Öfke ve sinir ile ilgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 6
Öfkeli ve sinirli bir adamın bardağı ısırarak yemesi
Öfkeden kudurmak

Öfke ile ilgili deyimler ve anlamları


İçinde "öfke ve sinir" kelimeleri geçen ya da o anlamda kullanılan deyimler ve açıklamaları:
( atasözlerine geç )

  • Öfke yüzü göstermek: Çok sinirlendiğini belli etmek: Hayatında kimseye sert muamele etmedi ve öfke yüzü göstermedi. (N. F. Kısakürek)
  • Öfkeden deliye dönmek: Fazla sinirlenmek: Oyuna getirildiğini anlamasıyla öfkeden deliye döndü. (A. Mavi)
  • Öfkeden kudurmak: Aşırı sinirlenmek: Gördüğü manzara karşısında adeta öfkeden kudurdu. Ellerini yumruk yapıp sıktı, tırnakları avucuna oturup kanattı... (A. Koyuncu)
  • Öfkesi burnunda olmak: Çok öfkeli olmak: Öfkesi burnundaydı ve her an patlayabilirdi. (S. Kaya)
  • Öfkesi kabarmak: (deyiminin anlamı) Çok öfkelenmek, aşırı derecede kızmak: Oğuz yiğidinin öfkesi kabardı, kılıcını çıkarıp yere çaldı, kertik açtı. (T. Gündüz)
  • Öfkesi başına sıçramak (çıkmak, vurmak): Çok öfkelenmek: Koca ninenin öfkesi başına sıçradı: Senden balık isteyen mi var ulan? (R. Mutluay)
  • Öfkesi topuklarına çıkmak: Öfkesi kabarmak, çok öfkelenmek: Bu son sözler sultanın canını fazla sıktı. Hiddetlendi, öfkesi topuklarına çıktı. "Kimdir?" diye bağırdı. "Kim bu kendini bilmez ?" (A. Emeksiz)
  • Öfkesini çıkarmak (almak): Öfkeli kişi haksız yere ilgisiz birine çatmak: Öfkesi burnundaydı. Birara kızdan çıkardı öfkesini; yüzüne bir şaplak indirdi çocuğun. (N. Elibol)
  • Öfkesini kusmak: Kızgınlıkla ağır hakaret etmek: Son mektubun geldiğinde, küplere bindi. Olanca öfkesini üstüme kustu. (G. Dayıoğlu)
  • Öfkesini yenmek: İrade gücüyle öfkesini bastırmak: "Yiğit dediğin, güreşte rakibini yenen kimse değildir; asıl yiğit, kızdığı zaman öfkesini yenen kişidir." (Hz. Muhammed sav)
  • Öfkeye kapılmak: Çok sinirlenmek, kızmak, hiddetlenmek: Birdenbire çılgın bir öfkeye kapıldı. Bu mezarı, hayatındaki tek arkadaşının mezarını kim bozup da ortadan kaldırmıştı? (H. N. Atsız)
  • Sinir buhranı geçirmek: Bunalım içinde olmak: Kapıyı içerden kilitledi. Bir sinir buhranı geçiriyor. Bizimle tek kelime bile konuşmadı. (O. Verel)
  • Sinir buhranına tutulmak: Bunalım geçirmek: Meliha, ağlamaya muvaffak olamadığı için bir sinir buhranına tutuldu ve Emine'yi telaşa düşürdü. (P. Safa)
  • Sinir kesilmek: Çok sinirlenmek, öfkelenmek: Küçükhanım baştan aşağı sinir kesilmişti; hemen beni itti, birbiri arkasına beş kere, mahalleyi ayağa kaldıracak bir gürültü ile tokmağı vurdu. (R. H. Karay)
  • Sinir küpü olmak: Aşırı derecede sinirli olmak: Eve kapanmanın verdiği üzüntüden sinir küpü olan Aysel Hanım, tıpkı bir yorgun savaşçı gibi sabaha karşı evine gelen kocasına patlamıştı. (S. Yeşilyurt)
  • Sinir küpüne çevirmek: Aşırı derecede sinirlendirmek: Bu oklar Kralı sinir küpüne çevirdi ve atını mahmuzlayarak, mızrağıyla vurmak için, atını, İmparatorun üstüne sürdü. (A. Atun)
  • Sinir küpüne dönmek: Aşırı derecede sinirlenmek: Yaşamı boyunca bizlerden bir bardak su bile istemeyen adam, aniden sinir küpüne döndü, ağzını da bozdu, kendinden geçercesine, bir şiddet sarmalında, sövgüler yağdırdı. (U. Fatih)
