Bakmak ne demektir? Bakmak ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Güncellenme: 19 Aralık 2025 Soru/Yorum: 0
  1. Görmek için gözlerini bir şey ya da kimse üzerine yöneltmek: ... dikiz aynasından onlara bakıyorum (A. Nesin). Gözleri kıvılcımlanarak kapıya bakmaya başladı. (S. Kocagöz)
  2. Aramak: Çocuğa bak, nerede?
  3. (bir şey) Yönelmiş olmak: Arkadaki pencereler denize bakıyor.
  4. Bir şeyin gelişmesine ya da iyi bir durumda kalmasına çalışmak, ilgi göstermek: Çok yaşlı, ama kendine iyi bakmış.
  5. Beslemek, geçindirmek: Herkes çocuklarına bakmakla görevlidir.
  6. Geçimini birinden beklemek: Ev halkı bana bakıyor.
  7. (hasta için) Muayene etmek, iyileşmesiyle uğraşmak: Hastamıza hangi doktor bakıyor?
  8. Yoklamak, incelemek, denemek, üzerinde durmak: Şu hesaba bir de siz bakın. Yemeğin tadına baktın mı?
  9. Bir işi yapmak, bir işle görevli olmak: Telefonlara sekreter bakar. Ben gideyim de burada işe kim baksın? (Y. K. Karaosmanoğlu)
  10. Yapılabilmesi bir şeye bağlı bulunmak: Bu iş elli bin liraya bakar.
  11. (renklerde) Benzemek, andırmak: Bu kumaşın rengi kırmızıya bakıyor.
  12. Önem vermek, önemle üzerinde durmak, göz önünde tutmak: O yalnız eğlenmeye bakıyor. dediklerine bakılırsa savaş yakında bütün dünyayı saracaktı (N. Cumalı). Sen onun kusuruna bakma.
  13. Anlamak, farkına varmak, görmek: Baktım ki söz dinlemiyor, sesimi kestim.
  14. Yalnız elindeki ya da önündeki işle uğraşır olmak: Sen işine bak! Gününü güt etmeye bak!
  • Bak!:
    1. İşte: Bak, dediğim çıktı.
    2. Şaşma anlatır: Bak hele şu işe!
    3. Küçümseme bildirir: Şu kılığa bak! Söylediği lafa bak!
  • Bak bak: Şaşma bildirir: Bak bak, neler olmuş da haberimiz yok.
  • Bakalım (Bakayım): İçinde yer aldığı cümlenin güvensizlik, kuşku, merak uyarma gibi anlamlarını pekiştirir: Bakalım evde bulacak mıyız? İşimiz olacak mı bakalım? Anlat bakayım, neler yaptın? Böyle aylak aylak dolaş bakayım.
  • Bakarak: (bir kimseye ya da bir şeye) Göre: Buna bakarak karar verme. Öbürüne bakarak bu iş daha kolay.
  • Bakar mısınız?: Seslenme ünlemi: Bakar mısınız! Çarşıya nereden gidiliyor?
  • Bakarsın: Olur ki: Hazırlıklı olalım, bakarsın bir koruk geliverir.
  • Bakma sen: "Aldırış etme" anlamında kullanılan bir söz: Söylediklerine bakma sen, hiç kaba adam değil o. (O. Kemal)
  • Baksana! (Baksanıza!):
    1. Teklifsiz konuşmada seslenme için kullanılır.
    2. Dikkati çekme sözü: Akşam oluyor, baksana hava karardı.

Bakmak ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "bakmak" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
( atasözlerine geç )

  • Bakış atmak: Kısa bir süre bakıp geçmek: Köprünün ortasına gelince köye bir bakış attı. (H. Memoğlu)
  • Baktıkça alır: "Güzelliği birdenbire göze çarpmaz" anlamında kullanılan bir söz: Bir dilber Çerkez kızıdır; / İnsanı baktıkça alır. (Tevfik Fikret)
  • Baktıkça bakacağı gelmek: Bakmaktan kendini alamamak, uzun uzun bakmak istemek: Uzaktan güneş gibi görünüyor, gözleri kamaştırıyor. Yakından ay gibi parlıyor da insanın baktıkça bakacağı geliyor. Ne kadar şairane bir güzellik! (R. M. Ekrem)
  • Agop'un kazı gibi bakmak: Aptal aptal bakmak: Biri uyanıp "Kaçtı, Türk Kaçtı!" deyinceye kadar kafayı uzatıp Agop'un kazı gibi arkalarından bakakaldılar. (E. B. Merdivan)
  • (birinin) Ağzına bakakalmak: Sözlerine hayran olmak. İhtiyacı olan bilgiyi duymak için dinlemek: ... cevap alacağını umarak gençlerin ağzına bakakaldı.
