Akıl nedir ne demektir? Akıl ile ilgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
Bir kafa modelindeki beyin aktiviteleri
Akıl
  1. Düşünme, anlama, kavrama yetisi, us, şuur: Elbette ki duygulanmanın sonucu olan şiire düzen veren akıldır (S. K. Yetkin). Aklı yerinde ama sabaha çıkamayacağına kalıbımı basarım (S. Faik). Aklı savunuyoruz ama güzellikten yanayız (Füruzan).
  2. Bellek, hafıza: Hala aklımda o tufan yağmuru (C. S. Tarancı). Akılda tutmak.
  3. Öğüt, salık verilen yol: Bak sana bir akıl vereyim.


Akıl ile ilgili deyimler ve anlamları


İçinde "akıl" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
( atasözlerine geç )

  • Akıl almak: Sormak, danışmak: Üstesinden gelemediği konularda akıl almak için telefonla arıyordu. (C. Aktaş)
  • Akıl almamak: İnanılacak gibi olmamak: Ne olmuş bu adama böyle? Akıl almıyor bir türlü. Çok değişmiş, çok. Allah merhamet ihsan etmiş. San ki o taş yürekli adam gitmiş de, yerine gökten bir iyilik meleği inmiş. (T. Karabulut)
  • Akıl almaz: İnanılacak gibi değil: Akıl almaz büyüklükte bir evren. Akıl almaz küçüklükte canlılar. Akıl almaz uzunlukta bir zaman. Akıl almaz kısalıkta bir ölüm. (M. Kardaş)
  • Akıl bırakmamak: Kafa karıştırmak: Çocuklar insanda akıl bırakmıyor ki! (Ş. G. Karacan)
  • Akıl bu ya!: "Ne denir?", "Doğru olmasa da aklım beni böyle davranmaya itti" anlamında kullanılır: Bir gün, akıl bu ya, Hindistan'a gidelim dedik. Çalıp okuyacak olduktan sonra insan nerede rızk-ı maksumunu (kendine ayrılmış rızkı) bulmaz? (A. Kabacalı)
  • Akıl danışmak: Bir konuda birinin görüşünü sormak, almak: "Böyle olmaz dostum," dedi. Bir alime akıl danışmak gerek. (E. F. Beledli)
  • Akıl durdurmak: (Bir şey) Aklın eremeyeceği kadar şaşırtıcı nitelikte olmak, insanı şaşırtmak: Çanakkale Savaşı'nın akıl durduran olaylarını ve o dehşet verici çarpışmalar sonunda zafer çelenginin Mehmetçiğin alnını süsleyişindeki sırrın ne olduğunu kavrayabilmek için... (B. V. Karatay)
  • Akıl erdirememek: Bir türlü anlayamamak: Zaten Türklerin işine akıl erdiremiyordu. Biri iyilik meleği kesilirken, öteki Azrail olarak dikilebiliyordu insanların karşısına.
  • Akıl ermemek:
    1. Aklı almamak, anlamamak: Çocuklarımın ve okul arkadaşların, sanki bir okuma hapı yutmuşçasına, nasıl birdenbire okumayı söktüklerini bugün bile anlamış değilim. Akla akıl ermiyor, hele çocuk aklına... (A. Nesin)
    2. Görüşüne uygun düşmemek: Ya Haşim... O da çadırda yatacak. Gençlerin işine akıl ermiyor. (H. E. Adıvar)
  • Akıl etmek: Herhangi bir önlem ya da çareyi zamanında düşünüp ona göre davranmak: "Sağ ol devrem, iyi akıl etmişsin bu işi, yoksa en az yarım saat sıra beklerdik." (O. Kömürcü)
  • Akıl havsala almamak: Akla mantığa sığmamak: Akıl havsala almazdı bunların bir gün böyle hareket edeceklerini. (A. Akın)
  • Akıl işi değil: Akla uygun değil: Sevgi akıl işi değil, kalp işidir. Her sevgi böyledir; çünkü sevginin ana yatağı akıl değil, kalptir. (M. E. Yıldırım)
  • Akıl kârı olmamak: Akıllı bir kişinin yapacağı iş olmamak, o işin sonu zararlı olmak: Buna itiraz etmek akıl kârı değil.
  • Akıl öğretmek:
    1. Kendisine danışılmadığı halde akıl vermeye kalkmak: Boyuna bakmadan Hoca'ya akıl öğretmeye kalkmasın mı? (Anonim)
    2. Nasıl davranacağını göstermek, tavsiyede bulunmak, salık vermek: Yazıp çizeceklerim konusunda akıl öğretiyordu. (S. İleri)
  • (Bir şeye) Akıl sır ermemek: O şeyin gizi, nedenleri anlaşılmamak: Arifler ve Velîlerin işlerine akıl sır ermez. Çünkü onların terslikleri düz, düzlükleri terstir. Zıtlıkları ve tezatları bolcadır fakat görünenin ardında neler aktardıklarını kimse bilmez. (K. Yeşiltaş)
  • (Bir kimsede) Akıl terelelli (olmak): (teklifsiz konuşmada) Pek delişmen, kendisinden ciddi bir düşünce, hareket beklenmeyen kimse: "Hanım, yaş kırk iki ama akıl terelelli" deyiverir. (H. R. Gürpınar)
  • Akıl var izan var (Akıl var, yakın var): "Bunda anlaşılmayacak ne var?" anlamında kullanılır: "Akıl var izan var, sökülseydi boyalardan belli olurdu..." dedi. (N. Gürcan)
  • Akıl vermek: Çözüm yolu göstermek, akıl öğretmek: Onun derdini dinleyip, akıl veriyordu. (A. Kilimci)
  • Akıl yürütmek:
    1. Herhangi bir konuda fikir ileri sürmek: Demek ki bir insan sadece duyduklarıyla bile bu kadar bilgiye sahip olabilirmiş, diye akıl yürüttü. (O. Balcıgil)
    2. Tahminde bulunmak: Nedeni bulmak için akıl yürütüyor ama bir çıkarımda bulunamıyordu (B. Öngöre).
  • Akılda kalmak: Akılda yer etmek, unutulmamak: Hiçbir zaman bitmedi, hep akılda kaldı. Sadece akılda değil, kalpte de. (Ç. Can)
  • Akılda tutmak: Unutmamak için çaba göstermek: Bir kelimeyi akılda tutmak için, bölüp, parçaları bildiğim şeylerle bağdaştırarak akılda tutuyordum. (E. Okçuoğlu)
  • Akıldan çıkarmak: Düşünmemek, unutmak; umudunu kesmek: Kendisini biricikleştiren bakışlarını akıldan çıkarmak mümkün değildi. (O. Masatçı)
  • Akıldan çıkmak: Unutulmak: Ölüm nasıl akıldan çıkar? Onun geleceğinden asla şüphe edilmez. (U. Pekcan)
  • Akıllara durgunluk vermek: Çok şaşılacak bir şey olmak: Bir anne karnında, dünyaya gözlerini açan insanın hali akıllara durgunluk veren, harika gelişmelerle mümkün olmaktadır. (H. Ertuğrul)
  • Akıllı davranmak: Düşünceli, ölçülü davranmak: Yiğit bir adama benziyorsun. Akıllı davran da Müslüman ol. (Battal Gazi Destanı)
  • Akıllı geçinmek: Kendini çok akıllı sanmak: Bizimkiler akıllı geçinir ama... nohut kadar akılları yok! Bu da dedemin lafıdır. (S. Saygı)
  • Akıllı olmak: Gerçeklere uygun davranmak: Ey evladım! Akıllı ol, aceleci olma. Acele etmekle eline bir şey geçmez. Acele etmekle ne vaktinden önce akşamı yapabilirsin, nede vaktinden önce sabahı getirebilirsin. (Abdulkadir Geylâni Hz.)
