Renk nedir ne demektir? İlgili deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 1
Rengarenk yazılmış renk sözcüğü
Renk
  1. (fizik) Nesnelerden yansıyan ışık ışınlarının farklı dalga boylarında olmasından ötürü gözde oluşan farklı duyumlardan her biri. Renkler nanometre (1*10 m.) cinsinden şu dalga boylarındadırlar: Kırmızı 740-620, turuncu 620-585, sarı 585-575, yeşil 575-500, mavi 500-445, lacivert 445-425, mor 425-390.
  2. Nitelik: İşin rengi değişmişti.


İlgili birleşik kelimeler ve anlamları


Bayan ve erkeklerin renklere verdiği isimleri gösteren renk çizelgesi
Renk isimleri
  • Renk atlası: Renkleri görsel karşılaştırmayla değerlendirmeye yarayan boyalı örnekler dizisi.
  • Renk ayrımı: Ofset baskı tekniğinde, renkli bir resmin basılması için orijinal filmden her biri ayrı bir kalıp oluşturmak üzere mavi, sarı, kırmızı ve siyah renkler için dört film hazırlanması işlemi.
  • Renk cümbüşü: Değişik renklerden oluşan karışım.
  • Renk duyumu: Görme sinirleriyle alınan ve beyne götürülen uyarımların renk olarak algılanması.
  • Renk giderme: (kimya) Kimi maddelerin rengini açma işlemi.
  • Renk hücresi: → Kromatofor.
  • Renk skalası: Ana ve ara renkler ile bütünleyici renkleri bir arada gösteren katalog.


İlgili deyimler ve anlamları


İçinde "renk" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Renk gelmek: Renklenmek, canlanmak: Tanıdık insanlarla karşılaşınca yüzüne biraz renk gelmişti (E. Öztürk). ... garip tekerlemeler söylüyorlardı. Çocukların hayatına renk gelmişti. (A. Tunç)
  • Renk katmak: Çeşitlilik kazandırmak, farklılık yaratmak: ... şarkılar halkın monoton yaşamlarına renk katmıştı; gökkuşağının bir görünüp bir kayboluşu gibi (B. Ö. Koparanoğlu).
  • Renk vermek:
    1. Neşe ve canlılık kazandırmak: Gönül huzuru yanaklarına yeniden renk vermişti.
    2. Açık etmek: Önce bozulur gibi renk verdi, ters bir şey söyleyecek sandım (K. Arslanoğlu). "Hangi şehzade?" diye boş bulunup yine renk vermişti, kendine kızdı. (Y. Bahadıroğlu)
  • Renk vermemek (Rengini belli etmemek): Duygularını ya da başkaca bir durumunu belli etmemek: ... bozulur gibi oldu. Ama renk vermedi (S. Kaplan). Biraz sıkıştırıp sorguladım ama renk vermedi. (S. Dinler)
  • Rengi atmak (kaçmak, uçmak):
    1. Solmak: ... bir zamanlar yeşil olan rengi atmış tişörtüne sildi. (M. İvrindili)
    2. Korku ya da üzüntüden benzi sararmak: Küçük adam birden telaşlandı, rengi attı, ettiği küfrü çavuşun duyduğunu sanarak... (O. Komurcu)
  • Rengini almak: Soldurmak: Daha doğrusu güneş rengini almış griye dönmüş, güneşin vurmadığı gölgelik kısımlarda biraz siyahlık kalmıştı. (E. Bektaş)
  • Rengini belli etmek: Yandaşlığını açıklamak, düşüncesini, eğilimini açığa vurmak: "... İsteyen ayrılıp bir parti kurar, ancak bizler bunun içende yer almayız" demek suretiyle rengini belli etmişti. (K. Bağlum)
  • Renkten renge girmek: Utanç duyarak çok sıkılmak: ... vermesi gerektiğini anlattım. Dinlerken renkten renge giriyordu. Benim böyle bir şeyi duymuş olmamdan çekiniyordu. Biraz da korkuyordu. (M. Kemal)
( 1 soru/yorum )

Soru ve Yorumlar: 1


Anonim:
çok güzel işime yaradı :)
11/8/12 20:46