir kalabalık bulunan yer: O konak, gerçekten bir düğün evi gibiydi. Gireni, çıkanı sayısız. Tabak dolusu, kehribar sarısı çekirdeksiz üzümler, bal sızan tepeleme incirler, koca zerde, pilâv sahanları taşıyan Uşaklılar... (Ş. S. Aydemir)
  • Dünya evine girmek: Evlenmek: Şair ruhlu, temiz yüzlü yirmi beş yaşındaki Akif, Tophane-i Amire veznedarı Mehmet Emin Bey'in hanım hanımcık, mütevazı kızı, yirmi yaşındaki İsmet Hanım'la dünya evine girdi. (S. Başman)
  • Evci çıkmak: Tatil günlerinde okul, kışla vb.nden ayrılarak eve gelmek: Evci çıktığım günler gece yatağımda uyurken, daha doğrusu uyuyor görünürken kaç kez onun odama girdiğini ve şefkatle üstümü örttüğünü gördüm. (F. Güley)
  • Kırk evin kedisi: Birçok eve girip çıkan (kimse): Şehirdeki akrabalarımı keşfedeceğim diye her yere girip çıkıyormuşsun. Kırk kapının ipini çekiyormuşsun destursuzca. Külkedisi değil de kırk evin kedisi. (M. Savaş)
  • Ölü evi gibi: Üzüntülü, sessiz: Hiç birinin ağzını bıçak açmıyordu. Ev sanki ölü evi gibiydi. (M. Karnas)
  • Tok evin aç kedisi:
    1. Gereksinimi olmadığı halde açgözlülük eden: Ve ardından şunu tembih ederdi. Evdeki haliniz ne olursa olsun; ister aç olun istek tok... Dışarıda mutlaka tok gözlü olun. Ve sakın ha, tok evin aç kedisi olmayın (C. Durmuş).
    2. Evde yemediği şeyi başka yerde isteyen çocuk: "Fatma Teyze, Fatma Teyze... Bize ne getirdin?" Kadın gülerek, "Sizi gidi tok evin aç kedileri sizi," diyerek yaldızlı kağıda sarılmış şeker çubuklarını çocuklara uzattı. (N. İçözü)


İlgili atasözleri ve anlamları


İçinde "ev" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:

  • Ev alanla evlenene Allah yardım eder: (atasözünün anlamı) Allah (c.c.) ve diğer herkes, ev alana ve evlenene kolaylık gösterir, çünkü bunlar hayırlı işlerdir.
  • Ev alma komşu al: İyi komşular evden daha önemlidir. Komşular ne kadar kötü ve anlayışsız olursa, rahatsız olup olmayacağınıza dikkat etmezlerse, alınan ev isterse dünyanın en iyi evi olsun orada rahat edilemez: Ev alma komşu al demişler, biz hem ev aldık hem komşu. (A. Tunç)
  • Ev başına hayat uşağına (kaldı): Muhitinde kendisini rahatsız edecek veya kendisine rakip ve ortak olacak kimse kalmadı. Her şey kendisine kaldı.
  • Ev sahibi çorbanın tuzsuz olduğunu bilir: Misafirini ağırlamak istemeyen ev sahibini anlatır.
  • Ev sahibi kurnazdır, pastırmayı ince doğrar; misafir daha kurnazdır ikişer ikişer yutar: Bazen masraftan kaçınmanın istenen sonucu vermeyeceğini anlatır (?).
  • Ev sahibi misafirin hizmetkârıdır: Her misafiri Tanrı Misafiri bilim iyi ağırlanması gerektiğini anlatır.
  • Ev sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi: Kaybettiği malı mülkü yüzünden üzülmemek ya da kazandığı malı mülküyle övünmemek gerektiğini anlatır.
  • Ev sahibinin (evlinin) bir evi, kiracının bin evi var: Evi olan yalnızca kendi evinde oturur, evi olmayan ise beğendiği evde oturur.
  • Ev pislenmeden, ağız şekerlenmez: Gayret göstermeden bir şey elde edilemez (?).
  • Ev yanmış ama borç bacadan kaçmış: İnsan alacağı da dahil olmak üzere her şeyini kaybetse bile borçlarını kaybetmesi mümkün değildir.