  • Akıllılık etmek:
    1. Yerinde ve uygun davranmak: Kendini ve ehlini ateşten korumanın en garantili yöntemini seçerek, akıllılık etti. (A. Karataş)
    2. Uyanık davranmak: Vallahi Nurdan akıllılık etti de bu herifi terk etti. Sen de mesafe koy. Sana da yararı olmaz... (H. Us)
  • Akılsızlık etmek: Düşüncesiz ve yersiz davranmak: Akılsızlık etti, bütün arsalarını elden çıkardı.
  • Akla gelmedik: Düşünülemeyen, düşünülmesi güç, kimsenin aklına gelmeyen: Şiir, sözü en akla gelmedik biçim ve anlamlarda kullanabilme becerisidir. (A. Bayraktar)
  • Akla gelmek/gelmemek: Hatırlamak/hatırlamamak: Çoluğum çocuğum akla geldi ona ağladım (M. Bayrak). Döneme ait kaynakların bulunabileceği akla gelmedi veya getirilmek istenmedi. (Kebikeç)
  • Akla gelmez: Hatırlanamaz, düşünülemez: Sıhhat günlerinde hastalık akla gelmez. (S. Yolaçan)
  • Akla hayale gelmez: İnanılmaz: İnip kalkan sofralarda akla hayale gelmez yiyecekler, türlü türlü yemişler, çekirdeksiz narlar, kabuksuz üzümler, dalbastı kirazlarıyla cennet doyumsuzdu. (Nurdan Damla)
  • (Hangi, ne) Akla hizmet ediyor: "Ne umuyor, neye güveniyor?" anlamında kullanılır: Bu adam hâlâ hangi akla hizmet ediyor ki teslim çağrımıza kulak asmıyor. (M. A. Sinan)
  • Akla sığar: Aklın kabul edebileceği, makul, mantığa uygun, mantığa sığan: Doğrucu birisine benziyor. Anlattıkları akla sığar. Fakat iyi kollayıp gözleyin. (H. Erimez)
  • Akla sığmamak: İnanılacak gibi olmamak: Düşünceler anlamsız, faydasız, akla sığmaz saçmalarla dolu olursa, o düşünceler hastalıklıdır. (O. Velidedeoğlu)
  • Akla sinmek: Akla yatmak.
  • Akla yakın: Benimsenebilir, uygun, mantıklı, ölçülü: Reyhan'ın önerilerini hep akla yakın bulur, işçilerle ilişkilerde onun fikirlerinden faydalanırdı. Bu önerisini de akla yakın buldu. (S. S. Pınar)
  • Akla zarar: Pek şaşılacak, düşünüldükçe şaşkınlığa düşülecek şey: Büyük patlama olabilir de ardından cisimlerin, tesadüfen en düzenli hali alması akla zarar bir iddia! (H. H. Özdemir)
  • (Birinin bir şeyi) Aklı almamak:
    1. Anlamamak: Öteki tarafa inanmıyor olmasını aklı almadı... "Ulan öleceksin be," dedi içinden, "bir ayağın çukurda." (A. Tunç)
    2. Bir şeyin olabileceğine inanmamak: Bu meseleyi birçok kimsenin aklı almadı. Nereden ve kim olduğu tam olarak belli olmayan, hatta üzerinde durulmaya bile değmeyen, sıradan bir kimsenin oğlu olan İbrahim Paşa'nın gün gelip bu makama yükseleceği hayal bile edilemezdi... (E. Subaşı)
    3. Uygun bulmamak: Müzehher omuz silkti. Aklı almadı bu işi... (R. Enis)
  • Aklı arkada kalmak: Düşüncesi bir şeye takılmak: Hem o vakit böyle yola çıkarken, hiç olmazsa aklım arkada kalmazdı. (İlgili cümle kaynağı: N. Cumalı)
  • Aklı başına gelmek:
    1. Uslanmak, akılsızca davranıştan vazgeçmek: Bir zaman sonra doğruldu, aklı başına geldi. Kâğıdı aldı, öptü, yüzüne gözüne sürdü, âh etti: — Vah benim geçen ömrüme! (R. Güzel)
    2. Ayılmak, kendine gelmek: Bir müddet sonra aklı başına geldi, dört yana bakındı, Hünkâr'ı göremedi. Derviş ne oldu, nerede diye sordu. (M. Alkan)
  • Aklı başında: Daima akıllıca davranan: "Senin bu ağlaman, aklının başında olduğuna işaret eder." (Mesnevi)
  • Aklı başında değil: Derli toplu düşünemiyor: Bunun aklı başında değil. İki tokat atıp askerlerinin yanına götürün.
  • Aklı başında olmamak: İyi düşünebilir durumda olmamak: Herkes delirdiğini söylüyordu. Benim de gördüğüm aklı başında değildi. O dönemde. (A. Yılmaz)
  • Aklı başından gitmek: Ne yapacağını şaşırmak: Şok olmuştu. Yalnızca dili tutulmamış, aklı da başından gitmişti. (H. Kara, A. Kara)
  • Aklı başka yerde olmak: Başka şeyler düşünmek: Gözleri televizyona bakıyordu ama aklı başka yerdeydi. (H. Algül)
  • Aklı bir karış havada olmak: Dengeli düşünememek, düşünmeden aklına eseni yapmak: Kimi aptal âşık olur, aklı bir karış havada, / Bitmez sanır tozpembesi bu hayatın. (H. Karaamca)
  • Aklı çıkmak: Titizlikle üzerinde durmak, aşırı merakta olmak, kaygılanmak, korkmak: Bir aksilik çıkacak diye aklı çıkıyordu. (F. Türkoğlu)
  • Aklı dağılmak: Düşünceyi belli bir konu, sorun üzerinde toplayamamak: Farkına bile varmadan aklı dağıldı, zihni oradan oraya sıçradı. (A. Tunç)
  • Aklı durmak: Düşünemez duruma gelmek, şaşakalmak: Aklı durdu, dili düğüm düğüm olup boğazına yığıldı. Kulakları duymadı sözlerin gerisini. (H. Göztaş)
  • Aklı ermek/ermemek:
    1. Anlamak/anlayamamak: "Bu adamın şarka, garba aklı eriyor da, sizin neye ermiyor a mübarek adamlar?" dedi (C. Granda). Taşkınlığını düzene nasıl uydurabildiğine hiç aklım ermemiştir. (T. Uyar)
    2. Akılca olgunlaşmak/olgunlaşmamak: Aklı ermeye başlar başlamaz ona bir olan Allah'tan başka ilah olmadığını, kendisinin de onun kulu ve elçisi olduğunu telkin etmeye başladı. (A. C. Sahhar)
  • Aklı fikri (bir şeyde olmak): Hep düşündüğü: Yılmaz gülerek geldi ama, aklı fikri oyundaydı. (H. Kıyafet)
  • Aklı gitmek: Şaşırmak, korkmak: Harap duvar gibi çöküverdi. Aklı fikri gitti, cansız bir hal aldı. (Mevlana Celaleddin Rumi)
  • Aklı ırılmak: Aklı gitmek, bayılmak.
