İş ile ilgili deyimler ve anlamları
İş |
İçinde "iş" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
( atasözlerine geç )- İş açmak: Gereksiz yere uğraştırıcı bir işe neden olmak: Seni tehlikeye attı, başımıza iş açtı. (Ş. Aksu)
- İş almak: Yapılması kesinleşen bir işi üstlenmek, taahhüt altına girmek: Hepimiz bu orduda bir iş aldık. (Z. Korkmaz)
- İş ayağa düşmek: İş yetkisiz ve sorumsuz olanların eline düşmek: Biz kendimiz bunu yapamazsak başkaları bizim yerimize yapar ve iş ayağa düşer. (A. Ağaoğlu)
- İş başa düşmek: (deyiminin anlamı) Kendi işini kendi görme zorunda kalmak: Babamız amcalarımız harbe gittiler. İş başa düştü... (K. Erzurum)
- İş bilir: Becerikli: Anam iş bilir kadındır. Seni hiçbir şey için yormaz; her şeyi hazır bulursun. (A. Adıgüzel)
- İş bitirmek:
- Bir işi iyi bir sonuca ulaştırmak: O, işlerin adamıdır, iş biriktirmez, iş bitirir. (N. Yıldız)
- (Bir şey) İş görmeye elverişli olmak: ... fermuarlıdır. Cırt açılır, iş bitirir cırt kapanır. (A. Kaya)
- İş (birinde) bitmek: İş onda sonuçlanmak: Bu iş abimde biter. Sen abimle bir konuş... (A. E. Kavaklı)
- İş buyurmak: Bir işin yapılmasını istemek: Tembele iş buyur, sana akıl öğretsin. (atasözü)
- İş çatallanmak: Bir işte güçlükle karşılaşmak, çözüm güçleşmek: ... arzın yaşı ilerledikçe aradaki farkın çoğaldığını göstermesi üzerine mesele değişmiş, iş çatallanmış... (Ankara Üni.)
- İş çevirmek: Gizli amaçlarla dolambaçlı iş yapmak: Belki de Aras, Ünal'ın adamıydı ama arkasından iş çeviriyordu aynı zamanda. Bilemezdim ki. (S. Oruç)
- İş çığırından (şirazeden) çıkmak: (Bir konu) Önüne geçilemez, karmakarışık duruma gelmek: İş çığırından çıktı. Bir anda odanın içi polis, jandarma, sivil memurlarla doldu (F. Demiroğlu). Bir curcunadır gitmektedir. İş, şirazeden çıkmıştır. (Türkoloji)
- İş çıkarmak:
- Çok iş yapmak: İyi tutundu hayata. İyi iş çıkardı. (Y. Ramazanoğlu)
- İş açmak: "Hay aksi," dedi. "Başımıza iş çıkardı bu orman," diyerek atından indi. (O. Şahin)
- İş çıkmak: Yapılmak üzere, bir sorun ortaya atılmak, beklenmedik bir güçlük çıkmak: Tam belimizi doğrultacağımız sırada, bu iş çıktı başımıza. (E. Toy)
- İş çıkmaza girmek: Bir iş içinden çıkılması güç bir durum almak: Kadın boşanmak istemiş, adam bu işe yanaşmamış. Öfkelenmiş, çocuğun üzerinden silinmesini istemiş, direnmiş, dayatmış, iş çıkmaza girmiş. (İ. Z. Eyuboğlu)
- İş dallanıp budaklanmak: İş çığırından çıkıp büyüyerek iyice karışık bir hal almak: Hakikat tabak gibi meydana çıkıyor... İş dallanıp budaklanıyor... Hem de ne şekilde? (R. N. Güntekin)
- İş dayıya düştü: → Gayret dayıya düştü
- İş değil:
- Kolay bir iş, herkes yapabilir: Doğmak iş değil, yaşamak iş! (F. Baykurt).
- Bu bir başarı değil, bu bir beceri değil, yapılacak şey değil, yersiz ve abes: Yaptıklarından ben utanıyorum. Onların yaptığı da iş değil. İş yerinde olacak iş mi bu? (M. R. Er)
- İş değişir: Durum değişir: Ha, bak o zaman iş değişir! Getir sen şahitlerini!
- İş düşmek: Görev gerekmek, yapılması gereken bir işle ilgili görev belirmek: Yaşlı kadınlar ve çocuklara bile iş düştü; susamışlara su, acıkmışlara ekmek yetiştirdiler. (İ. Bertan)
- İş etmek: Birine beklemediği bir davranışta bulunarak zarar vermek, kötülük yapmak: Benimki geçen hafta bana bir iş etti. Kadınların erkekleri boşaması eğer âdet olmuş olaydı o saatte iraden elinde olsun, deyiverirdim... Vesselâm... (H. R. Gürpınar)
- İş görmek:
- İş yapmak: Çok söyler hakimden ziyade çok is görür amire muhtaçsınız. (M. Rıfat)
- Elverişli olmak: "Bir de merdiveni istiyorum, mutfak taburesi de iş görür gerçi."
- İş icat etmek: İş çıkarmak: Boş durmazlar; kendilerine bir iş icat eder, mutlaka çalışırlar. (A. Nesin)
- İş inada binmek:
- Zıt görüş ve davranışta ısrar etmek, direnmek: Gelmemekte ısrar ediyordu. Anlaşılan iş inada binmişti. (C. Suavi)
- Bir işin üstesinden gelebileceğini göstermeye çalışmak: İmtihanda başarısız olmamak için de deli gibi çalışıyordum. İş inada binmişti. Bu, benim bütün benliğimi istila eden bir meydan okumaya ve bir izzet-i nefis meselesine dönüşmüştü. (A. Y. Özemre)
- İş işten geçmek: Vaktinde davranılmadığı için fırsat kaçırılmış olmak, bir daha o işi yapma olanağı kalmamak: Tulumbacılar hadise mahalline ulaştıklarında alevler tüm konağı sarmış, iş işten geçmişti. Bu saatten sonra onların yapabileceği tek şey bu yangının yan binalara sıçramasını önlemekten ibaretti. (Rıhtım)
- İş (birine) kalmak: İşin bitmesi için asıl gayret birine düşmek: Bütün iş karısına kalmıştı. Hemen hazırlıklara başladı. Önce kızı istediklerinde, kızın sözü kesildiğinde, hemen bir söz yüzüğü takılacaktı... (S. S. Pınar)
- İş karıştırmak:
- Fitne fesat karıştırmak: Âlemi birbirine katan, bunca iş karıştıran... (F. Arslan)
- Düzgün yürüyen işi güçleştirecek durum meydana getirmek.