  • (birinin) Ağzına bakmak:
    1. Birinin ne söyleyeceğini beklemek: Şebnem'in ağzına bakıyordu bir şey desin diye, yanlış anladın demeye meydan vermeyecek, her şeyi ortaya koyacak bir şey. (A. Tunç)
    2. Onun sözüne göre davranmak: Semra merakla doktorun ağzına bakıyordu ne söyleyecek diye. (F. Mercan)
  • (birini) Ağzına baktırmak: Kendini zevkle dinletmek: Konuşurken arada bir "hikmetli" sözler ediyor. Hepimizi "ağzına baktırıyor" dersem yalan olmaz. (E. Canberk)
  • (birinin) Ağzının içine bakmak:
    1. Ne söyleyeceğini beklemek: Kaya'nın sorusu ile odadaki herkes Mert'in ağzının içine bakıyordu. (B. Çivicioğlu)
    2. Onun sözüne göre davranmak: Mahir adeta Tuğrul'un ağzının içine bakıyordu. Gitmeyelim dese oracıkta kıvrılıp uyuyuverecekti. (E. B. Merdivan)
  • Alıcı gözüyle bakmak: (Birisi bir şey alacakmış gibi) İnceden inceye gözden geçirmek: Arabanın yanına gelince, arabacı kılığımı şöyle bir süzdü, alıcı gözüyle baktı, sonra: — Efendi on kâğıdını alırım, dedi. (A. Elevli)
  • Allah'ın işine bak: "Bak, işler ne hal aldı" anlamında söylenir: "Allah'ın işine bak, onu emekli edenleri sonunda ona muhtaç etti," diye aklından geçirdi. (M. Adıbeş)
  • Ana baba eline bakmak: Kendisinin kazancı olmadığından, anne ve babasının vereceği parayla geçinmek: Artık bir maaşı olacak; ana baba eline bakmayacak... (E. Atasü)
  • Arkasına (bile) bakmadan gitmek (kaçmak):
    1. Arkada kalanlarla hiç ilgilenmeden bir yerden ayrılmak: Böyle birden bire gidilir mi? Gitti... Arkasına bile bakmadan gitti... (Y. Erdoğan)
    2. Kızgınlık, utanç vb. bir nedenle fırlayıp gitmek: Kadınlar çığlık atmaya başlayınca arkasına bakmadan kaçtı.
  • Aslına bakarsan: "Doğruyu, gerçeği ararsan" anlamında kullanılan bir söz: "Vallahi, aslına bakarsan çocuğun hakkı var," dedi. (B. Faik)
  • At gözlüğüyle bakmak: Olaylara sadece bir açıdan bakmak, olayları tek yönlü değerlendirmek: Herkes dünyaya bir at gözlüğüyle bakıyor. Dünya dediğinizde kendi dünyaları geliyor akıllarına. (Virgül)
  • Aza çoğa bakmamak: Olanla yetinmek: Aza çoğa bakmadan, ne kadar maaş verirlerse kabul et. (N. Muallimoğlu)
  • Bana bak!: "Beni dinle" anlamında kullanılan bir seslenme ve gözdağı sözü: Bana bak, karışmam sonra!
  • Bana bakma (bakmayın): Beni ölçü olarak alma (almayın), bana göre hareket etme, bana göre hüküm verme: Sen bana bakma!. Benim evlenmeyişimin, daha doğrusu evlenemeyişimin sebebi başka... Bir ihtiyar anam var. (R. Çalapala)
  • Başının çaresine bakmak: Güç bir durumdan kendi çabasıyla kurtulmak; kimseden yardım görmeden kendi işini kendi yapmak: Sen merak etme, bunları da düşünme, ben başımın çaresine bakarım. (A. Gülistan)
  • Bir daha yüzüne bakmamak: Darılıp ilgiyi, ilişkiyi kesmek: Yüzüme bir daha bakmadı. Kalktım eline yeltendim, elini bizden kaçırdı. (B. Civelek)
  • Bir işaretine bakmak: Bir işi yapmak için hazır bulunmak: Köroğlu'nun bir işaretine bakıyordu. Eğer "gel" derse gidecekti. (E. Bektaş)
  • Boş gözlerle bakmak: Anlamsız bakmak: Bana boş gözlerle bakıyordu, daha önce onda hiç rastlamadığım bir bakıştı bu. Tamamen bir yabancıya aitti. (D. Özek)
  • Boyuna bosuna bakmadan: "Çelimsizliğini, boyunun kısalığını göz önünde tutmadan" anlamında kullanılan bir söz: Boyuna bosuna bakmadan karşı koydun düşman askerine ha! Var ol yavrum, var ol be! Kimin oğlusun sen bakalım? (Y. Bahadıroğlu)
  • (bir şeyin) Çaresine bakmak: Gerekeni yapmak, çözüm yolu aramak: İşler kızışmadan bir çaresine bakmalıydı bunun, ne yapıp yapıр. (F. Baykurt)
  • Çıkarına bakmak: Yalnızca kendini ve kendi durumunu gözeterek çıkar sağlamak: Çoğu zaman insan çıkarına bakar, önce can, sonra canan.
  • Davaya bakmak: Açılan davayı incelemek, araştırmak ve sonuçlandırmak: Davaya bakan yargıç ünlü birisiydi. (Ö. Yusuf)
  • Deve nalbanda bakar gibi: (alay) Hiç görmediği, bilmediği bir şeye bakar gibi: Ben ders anlatıyorum, o deve nalbanda bakar gibi bakıyordu.