  • Aklı kalmak: Bir şeyi düşünmekten kendini alamamak: Leyla'da da aklı kalmıştı. (A. E. Can)
  • Aklı karışmak: Ne yapacağını bilememek, şaşırmak, bocalamak: Kuzum bizim aklımız karıştı, siz bulun. (M. Seyda)
  • Aklı kesmek/kesmemek: Bir şeyin olabileceğine inanmak/inanmamak: Üçünün bir arada yaşayabileceklerine aklı kesmişti (N. Üstün). Nasıl becerecekti bu işleri aklı kesmiyordu ama artık tek bildiği düşünecek bir şey kalmadığı idi. (F. Ç. Kabadayı)
  • (Birinin) Aklı sıra: Aklınca, sandığına göre, umduğuna göre: Onun acısını alacak aklı sıra... Ben hiç kimseye pabuç bırakmam. (A. Sayar)
  • Aklı şaşmak: Düşünemez hale gelmek, muhakemesini kaybetmek: Tekfur, bu durumu görünce aklı şaştı; kalede olan diğer kâfirlerin fikri uçtu; ne edip eyleyeceklerini bilemediler. (Kıvamî)
  • Aklı takılmak: Zihni bir şeyle uğraşmak: Nereden geldi de aklıma takıldı bu şimdi? (O. Kocamaz)
  • (Bir işe) Aklı yatmak: Bir işin olabileceğini düşünmek: Bu fikre iyice aklı yattı. Böylece dünya, boşlukta dağılmadan durabiliyordu. Fakat bunu kim yapmıştı, niye yapmıştı? (Ş. Karaca)
  • Aklımda!: Lades oyununa katılanlardan biri ötekine bir şey verirken, karşıdakinin "unutmadım" anlamında söylediği söz: Okullar açılınca ikisi de unutmuştur, basarım şimdi ladesi dedi ama Meral Abla valizi uzatınca Hamit Abi yine "Aklımda!" dedi. Böylece savaş yeniden başladı... (Ş. Yaşar)
  • Aklına düşmek:
    1. Hatırlamak: Sonra aklına düştü karısını ilk gördüğü yer... (U. Yeni)
    2. Kafasında bir düşünce doğmak: Birden aklına düştü; Acaba bir tek ben miyim canlı olan? (N. Aydınoğlu)
  • Aklına esmek: Bir şey yapmak hevesine kapılıvermek: Tanımıyor musun onu? Hep eskisi gibi. Aklına esti mi basar gider. (N. Akyalçın)
  • Aklına gelen başına gelmek: Olmasından korkulan şey gerçekleşmek: Aynen düşündüğüm gibi oldu işte, aklıma gelen başıma geldi ve Müdür tepeme dikildi. (Ş. G. Karacan)
  • Aklına geleni söylemek: Rasgele konuşmak: Herkes aklına geleni söylüyor, birbirlerine laf yetiştirmeye çalışıyorlardı. (H. Yel)
  • Aklına geleni yapmak: Her istediğini düşünmeden gerçekleştirmeye çalışmak: Aklına her geleni yapmak, aklına her geleni söylemek iyi bir şey değildir.
  • Aklına gelmek:
    1. Anımsamak (hatırlamak): Yaşadığı o yerler aklına geldi. Çocukluğunu, gençlik yıllarını, evliliğini, ayrıca aç ve susuz çocuklarını düşündü. (E. Yılmaz)
    2. Birinin kafasında bir düşünce doğmak: Bu kararı verince, yeni bir fikir aklına geldi. (A. H. Eken)
  • Aklına getirmek:
    1. Anımsatmak (hatırlatmak): Birdenbire çocukluk yıllarını kadının aklına getirdi. (Elçin)
    2. Olabileceğini düşünmek: Baba olacağını aklına getirdi. (Ö. Yılmaz)
  • Aklına koymak: (Bir şeyi) Kesin olarak yapmaya karar vermek: Aklına koydu, her şeyi açıkça konuşacaktı. Onu kırmak, üzmek aklından bile geçmiyordu. (F. Kadri)
  • (Bir şeyi birinin) Aklına koymak: Ona bir şey telkin etmek: Evlenmeyi onun aklına o koydu.
  • Aklına sığdırmak: Aklı almak, bir şeyin olabileceğine inanmak: Aklına, idrakine sığdırmış olduğun hüneri, marifeti meydana koy bakalım. (F. Rahîmî)
  • Aklına sığmamak:
    1. Anlayamamak, kavrayamamak: Zaten bugün görüp yaşadıkları aklına sığmıyordu. Ama her akla sığmayana sırt çevirmenin akıllılık olmadığını da biliyordu. (Y. Bahadıroğlu)
    2. Olabileceğine inanmamak: Üçüncü Selim onu görünce şaşıp kaldı. Böyle bir vazifeyi kabul edeceği bir türlü aklına sığmıyordu. (E. R. İskit)
  • Aklına takmak: Sürekli olarak bir şeyi düşünmek, bir düşünceye saplanıp kalmak: Efe bir şeyi aklına taktı mı takardı. Ne olursa olsun unutmazdı. (Y. Kemal)
  • Aklına turp sıkayım: İşe yarar aklı yok (sözü edilen kişinin aklının hafifsendiğini alay yollu anlatır): "Aklına turp sıkayım ben o kızın. Senin neyini beğeniyor, neyini çekiyor be?" (Ö. İrman)
  • Aklına uymak: Birinin uygun olmayan görüşüne göre iş yapmak: O ne demeye kadının aklına uydu da sokağa çıktılar birlikte, hiç mi akıl yok bunlarda diye düşündü. (Kolektif)
  • Aklına yatmak: Doğru veya uygun olduğunu kabul etmek: Bu fikir vezirin aklına yattı. (E. Bektaş)
  • Aklına yelken etmek: Düşüncesizce davranmak ya da aklına geleni hemen yapmak: Her zaman aklına yelken eden kişilerin sonu hüsrandır. (H. F. Gözler)
  • Aklında kalmak: Unutmamak: İlgilenmiyormuş gibi görünse de aklında kalmıştı annesinin sözleri... (A. A. Akgün)
  • Aklında olsun!: Unutma, anımsa, zamanı gelince hatırla, lazım olur: Aklında olsun, devlete racon kesilmez. (A. Bayram)
  • Aklında tutmak:
    1. Bellemek: Şehzade olduğunu aklında tut. Aşırı tevazuun da bir nevi gurur olduğunu hatırdan silme. Övülmek isteyenler çok kere alçak gönüllülüğü yem olarak kullanır. (Y. Baladıroğlu)
    2. Unutmamak: Sana Yüce Yaradan'ın lütfettiği nice nimetleri aklında tut ve şükret. (M. Bozdağ)
  • Aklından çıkarmamak: Sürekli hatırlamak, unutmamak: İyi bir dostun, paha biçilmez olduğunu aklından çıkarma. (A. Özdemir)
  • Aklından çıkmak: Unutmak: Büyüdükçe yaşanan çoğu şey aklından çıktı ama iki şeyi hiçbir zaman unutmadı... (Ç. Çetindemir)
  • Aklından çıkmamak: Unutamamak, etkisini üzerinden atamamak: Dün gece ki olanlar aklından çıkmıyordu. (T. Altıntaş)
  • Aklından geçirmek: Düşünmek, tasavvur etmek: "Babam haklı" diye aklından geçirdi. (M. Adıbeş)
  • Aklından geçmek: Düşünmek: Niye aramamıştı ki kendisini hiç? Bu soru aklından geçti ama hemen sonra pişman oldu böyle düşündüğüne. (Z. Nur)
  • Aklından zoru olmak: Delice davranışları olmak: Belki bir deli. İnsanın aklından zoru olmasa böyle bir şeye kalkışır mıydı? (M. Gülsoy)
  • Aklını başına almak (toplamak, devşirmek): Akılsızca davranışlara son vermek: Aklını başına ol oğul, kendine gel.