- İş mi?: Yapılan bir şeyin beğenilmediğini, küçümsendiğini bildiren bir deyim: Hüsem, sabrını tüketmişti. "Yaptığın iş mi? Ocağımıza incir ağacı mı dikmek niyetin?" (H. Sönmez). Efendi'ye dönerek: —Senin yaptığın iş mi Peyami? Ne uzaylısı? Sen çıldırdın mı? (Y. Asal)
- İş ola:
- "Sanki bir marifet yaptın," "iş olsun diye," "bu yaptığın da iş mi?" anlamlarında alay ve küçümseme yollu söylenir: İş ola beri gele (E. K. Eyuboğlu)
- Genellikle esnaflar arasında yaptığı işin hayırlı olması temennisini taşıyan söz: İş ola, hayrı gele. İş ola padişahım. (Ahmet Vefik Paşa)
- İş olacağına varmak: Bir soruna aldırmamayı, ne yapılırsa yapılsın yine aynı sonuca ulaşılacağını anlatan bir deyim: Çırpınma. Her iş olacağına varır. Ne yaparsan yap, olması lâzım gelen şey olacaktır. Kendini bırak (P. Safa). İş olacağına varır. Nice şer gibi görünen şeyler vardır ki sonu hayır getirir... (H. E. Şadi)
- İş olsun diye: Bir şey yapmış gibi görünmek için, gereksiz, öylesine: Evvela iş olsun diye, vakit geçsin diye elimize aldığımız kitap bizi gittikçe kendine doğru çekiyor. (C. S. Tarancı)
- İş sarpa sarmak: İş içinden çıkılması güç ve tehlikeli bir duruma girmek: İş sarpa sardı canım. Hemen bir çare bulmamız gerek. (Türk Dili)
- İş tutmak: Kendi başına serbest bir iş kurmak, iş sâhibi olmak: O zengin oldu da, şehirde iş tuttu da, damadının yanında çalıştı da onun için terk etti balıkçılığı. (Y. Kemal)
- İş var: "Ondan yararlanılır", "iyi işler çıkar" anlamında bir deyim: Onu gören herkes "bu çocukta iş var", "bu çocuk gelecek vaat ediyor," "bu çocuk boks için yaratılmış" demekten kendini alamıyordu. (Muhammed Ali)
- İş vermek: Birine yapacak iş göstermek: İnsana iş değil, işe insan verelim ki, işin dilinden anlasın, ona göre hareket etsin. (S. Özakyol)
- İş yapmak:
- Çalışmak: Hem zahmetsiz bir iş yapıyor, hem de çok para kazanıyor. (A. Kaya)
- İsabetsiz, yersiz bir şey yapmak: "Baban da amma iş yaptı. Zehra bizim öz yeğenimiz. Küpeli'ye gitmeden bize gelemez miydi?" Sesi azarlar gibi çıkıyordu. (N. Doymuş)
- İş yok: "O şeyden yarar beklememeli" anlamında kullanılan bir deyim: "Usta be, iş yok onda... Belediye çöp arabası görse almaz valla" dedi. (M. Başaran)
- İşe almak: Birini iş yerinde çalıştırmaya başlamak: Ahmet'i işe aldı, yatacak yer verdi. (E. Sarı)
- İşe bak!: Şaşırılacak bir durum karşısında kullanılan bir deyim. "Şu işe bak! Dağ başında bile Zeynep'le karşılaştık. Vardır bunda bir hayır," diye geçirdi içinden. (R. Tekin)
- İşe girişmek (koyulmak): Bir işi yapmaya başlamak: Büyük bir şevkle işe girişti (A. E. Kavaklı). "Baş üstüne!" deyip işe koyuldu. (K. Bilbaşar)
- İşe girmek: Göreve, çalışmaya başlamak: Çok güzel, rahat bir işe girdi, önce arabasını aldı, şimdi de sıra ev almaya geldi. (D. Dündar)
- İşe karışmak:
- Herhangi bir konuda katkıda bulunmak, görev almak: ... koca haksız çıkacakken Derviş işe karışır ve kocayı kurtarır. (S. Sakaoğlu)
- Herhangi bir konuda olumsuz yönde müdahale etmek: Olur olmaz her işe karışır ve çenesini tutamazmış (G. Süngü).
- İşe koşmak: Birine iş yaptırmak: Oğluna bin lira sermayeyi de verip işe koşuyor. (M. N. Özön)
- İşe sarılmak: Kendini tamamen bir şeye veya işe vermek: Büyük bir gayret ile işe sarıldı, sabah erkenden, akşam geç vakte kadar işi ile meşgul oldu. (Y. H. Hacib)
- İşe yaramak: Kendisinden faydalanılmak, bir yerde kullanılmak: Demek ki, bir işe yaradı çabalarımız. Sen böyle dedikten sonra... (E. Toy)
- İşi aksi (ters) gitmek: İstenilen sonucu elde edememek: Hem parasızın her işi aksi gider; biletini düşürür, ceza alırlar, camekân kırar, ödetirler; paltosunu asar, çalarlar; hatta bazan cebinde kalan dört kuruşu da yankesiciler kaparlar... (R. H. Karay)
- İşi Allah'a kalmak: Güç şartlar altında, kimseden yardım umudunun kalmadığı bir durumda bulunmak: Sıcaktan bunalmış, susuzluğa, korkuya düşmüş, işi Allah'a kalmıştı. (İ. Sarı)
- İşi azıtmak: Çok ileri gitmek, aşırılığa kaçmak, zarar verecek tarzda aşırı davranmak: İşi azıttı da, ilâhlık davasına kalkıştı! (O. N. Topbaş)
- İşi başından aşkın olmak: Pek çok işi olmak: Her biri için koşturacak olursam ben de nalları dikerim. Üstelik, gördüğün gibi, işim başımdan aşkın.
- İşi bitmek:
- Hali, gücü kalmamak, iş yapamaz duruma gelmek: Yaşlandım artık, işim bitti.
- Ölmek: Ecel geldi işim bitti / Gözlerimde yaşım bitti (H. Cılız)
- İşi bozmak: Yapılan anlaşmayı, verilen sözü tutmamak: Vezire korkunç rüyalar peyda etti, o da korkudan bu işi bozdu. (C. Kudret)
- İşi ciddiye almak: Soruna önem vermek: Durumun vahametini anladı ve işi ciddiye aldı. (M. Belge)
- İşi çıkmak: Başka bir işle meşgul olmak: Adapazarı'na gidecekti, gitmemiş. Önemli bir işim çıktı, demiş. (A. E. Kavaklı)
- İşi (bir şeye) dökmek: İşi değiştirip bir başka biçime sokmak: Karşı taraf işi zorbalığa döküyor (F. Yaşlı). İşi ticarete döküyor. Her yıl bir oyun yazıyor, gülüyor, güldürüyor, cebini de dolduruyor (Varlık yıllığı). Bu durum onu rahatlatmış olmalı ki işi nasihate döküyor. (A. Güzelce)
- (Birine, bir yere) İşi düşmek:
- Birinin yardımına ihtiyaç duymak: "Şeref oğlum sana işim düştü! Şu Mustafa'nın yaşadığı yerin adresini bulsana bana." (S. Bozçelik)
- Bir yerde yapılacak işi olmak: "Geçenlerde belediyeye işim düştü."
- İşi gücü yok: Uğraşacak bir işi yok, boşta gezer: "Emekli ya, işi gücü yok. Vakit geçirecek oyuncak arıyor." (K. Erzurum)
- İşi ileri götürmek: Beklenenden daha aşırı davranışlar içine girmek: Tehdit edecek kadar işi ileri götürmüştü. (E. Şen) Evlenme teklif etmeye kadar işi ileri götürdü. (G. Boralıoğlu)
- İşi iş, kaşığı gümüş: "İşi tam istediği yolda" anlamında kullanılan bir söz: Yeni zenginlerden Abdülcebbar Beyin gene işi iş, kaşığı gümüş. Hükûmetle dokuz yüz bin liralık bir şimendifer mukavelesi imzaladı. Kırmızı yüzü biraz daha kızardı, şişman vücudu biraz daha ağırlaştı... (S. Erol)
- İşi iş olmak: İşi yolunda gitmek, yolunda olmak: "Valla işiniz iş!" dedim. "Öyle iş ki! Hem seyirlik, hem doyumluk!" (F. Baykurt). Bu dünyada işiniz iş amma, öteki dünyayı bilmem. (M. Tuğrul)
- İşi kotarmak: İşin üstesinden gelmek: "Bu işi kotaracak bir ulak aradı. "Kim beş günde bana oradan haber getirirse ona hazineler vereceğim" diye tellal çağırttı. (Mesnevi)
- İşi ne?: "Ne işi var?" anlamında birinin veya bir şeyin bir yerde bulunmaması gerektiğini anlatır: Bizim Ali Reis'in burada işi ne? Belki yolunu şaşırmıştır Reisim! (B. Büyükarkın). Sınıfa vardığımızda, "Ayna'nın burada işi ne?" diye söylendim. (G. Kıral)
- İşi olmak:
- Yapacak bir işi bulunmak: Haydi kalk! Bugün çok işimiz var, dedi. (R. Karzan)
- İşi istediği tarzda hallolmak: "Eh artık işin oldu. Okula giriyorsun." diye müjdeledi. (Y. K. Tengirşenk)
- Uğraşmak zorunda kalmak: Her şeyden şikâyet edeceksen işimiz var seninle...
- İşi oluruna bırakmak: Bir konuyu önemsemeyip olayların akışına bırakmak: Sonra baktım ki başa çıkamayacağım, işi oluruna bıraktım. (Y. Kemal)
- İşi pişirmek:
- Aralarında gizlice anlaşmak: Bütün işi pişirmiş, tuzağı kurmuş, son darbeyi indirmek üzereydi (Y. K. Karaosmanoğlu).