  • Sinir sahibi olmak: Devamlı sinirlenir durumda olmak: Yaşadıkları acılar hepsini ayrı ayrı etkilemişti, kimi iyice sinir sahibi olmuş, kimi daha sessizleşmişti. (T. Çayırcı)
  • Siniri (asabı) bozulmak: Sinirlenmek: Yayılan asılsız haberler yüzünden siniri bozuldu. (A. Akal)
  • Siniri oynamak: Öfkelenmek, sinirlenmek: İkisinin de siniri oynadı, huzursuz oldular. En iyisi durup arabaya yol vermekti. Çekip gitsin... İyice yavaşladılar. (A. Akal)
  • Siniri tutmak: Birdenbire sinirlenmek veya davranışlarını denetleyememek: Mehmet Kaptan kakılıp kalmıyor artık, siniri bir tuttu mu, hani kafeste aslan vardır dolanır, işte öyle yerinde duramıyor. (Z. Selimoğlu)
  • Sinirine dokunmak: (Bir durum birinin) Hoşuna gitmemek, sinirlendirmek: Kafirin vicdanlıyı, merhametliyi oynaması sinirine dokunuyordu. (B. Özden)
  • Sinirleri altüst olmak: Sinirleri bozulmak, sinirlenip ne yapacağını şaşırmak: Bütün sinirleri altüst olmuştu. Konuşamıyordu... (K. Üner)
  • Sinirleri ayakta olmak: Çok sinirlenmiş veya öfkelenmiş bulunmak: Kabına sığamıyordu. Sinirleri ayakta, kendisi ayakta, dolaşıp duruyordu. (A. Gündüz)
  • Sinirleri boşalmak (boşanmak): Sinirlenip kendini tutamayarak bağırmak, ağlamak ya da gülmek: Sinirleri boşalmıştı, daha biraz önce dokunsan ağlayacak iki kadın şimdi katıla katıla kahkahalarla gülüyordu (F. Yıldırım)
  • Sinirleri gerilmek: Sinirlenmeye hazır bir durumda bulunmak: Belli belirsiz gülümsedi, ama sinirleri biraz gerilmişti.
  • Sinirlerine hakim olmak / olamamak: Davranışlarını ve kendini denetleyebilmek / denetleyememek, soğukkanlı olmak/olamamak: Allah aşkına sinirlerine hakim ol (K. B. Çağıl). Boşanan sinirlerine hakim olamıyordu. (C. Kartal)
  • Sinirlerini bozmak: Kızdırmak, sinirlendirmek: Ne yapacağını bilememek sinirlerini bozmuştu iyice. Ağladı ağlayacaktı. (Ö. Esmergül)
  • Sinirlerini germek: Birini sinirlenmeye hazır bir duruma getirmek: Camilere dadanan hırsızlar herkesin sinirlerini germişti. Şüpheli bir hareket yanlış anlamalara sebep olabilirdi. (E. Karadeniz)
  • Afyonu başına vurmak: Aşırı davranışlarda bulunacak kadar öfkelenmek, ne yaptığını bilememek.
  • Ağzı köpürmek: Çok öfkelenmek: Ağzı köpürdü, yüzü kızardı ve arkadaşını çekiştirmek için, ağzına ne geldiyse söyledi. (M. Yenigün)
  • Ağzını açıp gözünü yummak (açtı ağzını yumdu gözünü): Öfkelenip, bütün kaygıları bir yana bırakarak ağır sözler söylemek, azarlamak: Hızır Reis bunu işitince, açtı ağzını yumdu gözünü: "Ey nankör! Sana babalık edip, oğlum yerine koymuştum. Bana karşı ettiğinin aynısını Allah sana yaşatsın. Dilerim Allah'tan ki, kardeşinden beter olasın!.." (E. B. Merdivan)
  • Ateş kesilmek: Çok kızgın davranışlarda bulunmak, ateş püskürmek: Otelcinin karısı hiddetinden ateş kesilmiş, bana alabileceğine sövüyordu. (F. S. Sağlam)
  • Ateş püskürmek: Çok kızgın olmak: Bu olanlara lânetler okuyor, ateş püskürüyordu.
  • Ateş saçmak: Çok kızmak, aşırı öfkelenmek: Tepesi atmış, öfkeden köpürmüş, ateş saçıyor!
  • Ateşi başına vurmak: Çok kızmak, coşmak: Şehriyar böyle konuşunca ateşi başına vurdu Şahzaman'ın. (Binbir Gece Masalları)
  • Barut kesilmek (olmak): Çok öfkelenmek: Kumandan barut kesilmişti, adamlara ateş püskürdü. (Halikarnas Balıkçısı)