  • (Bir şey, birinin) Aklını başından almak: Düşünemeyecek bir duruma getirmek: Zühre aklını başından aldı senin, zaten kuş kadar aklın vardı o da uçtu gitti. (M. Gülsoy)
  • Aklını başka yere vermek: Üzerinde konuşulan konudan başka bir şey düşünür olmak: Aklını başka bir yere vermesi gerekiyordu. Onu mutlu edecek bir şeyleri düşünmeye çalışıyordu. (B. Eyüboğlu)
  • Aklını (bir şeyle) bozmak: Bir şey üzerine düşerek hep onunla uğraşıp durmak: "Susmayacağım anne! Aklını parayla bozmuş." dedi... (A. Mertcan)
  • (Bir şey, birinin) Aklını çalmak: İlgisini aşırı ölçüde çekmek: Kadın adamın aklını çalmıştı. (N. Muallimoğlu)
  • (Birinin) Aklını çelmek:
    1. Niyetinden, kararından vazgeçirmek: Aklımı çeldi, ileri sürdüğüm tüm nedenleri boşa çıkardı.
    2. (mecazi) Ayartmak: Bir bakış, bir söz aklımı çeldi, gönlümü çaldı.
  • Aklını devşirmek: Akılsızca davranışlardan vazgeçip ne yaptığını bilir duruma gelmek, aklını başına almak: Fırsat elden gider aklını devşir / Ömür sessiz giden bir kervan gibi (H. Kırlangıç)
  • Aklını kaçırmak:
    1. Delirmek: O (s.a.) kendisine "Aklını kaçırmış" diyenlerin bile aklını, ruhunu, insanlığını kurtardı. (A. Taşgetiren)
    2. (mecazi) Gereksiz, yersiz iş yapmak: Ne yapmak istiyordu? Aklını kaçırmış olmalıydı. (A. Aydın)
  • Aklını karıştırmak: Birini ne yapacağını bilemez duruma getirmek, şaşırtmak, bocalatmak: Şeytan ona vesvese verip aklını karıştırdı ve şöyle dedi: "Ey Âdem! Sana ölümsüzlük ağacını ve asla yok olmayacak bir saltanatı göstereyim mi?" (Tâhâ Suresinden)
  • Aklını kullanmak: İyice düşünüp taşınarak hareket etmek: Aklını kullan ki ne kız kardeşim üzülsün ne de bizler üzülelim! (A. Girgin)
  • Aklını oynatmak: Çıldırmak, delirmek: Zira aklını oynatmak üzereydi, bunu görüyordu artık. Acılarıyla yapayalnız zaman geçirmek içini kemiriyor, onu yavaş yavaş tüketiyordu.
  • Aklını peynir ekmekle yemiş: (alay) Şaşkınca ve akılsızca iş görenler için söylenir: "Aklını peynir ekmekle mi yedin sen, ölmek mi istiyorsun?" (D. Aksoy)
  • Aklını şaşırmak: Yerinde olmayan bir iş yapmak, yersiz düşünmek: Kadıncağıza para bile bırakmıyor. Aklını şaşırmış herif... (E. Bener)
  • Aklının bir köşesine yazmak: İleride hatırlamak üzere belleğine almak: Geniş bir zamanda ona yardım etmeyi aklının bir köşesine yazdı. (B. Eyüboğlu)
  • Aklının köşesinden geçmemek: Hiçbir zaman düşünmemek: Evlenme teklifi gibi şeyleri aklının köşesinden geçirdiği yok onun!
  • Aklının terazisi bozulmak: Akıl karı olmayan davranışlarda bulunacak bir duruma düşmek: Sen adam olmazsın. Senin aklının terazisi yoktur. (K. Tahir)
  • Aklının ucundan bile geçirmemek: Hiçbir biçimde düşünmemek: Bu sevdanın bu kadar büyük olabileceğini aklının ucundan bile geçirmemişti. (H. Adıgüzel)
  • Aklınla bin yaşa!: Akla uygun bir şey söyleyeni övmek için, ya da akla yatkın görülmeyen bir düşünce ileri sürene, alay yollu söylenir. —Hay aklınla bin yaşa!.. Neden düşünemedik biz bunu? (K. Tahir). —İlahi Safa Bey... Hay aklınla bin yaşa emi... Yahu, ne söylüyorsun sen Safa Bey? (A. Nesin)
  • İnsanda akıl bırakmamak: Düşünceleri karmakarışık yapmak, kararsızlığa yol açmak: Çaresizlik işte. Çaresizlik insanda akıl fikir bırakmıyor. (Dergâh)


Akıl ile ilgili atasözleri ve anlamları


İçinde "akıl" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Akıl akıl, gel çengele takıl*: Bir sorunun nasıl çözümleneceğini düşünememe durumunda söylenen bir söz.
  • Akıl akıldan üstündür*: Bir kimsenin aklına gelmeyen çözüm, başkasının aklına gelebilir.
  • Akıl bir attır, dizgini arifin elinde gerek: Akıl ve bilgeliğin önemli olduğunu, ancak bu gücün doğru şekilde kullanılabilmesi için bilge bir rehberliğin gerekliliğini anlatır.
  • Akıl bir vezirdir, gönül bir padişah*: İnsanın duyguları düşüncelerinden daha üstündür. İnsanda gönül makamı aklın makamından üstün olduğu için, akıl gönlün emrindedir.
  • Akıl düşer mi düştüğü zindana bir daha?: Aklını kullanan bir hatayı iki kere yapmaz.
  • Akıl için yol (tarik) birdir*: Doğru düşünen herkes ayrı yollardan da gitse aynı sonuca varır.
  • Akıl kimde ise devlet ondadır: Akıllı ve mantıklı insanların başarı, güç ve refah sahibi olacaklarını ifade eder. Bu deyim, aklın ve bilgeliğin, kişiyi güçlü ve etkili kıldığını ve onun hayatında başarı getirdiğini vurgular.
  • Akıl kişiye (adama) sermayedir*: Aklını kullanan kişi her zaman kazançlı çıkar.
  • Akıl olmayınca başta, kuru kafa neyler?: Bir insanda akıl olmazsa gereksiz boş işlerle uğraşır. Bu yüzden de hiçbir şey elde edemez.
  • Akıl olmayınca başta, ne kuruda biter ne yaşta: Akılsız (veya talihsiz) bir kişi giriştiği hiçbir işten olumlu sonuç alamaz. (→ Baht olmayınca başta...)
  • Akıl olmayınca ne yapsın sakal*: Kişi yalnızca yaşlanmakla değil, aklını işletmekle, düşünmekle olgunlaşır.