- Kadın ve erkek cinsel açıdan birlikte olmak: Samanlıkta işi pişirmişler. Kız gebe kalınca da, Ali imama nikâhını kıydırmış (K. Bilbaşar). Meğer çoktan işi pişirmişler, daha o zaman evlendiler. Şimdi baş başa yaşıyorlar (A. Gündüz).
- İşi pişkinliğe vurmak: Anlamazlıktan gelip saygısızca davranmak, kötü bir davranışa veya söze aldırmamak: O gece yanımızda başka biri vardı ve her şeye burnunu sokuyor, karışıyordu. Zaman zaman Balıkçı ona sinirleniyordu ama adam oralı olmuyor, işi pişkinliğe vuruyordu. (N. Tavlaş)
- İşi rast gitmek: İşi umduğu gibi olmak: Başı sıkıştığı meselelerde: "Anne dua et, şu bizim işimiz rast gitsin.." diye dua isteyecek kadar, kendine göre bir inanç sahibi idi (S. Ayverdi). Bu kez işimiz rast gitti, çok aramayacağız. Hemen sofrada laflarız adamla, bir iki resmini de aldık mı, tamam. (N. Güreli)
- İşi resmiyete dökmek: Bir iş veya duruma resmî bir nitelik kazandırmak: Gündüzün ortasında herkesin gözü önünde o kitapları kurtardık. Bu iş için zabıt da tuttuk! Yani işi resmiyete döktük (İ. Kaygusuz). Zeliha'yla üç sene yuva filan kurmadan yaşadınız... Kızla evlen, şu işi resmiyete dök diye o kadar yalvardıydım sana... (N. Hikmet)
- İşi sağlama almak: İşin gerçekleşmesi ve bozulmaması için gerekli önlemleri almak: İşi sağlama almak için ondan üç kez söz aldı Dede. (A. Kıraç)
- İşi savsaklamak: İşi yavaşlatmak, işe gereken önemi vermeyip geçiştirmek: Aradan bir ay geçti. Yusuf Paşa Aydın'a dönmek için her gün izin istiyor, sadrazam da, bugün yarın diye işi savsaklıyordu. (A. Gökbel)
- İşi şakaya vurmak (dökmek): Ciddi başlayan bir sözü veya davranışı şakaya çevirmek: "Önce tezgahtarlık yapıp işi öğreneceğim. Daha sonra da mutlaka işimin patronu olacağım." Arkadaşı işi şakaya vurdu: "İyi. Beni de yanına alırsın değil mi?" (N. Gazioğlu).
- İşi tatlıya bağlamak: Sorunlu bir işi iyi bir sonuca ulaştırmak, bir problemi iyi bir biçimde çözmek: Günlerce kızın izini süren kardeşler, durumu kan davasına dönüştürecekken, aklıselim davranan hanımlar ve dostlar araya girerek işi tatlıya bağladılar. (S. Aktaş)
- İşi tıkırında (olmak): İşi hiç aksaksız yürümek, işi yolunda olmak, işi yolunda gitmek: Her şey güzel anasını satayım, her şey yolunda, herkesin işi tıkırında, herkesin keyfi gıcır, bir ben kaldım böyle kararsız. (S. Demiray)
- İşi uzatmak: Bir işi sonuçlandırmamak: Çoktan paydos vermesi gerekiyordu. Biliyordu bunu ama, mahsustan ağır alıyor, işi uzattıkça uzatıyordu. (Ş. Kurdakul)
- İşi üç nalla bir ata kaldı: (bir at sahibi olmak isteyen yoksul birinin sadece bir nal bulmasından yola çıkarak) Gerçekleştirilecek bir işle ilgili olarak elde edilen olanağın önemsizliğini ve işin gerçekleşmesi için daha önemli diğer şeylere gereksinme bulunduğunu alay yollu anlatır: Eh, ihtilâlin yemini de, eski örgütlerden hazır sayılırdı... Parolası da bulundu mu, gerisi üç nalla bir ata kalıyordu... (Ö. Öymen)
- İşi var: (mecazi) Çekeceği var: Kalbimizle işimiz var. Öyle böyle değil, çok ciddi işimiz var. (S. Gündüzalp)
- İşi (bir şeye) vurmak: İşi değiştirmek: — Ne oluyorsun Bedri, dedi, kavga mı edeceğiz? Sonra işi gene şakaya vurdu: Peki, peki, aman istediğin gibi olsun!... (E. M. Karakurt)
- İşi yokuşa sürmek: Bir konuda güçlük çıkarmak: En basit konularda bile Türk isteklerine karşı çıkıyor, işi yokuşa sürüyor, hiçbir sorunun çözülmesine izin vermiyordu. (İ. Ş. Kaymaz)
- İşi yoluna koymak: İşi yapılabilir ve daha iyi bir duruma getirmek: Kedi işini yoluna koymuş ekmek elden su gölden geçinip gidiyordu. (S. Demir)
- İşi (işler) yolunda olmak (gitmek): İşi (işleri) memnunluk verecek yolda yürümek: İki yıldır şükürler olsun, işi yolundaydı. Kira ile yük getirip götürüyordu. Çiftini sürüyordu, harmanı kaldırıyordu... (T. Apaydın). Çaba sonuç verdi, işler yolunda gitti ve minicik bebenin başındaki o kuyruklu bela tümden defolup gitti. (P. Sutlas)
- İşi yüzüne gözüne bulaştırmak: Bir işi karmakarışık duruma sokmak: Son derece beceriksiz davranmış, işi yüzüne gözüne bulaştırmıştı (M. Sertoğlu). Bilgisiz ve tecrübesizse o işi yüzüne gözüne bulaştırır. İşi de kendini de berbat eder. Çünkü başarılı bir iş ve sanat, büyük ustalık ve liyakat ister. (O. N. Topbaş)
- İşin başı: Bir işin en önemli noktası, işin çıkış noktası: Yine durmaz akar gözümün yaşı, derler ki sağlıktır her işin başı (Aşık Sarıgözoğlu). İşin başı iyi niyettir, bütün davranışlar değerini niyetten alır. (Keşkül)
- İşin doğrusu: Açıkçası: — Sende bu cevher vardı, ama kullanmıyordun... — Vallahi, işin doğrusu, ben de kendimden bu başarıyı beklemiyordum (H. Adıgüzel). İşin doğrusu bu ya, böylesi bir olayı yaşayacağı yüz yıl düşünse aklına gelmezdi. (S. Gök)
- İşin garibi: Şaşılacak olan, tuhaf olan şey şu ki: İşin garibi sanki herkes durumun farkındadır da hiç kimse hiçbir şeyi görmek istemiyordur (M. Çoban). Ama işin garibi kadın ağlayacağı yerde gülüyormuş. (H. K. Ece)
- İşin içinde iş var: (Bir işin) İç yüzü başka, herkesin bilmediği bir şey var: "İşin içinde iş var. Bu kadar parayı, bu kadar altını, yılkı yılkı atları, sürü sürü tosunları, koyunları nereden buldu? Kim verdi ona? (Y. Kemal). Oğlanın Taştepe'den kaçıp kasabaya gelmesi boşuna değilmiş desene. İşin içinde iş varmış. (K. Bilbaşar)
- İşin içinden çıkmak (sıyrılmak):
- Karışık bir işten bir zarara uğramadan kendini kurtarmak: Nihayet babam bir kurnazlıkla işin içinden çıktı (F. R. Atay). Yağdan kıl çeker gibi işin içinden sıyrıldı, bütün kabak da benim başıma patladı.
- Karışık ve çetin bir sorunu çözmek: Kafa kafaya verip düşündüler. Müdür, işin içinden çıktı, "Bu olsa olsa şöyle olur," dedi... (A. Nesin).