  • Dik dik bakmak: Çok sert bir biçimde, sert sert, öfkeli öfkeli bakmak: Kavga edecekmiş gibi dik dik bakıyordu ki Güllü, birden apartmanın kapısı açıldı... (D. Ceyhun)
  • Dönüp geriye bakmak: Eskiyi hatırlamak, geçmişi gözden geçirmek: Eğer dönüp geriye bakıyor ve ondan dersler çıkarmaya çalışıyorsa, yaşanan günlerin eksiği gediği var demektir. (M. Kemal)
  • Dümenine bakmak: (argo) Çıkarını gözetmek, yasa dışı yolla da olsa çıkarını sağlamaya çalışmak: Gemisini kurtaran kaptandır. Herkes dümenine bakar. İnsanlar yalnız kendilerini düşünür. (Y. Z. Bahadınlı)
  • (bir şeye) Dürbünün tersiyle bakmak: Bir şeyi küçümsemek, olduğundan çok daha az önemli görmek: Senin gibi dünyaya dürbünün tersiyle bakacağıma, kendi doğrularımla yürürüm. (Z. Cemali)
  • Eğri (Eğri gözle) bakmak: Bir şeye kötü düşüncelerle, kötü düşüncelerini belli ederek bakmak: Herif gözlerini devirmiş, eğri eğri bakıyor (S. Y. Ataman). Memleketime ayak bastırmayasın ve eğri gözle baktırmayasın. (Zekeriyazade Çelebi)
  • El eline bakmak: Başkasına muhtaç olmak: El kadar ekmek için el eline bakmak ne zor (M. Bayrak). Yaşam güçtü... El eline bakmak daha bir güç... (E. Toy)
  • Ele bakmak:
    1. Avuç içindeki çizgilere bakıp kişinin geleceği hakkında tahminlerde bulunmak, el falına bakmak: Arkadaşlarının ısrarı karşısında, sonunda o da elini bedevi'ye açtı. Bedevi ele bakar bakmaz yerinden sıçradı ve heyecan içinde şöyle dedi: — Sen padişah olup 15 yıl hüküm süreceksin... (K. Yusufoğlu)
    2. Muhtaç olmak: Artık bütün bütün hiçbir şeysiz, ele bakar durumdaydım.
  • (bir kimsenin) Eline bakmak:
    1. Bir kimsenin yardımıyla geçinmek: Çalıştığı yerden aldığı maaşla hayatta geçinemezdi. Babasının eline bakıyordu geçinebilmek için. (E. Ş. Can)
    2. Ne getirdi diye gözlemek.
  • Fil dişi kuleden bakmak: Herkesi küçümseyip kendini farklı görmek: Üniversite mensupları fil dişi kuleden cemiyete bakan adamlar oluştan kurtulmalı ve hegemonya parçalanmalıdır! (S. Sürmen)
  • Giydiği yakışırken eller bakışırken (Al yakışırken, el bakışırken): "Gençken, güzelken" anlamında kullanılan bir söz: Giydiği yakışırken, eller bakışırken, evlenmeye baksın, daha sonra evde kalır (A. Püsküllüoğlu). Allar yakışırken, eller bakışırken baş göz edeceksin kızı! Yirmisini aştıktan sonra dul adam harcı olur gayri. (N. Yeğinboğalı)
  • Gör bak: Görürsün, göreceksin: Gör bak neler olacak!
  • Göz ucuyla bakmak: Başını çevirmeden, gözlerini yana çevirerek bakmak: Bir ara yaşlıca bir adam oturdu. Göz ucuyla baktı adama, hissettirmeden. (G. Süngü)
  • Gözü toprağa bakmak: Ölmek üzere olmak, bir ayağı çukurda olmak: Kötülemiş görmeyeli. Gözü toprağa bakıyor gibiydi. (S. Kaymaz)
  • Gözünün içine baka baka: Cesaret, pişkinlik ve soğukkanlılıkla: Dünya'nın gözünün içine baka baka yalanlarını delil gösterip bu zulmü işlemeye devam ediyorlar. (A. Türkan)
  • (Birinin) Gözünün içine bakmak:
    1. Bir kimsenin üstüne titremek: Çocuğu doğduğundan beri bir yığın sağlık sorunu atlatmıştı. O yüzden ona bir şey olmasın diye resmen gözünün içine bakıyordu. (E. Ezmeci)
    2. Buyruğunu yerine getirmeye hazır bulunmak: Nereye giderse o da oraya gidiyor, kendisinden bir şey istesin diye gözünün içine bakıyordu. (E. F. Beledli)
    3. Bir arzusunun yapılması için gözleriyle birine yalvarır durum almak: ... bir hisse de bana düşsün dercesine Ali Bey'in gözünün içine bakıyordu. (M. Yılmaz)
  • Gözünün kuyruğuyla bakmak: Belli etmemeye çalışarak yandan bakmak: Gözünün kuyruğuyla küçük müşteriyi süzdü. Muharremdi. Çamaşırcı Boşnak Ayşe'nin oğlu. (H. E. Adıvar)
  • (birinin) Gözünün yaşına bakmamak: Hiç acımamak, sızlanmasına aldırış etmemek: Kurallara uymayanlara gözünün yaşına bakmadan ceza keserlerdi. (A. Türki)
  • (bir şeye) ... gözüyle bakmak: (Bir şeye) ... gibi bakmak: Sorunlara çözülemez gözüyle bakmak, baştan teslim olmak anlamına gelir.