  • Akıl ortağı ortak, mal ortağı kaypak: İş birliği ve ortaklık açısından en güvenilir ve faydalı olanın akıl ve fikir alışverişine dayalı ortaklık olduğunu ifade eder. Bu tür ortaklık, kişileri kötü sonuçlardan korur ve daha sağlam temellere dayanır. Öte yandan, para ve mal ortaklıklarında her ortak kendi çıkarını düşündüğünden, bu tür ortaklıklar güvenilir olmayabilir ve zarar getirebilir.
  • Akıl para ile satılmaz*: Maddi olanaklarla her şey sağlanabilir, ama akıl sağlanamaz.
  • Akıl tecrübe ile kemal bulur: Aklın ve bilgeliğin, zamanla ve yaşanmış deneyimlerle olgunlaştığını ifade eder. Kişi, yaşadığı deneyimler ve kazandığı tecrübeler sayesinde daha akıllı ve bilge hale gelir.
  • Akıl toprak değil, herkes başına savura: Aklın kıymetli ve nadir bir nitelik olduğunu, herkesin kolayca sahip olamayacağını ifade eder. Toprak gibi bol ve yaygın olmayan akıl, her insanda bulunmaz ve rastgele harcanamaz.
  • Akıl var, mantık var*:
    1. Herhangi bir şey bilgiye ve mantığa dayalı olarak yapılmalıdır.
    2. Her şey ortadadır.
  • Akıl veren çok, para veren yok: İnsanlara nasihat ve tavsiye vermeye hazır birçok kişi bulunduğunu, ancak ihtiyaç duyulan maddi desteği sağlayan kişilerin sayısının çok az olduğunu ya da hiç olmadığını ifade eder.
  • Akıl yapar, kafa çeker: İnsanlar, akıllarını kullanarak doğru kararlar almalı ve bu kararların sonuçlarına katlanmalıdır.
  • Akıl yaşta değil baştadır*: Bir kimsenin sadece yaşı büyümekle aklı artmaz. Yaşlılardan daha akıllı gençler de vardır.
  • Akıl yiğide sermayedir: Cesur ve güçlü bir insan için en değerli ve önemli varlığın akıl olduğunu ifade eder. Yiğitlik ve cesaret, akılla birleştiğinde anlam kazanır ve insanı daha başarılı ve etkili kılar.
  • Akıldan hariç iş tutma: Mantıklı ve düşünülerek yapılmayan işlerin genellikle olumsuz sonuçlar doğuracağını ifade eder.
  • Akılları pazara çıkarmışlar, herkes kendi aklını beğenmiş (Herkes aklını pazara çıkarmış, yine kendi aklını almış / Akıllar gelin olmuş, herkes kendininkini beğenmiş)*: İnsan kendi akıl ve düşüncelerini her zaman başkalarınınkinden üstün görür ve beğenir.
  • Akıllı babanın akılsız oğlu olur: Yetenekli, çalışkan kimseler işine gösterdiği ilgiyi çocuğuna da göstermezse, çocuk kendisi gibi olmayabilir.
  • Akıllı bildiğini söyler, deli söylediğini bilmez (Akıllı söylemeden düşünür, akılsız düşünmeden söyler): Akıllı insan bilerek ve düşünerek konuşur; deli ise haddini, konuştuğunu bilmez.
  • Akıllı, dostunu her zaman hatırlar: İnsanların sadece yardıma ihtiyacı olduğunda değil, başka zamanlarda da dostlarını aramalarının gerektiğine işaret eden bir sözdür.
  • Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır* (Akıllı düşmandan korkma, deli dosttan kork): (atasözünün anlamı) Akıllı düşmanla anlaşmak, akılsız dostla anlaşmaktan daha kolaydır.
  • Akıllı düşününceye kadar, deli çocuğunu everir*: Kendini akıllı sananlar çoğu kez akılsız diye tanınanlardan daha başarısız olur.
  • Akıllı, edebi edepsizden öğrenir: İnsan dürüst, iyi huylu olmayı, ahlaksız, kötü karakterli insanların yaptıkları davranışlardan kaçmakla daha çabuk öğrenir.
  • Akıllı gam yer, deli kamçı: Çok düşünen ve her şeyi ciddiye alan insanların tasalarının fazla olacağını, düşünmeden hareket edenlerin ise sorunları daha az umursayacağını ifade eder.
  • Akıllı hırsız şaşkın ev sahibini bastırır: Akıllı kişi suçlu olsa bile herkesi suçsuz olduğuna inandırabilir.
  • Akıllı köprüyü arayıncaya (aşıncaya) dek deli suyu geçer*: Tedbirli kişi sağlam yol ararken, atak kişi sonuca daha çabuk ulaşır.
  • Akıllı oğlan neyler ata malını, akılsız oğlan neyler ata malını (Hayırlı evlat neylesin malı, hayırsız evlat neylesin malı veya Oğlum deli malı neylesin, oğlum akıllı malı neylesin)*:
    1. Akıllı evlat kendisi çalışıp kazanır, miras kalacak mala gereksinme duymaz. Akılsız evlat ise kendi çalışıp kazanamadığı gibi miras kalacak malı da gereği gibi değerlendiremez, kısa sürede tüketir.
    2. Önemli olan mülk değil, onun kullanım biçimidir.
  • Akıllı ol da deli sansınlar: Başkalarının ne düşündüğüne aldırış etmeden, doğru bildiğin yolda ilerlemenin önemini vurgular. Kişi, daha çok çalışmaktan, öğrenmekten ve kendini geliştirmekten çekinmemelidir, başkaları onu deli sansa bile.
  • Akıllı olan katar katar yer, akılsız olan satar satar yer: Akıllı insanlar, kazandıklarını biriktirip tasarruf ederek zenginliklerini artırırken, akılsız insanlar kazandıklarını hızla harcayarak tüketirler.
  • Akıllı, sözünü akılsıza söyletir*: Başkası adına konuşmak, insanın başını derde sokar. Açıkgöz, kurnaz insanlar işlerini yürütmek için, bilgisiz saf kimseleri kullanırlar.
  • Akıllı sözünün delillerle, deli yeminlerle (süsler): Akıllı insanın doğru ve güvenilir bilgilerle konuştuğunu, akılsızın ise bilgi eksikliğini yalan ve boş sözlerle kapatmaya çalıştığını vurgular.
  • Akıllı tez kocar: Akıllı kişilerin, sürekli düşünme, endişelenme ve sorumluluk alma gibi sebeplerden dolayı zihinsel ve duygusal olarak yıprandıklarını; hayatın yükünü daha fazla hissettiklerinden dolayı da erken yaşlandıklarını vurgular.
  • Akıllı yaşamaz derler, sen bugün de akşamı ettin: Bir kişinin genellikle akıllı olarak görülmesine ve kabul edilmesine rağmen beklenmedik bir şekilde akılsızca davranarak bu algıyı bozduğunu ve aslında akılsız olduğunu gösterdiğini ifade eder.
  • Akıllı züğürt kara gün görmez: Akıllı ve tedbirli bir insanın, maddi olarak zayıf durumda olsa bile çok zorlu ve sıkıntılı günler yaşamayacağını ifade eder.
  • Akıllının ayıp dediği ile ahmak iftihar eder: Bazı insanların bilgisizlikleri veya görgüsüzlükleri nedeniyle toplum tarafından hoş karşılanmayan davranışlara övünerek yaklaşmalarını eleştirir.
  • "Akıllınız kimdir?" "Öndeki zincirli": Bir topluluğun genel olarak deli veya akılsız olduğunu ima eder. Toplum içinde akıl ve mantık yerine delilik veya mantıksızlığın öne çıktığını vurgular.