- İşin içinden çıkamamak: Başaramamak, sorunu çözememek: Müfettiş, bunun mantıklı olmayacağını düşündü. Bir türlü işin içinden çıkamıyordu. (B. S. Gökdemir)
- İşin içyüzü: Konunun gerçek yönü: (Hızır) şöyle dedi: "İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin işlerin içyüzünü haber vereceğim." (Kehf suresinden)
- İşin kolayına kaçmak: Derinliğine araştırmadan basit olarak düşünmek, yüzeyde kalmak, tembellik etmek: Düşünmek, araştırmak, tartışmak, denemek, yanılmak gerekir. İşin kolayına kaçıp kopya işler yapmak varken bu sıkıntıya neden girelim ki? (S. Ş. Barkçin). İnsan ise zorluğu, sıkıntıyı sevmez, her işin kolayına kaçmak ister. (M. Atalar)
- İşin kötüsü: İşin olumsuz yanı: Hiçbir fikri yoktu. İşin kötüsü soracak kimsesi de yoktu (R. Ezgü). Hepimiz birileri için yabancıyız. İşin kötüsü şimdiden dünyanın bazı kısımları için düşmanız. Daha da kötüsü kendimizle savaşmaktayız. (D. M. Yücel)
- İşin kurdu olmak: Belirli bir konuyla ilgili her şeyi bilmek, uzmanlaşmak: Artık bu işin kurdu olmuştum. Nerelerde ve ne zaman satış yapılabileceğini çok iyi öğrenmiştim. (M. Azazi)
- İşin mi yok?: Boş ver, aldırma, böyle şeylerle uğraşma!: — Nene gerek be adam! Deli misin sen? İşin mi yok? Alan memnun, satan memnun. Kasaveti sana mı düştü? (B. Felek)
- İşin rengi değişmek: İş, konu, başka bir niteliğe bürünmek: Kapı kapandıktan sonra adam kimliğini çıkarttı ve polis olduğunu söyledi. İşin rengi değişmişti. (T. Turaboğlu)
- İşin tadı kaçmak: Mesele tatsız bir durum almak: Fakat sırrının ayan olmasıyla işin tadı da kaçmıştı. (S. K. Türker)
- İşin ucu birine dokunmak: Birisi bir işten dolaylı olarak zarar görmek (→ Ucu (birine) dokunmak): İşin ucu patronlarına dokunuyordu. Yanlış söylenen bir söz ya da dedikodu sonucu işlerinden olabilirlerdi. (E. Algan)
- İşin ucunda: Bu işin sonunda: İşin ucunda iyi para olmalıydı; yoksa Madam Aylin bu kadar üstüne gelmezdi. (O. Özbaş)
- İşin üstesinden gelmek: İşi başarmak, becermek: Gerçekten başarılması zor bir işin üstesinden geldi. (A. Mutaf)
- İşine bak!:
- "Görevini, işini sürdür" anlamında kullanılır: Kızım benden çekinme. İşine bak. Ben yabancı değilim. (Y. K. Karaosmanoğlu)
- "Sen karışma, kendi işinle ilgilen" anlamında söylenir: Bundan sana ne? Sen işine bak! – Öğrenmek istedim sadece. (M. N. Bursalı)
- İşine gelmek/gelmemek: Amacına veya çıkarına uygun düşmek/düşmemek: İşine gelince usta, işine gelmeyince hasta! (F. Çetinel). İşine gelince canım cicim, işine gelmeyince tu kaka diyemezsin bana (A. Ertürk). İşine gelince buralısın, gelmeyince Arnavut (Z. Rade). İnsanın halleri bazen suyun hallerine benzer: İşine gelince çağıldayarak akar, işine gelmeyince buz gibi katılaşır; işi bitince de buharlaşır. (A. R. Kars)
- İşine göre: İşinin gelişine göre, işin gerektirdiği şekilde, çıkarına uygun şekilde: "Hem evet hem hayır. İşine göre." (Ekmeği Taştan). Anladım ki, İslam bir "kafana göre takıl," "işine göre eğ bük" dini değil. (M. Karabaşoğlu)
- İşine gücüne bakmak: Başkasının işine karışmayıp kendi işiyle uğraşmak: Mahallemiz huzur ve barışın hakim olduğu bir yerdir. Herkes işine gücüne bakar. (M. Özçınar)
- İşini bilmek:
- Nereden yararlanacağını bilmek: Bu avukat, işini bilir, kazanamayacağı bir davaya girmez. (Haşimoğlu)
- İşinin ehli olmak: Bana işini bilir bir adam gerekli. (B. Kanarya)
- (Birinin) İşini bitirmek:
- Birinin işini halletmek, tamamlamak: ... biliyorsun, Aziz Beyin işini yaptık bitirdik. Artık ücretimizi ödesin. (D. Ceyhun)
- (argo) Öldürmek: Takip ederek adamlarımla pusu kurup işini bitirdik. (İ. Akbal)
- İşini görmek:
- Görevini yapmak: Ve bir şey yapacaksa da öz varlığını vicdanında bularak aklıyla muhasebesini yapar, vicdanıyla tahlilini yapar, değerlendirir, ona göre işini görür (H. İ. Genç). Adam birisinin işini görür. İşi görülen kimse de işini görene hediye gönderir. (İmam Gazali)
- Başka bir şeyin yarayacağı işe yaramak, onun yerine kullanılabilmek: Kül de, temiz toprak işini görür. (Güneşin Dili)
- (argo) Öldürmek: O adamın dün gece işini görmüşler.
- İşini uydurmak: Kurnaz davranarak konuyu çözmek: Demek yolunu bulmuş, işini uydurmuş. (E. Tomruk)
- İşinin ehli (eri, adamı): Becerikli, elinden iyi iş gelen: İşinin ehlidir. Senin ipliklere söz geçirdiğin gibi o da tahtaya meram anlatır (A. R. Gürel). Oruç gibi yiğit ve işinin eri bir kaptanı sağ salim karşısında görünce sevindi ve hiç tereddüt etmeden kendisine ikinci kaptanlık teklifinde bulundu (E. Subaşı). İşinin adamı olduğu söz götürmezdi. (V. Türkali)
- İşler açılmak: Alış veriş hareketlilik kazanmak, durgun olan piyasa canlanmak: Beklenen Kurban bayramı gelince işler birdenbire açıldı. (H. Taşkın)
- İşler arapsaçına dönmek: İşler çok karmaşık bir hâl almak: Soruşturma derinleştikçe işler arapsaçına döner. (H. Kunter)
- İşler becermek: Yapılması kolay olmayan, beklenmeyen veya makbul sayılmayan bir şey (şeyler) yapmak: Bundan önceki hayatımda epey işler becermiş bir kadınım. Bir sürü başarılarım var ama bir o kadar da yanlışlarım var (D. Yaraş). Şu Koca Memiş'e bakındı hele, yine ne işler becermiş diye dudak büktüler. (H. R. Çaydam)
- İşler tıkırında: (argo) Bir aksilik yok, işler iyi gidiyor: İşler tıkırındaydı; hatta ürünler kapış kapış gidiyordu. Adeta raflara ürün yetiştiremez oldum. (E. Karasu)
- İşten (bile) değil: Yapılması çok kolay veya olması mümkün görülen şeyler veya durumlar için genellikle sızlanma yollu söylenir: Bir de nanik yapıyor şoförler yüzümüze, deli olmak işten değil (Türk Dili). Kurcalamaya kalkışırsanız, başınızın belâya girmesi işten değil (M. Belge). Ama onca işten sonra, açlıktan bayılman işten değil (F. İ. Akıncı). Labirentlerin içinde kaybolup ölmemiz işten bile değil (M. Oktay). Herkes o kadar sorunlu ve dünya o kadar bozuk ki, kaş yapayım derken göz çıkarmak işten bile değil. (E. Atasü)
- İşten el çektirmek: Görevden uzaklaştırmak: Ooo kırdığı ceviz bini aşmış meğerse. Hem de pervasızca alıyor paraları. Yakalattım bir gün ansızın. Mahkeme işten el çektirdi. (Ö. F. Toprak)
- İşten güçten kalmak: Artık iş yapamaz duruma gelmek: İki elimde yoruldu, işten güçten kaldı. Ama zaten ellerim benim değil, senindir. Senin nefesin, senin hikâyen olmadıkça, benim elim ne işe yarar? (Mevlana'dan Seçmeler)
- İşten güçten vakit bulamamak: Çok yoğun çalıştığı için zaman ayıramamak: Gör işte adam işten güçten vakit bulamıyor, ne yapsın? (D. Duman)
- Akıl işi değil: "Akla uygun değil, doğru değil" anlamında kullanılan bir deyim: Kim kabul eder bunu? Akıl işi değil. (M. Işık)
- Allah'ın işine bak: "Bak, işler ne hal aldı" anlamında söylenir: "Allah'ın işine bak, onu emekli edenleri sonunda ona muhtaç etti," diye aklından geçirdi. (M. Adıbeş)
- Başına iş açmak: Uğraştırıcı ve üzücü bir işin çıkmasına yol açmak: Manasız ihtiras ve tutkusu başına iş açmıştı. (O. T. Aysu)
- Başına iş çıkarmak: İstenilmeyen veya uğraştırıcı bir işe yol açmak: İsyan ederek devletin başına iş çıkardı. (E. B. Şapolyo)
- Başından (boyundan) büyük işlere girişmek (kalkışmak): Gücünün üstünde olan işlere kalkışmak: Daha on üç - on dört yaşlarında, böyle başından büyük işlere girişmesi, onda saltanat hırsının pek erken başladığına kuvvetli bir delil idi (M. C. Baysun). Madem bir şey değişmeyecekti, ne diye boyundan büyük işlere kalkıştın da kız kaçırdın? (M. Küçüksarp)
- Başka işi yok mu?: "Bu işe ne diye karışıyor, bu iş onu ilgilendirmez" anlamında kullanılan bir söz: "Bu genç adam haremde ne geziyor? Başka işi gücü yok mu?" diye düşünüyordu. (H. E. Adıvar)
- Bir iş olmak: Anlaşılmaz, bilinmeyen bir durum olmak: "Bu herifçioğullarında bir iş var belli ki," deyip takılmış peşlerine. (D. Poyraz)
- Bir iştir oldu: İstenmeyen, kötü bir durum karşısında söylenen bir söz: Takdir bu imiş; bir iştir oldu, olmamak gerek idi... (A. Şimşirgil)
- Bunda bir iş var: Gizli veya bilinmeyen bir yönü olan olay veya durum için kullanılan bir deyim: Üstada gittim. "Bunda bir iş var, kimse beş ay maaş almadan çalışmaz,” dedim. (Ş. Efe)
- Elinden bir iş (şey) gelmemek: Çaresizlikten veya yeteneksizlikten bir iş yapamamak: Çocuğun elinden üzülmekten başka bir şey gelmiyor.
