Para nedir ne demektir? İlgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
100 ve 200 TL'lik para desteleri üst üste
Para
  1. Alışverişte değer ölçüsü olarak kullanılmak için devletçe bastırılan metal ya da kağıt ödeme aracı: "Kaç para etti evladım bunlar?" (K. Duman).
  2. Bir emek karşılığında elde edilen kazanç: "Öyle demeyin çok güzel para var bu işte. İhya eder sizi."
  3. Servet, zenginlik: "Karısı da onunla parası için evlenmiş." (H. Servi)
  4. (eskiden) Kuruşun kırkta biri: Kuruş hesap birimiydi. 40 para 1 kuruş ederdi ve 1 Osmanlı lirası 100 kuruştu. Osmanlı lirasının değeri ise, 6,615 gram saf altındı. (F. Yılmaz)


İlgili birleşik kelimeler



  • Para babası: Parası çok, zengin kimse: Para Babası tâbiri tam Ali bey içindir. Yoğurtçu zâde yâhud Esirci Ali Bey denirdi. Çok iyi biliyorum. Saraydan bile gelirler Ali beyden ölçekle ödünç altın alırlardı. (İstanbul Anksiklopedisi)
  • Para canlısı: Paraya düşkün, paragöz: ... baban yok mu? Ne para canlısı bir adam. Kızımı zengin kocaya vereceğim diye bir tutturdu, Nuh dedi, peygamber demedi. (Ülkü)
  • Para pul: Para ya da para eden şey: Kapısına geleni geri çevirmez, para pul istemez diye bilinirdi. (R. V. Görk)
  • Para şişkinliği: Piyasaya gereğinden çok kağıt para sürmekten ortaya çıkan durum, enflasyon.
  • Para tuzağı: İnsana boşuna para harcatan şey: Ama düşünmez ki asıl para tuzağı içtiği sigaradır. (B. Yener)
  • Paragöz: Parayı çok seven, paraya çok düşkün olan kimse, para canlısı: İşte paragöz sanatçımız budur. Yapıtları güzel, ama kendisi Allah'ın cezası. Paradan başka bir şey gördüğü yok. (E. Ebru)