  • Gül gibi bakmak:
    1. Sıkıntısız geçimini sağlamak: Çoluk çocuğuna gül gibi bakıyor.
    2. İyi, temiz bakmak: Hastalara gül gibi bakıyor.
  • Hâline bakmamak: Kendisinin içinde bulunduğu kötü durumu düşünmeden bir şey yapmaya kalkışmak: Hâline bakmadan her işe karışıyor.
  • Hor bakmak: Değersiz saymak, değer vermemek: Hiç kimseye hor bakma / İncitme gönül yıkma / Sen nefsine yan çıkma / Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler. (Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri)
  • İcabına bakmak:
    1. Gereğini yerine getirmek: Yol yakınken bu işin bir icabına bakmalıydı. (R. N. Güntekin)
    2. Yok etmek, ortadan kaldırmak, zararsız duruma sokmak: Rıza'nın fedaileri beni tahtalı köye yollamak üzereyken bir cengaver meydana fırlayıp hepsinin icabına baktı! (M. Menteş)
  • İşe bak!: Şaşırılacak bir durum karşısında kullanılan bir deyim: "Şu işe bak! Dağ başında bile Zeynep'le karşılaştık. Vardır bunda bir hayır," diye geçirdi içinden. (R. Tekin)
  • İşine bak!:
    1. "Görevini, işini sürdür" anlamında kullanılır: Kızım benden çekinme. İşine bak. Ben yabancı değilim. (Y. K. Karaosmanoğlu)
    2. "Sen karışma, kendi işinle ilgilen" anlamında söylenir: Bundan sana ne? Sen işine bak! – Öğrenmek istedim sadece. (M. N. Bursalı)
  • İşine gücüne bakmak: Başkasının işine karışmayıp kendi işiyle uğraşmak: Mahallemiz huzur ve barışın hakim olduğu bir yerdir. Herkes işine gücüne bakar. (M. Özçınar)
  • İyi gözle bakmamak: Hakkında iyi düşünmemek: Toplum sarhoşa iyi gözle bakmaz, selam vermez ve kimse onunla fazla alış verişte bulunmaz. (M. Kahramanyol)
  • Kedi ciğere bakar gibi bakmak: Bir şeye imrenerek çok iştahla bakmak: Bu sofralardaki yemeklere, odamızın demir parmaklıklı penceresinden kedi ciğere bakar gibi bakıyorduk... (Atatürk Ansiklopedisi)
  • Kem gözle bakmak:
    1. Kötü niyetle bakmak: İslam alemine, Türk milletine kem gözle bakanların gözlerini oymayı bize nasip eyle yarabbi... bu cennet vatanı başkalarına peşkeş çekenleri yok etmeyi bizi nasip eyle yarabbi.. (İ. Sarı)
    2. Nazar değdiren bir bakışla bakmak: Başkasının eşyasına, varlığına, dirliğine, kuruşuna kem gözle bakmaz. Umurunda değildir çünkü. (B. T. Salihoğlu)
  • Keyfine bakmak:
    1. İyi, rahat zaman geçirmek: Derdi olmadığı için, keyfine bakıyor sadece. (H. İstanbullu)
    2. Rahatını, keyfini bozmamak: Millet keyfine bakıyor, sen katil peşinde koşuyorsun. Doğru dürüst eve geldiğin yok. Harici görev, araştırma soruşturma... Bıktım senin şu işlerinden. (A. E. Kavaklı)
  • (bir işin) Kolayına bakmak (kaçmak): O işi yapmak için kolay ve kestirme yolu seçmek: Bazıları da işin kolayına kaçıp oradan buradan topladıklarıyla kitap yapmıştır (Y. Kopan). İşin kolayına bakarak bizi hazıra konmaya alıştırdı.
  • Kötü gözle bakmak:
    1. Bir kimse için iyi olmayan düşünceler beslemek, bunu belli edercesine bakmak: Herkes kötü gözle bakıyordu sanki ona. Zararlı bir böcekmiş gibi... Bir fırsatını bulsalar öldürürlerdi onu. (N. Elibol)
    2. Cinsel arzu ile bakmak: Ben çiftlikteki kadınlara kötü gözle bakıyormuşum, onun için kâhyaya beni işten atmasını söylemiş. (F. Erilli)
  • Kusura bakmamak: Hoş görmek: Kusura bakma, burası köylük yeri. İyi ağırlayamadık, istediğimiz gibi memnun edemedik. (T. Apaydın)
  • (bir şeye, şu, bu) Nazarıyla bakmak: Ona öyleymiş gibi, o gözle bakmak: Ona arkadaş nazarıyla bakıyorum.
  • Oluruna bakmak: Bir işin yapılabilirliğini araştırmak, yapmaya çalışmak: Oluruna bakıp ona göre karar verelim.