  • Akıllıyı arkada tutma, akılsıza kılavuzluk etme: Akıllı ve yetenekli kişilerin geri planda bırakılmaması gerektiğini ve akılsız veya yeteneksiz kişilere rehberlik veya liderlik etmenin, zaman ve çaba kaybı olacağını ifade eder.
  • Akılsız başa devlet konmaz, konsa bile çok durmaz: Akılsız ve düşüncesiz kişilerin kalıcı başarı ve mutluluğa ulaşamayacağını ifade eder. Başarı ve mutluluğun sürdürülebilirliği için akıl ve düşüncenin önemini vurgular (devlet: Mutluluk, saadet, talih, baht).
  • Akılsız başa söz kâr etmez, lezzetsiz aşa tuz kâr etmez (Tatsız aşa su neylesin, akılsız başa söz neylesin)*: Aptala vereceğiniz öğütler nasıl onu yola getirmezse, işe yaramayan bir nesneyi, ciddi olmayan çabalarla işe yarar duruma getirmek de o kadar olanaksızdır.
  • Akılsız başın cezasını ayaklar çeker*: İyi düşünmeden yapılan işi düzeltebilmek için bedence didinmek gerekir. Düşüncesizlik ya da önlemsizlik yüzünden gereksiz yere gidip gelme zahmetine katlanılır.
  • Akılsız dosttan akıllı düşman hayırlıdır: Cahil ve beceriksiz kimselerle dost olup onlara güvenmenin, akıllı bir düşmandan daha büyük zarar verebileceğini ifade eder.
  • Akılsız iti (köpeği) yol kocatır*: Belli bir amacı olmadan boş işlerle uğraşan kişi, herhangi bir başarı göstermeksizin hayatını tüketir.
  • Akılsız kasabın gerisine kaçar masadı: Kafası çalışmayan kimse, elindeki fırsatı kullanmak şöyle dursun, onun kendi aleyhine işlemesine bile yol açar.
  • Akılsızın malını akıllı yer: Akılsız kişiler ellerindeki maldan faydalanmayı bilmezler. Ama çevresinde uyanık ve kurnaz kişiler olursa onun malından en çok onlar yararlanırlar.
  • Akılsızın şaşkını beyaz giyer kış günü: Bir kişinin bilgisizliği veya dikkatsizliği nedeniyle yanlış tercihler yapabileceğini ve bu durumun doğurabileceği olumsuz sonuçlara dikkat çeker.
  • Akla gelen başa gelir. Gerçekleşmesini istemediğimiz olaylar bazen düşündüğümüz zaman karşımıza çıkar.
  • Akla gelmeyen başa gelir*: Umulmadık ve akla gelmeyen şeylerle karşılaşmak olasıdır.
  • Aklı başa yaş getirir*: "Deneyim, yıllar içerisinde elde edilir" anlamında kullanılan bir atasözü.
  • Aklı başında olan kuru kavgaya düşmez: Akıllı insan gereksiz yere başkalarıyla kavga edip başını derde sokmaz.
  • Aklı olan olur olmaz işe karışmaz: Bir kişinin her durumda her işe karışmaması gerektiğini ifade eder. Bu atasözü, akıllı kişilerin gereksiz müdahalelerden kaçınması ve sadece gerektiğinde veya uygun olduğunda harekete geçmeleri gerektiğini vurgular.
  • Aklımda duracağına karnımda dursun: Bir şeyin sürekli düşünülmesindense, kullanılıp tüketilmesinin daha iyi olduğunu ifade eder. Bu atasözü genellikle yiyecek ve içecekler için kullanılır ve bir şeyi saklayıp sonra yemek yerine hemen tüketmenin daha iyi olacağını belirtir.
  • Aklın rahmanı var, aklın şeytanı var (Akl-ı Rahmani var, akl-ı şeytani var): Allah'ın her insanı akılla yarattığını, ancak aklını iyiye veya kötüye kullanmanın kişinin kendi seçimine bağlı olduğunu ifade eder. Bu atasözü, aklın hem iyilik hem de kötülük için kullanılabileceğini ve bu tercihin tamamen kişinin kendi iradesine bağlı olduğunu vurgular.
  • Aklın yolu birdir*: İyi düşünüldüğünde ayrı ayrı kimselerce varılacak sonuç hep aynıdır.
  • Aklına geleni işleme, her ağacı taşlama*: "Sonunu düşünmeksizin aklına eseni yapan, herkese sataşan kimse bu davranışının büyük zararlarını görür" anlamında kullanılan bir söz.
  • Aklını eşek aklına verirsen çeker arpa tarlasına: İnsan aklını gereksiz ve yararsız işler için kullanırsa hayatta hiçbir şeye sahip olamaz.
  • Aklınla gör, kalbinle işit: Kişi başkalarının fikrine göre değil kendi aklıyla ve kendi düşünceleriyle hareket etmelidir.
  • Aklınla rezil olursun, aklınla vezir olursun* (Adam var aklıyla rezil olur, adam var aklıyla vezir olur): Aklın iyi ve kötü yolda kullanılması, iyi ya da kötü sonuçları doğurur.
  • Acıklı başta akıl olmaz*: Büyük sıkıntılar içinde bulunanlar mantık dışı işler yapabilirler.
  • Ahmağın aklındaki dilindedir: Bir kişinin düşüncesizce ve düşünmeden konuşmasını ifade eder. Ahmak olan bir kişinin sözleri genellikle düşüncesizce ve anlamsızca dışa vurduğunu ve bu sözlerin kişinin sahip olduğu bilgi ve anlayışı yansıttığını belirtir.
  • Ahmak dost akıllı düşmandan beterdir: Akılsız bir dostun, akıllı bir düşmandan daha zararlı olabileceğini ifade eder. Akılsız dost, iyi niyetle bile olsa yanlış kararlar verip zarara yol açabilirken, akıllı bir düşmanın hareketleri tahmin edilip önlem alınabilir.
  • Ahmak toplamış, akıllı yemiş: Aptal kişiler emeklerinin karşılığını almayı beceremezler. Ama açıkgöz insanlar onlardan çok iyi faydalanır, ellerindeki avucundakilerini alırlar.
  • Akçe akıl öğretir, don yürüyüş*: İmkânların fazlalığı insanların iyi işler yapmasını kolaylaştırır.
  • Allah adama ya akıl verir, ya devlet: Bir insanın hayatta düşünme yetisi ve bilgelik ile kendi refahını, mutluluğunu ve başarısını sağlayabileceğini ya da Allahü Teala'nın lütfuyla aynı hedeflere ulaşabileceğini ifade eder.
  • Arı söğüdü, akıllı öğüdü sever*: "Herkes işine yarayan şeyi benimser" anlamında kullanılan bir atasözü.
  • Aşk başta karar etse akıl firar eder: Bir kişinin aşık olduğu durumlarda mantıklı düşünme yeteneğini yitirdiğini ve duygusal olarak kararlar aldığını ifade eder. Aşk, genellikle mantıksal düşünmeyi etkileyebilecek kadar güçlü bir duygudur ve insanın doğru kararlar vermesini engelleyebilir.
  • Balık, ağa girdikten sonra aklı başına gelir*: İnsan bir yıkma uğradıktan sonra nasıl akılsızca davrandığını anlar.