- Elinden iş çıkmamak: Çabuk iş görememek: İyi bir terzi, ama elinden iş çıkmaz. (N. Muallimoğlu)
- Elinin hamuruyla erkek işine karışmak: (Kadınlar için) Beceremeyeceği işleri yapmaya kalkışmak: Hanım, ben elimin çamuruyla senin işine karışmayayım, sen de elinin hamuruyla erkek işine karışma! (H. E. Altay)
- Ezbere iş görmek: İncelemeden gelişigüzel yapmak: Bu çocuğu ezbere iş görmekten kurtaramadık. Çok dikkatsiz. (N. Muallimoğlu)
- (bir iş) Yaş olmak: İşe birtakım oyunlar karışmak, böyle bir işe girişmekte sakıncalar bulunduğu anlaşılmak: En yaşlı olanı, "O iş yaş, öyle bir şeyi hayatta yapamazlar..." diyerek karşı çıktı. (G. Karahan)
İş ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "iş" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )- İş amana binince kavga uzamaz*: (atasözünün anlamı) Çekişenlerden bir taraf aman dilerse kavga biter.
- İş anlatılıncaya kadar baş elden gider*: Dava anlatılıncaya kadar olacak olanlar olur.
- İş anlayanda değil bitirende derler: Bir işi bilmek, yapar olmak çok önemli değildir, önemli olan o işi başarıya ulaştırabilmektir.
- İş başa düşünce, gayret dayıya düşer: İnsan kendi işini kendi yapmak zorunda kaldığında başarmalıdır.
- İş başarana başvurulur: İşin en iyisini yapmak için en uygun kişinin seçilmesi gerektiğini ifade eder.
- İş bilenin, kılıç kuşananın*: Her şey, onu gereğince kullanmasını, ondan yararlanmasını bilene yakışır.
- İş bitirenin işi biter: Çalışkan insan her işin üstesinden gelir ve bitirir.
- İş bitirenin kötüsü olmaz: Bir insan bir işi iyi kötü bir şekilde halledebiliyorsa, yarıda bırakmıyorsa, bu yine de iyi bir şeydir.
- İş çoğaltmak, iş bilmemekten ileri gelir: Kişinin işin gerekliliklerini tam olarak anlamadığı veya işi etkili bir şekilde yapmak için gerekli bilgiye sahip olmadığı durumlarda, daha fazla sorun veya karmaşaya neden olabileceğini belirtir.
- İş düzelir ömür azalır, saç düzelir hamur azalır: Bazı şeyler zamanında gerçekleşmezse, gerçekleşmesi pek bir işe yaramış olmaz.
- İş elbirliğiyle olur: Büyük ve önemli işler birlik ve beraberlikle başarılır.
- İş ibadettir: İnsan, çalışmayı kutsal bir görev olarak bilmelidir.
- İş insanın aynasıdır*: Bir insanın nasıl bir kimse olduğunu, yaptığı iş gösterir.
- İş ister işten kaçar: Çalışmaya pek gönlü olmayanların durumunu anlatır.
- İş işi açar: İnsan çalıştıkça ve işini güzel yaptıkça yeni iş fırsatları her daim doğar.
- İş itikada bağlıdır:
- Bir işi başarmak için inançlı olmak gerekir.
- Yürekten inanan kişi her işi başarır.
- İş olacağına varır*: Kişi kaderin çizdiği doğrultuda sonuçlanacak bir olayın akışını değiştiremez.
- İş olan yerde aş olur: İş imkanlarının bol olduğu yerde geçim sıkıntısı yaşanmayacağını ifade eder. Çalışma fırsatının çok olduğu bir ortamda insanlar kazanç elde ederek geçimlerini rahatlıkla sağlayabilirler.
- İşi çoklukla görmeli, ekmeği çoklukla yemeli: El birliğiyle yapılan işler daha çabuk biter; yemeğini paylaşmak davranışların en güzelidir.
- İşi düşünce arar beni, aşı pişince kovar beni: İnsanların çok menfaatperest ve bencil olabileceğini anlatır.
- İşi erbabına işletmeli: Her işi o işin ustası iyi yapacağı için buna göre hareket edilmelidir.
- İşi olmayanın aşı olmaz: Çalışmayan kimse geçinemez.
- İşin bitinceye kadar "Gel gel dayı", işin bittikten sonra "Git git dayı": Çıkarcı kimse birine iyi davranıyorsa mutlaka ondan bir çıkan vardır, istediğini elde ettikten sonra ise o kimsenin yanına bile yaklaşmaz.
- İşin encamını (sonunu) düşünmeyen çaresiz kalır: Yapacağı işin ayrıntılarını ve sonuçlarını hesaplamayan sıkıntıya düşer.
- İşin gelişi ayak alışından belli: Herkes yeteneklerine uygun işler yapmalıdır. Böyle yapılırsa başarıya ulaşılır.
- İşin iyisi altı ayda çıkar: İyi bir işi gerçekleştirmek için uzun zaman harcamak gerekir.
- İşin yoksa evine direk vur: İnsanın boş durmaması gerektiğini anlatır.
- İşin yoksa şahit ol, paran çoksa (borcun yoksa) kefil ol*: Dertsiz başını derde sokmak istiyorsan ya şahit ol ya kefil.
- İşine hor bakan (sanatını hor gören) boynuna torba takar*: İşini küçümseyen kişi işinden olur, dilencilik etmek zorunda kalır.
- İşini bırakma yarına; yarının da yarını vardır: Ertelemeyi alışkanlık haline getirenler farkında olmadan işleri biriktirirler ve altından kalkamazlar
- İşini bil, aşını bil, eşini bil: İnsan çalışmalı, rızkını kazanmalı, evini geçindirmeli ve eşine zaman ayırmalıdır. Bunların dışındaki şeyler çok da önemli değildir.
- İşini bilene Allah da yardım eder: İşini özenerek güzel yapandan kul razı olduğu gibi Allah da razı olur ve daha güzel işler yapmasını nasip eder: Ay vurur selenlere / Başıma gelenlere / Allah yardım edermiş / İşini bilenlere. (E. K. Eyüboğlu)
- İşini bilmeyen kasap, elinde kalır masat (İşi bilmeyen kasap, ne satır bırakır ne masat): Gerekli eğitim alınmadan girilen işte başarılı olunamayacağını anlatır.