  • Öküz boyunduruğa bakar gibi: Nefret ve kızgınlıkla: Karı, hain, öküz boyunduruğa bakar gibi gözlerini açarak baktı. (B. Felek)
  • Öküz gibi bakmak: Karşısındakini rahatsız edercesine bakmak: Rahatsız olmadın mı sen? Öküz gibi bakıyor. (M. S. Kara)
  • Öküzün trene baktığı gibi bakmak: Aptalca, hiçbir şey anlamadan bakmak: Ben orada öküzün trene baktığı gibi bakıp kaldım. (H. Erdem)
  • Önüne arkasına bakmadan: İyi hesap etmeden, düşüncesizce: "Her zaman cesurdunuz ve önüne arkasına bakmadan, çılgınca yaşadınız," dedi.
  • Önüne bakmak: Utanmak, utancından cevap vermemek: Neriman utançla önüne baktı. Hiç, diye mırıldandı. (O. Kemal)
  • Rahatına bakmak: Hiçbir şeye aldırış etmeyerek rahatını sağlamaya çalışmak: Rahatına bakıp köşesine çekilmek isteyen, benden ayrılsın. Belaya katlanıp fenaya rıza veren benimle bir olsun ve birlikte gelsin. (Fuzulî)
  • Saçına başına (yaşına başına) bakmadan: İlerlemiş yaşına yakışmayacak biçimde: Saçına başına bakmadan yüksek sesle müzik dinliyordu.
  • Sağa sola bakmamak: Çevrede olup bitenleri hiçe saymak, yanını yöresini kollamamak: Hedefe doğru sağa sola bakmadan, üstelik kaplumbağa gibi yavaşça değil, tavşan gibi koşarak gidiyordum.
  • Sefasına bakmak: Rahatına bakmak: Öteki adam belki de ömür boyu yan gelip yatmış, sefasına bakmış, oysa ben... (A. Kaşoğlu)
  • Sıcak bakmak: Anlayışla karşılamak, olumlu değerlendirmek, ilgi duymak: Mehmed Paşa da anlaşmaya sıcak bakıyordu. (İ. Orman)
  • Surata bak süngüye davran: Birinin çirkinliğine ya da asık suratına işaret etmek için söylenir: Birader, bizdeki surata bak, süngüye davran. Ama, elden ne gelir, ben onu seviyordum.
  • Suratına bakanın kırk yıl işi rast gitmez: Yüzünden uğursuzluk akıyor.
  • Suratına bakamaz olmak: İşlediği bir hatadan dolayı karşısına çıkamaz olmak, yüzüne bakamaz olmak: Ben Konsolos Beyin suratına bakamaz oldum. (S. Faik)
  • Suratına bakmamak:
    1. Değer vermemek, saygı göstermemek, yüzüne bakmamak: Muhteşem yalnızlık içindeydi ve Avrupa onun suratına bile bakmıyordu. (N. F. Kısakürek)
    2. Küsmek, darılmak: Başını yana çevirmişti, kadının suratına hiç bakmıyordu.
  • Şöyle bir bakmak: Kısaca bakmak: Kiraz, askılardaki giysilere şöyle bir baktı. Sonra, ipek eteklerden birine uzandı... (G. Dayıoğlu)
  • Şuna bak: Hafifsemek veya kınamak için söylenen bir söz: Hele şuna bak, nasıl da yalan söylüyor! (N. Koç). Şuna bak, ne kadar yavaş gidiyor. (E. Yücel)
  • Tadına bakmak: Ağzına alıp tadını, denemek: Bir yudum alıp çayın tadına baktı: "Çay da demliymiş," dedi.
  • Tepeden bakmak: Küçümsemek: Kendisini diğer insanlardan üstün görüyor, herkese tepeden bakıyordu. (M. Gül)
  • Tepesinden bakmak: Boyu çok daha uzun olmak: İki metre kadar vardı boyu... Ahmet'in tepesinden bakıyordu. (M. S. Karayel)
  • Ters ters bakmak: Düşmanca ve öfkeli bir biçimde bakmak: Kız ters ters baktı, sanki kendisine haksızlık edilmiş gibi.
  • Toprağa bakmak: Ölümü yakın görülmek: Fakat en çok da gözü toprağa bakan bir nineye benzedi.
  • Uzaktan bakmak: Seyirci gibi davranıp olaya karışmamak: Babam benim denizle arkadaşlığıma uzaktan bakar, karışmazdı. (S. Betil)
  • Üçe beşe bakmamak: Alışverişte bir mal üzerinde fazla pazarlık etmemek: Yusuf Ağa da üçe beşe bakmadı, başlık verildi. Anlı şanlı bir düğünden sonra gelin getirildi eve. (Varlık)
  • Yan bakmak:
    1. Beğenmeyerek veya düşmanca bakmak: Hasımlarına karşı köpek gibi yan bakar.
    2. Kötü niyet beslemek: Babanızın arpa tarlasını mı çiğnedik, analarına yan mı baktık? (M. Başaran)
  • Yan gözle bakmak:
    1. Küçümseyerek düşmanca veya kötü niyetle bakmak: Ne o bana yan gözle bakıyordu ne de ben ona. Bizim arkadaşlığımız çok başkaydı. (E. Milaslı)
    2. Belli etmeden, göz ucuyla bakmak: Yan gözle şoföre baktı, ama onun bakışları öne doğru yoğunlaşmıştı.
  • Yan yan bakmak:
    1. Göz ucuyla bakmak: Gözünü aynadan aldı, yan yan baktı anasına. (N. Vakfı)
    2. Kin, nefret veya öfke ile bakmak: Yusuf bey yan yan baktı. Kötü bir şey söyleyecek diye korktum. (T. Apaydın)
  • Yaşına başına bakmadan: Yaşına aykırı davranışlarda bulunan kimseler için kullanılır: "Evlilik programına katılmış yaşına başına bakmadan, karı arıyormuş kendine!"