  • Başı başkanın aklı da başka (olur): Farklı insanların farklı akıl ve düşüncelere sahip olduğunu anlatır
  • Başı taşa vurmadıkça akıl başa gelmez: İnsan bir işten zarar görürse bir dahaki sefere daha dikkatli olur.
  • Bir adama kırk gün deli dersen deli, akıllı dersen akıllı olur*: Sürekli telkinlerle bir kişinin bilinç altına birtakım inançlar, duygular yerleştirilebilir.
  • Bir ahmak olmayınca, bir akıllı geçinemez: Bir akıllının genellikle bir ahmak üzerinden fayda sağladığını veya onun aptallıklarından yararlandığını ifade eder. Bu atasözü, bazen akıllı bir kişinin, ahmak birinin hatalarını veya bilgisizliğini kullanarak kendi çıkarlarını gözetmesini anlatır.
  • Bir deli kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramaz*: Kimi zaman bir kişi öyle ters bir iş yapar ki, birçok akıllı bir araya gelerek düşünüp uğraşsa o terslik kolay kolay düzeltilemez.
  • Bir dirhem ana aklı, bir okka imam aklı eder: İmamın öğrettiği sadece dini konularla sınırlıdır. Anne ise, elinden geldiğince çocuğunu her konuda iyi bir insan olarak yetiştirir.
  • Burnu büyük olanın aklı küçük olur: Fazla bilgisi ve becerisi olmayan insanlar yaptıkları işi abartarak anlatırlar.
  • Cahilin aklı dünyayı yakar: Önemli işlerin bilgisiz ve cahil kimselere danışılarak yapılmasının veya onlara devredilmesinin kötü sonuçlar doğuracağını ifade eder.
  • Cahilin aklı gözündedir: Cahil kişinin bilgi birikimi olmadığı için sadece gördüğü ve duyduğu şeylerle ilgilendiğini ifade eder. Bu kişiler, derinlemesine düşünmeden ve araştırmadan yüzeydeki bilgilere dayanarak hareket ederler.
  • Çok yiyende sağlık, çok uyuyanda akıl, çok söyleyende gerçek olmaz: Çok yiyen vücut sağlığını, çok uyuyan akıl zindeliğini, çok konuşan da gerçekçiliğini yitirir.
  • Deli ağlamaz, akıllı gülmez: Akılsız kişiler yaşadıkları zorluklara ve çoğu zaman içine düştükleri sıkıntılara alışkın oldukları için herhangi bir şeyden yakınmazlar. Akıllı ise kişiler kötü durumlara düşmemek için her şeyi ciddiye alırlar, sıkıntı ihtimaline karşı endişeli olurlar ve önlem alırlar.
  • Deli bile akıllıya akıl öğretir: Bazı durumlarda saf veya cahil kişilerin, akıllı insanlara bile örnek olabilecek başarılar gösterebileceğini ve akıllı insanların da bunu göz ardı etmeyip bu durumdan ders çıkarabileceğini vurgular.
  • Deli devran sürer, akıllı vakit bekler:
    1. Aceleci ve düşüncesiz insanların hemen harekete geçtiğini, sabırlı ve akıllı insanların ise doğru zamanı beklediğini ifade eder.
    2. Zaman zaman hızlı ve çılgınca davranmanın, plan ve stratejiyle beklemenin önüne geçebileceğini anlatır.
  • Deli dostun olacağına akıllı düşmanın olsun*: Akılsız, dengesiz kişi, dostluk yapıyorum sanarak bize zarar verebilir; akıllı bildiğimiz kişi ise, düşmanımız olsa bile, onun vereceği zarardan kendimizi koruyabiliriz.
  • Deli kazanmış, akıllı yemiş: Bir insan çok varlıklı olsa bile akıllı ve uyanık biri değilse onun malı en çok kurnaz, açıkgöz kişilere yarar.
  • Delinin başı ucunda yatmaktan, akıllının ayağı ucunda yatmak hayırlıdır: Akılsız kişilerle iş yapmaktansa akıllı kişilere hizmet etmek daha yararlıdır.
  • Delinin çalıştığı akıllı içindir: Akılsız ve saf kişiler çoğu zaman kazandıklarını kurnaz, açıkgöz kimselere kaptırırlar.
  • Delinin efendisi olmaktansa akıllının uşağı olmak yeğdir: Akılsız veya mantıksız bir kişinin yönetiminde bulunmaktansa, akıllı ve mantıklı bir kişiye hizmet etmenin daha tercih edilebilir olduğunu ifade eder.
  • Delinin parası akıllının cebinde biter: Akılsız insanlar paralarını uzun süre koruyamazlar, kısa zamanda kendilerinden akıllı biri paralarını ellerinden alır.
  • Delinin yüreği ağzında, akıllının dili yüreğindedir:
    1. Deliler düşüncelerini ve duygularını doğrudan ve çekinmeden ifade ederken içlerinden geçenleri hemen söyleyerek dürüst ve cesur olurlar. Akıllı insanlar daha sakin ve düşünerek konuşur, duygularını ve düşüncelerini daha dengeli bir şekilde ifade ederler ve konuşmadan önce düşünürler; iç dünyaları ve gerçek duyguları, sözlerinin ardında gizlidir.
    2. Cahil ve beceriksiz kişiler çok konuşur fakat ellerinden hiç bir iş gelmez. Akıllı kişiler ise az konuşur fakat çok iş yaparlar.
  • Deliye değ de geç, akıllıya uy da geç: Birisinin deliliği veya aptallığına takılmayıp, akıllı kişilerin önerilerini dinleyerek ve onların tavsiyelerine uyararak hareket etmenin daha doğru olduğunu ifade eder.
  • Deliyle zengin aklına geleni eder: Varlıklı kişi imkanları bol olduğu için her istediğini özgürce yapar. Akılsız kişi de her istediğini özgürce yapar. Çünkü o hiç bir şeyden sıkılmaz, çekinmez.
  • Dünya bir gemi, akıl yelkeni, fikir dümeni, kolla kendini, göreyim seni: İşlerini aksatmadan yürütmek isteyen, aklının gücünden, düşünce ve sağduyusunun kılavuzluğundan ayrılmamalıdır.
  • Düşmandan merhamet ummak, akıllı karı değildir: Düşman olan bir kişiden merhamet ve acıma beklemenin mantıksız olduğunu ifade eder. Zaten düşmanlık besleyen birinin, merhamet gösterecek yapıda olmadığını vurgular.
  • El deliye, biz akıllıya hasret kaldık: Bazı kimseler bazen öylesine anormal davranışlarda bulunurlar ki herkes onun aklından şüphe eder.
  • En fena züğürtlük, akıl eksikliğidir: Parasızlık gelip geçicidir ama akılsızlık insanı sürekli zora sokar.
  • Göz budur, dağın ardındakini görmeli; akıl budur, başa geleceği bilmeli: Akıllı insan düşünerek yarınlarını tahmin edebilmelidir.
  • Göz var görmek için, akıl var bilmek için: Her şeyin belirli bir amaca hizmet ettiğini ve doğru kullanıldığında anlam kazandığını ifade eder. Gözler, çevremizi görmek ve algılamak için vardır; akıl ise gördüklerimizi anlamlandırmak ve bilgi edinmek içindir.
  • Güzel, göz için; akıllı, gönül için: Dış görünüşe veya cazibeye değil, iç güzellik ve akıllı bir karaktere önem verilmesi gerektiğini ifade eder. İnsanların sadece fiziksel güzelliklere değil, daha derin ve anlamlı özelliklere sahip olanları seçmeleri gerektiğini vurgular.
