İş ile ilgili atasözleri deyimler ve anlamları

Yayınlanma: 21.10.10 Düzenlenme: Soru/Yorum: 0

İlgili deyimler ve anlamları


Kravat ve kasktan oluşan iş sözcüğü
İş
İçinde "iş" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:

  • İş açmak: Gereksiz yere uğraştırıcı bir işe neden olmak.
  • İş ayağa düşmek: İş yetkisiz ve sorumsuz olanların eline düşmek.
  • İş başa düşmek: (deyiminin anlamı) Kendi işini kendi görme zorunda kalmak.
  • İş bilmek: Becerikli olmak.
  • İş bitirmek:
    1. Bir işi iyi bir sonuca ulaştırmak.
    2. (Bir şey) İş görmeye elverişli olmak.
  • İş (birinde) bitmek: İş onda sonuçlanmak.
  • İş çatallanmak: Bir işte güçlükle karşılaşmak, çözüm güçleşmek.
  • İş çevirmek: Gizli amaçlarla dolambaçlı iş yapmak.
  • İş çığırından (şirazeden) çıkmak: (Bir konu) Önüne geçilemez, karmakarışık duruma gelmek.
  • İş çıkarmak:
    1. Çok iş yapmak.
    2. İş açmak.
  • İş çıkmak: Yapılmak üzere, bir sorun ortaya atılmak, beklenmedik bir güçlük çıkmak.
  • İş çıkmaza girmek: Bir iş içinden çıkılması güç bir durum almak.
  • İş dallanıp budaklanmak: İş çığırından çıkıp herkes tarafından duyulmak.
  • İş dayıya düştü: → Gayret dayıya düştü.
  • İş değil:
    1. Çok kolay.
    2. Olur mu ya! Böyle olmayacaktı, olmamalıydı.
  • İş değişir: Durum değişir: Bak, o zaman iş değişir!
  • İş düşmek: Görev gerekmek, yapılması gereken bir işle ilgili görev belirmek.
  • İş görmek:
    1. İş yapmak.
    2. Elverişli olmak: Anahtar yoksa pense de iş görür.
  • İş güç: Yapacak belli bir şey, meşguliyet, görev.
  • İş icat etmek: İş çıkarmak.
  • İş inada binmek:
    1. Direnmek.
    2. Bir işin üstesinden gelebileceğini göstermeye çalışmak.
  • İş işten geçmek: Vaktinde davranılmadığı için fırsat kaçırılmış olmak, bir daha o işi yapma olanağı kalmamak.
  • İş karıştırmak:
    1. Fitne fesat karıştırmak.
    2. Düzgün yürüyen işi güçleştirecek durum meydana getirmek.
  • İş olacağına varmak: Bir konu hakkında aldırmamak, boş vermek anlamında kullanılır.
  • İş olsun diye: Sözde iş yapıyor, gereksiz, anlamsız işler.
  • İş sarpa sarmak: İş içinden çıkılması güç ve tehlikeli bir duruma girmek.
  • İş var: "Ondan yararlanılır", "iyi işler çıkar": Bu çocukta iş var.
  • İşi başından aşmak (aşkın olmak): Pek çok işi olmak.
  • İşi bitmek: Hali, gücü kalmamak, iş yapamaz duruma gelmek.
  • (Birine, bir yere) İşi düşmek:
    1. Birinin yardımına ihtiyaç duymak.
    2. Bir yerde yapılacak işi olmak.
  • İşi gücü yok: Uğraşacak bir işi yok, boşta gezer.
  • İşi iş olmak: İşi yolunda gitmek, yolunda olmak: Oh, işiniz iş!
  • İşi oluruna bırakmak: Bir konuyu önemsemeyip olayların akışına bırakmak.
  • İşi sağlama (sağlam kazığa) bağlamak: Bir konu hakkında gerekli önlemleri almak.
  • İşi savsaklamak: İşi yavaşlatmak, işe gereken önemi vermeyip geçiştirmek.
  • İşi tıkırında (olmak): İşi hiç aksaksız yürümek, işi yolunda olmak, işi yolunda gitmek.
  • (Bir nal buldu) İşi üç nalla bir ata kaldı: Önemsiz bir olanak yakaladı da şimdi sıra tamamlamaya kaldı.
  • İşi var: (mecazi) Çekeceği var.
  • İşi yokuşa sürmek: Bir konuda güçlük çıkarmak.
  • İşi (işler) Yolunda olmak (gitmek): İşi (işleri) memnunluk verecek yolda yürümek.
  • İşi yüzüne gözüne bulaştırmak: Bir işi karmakarışık duruma sokmak.
  • İşin başı: Bir işin en önemli noktası, işin çıkış noktası.
  • İşin içinde iş var: (Bir işin) İç yüzü başka, herkesin bilmediği bir şey var.
  • İşin içinden çıkmak (sıyrılmak):
    1. Karışık bir işten bir zarara uğramadan kendini kurtarmak.
    2. Karışık ve çetin bir sorunu çözmek.
  • İşin içinden çıkamamak: Başaramamak, sorunu çözememek.
  • İşin iç yüzü: Konunun gerçek yönü.
  • İşin mi yok?: Boş ver, aldırma, böyle şeylerle uğraşma!
  • İşin rengi değişmek: İş, konu, başka bir niteliğe bürünmek.
  • İşin ucu birine dokunmak: → Ucu (birine) dokunmak.
  • İşin ucunda: Bu işin sonunda.
  • İşin üstesinden gelmek: İşi başarmak, becermek.
  • İşine gelmek: Çıkarına uygun düşmek.
  • İşine gelmemek: Amacına uygun olmamak.
  • İşine gücüne bakmak: Başkasının işine karışmayıp kendi işiyle uğraşmak.
  • İşini bilmek:
    1. Nereden yararlanacağını bilmek.
    2. İşinin ehli olmak.
  • (Birinin) İşini bitirmek:
    1. Birini artık iş yapamayacak güçsüzlüğe uğratmak.
    2. Öldürmek.
  • İşini uydurmak: Kurnaz davranarak konuyu çözmek.
  • İşinin eri: Becerikli, elinden iyi iş gelen.
  • İşler becermek: Uygunsuz ve gizli işler yapmak.
  • İşten bile değil: Pek kolay ve basit.
  • İşten el çektirmek: Görevden uzaklaştırmak.


İlgili atasözleri ve anlamları


İçinde "iş" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:

  • İş amana binince kavga uzamaz: (atasözünün anlamı) Çekişenlerden bir taraf aman dilerse kavga biter.
  • İş anlatılıncaya kadar baş elden gider: Dava anlatılıncaya kadar olacak olanlar olur.
  • İş bilenin, kılıç kuşananın: Her şey, onu gereğince kullanmasını, ondan yararlanmasını bilene yakışır.
  • İş insanın aynasıdır: Bir insanın nasıl bir kimse olduğunu, yaptığı iş gösterir.
  • İşin yoksa şahit ol, paran çoksa (borcun yoksa) kefil ol: Dertsiz başını derde sokmak istiyorsan ya şahit ol ya kefil.
  • İşine hor bakan (sanatını hor gören) boynuna torba takar: İşini küçümseyen kişi işinden olur, dilencilik etmek zorunda kalır.
  • İşini kış tut da yaz çıkarsa bahtına: İnsan, işleri hep ters gidecek gibi önlem almalı; işler yolunda giderse elbet daha çok sevinir.
  • İşten artmaz, dişten artar: Kazanç çok olsa da tutumlu davranılmayınca para biriktirilemez.
( 0 soru/yorum )