  • Ev yeni, duvar yeni, eleğim seni nereye asayım?: Elde ettiği yeni bir şeye kıyamayanların durumunu anlatır.
  • Ev yıkanın evi olmaz (yıkılır): Başkasının aile yaşantısını bozanın kendi yaşantısı da bozulur.
  • Evceğizim, evceğizim, sen bilirsin halceğizim: Ailenin bütün sırları, mutlulukları, sıkıntıları hep ev içinde kalır.
  • Evde kendi başını bağlamayan, düğünde gelin saçı bağlar: Kendine faydası yokken, başkasının işine karışan kişiyi anlatır.
  • Evde oturan nöbet sorar, değirmene varan un öğütür: İnsanın işini başkasının eline bırakmamasını, kendi işiyle bizzat kendi ilgilenmesi gerektiğini anlatır.
  • Evdeki buzağı (dana) öküz olmaz: Bazı şeylerin değerinin değişmeden sürüp gittiğini anlatır. Örneğin bir anneye göre çocuğu, çocuk büyüyüp adam olsa bile anneye göre hala onun çocuğu olması gibi.
  • Evdeki hesap (pazar) çarşıya uymaz: Yapacağımız iş için hazırladığımız plan, uygulama sırasında, önceden düşündüğümüz gibi gerçekleşmeyebilir.
  • Eve gerek iken mescide haram: İnsan yardımda bulunurken ihtiyacından fazlasını vermesi gerektiğini anlatır. Örneğin insanın evde yere serecek halısı yoksa camiye halı alıp bağışlaması düşünülemez.
  • Eve hırsız girdikten sonra kapıya kilit asar: Zamanında alınmayan önlemin hiçbir işe yaramayacağını anlatır.
  • Evi ev eden avrat, yurdu şen eden devlet: "Evin dirlik ve düzenini kadın, ülkenin dirlik ve düzenini de devlet sağlar" anlamında kullanılan bir söz.
  • Evi yapan kadın, yuvayı yapan dişi kuş: Ailenin yaşadığı yeri şekillendiren, yöneten, onunla ilgilenen kadınlardır.
  • Evim evim, sen bilirsin benim hâlim: "Ancak evimde rahat edebilirim" anlamında söylenir.
  • Evim nerede, köyüm orada: İnsan ancak evinin olduğu yerde yabancılık duymaz.
  • Evimiz bezden, ne umarsın bizden: Kendisi yardıma muhtaç olandan yardım beklemek boşuna umutlanmaktır.
  • Evin yattı sen dur, evin durdu sen yat: Aile reisinin evdeki himaye vazifesini anlatır (?).
  • Evin yapılmış, avradın tutulmuş, donun dikilmiş: Bir insanın sahip olması gereken her şeye sahipsin daha ne istiyorsun (?).
  • Evinde ekmeği yer, elin damında ürür: Kendisine değil başkalarına karşılıksız olarak iş gören kimselerin durumunu ifade eder.
  • Evinde rahat olmayana dünya cehennemdir: İnsanın tüm çevresel sıkıntılarından kaçıp sığınabileceği bir varken eğer evinde de rahat edemiyorsa hayat ona cehennem olur.
  • Evinden çıkan deli olur, başında bin hali olur: Ev değiştirmenin ve taşınmanın zorluklarını anlatır.
  • Evine göre pişir aşını, erine göre bağla başını: İnsan, davranışlarını içinde bulunduğu koşullara göre uydurmalıdır.
  • Evini temiz tut, misafir gelir, kalbini temiz tut, ölüm gelir: İnsanın ansızın başına her şey gelebilir. İnsan bunu düşünerek her daim hazırlıklı olmalıdır.
  • Ahmak (şaşkın) misafir ev sahibini ağırlar: Başkalarının görev ve yetkilerine karışmak ahmaklıktır.
  • Anan güzel idi hani yeri, baban güzel idi hani evi: Hiçbir duruma güvenilmez, bizim olan şeyler elimizde sürekli olarak kalmazlar.
  • Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar: Öyle kadınlar vardır ki bir aileye düzen verir, mutluluk getirir; öyle kadınlar da vardır ki ailenin düzenini, mutluluğunu bozarlar.
  • Babayla oğlanın pabucu bir olunca evde kavga eksik olmaz: Ortaklaşa kullanılan bir mal, kimi zaman baba ile oğlu arasında bile kavgaya neden olur.
  • Baktın kar havası, eve gel kör olası: Tehlikeli bir durum belirmeye başlayınca ondan uzaklaşmanın çaresine bakılmalıdır.
  • Bir ev donanır, bir kız donanmaz: Bir kızı donatmak, bir ev düzmekten daha güç, daha masraflıdır.
  • Bir evde iki kız, biri çuvaldız biri biz: Bir evde iki kız olursa her biri bir taraftan aileyi sıkıştırıp giyim kuşam ister, çeyiz ister. Onlar istemese bile aile kendini böyle bir sorumluluk altında bilir ve bunun sıkıntısını çekerler.
  • Çarşı iti ev beklemez: Başıboş gezmeye alışanlar, disiplinli iş yapmaya gelemezler.
  • Dağ dağ üstüne olur (taş taş üstünde olur, el el üstünde olur), ev ev üstüne olmaz: Aynı evde oturan iki aile arasında er geç birtakım anlaşmazlıklar çıkar.
  • Evli evine, köylü köyüne: Artık dağılalım, herkes evine, işine gitsin.
  • Gelin girmedik ev olur, ölüm girmedik ev olmaz: Her eve gelin girmeyebilir ama ölüm kesinlikle girer.
  • Gönül verme evliye, eve gider unutur: Bir kadın, evli bir erkeğe gönlünü kaptırmamalıdır.
  • Gün varken davarını eve götür: İşlerini en uygun zamanda yap.
  • Güneş girmeyen eve doktor girer: Güneş ışığı vurmayan evde hastalık eksik olmaz.
  • Herkes evinde ağadır: Herkesin kendi evinde, kendi çevresinde saygınlığı vardır.
  • Issız eve it buyruk: Aklı başında kimselerin sahip çıkmadığı iş, aşağılık kimselerin elinde kalır.
  • İki karılı evde toz diz boyu olur: Bir işi iki kişi yürütemez.
  • Kız evi, naz evi: Kız tarafı nazlı olur.
  • Malın (tarlanın) iyisi suya yakın, daha iyisi eve yakın: Çiftçinin toprağı suya ne kadar yakınsa değeri o kadar çok olur; bakımı, ürünün güvenliği ve eve kolay taşınabilmesi bakımından toprağın eve yakın olması daha da önemlidir.
  • Misafir misafiri istemez, ev sahibi ikisini de: Misafir, bütün ağırlamaların yalnız kendisi için olmasını istediğinden gittiği yere başka bir misafirin gelmesini istemez; ev sahibi de hiç misafir gelmese de rahatım bozulmasa diye düşünür.
  • Ölü evinde ağlamasını, düğün evinde gülmesini bilmeli: İnsan içinde bulunduğu çevrenin durum ve koşullarına uygun biçimde davranmasını bilmelidir.
  • Sahipsiz eve it buyruk: Kimsenin ilgilenmediği, benimsemediği sahip çıkmadığı işler üzerinde değersiz kişiler egemenlik kurarlar.
  • Ulu ağacın gürültüsü dal ile, mutlu evin yakışığı döl ile: Bir ağacın dal budak salarak gürleşmesi gibi bir ailenin mutluluğu da yetiştirdiği çocuklarla pekişir, gürleşir.
  • Var evi kerem evi, yok evi verem (elem) evi: Varlıklı ailenin durumu konuk ağırlamaya, gereken yerlere yardım etmeye, armağanlar vermeye elverişlidir; yoksul ailenin evinde sıkıntı ve dertten başka bir şey bulunmaz.
  • Yalancının evi yanmış, kimse inanmamış: Yalan söylemeyi huy edinen kimsenin sözlerine, gerçeği söylediği zaman bile inanılmaz.
  • Yavuz hırsız ev sahibini bastırır: Biri, suçunu zarar verdiği kimseye yüklediğinde söylenen bir söz.
( 0 soru/yorum )