  • Hangi akla hizmet ediyor?*: Ne gibi bir düşünce ile böylesine olmayacak, mantıksız bir iş yapıyor?
  • Her akıl bir olsa, deveyi yeden, koyunu güden bulunmaz:
    1. Herkesin aklı bir olsaydı iyi ve rahat işleri herkes yapmak isterdi. O zaman da zor fakat yapılması zorunlu işleri yapacak insan bulunmazdı.
    2. İşler sadece düşünmekle halledilemez, fiili olarak bir şeyler yapılması gerekir.
  • Herkes kendi aklını beğenir: Doğru da olsa yanlış da olsa her insan kendi fikirlerinin diğerlerininkinden üstün olduğuna inanır.
  • Herkesin aklı bir olsa koyuna çoban bulunmaz*: Herkes aynı şeyi bilse ve yapabilseydi, geri kalan işleri yapacak kimse bulunamazdı.
  • İnsanın aklı acıyan yerindedir: İnsanın en çok acı çektiği veya sıkıntı yaşadığı şeyi sürekli düşündüğünü ifade eder. İnsan, derdi neyse ona odaklanır ve zihni sürekli olarak bu sorunla meşgul olur.
  • İnsanın aklına ağanın yaşına değer biçilir: İnsanların akıllarına göre değerlendirilmeleri gerektiğini ifade eder. Tıpkı bir ağanın yaşına göre saygı görmesi gibi, insanların da akılları ve zekaları doğrultusunda itibar ve değer kazanmaları gerektiğini vurgular.
  • Kadın aklı gah uzalır, gah kısalır: Kadınlar erkeklere nazaran daha sık fikir değiştirirler. Bu yüzden onların bir anı bir anını tutmaz.
  • Kadın kısmının saçı uzun olur, aklı kısa: Erkekler kendilerinin her konuda kadınlardan daha üstün olduklarını anlatmak için böyle bir varsayımda bulunurlar.
  • Kafayla duvar delinmez, akılla delinir: Aklın kaba kuvvetten daha çok gerekli olduğunu, fiziksel güç ve inatçılık yerine, zekâ ve akıl kullanarak zorlukların üstesinden gelmenin daha etkili olduğunu ifade eder.
  • Karıya bakanın aklı az olur: Sürekli kadın sözü dinleyen erkek işlerini aksatır ve çevresine alay konusu olur.
  • Koyma akıl, akıl olmaz (Sokma akıl sekiz adım gider)*: Hep başkalarının verdiği akılla hareket eden kimse, bir yere kadar başarılı olur, daha sonra ne yapacağını bilemez.
  • Misafirin akılsızı ev sahibini ağırlar: Aptal kişiler misafir gittikleri yerde ev sahibinin yapması gereken işleri yapmaya kalkışırlar.
  • Nadanla sohbetten aklı irfanla taş taşımak yeğdir: Cahil insanlarla konuşup tartışmaktansa, kültürlü, yetenekli kimseler hizmet etmek daha yararlıdır (nadan: cahil).
  • Namusu akıl, dini nakil muhafaza eder: Bir kişinin onuru ve ahlaki değerlerini koruyabilmesi için aklını kullanması gerektiğini, dini inançlarını ise aktarım yoluyla (nakil) sürdürebileceğini ifade eder.
  • Öfke önden gider, akıl arkadan gelir: Öfkesine hakim olamayan, mantıklı düşünemez; aklı başına geldiğinde ise iş işten geçmiş olur.
  • Öfkede akıl olmaz: Öfke anında insanın mantıklı düşünme yetisini kaybettiğini ifade eder. Öfkeliyken yapılan davranışlar ve alınan kararlar genellikle sağlıklı ve mantıklı olmaz.
  • Öfkeli başta akıl olmaz/akla yer olmaz: Öfkenin mantıklı düşünmeyi engellediğini, öfke anında yapılanların ve alınan kararların genellikle hatalı veya pişmanlık verici olabileceğini ifade eder.
  • Para adama akıl öğretir: Paranın, insanlara maddi konularda nasıl daha akıllıca davranmaları gerektiğini öğrettiğini ifade eder. Parası olan kişi, onu nasıl değerlendireceğini düşünür, parası olmayan kişi de, nasıl para kazanacağını düşünür.
  • Servetsiz insan, akılsız tavşan: Hiçbir geliri veya serveti olmayan kişinin, para sahibi olabilmek için akılsız tavşanlar gibi amaçsızca dolaşıp çabaladığını ifade eder. 
  • Tayfanın akıllısı, geminin dümeninden uzak durur*: Haddini bilen, başına büyük dert açmak istemeyen kimse, büyük sorumluluk isteyen, beceremeyeceği işlere kalkışmaz.
  • Tembele iş buyur, sana akıl öğretsin*: Kendisine buyrulan işi yapmaktan kaçınmak için bu işin bir çare olmayacağını ileri sürerek başka yollar göstermeye çalışanlar için söylenir.
  • Türkün aklı sonradan gelir: Türkler bir işi yapar, daha sonra o işten daha iyisi akıllarına gelir.
  • Yaşlanmış eşekte yıllanmış akıl olur: Yaşlanmış kişi hayatında birçok şey görmüş ve denemiştir. Bu yüzden büyük bir tecrübe birikimine sahiptir.


İlgili birleşik kelimeler


  • Akıl hocası:
    1. Birine yol gösterip akıl öğreten kimse: Dünya, yanlarında bir akıl hocası varken büyük insanların büyük işler başardığına tanık oldu. (S. Girgin)
    2. Herkese akıl öğreten ya da öğretmeye meraklı kimse.
  • Akıl kârı: Akla uygun olan, akla yatkın olan: Fransız ordusunun kucağına düşmek... Akıl kârı olur mu dersiniz? (N. F. Kısakürek)
  • Akıl kethüdası: Herkese akıl öğretme merakında olan kimse: Kenan Beyin çocukluk arkadaşı akıl kethüdası Mümtaz Bey ... ben onun sayesinde damat olmadım mi ya? (F. Necip)
  • Akıl kutusu (kumkuması): (Şaka) Aklıyla az çok her güçlüğe çare bulan kimse: Amma, akıl kumkuması imiş herif... Az zamanda un taciri ve çiftçi olmuş... (R. Enis)
  • Akıl küpü: Çok akıllı, zeki kimse: ... nöronlarımız canlanacaktı! Süper zeki, akıl küpü çocuklar olacaktık. (N. A. Gökduman)
  • Akıllı uslu: Ağırbaşlı ve derli toplu: Akıllı uslu, insanları ve hayvanları seven bir adam olmuş. Köylü de artık onu Deli Durmuş yerine Akıllı Durmuş diye çağırmaya başlamış. (Y. Bahadıroğlu)
  • Aklı evvel:
    1. Aklı eren, aklı başında olan.
    2. Her şeyi bildiğini sanan, akıllı geçinen: Kendisini akıllı zan eden aklı evvellerin varlığına şahit olmuyor muyuz?
  • Aklı selim:
    1. Sağduyu.
    2. Sağduyu sahibi olan: Aklımızı menfaatin esaretinden kurtaralım. Aklı selim, kalbi selim olup Yaradan'a sığınalım. (F. Dilaver)
( 0 soru/yorum )