- İşini kış tut da yaz çıkarsa bahtına*: İnsan, işleri hep ters gidecek gibi önlem almalıdır; bu sayede işler kötü giderse zarara uğramaz, yolunda giderse de elbet daha çok sevinir.
- İşsizlik fakirliğin anahtarıdır: Yoksulluğun en önemli nedeni işsizliktir.
- İşsizlik, güçlerin babasıdır: Hem maddi hem de manevi açıdan, çalışmamak kadar güç bir şey yoktur.
- İşten artmaz, dişten artar*: Kazanç çok olsa da tutumlu davranılmayınca para biriktirilemez.
- İşten yılma, iş senden yılsın: İnsan, çalışmayı severse iş ne kadar çok olursa olsun bundan şikâyetçi olmaz.
- Acaba eceba derken iş biter: Bir işi veya bir sonucu beklerken belirsizlik içinde zaman kaybedildiğini ancak beklenen sonucun zamanında ve beklenmedik bir şekilde gerçekleştiğini anlatır.
- Acele etsen de iş olacağına varır: Aceleciliğin bir yararı yoktur, çünkü acele edilse de edilmese de bir iş kadere uygun olarak sonuçlanır.
- Acele işe şeytan karışır*: Düşünüp taşınmadan ivedi olarak yapılan işten iyi sonuç alınamaz.
- Acele işin sonu pişmanlık*: Acele ederek yaptığımız işten istediğimiz sonucu alamayabiliriz.
- Ad işler işi, sen işlemezsin: İnsanın toplumda iyi bir yere gelmesi, bir düzen kurması için isminin önemi büyüktür.
- Adam için iş değil, iş için adam aranır: İşveren, herkesin isteğine göre iş vermez. İşini yaptırabilecek kimseler arar.
- Adamın iyisi işbaşında belli olur*: Bir kişinin iyi ve becerikli olduğu yaptığı işlerden anlaşılır.
- Aklı olan olur olmaz işe karışmaz: Bir kişinin her durumda her işe karışmaması gerektiğini ifade eder. Bu atasözü, akıllı kişilerin gereksiz müdahalelerden kaçınması ve sadece gerektiğinde veya uygun olduğunda harekete geçmeleri gerektiğini vurgular.
- Akıldan hariç iş tutma: Mantıklı ve düşünülerek yapılmayan işlerin genellikle olumsuz sonuçlar doğuracağını ifade eder.
- Akşamın işi keyifli, sabahın uykusu tatlıdır: Gün sonunda mesai bitmek üzere olduğu için o anda yapılan işler insanı çok sıkmaz. Uykunun en tatlı zamanı da sabah uykusudur.
- Akşamın işini sabaha bırakma (Akşam işi iki katlı, sabah uykusu tatlı olur)*: Bugün yapılması gereken bir işi ertesi güne bırakma.
- Akşamki aşını sabaha koy aş olur, akşamki işini sabaha koyma iş olur: Acelesi olmayan bir iş ne zaman olsa yapılır, ama gününde bitirilmesi gereken bir iş varsa onu ertesi güne bırakmamalı, aksi halde çok uğraştırır.
- Altın kapılının ağaç kapılıya işi düşer: Varlıklı ve güçlü kimselerin bile bazen daha mütevazı veya fakir insanlara ihtiyaç duyabileceklerini ifade eder. Her insan, statüsü ne olursa olsun, bir gün yardıma veya dayanışmaya ihtiyaç duyabilir.
- "Allah Allah" demeyince işler olmaz: Yapacağımız işe Allah'ın adıyla başlarsak daha başarılı oluruz.
- Allah yardım ederse kuluna, her iş girer yoluna: Allah'ın sevdiği kulunu zorda koymayacağını, İlahi yardımın insanların çabalarını kolaylaştıracağını ifade eder.
- Anlamadan bir işe başlarsın, sonra başını taşlarsın: İnsan bilmediği, bir işi yapmaya kalkışırsa sonuçta pişmanlık duyacağı durumlar ortaya çıkabilir.
- Aş kaşık ile, iş keşik ile: Her işin doğru araçlarla ve sırasıyla yapılması gerektiğini ifade eder. Aşın hazırlanmasında ve yenmesinde kaşık kullanılması gibi, işlerin düzenli bir sırayla ve uygun yöntemlerle gerçekleştirilmesinin önemini vurgular; bu sayede her şey yerli yerinde olur ve istenilen sonuç elde edilir (keşik: sıra, nöbet).
- Aşın koyusunda, işin kıyısında: Çıkarını gözeten, ama işten ve yardımdan kaçanlar için kullanılır.
- Aşını, eşini, işini bil*: Sağlık ve mutluluk içinde yaşamak isteyen kişi, yiyeceğine dikkat etmeli, arkadaşını iyi seçmeli ve bir iş sahibi olmalıdır.
- Ava gelmez kuş olmaz, başa gelmez iş olmaz*: Kuşlar avlanmaktan kurtulamazlar, insanlar da hatıra, hayale gelmeyen çeşit çeşit felaketle karşılaşabilirler.
- Ayağa değmedik taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz (Ayak almadık taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz)*: İnsan, yaşamı boyunca çeşitli engellerle ve güçlüklerle karşılaşır.
- Ayağına bakma başına bak, yüzüne bakma işine bak: Bir insanı değerlendirmek için dış görünüşü ölçü alınmamalı, düşüncelerine ve yaptığı işlere bakmalı.
- Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz: İnsanın nasıl bir yapıya sahip olduğu sözlerinden değil, yaptığı işlerden belli olur (ayine: ayna).
- Az el aş kotarır, çok el iş kotarır (Az eli aşta gör, çok eli işte gör)*: Yemek az kişiyle onun dışında kalan işler ise çok kişiyle daha çabuk yapılır.
- Az işten çok iş çıkar: Başlangıçta küçük veya basit görünen bir işin, zamanla daha büyük ve karmaşık bir hal alabileceğini ve daha fazla çaba gerektirebileceğini belirtir.
- Babanın zenginliği para etmez, iş öğren: Kişi kendi kazanmadığı paranın değerini bilmez, çabuk tüketir. Değerli ve sürekli olan kişinin kendi kazancıdır.
- Bağlı olmayan kişi, martaval yemek işi: Bir kişinin toplumsal bağlamlardan veya sorumluluklardan bağımsız olduğu zamanlarda, zamanını anlamsız veya işe yaramaz şeylerle harcadığını ifade eder (?).
- Baş başa vermeyince iş bitmez: Ekip çalışmasının önemini vurgular ve başarılı sonuçlar elde etmek için işbirliği yapmanın gerekliliğini ifade eder.
- "Baş üstüne" deme, ayak altına al da işimi gör: Bana göstereceğin yapmacık saygı değil, işimi iyi yapman gerek.
- Besmelesiz işe şeytan karışır: Allah'ın adını anarak başlanan işlerin başarılı olma ihtimali daha fazladır.
- Bilmediğin işe karışma, bilmediğin yola gitme: Kişinin deneyimi veya bilgisi olmadığı alanlara girmemesi gerektiğini anlatır. Hazırlıksız ve öngörüsüz bir şekilde hareket etmek, başarısızlık veya tehlikelerle karşılaşmaya yol açabilir.
- Bin işçi, bir başçı (Bin işçiye bir başçı lazımdır)*: "Her işe, baş olacak bir kimse gerekir" anlamında bir atasözü.
- Bir iş başlamayınca uçlanmaz: Henüz başlanmamış bir işin gelişme aşamasına girmesi hele hele sonuçlanması mümkün değildir.
- Bir iş bin laftan evladır (iyidir): Konuşarak vakit kaybetmek yerine bir şeylerle uğraşmak daha iyidir.
- Bir işi bitirmeyince bir işe başlama: Başladığı bir işi yarım bırakıp başka bir işe koşmayı alışkanlık edinen insanlar hayatta başarılı olamazlar.
- Bitmez işin anasını uyku ağlatır: İşini bitiremeyen kişi gece çalışmak zorunda kalır ve uykusundan fedakârlık eder.
- Borcun yoksa kefil ol, işin yoksa şahit ol*: Tanıklık boş oturan kimselerin, kefillik ise parası çok olan kimselerin işidir.