  • Başına kan çıkmak: Öfkelenmek, hiddete kapılmak, kontrolünü yitirmek: Pertev Bey'in başına kan çıktı, hiddetten bir kriz geçirdi ve büsbütün hastalandı. (M. Ayaşlı)
  • Burnundan solumak: Aşırı öfkelenmiş olmak: Burnundan soluyordu. Gözü bir şey görmüyordu. Yolunun üzerinde kim var, kim yok hiç kimseye bakmıyordu, gözlerini kan bürümüştü. (A. H. Haksal)
  • Canı burnundan çıkmak: Çok kızgın olmak, öfkelenmek: Canı burnundan çıkan Haydar Efendi: "Şimdi senin dağından dalyanından başlarım.." diye homurdandı. (M. Şeyda)
  • Dinden imandan çıkmak: Kendini kontrol edemeyecek kadar çok öfkelenmek, çok sinirlenmek: Paldır küldür girmiş Ali Rıza beyin odasına. "Yahu, siz insanı dinden imandan mı çıkaracaksınız?" demiş. (F. Erdinç)
  • Esip gürlemek: Sinirli bir biçimde kızmak, bağırmak: Paşa telefonda öfke köpürüyor, esip gürlüyordu: — Neden cepheden hücum etmiyorsunuz? Neden Mestan Tepe ele geçmedi? (A. E. Kavaklı)
  • Gazaba gelmek: Öfkelenmek, kızmak: Kötü kişi övülürse Allah gazaba gelir ve bu yüzden arş titrer. (Mesnevi)
  • Hiddete kapılmak: Öfkelenmek, kızmak: Hasan, büyük bir hiddete kapıldı. Yüzü kıpkırmızı oldu. Gırtlağı yırtılırcasına haykırdı: — Heyyy!.. Ne oluyor orada?.. Bırakın kadını!.. (Z. Danışman)
  • Hiddetten kudurmak: Çok öfkelenmek, aşırı derecede kızmak: Çok geçmeden Yörük Hasan hiddetten kudurmuş bir kalabalığın ortasında tekme tokat köye getirildi. (F. İ. Serhan)
  • Kan başına sıçramak (beynine çıkmak): Pek sinirlenip öfkelenmek: "Ne münasebet!" Kan başına sıçradı. Kaşlarını çattı. Gözlerini zavallı, şaşkın yörük delikanlısının üstüne dikti: — Baban kim be? (Ö. Seyfettin)
  • Keli kızmak: (Ender öfkelenenler için) Öfkelenmek, soğukkanlılığını yitirmek: Padişahın keli kızmış mı kızmıştır. Gözleri dumanlanmış, dişleri gıcırdamaya başlamıştır. (S. Birsel)
  • Küplere binmek: Aşırı öfkelenmek: Çok öfkelendi, küplere bindi. Bu işi gerçekleştirenleri cezalandırmak için bir adamını Bursa'ya gönderdi. (İ. Çolak)
  • Nevri dönmek: Belli etmemeye çalıştığı bir öfkeye kapılmak, çok sinirlenmek: Ufaklıkların, bu mors olayı karşısında kıkırdamaya, fıkırdamaya başladıklarını görünce nevri döndü: "Gidin!" diye bağırdı. (S. Kaymaz)
  • Sigortası atmak: (argo) Çok sinirlenmek: Hakim'in sanki sigortası attı; yüzü pancar gibi kıpkırmızı kesildi; sesi de salona sığmıyordu. (M. Niyazi)
  • Tepesi atmak: Birdenbire öfkeye kapılmak, öfkelenmek: "Ağabeyim size ayıp etti, asıl siz kusura bakmayın, aslında kötü kalpli değildir ama tepesi atınca önünü alamazsın," dedi. (C. Aktaş)
  • Tepesinin tası atmak/attırmak: Birdenbire çok sinirlenmek/sinirlendirmek: Tepesinin tası atmıştı, tam ağzını açıyordu ki omzuna bir el dokundu, müdür yardımcısıydı. "Sus," dedi (E. Serbes). Alırım ayağımın altına, çiğnerim valla! Tepemin tasını attırma, bak! (F. Baykurt)
  • Yağıp gürlemek: Birine çok sinirlenmek: Savcı esip yağıp gürledi, sonunda, "Çık odadan dışarı, bekle orda!" dedi. (T. Akan)
  • Zıvanadan çıkmak: (deyiminin anlamı)
    1. Taşkınlık gösterecek ölçüde sinirlenerek kontrolden çıkmak, çileden çıkmak: "Yine zıvanadan çıktı. Tutabilene aşk olsun!" (E. Caner)
    2. Denetlenemez duruma gelmek: Ondan sonra zaten iş zıvanadan çıktı. (G. Erbil)
  • Zıvanadan çıkarmak: Sinirlendirmek, öfkelendirmek: Osman Ağa'yı zıvanadan çıkardı bu gülüşler. (K. Bilbaşar)