  • Yediği naneye (herzeye) bak!: Yaptığı münasebetsizliğe bak!: Görmüyor musun yahu, adam beni açıkça tehdit ediyor, şantaj yapıyor bana..? Yediği naneye bak sen edepsizin! (K. Tahir)
  • Yenene içilene bakılmamak: Bir şey gidere önem verilmeden bol bol harcanmak: Bütün bu hayatın mahrumiyetleri pahasına elde edilmiş para ortaya dökülür, yenene içilene bakılmaz. (R. N. Güntekin)
  • Yere bakan yürek yakan: Uysal ve uslu göründüğü halde alttan alta dolap çeviren: Vay Ünzile karısı, demek yere bakan yürek yakan bir tilkiymiş ha? (E. Ş. Can)
  • Yere bakmak: (İhtiyarlar için) Ölümü yakın olmak: Durumu gün geçtikçe ağırlaşıyor, artık yere bakıyor anlayacağın.
  • Yere baktırmak: Utandırmak, mahcup etmek: Kendisine inanıp bağlananları yere baktırmadı. (N. Kösoğlu)
  • Yiyecek gibi bakmak: Çok dikkatli bir şekilde ve kötü niyetle bakmak: Subayın karısı öbür kadına yiyecek gibi bakıyordu. Kızmıştı herhalde. (İ. Yalçın)
  • (birinin) Yoluna bakmak: Beklemek: Pencereden postacının yoluna bakıyordu. (O. Akçizmeci)
  • (birine) Yukarıdan (Yüksekten) bakmak: Kendini karşısındakinden üstün görmek: Taşralılara bir yukarıdan bakar, yalnız küçük dağları değil, büyük dağların da bir kaçını onun yarattığını sanırsınız. Bilir o her şeyi, her şeyin de en iyisini görmüştür. (N. Ataç)
  • Yüz yüze bakmak: Karşılıklı ilişkiyi korumak, her zaman görüşme, konuşma zorunda bulunmak: Hep yüz yüze bakıyoruz şunun şurasında; dargın durmak olur mu? Olmaz elbet... (M. Z. Niksarlı)
  • Yüzüne bakamamak (bakamaz olmak): Utanç, yüreksizlik vb. sebeplerle bir kimsenin karşısına çıkamamak: Bir suç işlemiş gibi yüzüne bakamıyordu (B. Büyükarkın). Yerin dibine girmiş, kimsenin yüzüne bakamaz olmuştu. (K. T. Yıldız)
  • Yüzüne bakmamak:
    1. Önem vermemek: Başını kaldırıp onun yüzüne bakmadı bile. (İ. Cerit)
    2. Darılmış olmak: Peygamber birkaç gün onun yüzüne bakmadı. (Sultan Veled)
  • Yüzüne bakmaya kıyılmaz: Çok güzel: Kırk Haramiler bakarlar ki, dünya güzeli gibi bir kız, yüzüne bakmaya kıyılmaz... (Y. Ölmez)
  • Yüzüne bir daha bakmamak: Darılıp artık konuşmamak: Yüzüme bir daha bakmadı. Kalktım eline yeltendim, elini bizden kaçırdı. (B. Civelek)
  • Zevkine bakmak: Yalnız kendi eğlencesini düşünmek: Sadece "ben" diyen, nefsini ilahlaştıran başkasının canına, şerefine, hakkına-hukukuna, insanlığına bakmaz. Sadece kendi çıkarına, kendi varlığına, kendi zevkine bakar. (S. Ş. Barçin)

Bakmak ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "bakmak" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Bak bana bir gözle, bakayım sana iki gözle: İnsan kimden dostluk ve iyilik görürse ona karşı daima sevgi ve saygı duyar.
  • Bak şu beyin gidişine, pabucunun çamuru omuzundan aşar: Bazı kişilerin gösterişli veya abartılı hareketlerle kendilerini olduğundan daha önemli göstermeye çalıştığını ifade eder. Gösteriş meraklısı ve kendini büyük gören insanların davranışlarını eleştirir (?).
  • Bak şu feleğin kârına, ayıya da kaval çaldırır: Kaderin veya talihin insanları şaşırtacak, beklenmedik durumlar yaratabileceğini ifade eder.
  • Bakan göze bağ (yasak) olmaz*: Herkesin gözü önündeki şeye bakılması önlenemez.
  • Bakan yemez, kapan yer*: Bir şey yalnızca bakmakla elde edilemez, onu ele geçirmek için davranmak gerekir.
  • Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur*: Bakılıp ilgi gösterilen şeyler yararlı duruma gelir. Bakımsız bırakılanlarsa işe yaramaz duruma düşer.