- Boş durana şeytan iş bulur: Tembelliği seven kimseleri kandırıp kötü işler yaptırmak çok kolay olur.
- Boyundan büyük işlere girişme: Kişinin kapasitesinin üstündeki işlere kalkışmanın tehlikeli ve başarısızlıkla sonuçlanabileceğini ifade eder. Bu durum, kişinin gücünü aşan görevlerle karşılaşmasının genellikle olumsuz sonuçlar doğuracağını belirtir.
- Bugünkü işini yarına bırakma (Bugünün işi bu gündür, yarın başka bir gündür)*: Bugün yapılması gereken bir işin ertesi güne bırakılması iyi değildir.
- Çifte gelmeyen öküz olsun, işe gitmeyen oğlun*: Herhangi bir biçimde yararlanılabilecek bir malın olması iyidir, çifte gelmeyen öküzü satabilir, iş yapmaktan kaçınan oğlunu eğitebilirsin.
- Çocuğa iş buyuran, ardınca kendi gider (Çocuğu işe sal, ardınca sen var)*: Çocuk kendisine ısmarlanan işi yapamayacağından işi buyuran kimsenin onun arkasından gitmesi gerekir.
- Çok çalışan çarık yırtar, iş odur hakka vara: Başarıya ulaşmanın veya hak ettiği sonuçları elde etmenin yolu, azimle çalışmak ve gereken çabayı göstermektir.
- Dağ başına kış gelir, insanın başına iş gelir*: Dağ başında kışın fırtına eksik olmadığı gibi kişinin yaşamında da yıpratıcı olaylar eksik olmaz.
- Dünya bir, işi bin*: Bu dünyada insanın hatır ve hayaline gelmeyen türlü türlü durumlar ortaya çıkar.
- Düş olmayınca iş olmaz: Büyük başarıların ve hedeflerin gerçekleşmesi için önce hayal kurmak gerektiğini ifade eder. Hayaller, eylemlerin başlangıç noktasıdır ve her işin temelinde bir hayal yatar.
- Düşüne düşüne görmeli işi, sonra pişman olmamalı kişi: Bir işi yapmaya karar vermeden önce doğuracağı sonuçları iyice hesaplarsak sonradan pişmanlık duymayız.
- Eğri bakandan doğru iş beklenmez: Güvenilmez veya dürüst olmayan bir kişiden doğru veya adil davranışlar ve işler beklemenin mantıksız olduğunu ifade eder.
- Ekmek dişten artmaz, para işten artar: Tasarrufun yalnızca yiyeceklerden kısarak yapılamayacağını, asıl birikimin çalışarak ve işten kazanılan parayla olacağını ifade eder (?).
- El, kol ile iş görür: Birlikte çalışarak, insanlar birbirlerinin eksikliklerini tamamlayabilir, güçlerini birleştirebilir ve daha büyük başarılar elde edebilirler.
- El otuz iki dişine değil, otuz iki işine bakar: İnsan söyledikleriyle değil yaptıklarıyla değer kazanır.
- Elde istidat olunca, iş kendini gösterir: Yetenekli ve kabiliyetli insanlara iş yaptırmak isteyenlerin çok olacağını dolayısıyla iş bulmada sıkıntıya düşmeyeceğini anlatır.
- Elinden gelmeyen işi diline dolar:
- Kişinin yapamadığı bir işi başkalarına anlatarak kendini önemli veya becerikli gibi göstermeye çalışmasının yanlış olduğunu belirtir.
- Kişinin bir işi yapamadığında veya yeteneksiz olduğunda kendi ayıbını gizleyerek aslında işin kendisinin kötü veya yapılamaz olduğunu söylemesinin yanlış olduğunu ifade eder.
- En kolay iş yemek, (onda da) çiğnemeden yutulmaz: Herhangi bir işin veya başarının arkasında mutlaka emek ve çaba gerektiğini ifade eder. Emek çekilmeden yapılabilen iş yoktur. Başarı, çalışmadan ve zahmet çekmeden elde edilemez.
- Er giden, işine; geç giden, boşuna (Erken kalktım işime, şeker kattım aşıma)*: İşine sabahleyin erken başlayan kimse başarı elde eder.
- Erken kalkmak, işin yarısını bitirmek demektir: Bir işe erkenden başlandığında işin daha kolay ve hızlı tamamlanacağını ifade eder. Zamanında başlanan işler genellikle daha verimli olur.
- Eşeği bağla, işini sağla: Bir işi yaparken veya bir konuyu ele alırken dikkatli olmayı ve tedbirli davranmayı ifade eder.
- Güzeller adama çok iş ederler, soyarlar akıbet derviş ederler: Bazı insanların görünüşleri güzel olur ama kötü niyetlidirler. Bu insanlar başkalarına zarar verirler.
- Gündüz işin ne ise gece düşün odur: Kişi genellikle günlük işleriyle ilgili rüyalar görür.
- Gece işi, körler işi*: "Gece yapılan iş verimli olmaz" anlamında bir atasözü.
- Geç kalan işte hayır vardır: İşlerin bazen planlandığı zamanda gerçekleşmemesinin ardında beklenmedik olumlu sonuçlar veya faydalar olabileceğini ifade eder. Sabırla beklenen durumlarda hayırlı gelişmelerin yaşanabileceğine işaret eder.
- Hangi işi tutarsan, bitirmeden bırakma: Yarım bırakılan iş, hiçbir şeye benzemez. Kişi başladığı işi bitirmelidir.
- Harman dövmek keçinin işi değil*: "Önemli işler herkese yaptırılmaz" anlamına gelen bir atasözü.
- Hayır işi uzat şerre dönsün, şer işi uzat hayra dönsün: Sonunda ortaya çıkacak durumlara göre bazı konuları öne almanın veya ertelemenin faydası olabilir. Ancak bunun sınırlarını çok iyi tespit etmek gerekir.
- Hayırlı iş, dura dura şerre döner: Zamanında yapılmak şartıyla çok iyi sonuçlar verebilecek bir iş geciktiği zaman kötü sonuçlar verebilir.
- Her evin işi, her dağın kışı kendinedir: Herkesin kendi sorumluluklarını üstlenmesi gerektiğini ve herkesin yaşadığı zorlukların farklı olduğunu ifade eder.
- Her iş ehline layıktır: İş, ustasının elinden çıkarsa sağlam ve güzel olur.
- Her iş ustanın elinde kolaydır: Kimilerine zor gelen işler, ustası için çok basittir.
- Her işin başı sağlık*: İnsanın yapacağı her şey vücut sağlığına bağlıdır.
- Her işte bir hayır vardır*: Başında kötü gibi görünen bir iş iyilik ile sonuçlanabilir; Allah bilir biz bilmeyiz.
- Herkesin işi kendine iyi görünür: Herkes kendi yaptığı işle övünür.
- Hile ile iş gören mihnet ile can verir*: İşlerine hile karıştırıp başkalarını aldatan kişi son nefesini azap içinde verir.
- İnsan işini önce kendi beğenmeli, sonra ele beğendirmeli: Yaptığımız, beğenmediğimiz bir ürünümüzü başkalarının beğenmesini beklememeliyiz.
- İnsanın başına iş gelir: Bazen insanın başına hiç aklına gelmeyen, beklenmedik olaylar gelebilir.
- İşleyene iş yetmez, işlemeyenden kaygı gitmez: Çok çalışmaya alışmış kişi boş durmaz. Çalışmayı sevmeyen kimseler ise işten kaçmak için her yolu denerler.
- İyi bak da karıncadan iş öğren: Başarılı bir kişi olmak istiyorsan çok çalışkan, yetenekli kimseleri kendine örnek al.
- İyi gitmeyince kişinin işi, muhallebi yerken kırılır dişi*: İnsanın işi bir kez ters gitmeye görsün, en sıradan işlerinde bile tersliklerle karşılaşır.
- İyi (temiz) iş altı ayda çıkar*: Doğru dürüst yapılması istenen iş uzun zaman ister.
- Karanlıkta görülen iş alaca olur: Karanlıkta yapılan iş iyi seçilemediği için insanları hataya düşürebilir.
- Karışma devletin işine, düşme zenginin içine, boynunu kır, bak kendi işine: Kişi üzerine vazife olmayan işlere kalkışmamalı, kendinden çok zengin kişilerle arkadaşlık etmemeli, durumuna razı olup kendi işiyle uğraşmalıdır.