Öfke ile ilgili atasözleri ve anlamları


İçinde "öfke" sözcüğü geçen veya o anlamda söylenen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Öfke baldan tatlıdır*: (atasözünün anlamı) Bazen öfkeye kapılmamak elde değildir ve öfkelendiğinde içini boşaltmak insanı ferahlatır.
  • Öfke gelir göz kararır, öfke gider yüz kararır: İnsan öfkeye kapılınca ne yaptığını bilmez ve taşkın davranışlarda bulunur. Öfkesi yatışınca da yaptıklarından pişmanlık duyar.
  • Öfke (sinir) ile kalkan ziyanla (zararla) oturur*: Öfkesine kapılarak iş gören sonunda güç duruma düşer, zararını görür.
  • Öfke önden gider, akıl arkadan gelir: Öfkesine hakim olamayan, mantıklı düşünemez; aklı başına geldiğinde ise iş işten geçmiş olur.
  • Öfke tatlıdır, ama sonu çok acıdır: Bir şeye sinirlenip bağırıp çağırmak insanı bir bakıma rahatlatır, ama istemediği şeyleri de yapmış olur. Sonunda ise ya pişmanlık ya ceza vardır.
  • Öfkede akıl olmaz: Öfke anında alınan kararların veya yapılan davranışların genellikle isabetli olmadığını ve daha sonra pişmanlıkla sonuçlanabileceğini anlatır.
  • Öfkeli başta akıl olmaz/akla yer olmaz: Öfkenin mantıklı düşünmeyi engellediğini, öfke anında yapılanların ve alınan kararların genellikle hatalı veya pişmanlık verici olabileceğini ifade eder.
  • Öfkeye egemen olma, düşmanı yenme gibidir: Öfke, insanın başına bazen düşmanın bile açamayacağı dertler açar. Bu yüzden kişinin öfkesini yenmesi düşmanını yenmesiyle eşdeğerdir.
  • Acı soğan kabuğunu acıtır: Geçimsiz ve sinirli kişiler daha çok kendilerine zarar verirler.
  • Açtı ağzını, yumdu gözünü*: "Öfkelenerek veya kızarak ağır sözler söyledi" anlamında bir atasözü.
  • Akşamki öfkeyi sabaha bırak, akşamki işi sabaha bırakma: Öfkelendiğinde, hemen tepki vermek yerine sakinleşmek için zamana ihtiyaç olduğunu ve bu nedenle öfkeyi yatıştırmanın önemini vurgular. Diğer yandan, günlük işler ve sorumlulukların ertelenmemesi gerektiğini, yapılması gereken işlerin zamanında tamamlanmasının daha doğru olduğunu ifade eder.
  • Arı kızdıranı sokar: Kişi, sonunda öleceğini de bilse kendisini sinirlendirene saldırır.
  • Arı yuvasına kazık dürtülmez: Sinirlendiğinde insana zarar verebilecek şeylerden uzak durmalıyız.
  • Ateşe ateş değil su atılır: Çabuk sinirlenen kimselerle konuşurken onlarla aynı tavrı takınmamalı, sakin ve hoşgörülü olmalıyız.
  • Ateşe su at, barut atma: Kızdığında çevresine zarar verebilecek kimselere karşı yumuşak ve hoşgörülü ol, onları sinirlendirecek davranışlardan kaçın.
  • Ateşin üzerine ateşle gidilmez: Öfkeli, belalı kişilerle tartışmaya girilmez.
  • Boş yere öfkelenmek, kendi kendini sıkıntıya sokmak demektir: Gereksiz şeyler için öfkeye kapılan kişi en çok zararı kendisi görür.
  • Çingene ele kızmış, kendi çocuğunun ağzını paylamış: Çekingen, korkak kimseler başkalarına sinirlendiklerinde ellerinden bir şey gelmediği için hırsını kendi çocuklarından alırlar.
  • Evine geldiğinde, ne denli öfken olsa da söyleme: Öfkeyi aile içine taşımak huzuru bozar.
  • Gazap gelince akıl gider: Aniden meydana gelen üzücü bir olay karşısında insan ilk anda ne yapacağını düşünemez.
  • Gazap (hiddet) her fenalığın başıdır: Öfke ve hırs insana her türlü kötülüğü yaptırır.