  • Bakmakla usta olunsa (öğrenilse), köpekler (kediler) kasap olurdu (kasaplığı öğrenirdi)*: Hiç yapmadan, yalnızca nasıl yapıldığını izleyerek bir şey öğrenilemez.
  • Baktın deli dön/savul geri: Dengesiz kimselerden uzak durmak gerekir anlamında bir atasözü.
  • Baktın kar havası, eve gel kör olası*: Tehlikeli durumlarda, o durumdan uzak kalmanın çaresine bakılmalıdır.
  • Baktın martın dokuzu, sal çayıra öküzü: Mart ilkbaharın başlangıcı olduğundan, çiftçilerin de çalışma zamanıdır.
  • Baktın yârin yâr değil, terkini kılmak ar değil: Değer verdiğin kişinin sadakat ve samimiyetini yitirdiğini gördüğünde ondan ayrılmanın ayıp sayılmayacağını ifade eder. Asıl, kötüye bağlanmak utançtır; yanlış insanı bırakmak değil.
  • Aç it fırına bakmakla doymaz: İhtiyaç duyanın sadece bakarak arzusunu gideremeyeceğini anlatır. İstek, gerçekte karşılanmadıkça fayda etmez.
  • Aç tokun gözüne/yüzüne bakmakla doymaz*: Yoksul insanla ilgilenmek ancak ona yardım etmekle olur.
  • Adam olacak çocuk b*kundan (bakışından) belli olur (bellidir)*: Bir çocuğun olumlu olumsuz davranışları, onun ileride başarılı ya da başarısız, iyi ya da kötü olacağını gösterir.
  • Adam olana tazir ne hacet, çehre ile bakmak elverir: Karakteri ve erdemleri yüksek olan kişileri azarlamaya gerek olmadığını, sadece yüz ifadesi veya tutumlardan durumu anlayabileceklerini ifade eder (tazir: azarlama, çehre: somurtma).
  • Adamın ağzına bakarlar atına ona göre nal çakarlar: İnsanlara davranışları ve görünüşlerine göre değer verilir.
  • Adamın (insanın) yere bakanından, suyun sessiz (yavaş) akanından kork*: Düşüncesini açıkça söyleyenden değil, söylemeyip içten pazarlıklı olandan insana zarar gelir.
  • Ağa ata bakarsa at at olur, ağa bakmazsa at mal olur: Kişi, yetiştirdiği, eğittiği kişiye disiplinli davranırsa çabuk öğrenir, başarılı olur. Boş bırakır, gevşek davranırsa hiçbir şey öğrenemez (mal: Büyükbaş hayvan).
  • Ahbap kusuruna bakan ahbapsız kalır*: Dostların ufak tefek kusurlarına bakmamak gerekir.
  • Ahmağın karnı doyunca çarığına bakar: Çıkarcı kişi bir yerden istediğini aldıktan sonra bir an önce oradan ayrılmak ister.
  • Akara kokara bakma, çuvala girene bak*: Bir işte veya alışverişte dış görünüşe değil sonuca ve elde edilene bakılması gerektiğini ifade eder. Önemli olan sürecin nasıl göründüğü değil, sonunda elde edilen kazançtır.
  • Akçanın gittiğine bakma, işinin bittiğine bak: Kişi işini yaptırabilmek için para harcamaktan çekinmemelidir.
  • Akçesi ak olanın bakma gözünün karalığına (bakma yüzün karasına): Parası çok olanların utanç verici olan davranışlarının çok ayıplanmadığını ifade eder.
  • Akın eden gafil olmaz, etrafına bakınır: Bir işe girişen kişinin dikkatsiz ve hazırlıksız olmaması gerektiğini ifade eder. Başarılı olmak isteyen kişi, çevresini iyi gözlemlemeli ve gerekli tedbirleri almalıdır.
  • Akraba idik akrep olduk biz bize, ayrı düştük bakmaz olduk yüz yüze: İnsan akrabasıyla ters düşüp ondan uzaklaşabilir.
  • Ana yürekten bakar: Annelerin çocuklarına bakışları her zaman sevgi doludur.
  • Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al*: Bir kızın nitelikleri annesininkilere benzer; evlenilecek kızın nasıl bir insan olduğunu anlamak isteyen, önce annesini tanımalıdır.
  • Arıya bak bal olsun, dağa bak bağ olsun: Doğru yerde ve doğru şekilde çaba gösterildiğinde, emeklerin karşılığının mutlaka alınacağını ifade eder.
  • Armağan gelmiş kaz gibi etrafına bakınır: Aniden beklenmedik bir şekilde durumu değişen kişinin şaşkın ve ne yapacağını bilemez bir halde olmasını ifade eder. Kişi, yeni durumunu anlamaya çalışırken etrafına şaşkınlıkla bakar.
  • Ata bakma dona bak, içindeki cana bak: İnsanların birbirini sadece dış görünüşlerine göre değil, iç dünyalarına ve karakterlerine göre değerlendirmesi gerektiğini ifade eder.
  • Ata dost gibi bakmalı, düşman gibi binmeli*: Bir şeye yeterince özen gösterdikten sonra, onu kullanırken bir terslik çıkmasından korkmaya gerek yoktur.
  • Ateş ile su hatıra bakmaz: Tehlike ve felaket getirebilecek şeyler kim olursa olsun onlarla uğraşan herkese zarar verir.