- Karışma el işine, akşam evine, sabah işine: İnsan yalnızca kendi işleriyle meşgul olmalı, başkalarının işine sürekli burnunu sokmamalı.
- Kavgaya katılma, bilmediğin işe atılma: Kişi kendisiyle ilgisi olmayan kavga veya tartışmalara girerse, yine kendisi zararlı çıkar. İnsan üzerine vazife olmayan işlere karışmamalıdır.
- Kendi işini kendi gören kazanır: Kişisel sorumlulukların önemini vurgular ve kendi işine odaklanmanın başarının anahtarı olduğunu belirtir.
- Kış geldi, başımıza iş geldi: Kış aylarının zorluk ve sıkıntılar getirdiğini ifade eder. Kış, açık hava işlerini zorlaştırır ve günlük yaşamda çeşitli zorluklara neden olur.
- Kışın işi, yazın yemişi bol olur: Her mevsimin kendi özelliklerine ve getirilerine sahip olduğunu ve doğru zamanda doğru işlerin yapılmasının önemini vurgular.
- Kişi işinden belli olur, hayvan dişinden: Bir kimseyi tanıyabilmek için nasıl bir işte çalıştığına ve işini ne şekilde yaptığına bakmak gerekir.
- Kişinin doğru olmalı işi: İnsan işlerini dürüstçe yapmalıdır. Çünkü dürüstçe yapılmayan her şey er ya da geç başa bela olur.
- Kişinin işine bak, hüsnünü anla; sözüne bak, özünü anla: Bir kişinin karakterini ve gerçek değerini anlamak için hem davranışlarına hem de söylediklerine dikkat edilmesi gerektiğini ifade eder. Davranışlar, kişinin içsel değerlerini gösterirken, sözler kişinin gerçek düşünce ve tutumunu yansıtır.
- Köpeğin iyisi leş başında, insanın iyisi iş başında: Değersiz, tembel kimseler boş oturmayı hazıra konmayı severler. Dürüst, çalışkan kimseler ise vaktini boşa harcamaz, her zaman kendilerine yapacak bir iş bulurlar.
- Kör (kesmez) bıçak ele (yavuz), iş bilmeyen avrat dile (yavuz)*: Kör bıçak işe yaramaz ama insanın elini keser; iş bilmeyen kadın da çok konuşmaktan başka bir şey yapmaz.
- Kurda "neden boynun (ensen) kalın?" demişler, "işimi kendim görürüm de ondan" demiş: İşini başkasına inanmayarak kendisi yapan, üzülmez, rahat eder.
- Lafla iş bitmez: Sadece konuşarak veya sözlerle bir işin tamamlanamayacağını, gerçek sonuçların eylemlerle elde edileceğini ifade eder.
- Lafla pilav pişerse deniz (dağ) kadar yağı benden: Söz söylemekle iş yapılsaydı, büyük laflar edenler en büyük işleri başarırlardı.
- Nasihat istersen tembele iş buyur (Tembele iş buyur, sana akıl öğretsin)*: Tembel, kendisine buyurulan işi yapmamak için ya onun yapılmasına ihtiyaç bulunmadığını söyler ya da buyurulan biçimde değil, kendisinin işine gelen biçimde yapmayı önerir.
- Oğlan işi iş olmaz, oğlak boynuzu sap olmaz: Bir işin o işe uygun olmayan kişiler tarafından yapılamayacağını ve bir şeyin doğasına uygun olmayan kullanımlarının başarısızlıkla sonuçlanacağını ifade eder.
- Paran gitti mi diye sormazlar, işin bitti mi diye sorarlar (Paranın gittiğine bakma, işinin bittiğine bak)*: Yapmak istediğin işi yapabildinse bu uğurda harcadığın paralara acıma çünkü para istediğin şeyi yapmak içindir.
- Paranın anası iştir: Para kazanmanın tek yolu çalışmak, emek harcamaktır.
- Paranın gördüğü işi kimse göremez: Nakit para kadar hiçbir şey insanın maddi sıkışıklığını gidermede etkili olmaz.
- Pulsuz iş, yolsuz iş*: Karanlık işler çeviren, yasal olmayan yollara sapar.
- Sabır ile her iş olur (Sabır ile bitmez iş olmaz): Sabırlı olursak her işin üstesinden gelebiliriz.
- Sabreyle işine, hayır gelsin başına*: Bir işi yaparken acele etmez, sabrederseniz hayırlı sonuçlara varırsınız.
- Sağ insanın işi bitmez (Sağ olana meşguliyet eksik olmaz): Yaşam sürekli bir uğraş ve hareket gerektirir.
- Sen işi bırakmayınca iş seni bırakmaz: İnsan çalışmak isterse her zaman yapacak bir iş bulabilir.
- Sen işlersen mal işler, insan öyle genişler: İnsan çok çalışırsa çok kazanır, böylelikle mal mülk sahibi olur.
- Sen işten korkma, iş senden korksun*: Her iş, doğacak engelleri yenmeye kararlı olmakla, direnmekle başarılır.
- Söz avratlarındır, iş erkeklerin: İş yapmak yerine boş gezen kimselerin dedikodu yapan kadınlardan farkları yoktur. Akılı ve çalışkan kişiler ise boşa zaman harcamaz, sürekli iş yapmak isterler.
- Söz ne kadar ucuz ise iş o kadar pahalıdır: Konuşmanın kolay olduğunu, fakat bir işi gerçekleştirmek için emek ve kaynak gerektiğini ifade eder. Söz vermek basit olsa da, işi yapmak büyük çaba ve sorumluluk gerektirir.
- Söz var iş bitirir, söz var baş yitirir*: Sözün insanlar üzerinde etkisi büyüktür; yerinde söylenen sözler işlerin yoluna girmesini sağlar, ölçüsüz ve sert söylenen sözler ise karşıdakini öfkelendirir, söyleyenin öldürülmesine bile yol açabilir.
- Şık şık/Çık çık eden nalçadır, iş bitiren akçedir*: Değersiz şeyler, değerli şeylere benzese de onların yerini tutamaz.
- Tayfa ne kadar çok olsa, iş geminin kaptanındadır: Büyük bir ekiple çalışmak da önemlidir, ancak liderlik ve yönetim becerileri işin yönünü belirler.
- Terzinin işi kötü, ayıbını örten ütü*: Kişi, olumsuz yanlarını gizlemeyi bilir.
- Vaktinde görülmeyen iş natamam kalır: Bir işin zamanında yapılmadığında veya gerektiği zamanda ilgilenilmediğinde eksik veya tamamlanmamış kalacağını ifade eder. Zaman yönetiminin ve planlamanın önemini vurgular.
- Yalnız yapılan iş, yağmursuz gök gürültüsü: İş birliği ve dayanışmanın önemini vurgulayarak, birlikte yapılan çalışmaların daha sağlam ve kalıcı sonuçlar doğuracağını belirtir.
- Yaş yetmiş iş bitmiş*: Yaşı ilerlemiş insandan fayda beklenmez.
- Yaz var kış var, bitmedik ne iş var: Yapılması gereken işleri bir kenara bırakıp gamsızca yaşayanlara mahsus teselli sözü.
- Yerdeki insan gökteki işe karışır: Kişi, haddini bilmeli, bilgi ve gücünü aşmaya çalışmamalıdır.
- Yolcunun işini Allah bilir: Yolculuk esnasında karşılaşılacak durumların belirsiz olduğunu ifade eder. İnsanların planları ve niyetleri olsa da, sonuçlar her zaman öngörülemeyebilir; bu nedenle, her şeyin Allah'ın takdirine bağlı olduğu vurgulanır.
- Yolcunun işini Allah kayırır: Seyahat eden kişilerin yolda karşılaştıkları zorluklarda Allah'ın yardımına güvenmeleri gerektiğini vurgular.
- Zevk yorar, boşluk/işsizlik usandırır, iş eğlendirir: Zevk ve boşluğun uzun vadede kişiyi yıpratabileceğini; aksine, sürekli ve verimli işin insanı meşgul ve mutlu tutabileceğini ifade eder. İş yapmanın, kişinin kendini daha iyi hissetmesini sağladığını anlatır.
Soru/Yorum Formu
»