  • Gergin ip çabuk kırılır: Olur olmaz her şeye sinirlenip bela çıkaran kimseler kısa zamanda bunun cezasını çekerler.
  • Gözü kararan en sevdiğini karalar: İnsan aşırı derecede öfkeye kapılınca farkında olmadan yakınlarına bile kırıcı davranışlarda bulunabilir.
  • Hiddet tatlı ama meyvesi acıdır, nasihat acı ama meyvesi tatlıdır: Kızgınlıkla yapılanlar insana zarar verir, ama nasihati dinlemek kişiyi sakinleştirir ve zararlardan korur.
  • "İt ısırmaz, at tepmez" deme: Sinirli, saldırgan kimselerin sessiz sakin görünüşüne aldanmamalıyız.
  • Karıncanın bile safrası vardır: Çok sakin ve hoşgörülü kişiler bile üzerlerine fazla gidildiği zaman sinirlenip karşısındakine zarar vermek isteyebilirler.
  • Kaynayan kazan kapak tutmaz: Çabuk öfkelenen sinirli insanlar, etrafındakileri rahatsız ederler ve bunları sakinleştirmek güçtür.
  • Kediyi sıkıştırırsan üstüne atılır: Zararsız, sakin kimselere canını yakacak bir davranışta bulunulursa çok sinirli ve saldırgan bir hal alırlar.
  • Keskin bıçak tez körelir: Çabuk sinirlenip öfkelenen çok çabuk yatışır.
  • Keskin sirke küpüne (kabına) zarar* (Acı sirkenin kâseye zararı var): Öfkeli, sert kimsenin zararı kendisinedir.
  • Kuduz köpek önce sahibini ısırır: Sinirli ve saldırgan kimseler önce kendi yakınlarına zarar verir.
  • Kuduz ölür, amma daladığı da ölür: Aşın hırslı ve sinirleri kimselerin başı dertten kurtulmadığı gibi başkalarının da başını derde sokarlar.
  • Niyet hayır, akıbet hayır: İyi niyetle ve sinirlenmeden yapılan işin sonu iyi biter.
  • Pire için yorgan yakılmaz: Ufak tefek aksiliklere öfkelenip daha çok zarara uğrayacağımız davranışlardan kaçınmalıyız.
  • Rüzgar eken fırtına biçer: Olur olmaz şeylere sinirlenip sürekli çevresindekilere saldıran insan ummadığı kadar büyük bir tepkiyle karşılaşır.
  • Şiddetten ziyade mülayemet iş görür: Öfkeyle, sertlikle hiç bir iş halledilmez. Sakin ve iyi ni yetli davranılırsa daha başarılı olunur.
  • Tez kabaran tez söner: Çabuk öfkelenen kimseleri yatıştırmak kolay olur.
  • Yangına körükle gidilmez: Bir kargaşayı soğukkanlılıkla yatıştırmak yerine sinirli davranışlar da bulunulursa, kargaşa daha çok büyük.
  • Yavaş (yumuşak huylu) atın çiftesi (tekmesi) pek (yavuz) olur*: Sabırlı ve yumuşak huylu insanları öfkelendirmemeye çalışmalı.
  • Yavaş tükürüğün sakala zararı vardır*: Gerektiği ölçüde gösterilmeyen sertlikten, sahibi zarar görür.
  • Yıkılacak değirmen çabuk döner: Hırsla öfkeyle hareket edenler mutlaka bir belayla karşılaşırlar.
  • Yılanın kuyruğuna basmazsan dalamaz: Sinirli insanları kızdıracak, hatalı davranışlar yapmazsak, onlar da bize zarar vermezler. Tehlikeli insanlar kışkırtılmamalıdırlar.
( 6 soru/yorum )

Soru ve Yorumlar: 6


Anonim:
çok işime yaradı sağolun sorana ve yazana
25/3/13 17:31
Anonim:
Deli deliyi görünce çomağını saklar : Öfkeli kişiler kendisdinden daha öfkeli birini görürlerse hemen yumuşar ve iyi davranırlar

( Umarım işinize yarar :))
17/4/13 21:16
Anonim:
Deyimle atasözünü karıştırmayan sayılı sitelerdensiniz.
12/4/14 21:00
Anonim:
işime yaramadı


13/4/16 09:51
Anonim:
Wel done
27/11/16 13:03
Anonim:
Ben hiç beğen medim.
16/12/20 20:51