İlgili deyimler ve anlamları


İçinde "para" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • (Bir yere) Para akmak: Yatırım yapılmak: Fabrikalar çalıştıkça insanlar iş buluyor, ailelerini geçindiriyor, ülkeye para akıyordu.
  • Para bağlamak: Parasını bir işe yatırmak: ... merkez bankasının görevi de bu şirkete para bağlamış vatandaşların çıkarlarını gözetmektir. (Nokta)
  • Para bozmak: Büyük parayı toplamda bu paraya karşılık gelecek daha ufak paralarla değiştirmek.
  • Para çekmek: Bir yere yatırılmış paranın tamamını veya bir bölümünü almak
  • Para çıkarmak: Başka yerde bulunan kimseye posta veya banka ile para göndermek.
  • Para çıkışmamak: Para yetişmemek, para yetmemek: Akif'i bir köşeye çekti; kesesini gizlice çıkardı; içini baba oğul kurcaladılar; kayıt harcına para çıkışmıyordu. (M. C. Kuntay)
  • Para dökmek: (deyiminin anlamı) Çok para harcamak: Damat çok para dökmüştü düğüne. (O. Komurcu)
  • Para dönmek: Rüşvetle iş yapılmak: Çok para dönüyor, ortakları karışık işler yapıyorlardı. (T. Demiryürek)
  • Para etmek (etmemek): Değeri olmak (olmamak): Evde para eden ne varsa toplayıp götürmüşler (S. Kaplan). Beş para etmeyen araziler birden ülkenin en değerli toprakları haline gelivermişti. (İ. Karakaş)
  • Para getirmek: Kazanç sağlamak: "Babaa, satalım şu hayvanı, iyi para getirir." dedi Nuran. (M. Buyrukçu)
  • Para içinde yüzmek: Çok parası olmak: Para içinde yüzüyordu. İstediği her şeye de sahipti. (O. Aysu)
  • Para ile değil: Çok ucuz: Bu köşk para ile değil, bedava demektir. Sekiz bin liraya onun etraf duvarları çevrilmez. (H. R. Gürpınar)
  • Para (parasını) kaptırmak: Verdiği parayı geri alamamak, parasını çaldırmak: ... bu kızıl bıyıklı herife para kaptırmış olmamı bağışlayamıyordum. Beni nasıl da avlamışlardı? (K. Bilbaşar)
  • Para kırmak (kesmek): Çok kazanmak: ... üç sene mütemadiyen para kırdı, şimdi de kazandığını rahatça yemekle meşgul (Halkbilgisi). Kızı böyle olursa, babasını düşün sen. Adam para kesiyor demek ki. (M. Arabul)
  • Para saçmak: Gereğinden çok para harcamak: Şu zengin sıpaları adeta etrafa para saçıyordu. (N. Gedik)
  • Para saymak: Ödemek: Efendim şehirden almamı buyurdu, avuç dolusu para saydım bunlar için.
  • Para sızdırmak (koparmak): Zorlayarak ya da kandırarak birinden para almak: Ve ona şantaj yaparak para sızdırıyordu (K. Kobanbay). Açıkgöz bir zıpır olan oğlan, yağmur yağdıracağım diye, köy köy dolaşıp saf insanlardan para koparıyor. (Türk dili)
  • Para tutmak: Para biriktirmek: Ben elime geçen paraları tutmuş olsa idim şimdi Kirya Papasoğlu Andonaki diye itibarlı bir sarraf olur idim. (F. Gökçek)
  • Para vurmak: Olağanüstü miktarda para elde etmek: Kocakafa Niyazi dünyanın fırıldağını çevirmiş, tonla para vurmuş, tam işten çekilip başını dinlendireceği sırada bir gece kim vurduya gitmişti. (T. Tursun K.)
  • Para yapmak: Para kazanıp biriktirmek: Borçsuz bir ev ve sıfır arabayla birlikte, epeyce para yapmış, yapmaya da devam ediyordu. (H. Dönmez)
  • Para yedirmek:
    1. Gereksiz yere başkasına çok para harcamak: Yoksa bir kadına vurulmuş, ona para mı yediriyordu? (A. Nesin)
    2. Rüşvet vermek: Sonunda hapishanenin gardiyanına para yedirmiş de kaçmış.
  • Para yemek:
    1. Gereksiz olarak kendisine çok para harcamak: Belki de böbürlenmek için... Laf olsun diye... "Bak ne kadar çok para yedi," desinler diye...
    2. Rüşvet almak: "Para yedi diye iftira ettiler. Alıp içeri tıktılar. Ne para yediği vardı, ne pul. İftira bacım." (M. Kemal)
  • Paradan çıkmak: Para harcamak zorunda kalmak: Beni karşılamak için bunca yol gelmiş ve de bunca paradan çıkmış olduğuna göre, benim de azıcık onun suyuna gitmem yakışık alırdı...
  • Parasını çıkarmak: Bir işe başlarken harcadığı parayı, sermayeyi kurtarmak: Haydi, maalmübalağa otuzunu masraf ediniz, muhakkak 40 lira bırakır ki bu da senevi 480 lira demektir. Ve istimbot bir iki senede parasını çıkarmış olur. (A. S. Yurtman)
  • Parasını sokağa atmak: Hiç değeri olmayan bir mala para vermek, parasını boşa harcamak: Hiçbir şeyin ucuzunu alacağım diye de, döküntülerini alıp, parasını sokağa atmaz. Ucuz etin yahnisinin yenmeyeceğini bilir.
  • (Birinin) Parasını yemek: Çalışmadan bedavadan geçinmek, birinin sırtından geçinmek: "Seninki bir doktor bulmuş, parasını yiyormuş" demişler. (Ç. Karlıdağ)
  • Parasıyla rezil olmak: Para vererek yaptırdığı bir şey iyi çıkmamak: Seyahate mi çıktık, ortaokul gezisine mi? Paramızla rezil olmanın ne gereği var? (A. Aslan)
  • Parasız pulsuz:
    1. Züğürt: İşsiz güçsüz ve arasız pulsuz biri olduğunu söylemezdi. (H. Taşkın)
    2. Hiç para harcamadan: Parasız pulsuz gittik geldik.
  • Paraya kıymak: Gereken yerde para harcamaktan kaçınmamak: Süslü Niyazi Bey paraya kıydı. Evvelâ evi döşeyip dayadı, sonra da düğün için kesenin ağzını iyice açtı. (B. Büyükarkın)
  • Paraya para dememek:
    1. Kazancı pek çok olmak: Bir keşfedildiler mi, paraya para demiyordu futbolcular. En lüks arabalarla geziyorlar, ailelerine en lüks evleri alıyorlardı.
    2. Bol para harcamaktan kaçınmamak: Nişancı paraya para demiyordu. Ne kadar parası varsa hepsini tek kuruşuna kadar Sultan için harcayabilirdi. (Y. Kemal)
  • Paraya sıkışmak: Parasız kalmak, para sıkıntısı içinde olmak: Adamın biri paraya sıkışmış, yana yakıla borç arıyormuş. (H. E. Altay)
  • Parayı basmak (bastırmak): Para vermek: Eğer parayı basıp adanın bir kısmını satın alamazsak aynen öyle olur (Ş. Pala). Adam parayı bastırıp yan yana dört parsel almış, birine mahrukatçı, birine bakkal, kasap, manav, birine de hamam açmış, dördüncü parsele de gemi kadar bir gecekondu kondurmuştu. (S. Kaymaz)
  • Parayı denize atmak: Boşuna para harcamak, israf etmek: Çünkü o mektebe yeniden masraf etmek parayı denize atmak demektir. Bu mektebe ne yapılsa beyhudedir... Mektebin başka araziye nakli arzusundayım. (Meclis-i Mebusan)


