Ruh nedir ne demektir? İlgili deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
Ruh, vücuda ruh üflenmesi, ruh vücuda renkli renkli ışınlar girmesi
Ruh tasviri
  1. Dinlerin ve dinselci felsefenin insanda vücuttan ayrı bir varlık olarak kabul ettiği canlandırıcı ve etkin ilke, tin: Madde ve ruh.
  2. (din) Allah tarafından yaratıldıktan sonra insan bedenine üflenmiş olan, ölümden sonra da varlığı devam edecek olan ve ne olduğu tam olarak bilinemeyen ilahi ve manevi cevher: Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir (İsra Suresi 85. Ayet). Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz! (Secde Suresi 9. Ayet)
  3. (mecazi) Duygu, his: Bu oyuncuda hiç ruh yok. Takım ruhu diye bir şey olmalı.
  4. (mecazi) En önemli nokta, öz: Bu konunun bütün ruhu burada. (örnek cümle)
  5. Kokulu ve uçucu sıvı, esans: Naneruhu, nişadırruhu.
  6. Düş ürünü varlık: O boş evde geceleri ruhlar dolaşıyormuş.


İlgili birleşik kelimeler ve fiiller


  • Ruh çağırmak: Ölmüş bir kimsenin ruhu olduğuna inanılan bir varlıkla iletişim kurmak: Ölen bir insanın ruhunun tekrar dünyaya dönmesi veya dünyadaki insanlarla iletişim kurması mümkün değildir. Ruh çağırmak da boş ve batıl bir iştir. (E. Sözüer)
  • Ruh hali: İnsanın içinde bulunduğu psikolojik durum; duygu durumu, ruh hâleti, hâletiruhiye.
  • Ruh hastası: Düşünme, anlama, kavrama, karar verme, önlem alma, insanlarla ilişki kurma vb. yeteneklerinde eksiklik veya bozukluk olan ve zaman zaman saldırgan davranışlar gösterebilen kimse.
  • Ruh ikizi: Düşündükleri, hissettikleri birbirinin aynı olan (kimse): Keşke dünyadaki tüm insanlar, ruh ikizi gibi sevse birbirini; ne güzel olurdu. (N. Bolat)
  • Ruhumücerret: Katışık ve karışık olmayan ruh: "Fışkırır ruhumücerret gibi yerden naaşım / O zaman yükselerek arşa değer belki başım." (M. A. Ersoy)
  • Ruhülkudüs (Ruhülemin): Allah tarafından peygamberlere vahiy getirmekle görevlendirilen melek olan Hz. Cebrail: Meryem oğlu İsa'ya açık mucizeler verdik ve onu Rûhu'l-Kudüs ile güçlendirdik. (Bakara Suresinden)


İlgili deyimler ve anlamları


İçinde "ruh" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Ruh bulmak: Canlılık kazanmak: Yıllar yıllar önce, İfeta ve İzzet'in yaşayamadığı masal, Ali ile Ayşa'da yeniden ruh bulmuştu sanki. (S. Demircan)
  • Ruh gibi: Varlığını belli etmeyen: Yine de bir ruh gibiydi, her yerde, herkesin yanında ama ne görülen ne duyulan. O evde var mıydı, yok muydu? Ayırt etmek nerdeyse mümkün değildi. (M. Yazar)
  • Ruh gibi dolaşmak: Hiçbir şeyin farkında olmadan çevresine ilgisiz bir şekilde yaşamak: Vaktiyle o kadar canlı olan bu adam artık bir gölge, bir hayal, bir ruh gibi dolaşıyordu. (H. N. Atsız)
  • Ruh kazandırmak (veya vermek): Herhangi bir yeri veya şeyi canlı, hareketli, neşeli bir duruma getirmek.
  • Ruhu (bile) duymamak: Farkına varmamak: Annem, "Kadın kafasına koyduğunu yapar, erkeğin ruhu bile duymaz! Kadınlar şeytan gibidirler... Erkek aptal ve zavallıdır! Hiçbir erkek bir kadınla başa çıkamaz!" derdi. (O. Kocamaz)
  • Ruhu ızdırap içinde çalkanmak: Çok ızdırap çekmek.
  • Ruhu karartmak: Sıkıntıya sokmak, bunaltmak: Günah ruhu karartan, onun huzuruna gölge düşüren şeydir.
  • Ruhuna hitap etmek: Herhangi bir şeyden çok etkilenmek, hoşlanmak, duygulanmak: O güne kadar güzel sesli pek çok insan tanımıştık ama ilk kez böylesine insanın ruhuna hitap eden bir sesle karşılaşmıştık. (S. Servi)
  • Ruhuna işlemek: Benliğinde yer etmek: Türk'ün ruhuna işlemiş ve ananesiyle karışarak mukaddes bir mahiyet almış olan bu iman, her çeşit mekanik baskılara karşı yıkılmaz ve sarsılmaz bir sed halindedir. (D. Taşer)
  • Ruhuna okumak: Ölmüş birine sevap olması için Kur'an-ı Kerim okuyup ruhuna hediye etmek: Avuçlarını açıp ruhuna Fatiha okudu, üfledi, Rahmetli ne iyi adamdı, dedi kendi kendine... (M. S. Aslankara)
  • Ruhunu okşamak: (Biri tarafından) Sevilmek, beğenilir olmak: ... gözlerini yumdu, şu an ruhunu okşayan şarkının sözlerinde kayboluyordu. (S. Koç)
  • (Birinin) Ruhunu okumak: Benliğini tümüyle anlamak: Hayatta iken bir tek bakışı ile kızının ruhunu okur, her halini bilirdi... (K. Nadir)
  • Ruhunu şad etmek: Ölmüş birini hayırla anmak: "Ey babam, sana müjdeler olsun. Küçük yaşta bıraktığın oğlun devletin sınırlarını karaların sonuna kadar götürdü." sözleriyle Alp Arslan'ın ruhunu şad etti. (M. Öztürk)
  • Ruhunu teslim etmek: Ölmek: "Seni sevdiğimi biliyorsun. Sana vuslatı bana nasib eyle!" duasının ardından ruhunu teslim etti. (A. Er-Rıfai)
  • Ruhu şad olsun!: Ölmüş bir kimse için "ruhu sevinsin, mutlu olsun" anlamında kullanılan bir söz: Bu Cennet Vatanımız için canını vermiş aziz şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi rahmetle ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun. (İ. Sarı)
( 0 soru/yorum )