İlgili atasözleri ve anlamları


İçinde "para" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:

  • Para dediğin el kiri: (atasözünün anlamı) Para elde kalmaz, giderek harcanır.
  • Para ile imanın kimde olduğu bilinmez (belli olmaz): Kimin zengin, kimin yoksul, kimin iman sahibi, kimin imansız olduğu dıştan anlaşılmaz.
  • Para insana dil, elbise insana yol öğretir: İnsanların toplumdaki saygınlıklarının maddi durumlarına ve dış görünüşlerine bağlı olduğunu anlatır.
  • Para isteme benden, buz gibi soğurum senden: Kişi, kendisinden para isteyen kimseden uzak durmak ister.
  • Para parayı çeker: Elde para bulunsa onunla yeni paralar kazanılır.
  • Para peşin kırmızı meşin: Her işin karşılığı anında ödenmelidir.
  • Param seni vereyim de mi düşman olayım, vermeyeyim de mi düşman olayım?: Kendisinden borç para istenen kişi, bu parayı vermese isteyen kişi ona düşman olur. Verse, parası zamanında geri gelmeyebileceği için yine bir düşmanlık belirir.
  • Paran çok ise kefil ol, işin yok ise şahit ol: Tanıklık boş oturan kimselerin, kefillik ise parası çok olan kimselerin işidir.
  • Paran varsa cümle alem kulun, paran yoksa tımarhane yolun: Zengin olana herkes ilgi gösterir, yoksul olana kimse ilgi göstermez, böyleleri aklını bile kaçırabilir.
  • Paranın gittiğine bakma, işinin bittiğine bak (Paran gitti mi diye sormazlar, işin bitti mi diye sorarlar): Bir iş yaptırırken para harcadım diye üzülmemeli, işim bitti diye sevinmeli.
  • Paranın yüzü sıcaktır: Kendisine önerilen parayı gözüyle gören kimse yumuşar, kendisinden beklenen işi hemen yapmaya koyulur.
  • Parası aziz olan, kendisi zelil olur: Parasına kıyamayanın kendisi alçalır.
  • Parası olan bulgur kaynatır, parası olmayan bıyığını oynatır: Herkes kendi maddi olanaklarına göre yaşar.
  • Parası (akçesi) ucuz olanın kendisi kıymetli olur: Parasını esirgemeyen kimseye herkes değer verir, saygı duyar.
  • Parasız tellal bağırmaz: Her şey parayla olur, kimse karşılıksız iş yapmaz.
  • Parasız pazara, kefensiz mezara gidilmez: Yapmak istenen işin gereklerine göre hazırlık yapmak gerekir.
  • Paraya nereye gidiyorsun demişler, çoğun olduğu yere demiş: Parası çok olanın daha çok para kazandığını, paranın parayı çektiğini anlatır.
  • Parayı araya değil, paraya vermeli: Parayı gerektiği gibi harcamalı.
  • Parayı domuzun boynuna takmışlar (sonra) da Domuz Ağa! diye çağırmışlar: Para, itibarı olmayan kişiye itibar kazandırabilir. Parası çok olan kişiye gerçek olmayan saygı ve sevgi duyulur.
  • Parayı veren düdüğü çalar: Gereken parayı ödeyen kimse istediği her şeyi elde eder.
  • Parayı zapt etmek deliyi zapt etmekten zor: Elindeki parayı çarçur etmeyip tutmasını bilmek, tasarruf etmek pek zor bir iştir.
  • Parayla değil sırayla: Kimi durumlarda bir şeyden parası olan değil, sırası gelen yararlanır.
( 0 soru/yorum )