  • Atına bakan ardına bakmaz*: Görevini iyi yapan, aracını iyi koruyup kullanan, önlemlerini zamanında alan kişi, kötü duruma düşmekten kurtulur.
  • Ayağına bakma başına bak, yüzüne bakma işine bak: Bir insanı değerlendirmek için dış görünüşü ölçü alınmamalı, düşüncelerine ve yaptığı işlere bakmalı.
  • Ayıyı korkut, seyrine bak; kurdu korkut, kefeni hazırla: Her insanın veya her durumun aynı tepkiyi vermeyeceğini ve ölçüsüz davranışların ciddi sonuçlar doğurabileceğini ifade eder. Ölçüsüz şakalar, istenmeyen ve tehlikeli durumlara yol açabilir.
  • Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz: İnsanın nasıl bir yapıya sahip olduğu sözlerinden değil, yaptığı işlerden belli olur (ayine: ayna).
  • Aynan yoksa komşuna bak: İnsan komşusunun özelliklerini o kadar yakından gözler ki o özelliklerin çoğunu bir süre sonra kendisi de taşımaya başlar.
  • Aynaya nasıl bakarsan yüzünü öyle görürsün: Kişinin kendisini ve dünyayı nasıl algıladığının, büyük ölçüde kendi bakış açısına ve tutumuna bağlı olduğunu ifade eder. Olumlu bir bakış açısıyla kendine baktığında olumlu, olumsuz bir bakış açısıyla baktığında ise olumsuz bir görüntüyle karşılaşırsın.
  • Azına çoğuna bakma, eline geçene bak: Bir şeyin fazlasını veya azını istemek değil, elde edebilmek önemlidir.
  • Bağ demiş ki "Bak bana, bakayım sana": İyi bakılan toprak, sahibini o kadar iyi doyurur.
  • Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun (Bağda izin olsun, üzüm yemeye yüzün olsun)*: Bir kimse verim beklediği şeyden istediğini alabilmek için gereken harcama ve emekten kaçınmamalıdır.
  • Bahşiş (beleş) atın dişine (yaşına) bakılmaz*: Para verilmeden sağlanan bir şeyin ufak tefek kusurları hoş görülmelidir.
  • Beyin verdiği atın dişine bakılmaz: Hediye edilen şeyin kusurlarını aramanın hoş karşılanmayacağını ifade eder. Hediye, kıymeti ve anlamı ile değerlendirilmelidir, eksiklikleri ile değil.
  • Bir baba dokuz evladı besler, dokuz evlat bir babaya bakamaz: Bir baba, çocukları ne kadar çok olursa olsun hepsine bakar da çocuklar, babalarına bakmayı hep kardeşlerinden bekledikleri için, babaları ortada kalabilir.
  • Bir bakmaktan, bir tatmak yeğdir: Gözlemlemek, yüzeysel bir anlayış sağlarken, denemek ve tatmak, gerçek bir tecrübe kazandırır ve konuyu daha derinlemesine anlamayı mümkün kılar.
  • Bir gün olur yüz yüze bakılır: İnsan bazen daha önce kalbini kırdığı kimsenin yardımına muhtaç kalabilir. Böyle durumlara düşmek istemiyorsak insanlara saygılı ve hoşgörülü davranmayı bilmeliyiz.
  • Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar*: Herkesin yararlanabileceği şeyden bazıları yararlanır da başkalarına yararlanma fırsatı vermezlerse büyük kavga çıkar.
  • Bol bol yiyen bel bel bakar*: Kazandığını ölçüsüzce harcayan ve ilerisi için bir şey artırmayan kişi kazançsız kaldığında acıklı bir duruma düşer.
  • Boyuna bakmadan, söze karışır: Bazı insanlar kendi gücüne ve yeteneklerine bakmadan her işe karışır.
  • Cahilin sözüne bakılmaz: Bilgisiz ve deneyimsiz kişilerin söylediklerine güvenilmemesi gerektiğini ifade eder. Cahil kişilerin sözleri dikkate alınmaz ve önemsenmez.
  • Cambazın cambazlığı seyircinin bakmasıyla: Bir şeye ilgi gösterenler olduğu için o şey değerlidir, ilgi olmazsa o şey değerden düşer.
  • Cesurun bakışı, korkağın kılıcından keskindir: Yürekli birinin kararlı duruşunun, korkak birinin silahından daha etkili olduğunu anlatır. Gerçek güç, cesaretten doğar.
  • Çarığa bakma, yürüğe bak: Bir şeyin dış görünüşüne değil, işlevine ve işe yarayıp yaramadığına bakılması gerektiğini ifade eder. Önemli olan süs ve gösteriş değil, işin hakkını vermektir.
  • Çocuk çocuğa bakarak ağlar: Çocuklar birbirlerinden gördüklerini ve birbirinin yaptıklarını yapmak isterler.
  • Çömlek hesabına bakılırsa, ayın kırk beşi (?): Yanlış hesaplar veya mantıksız iddialar üzerinden yapılan değerlendirmelerin gerçek dışı sonuçlar doğuracağını ifade eder. Gerçeklikten kopuk hesapların veya yorumların ciddiye alınamayacağını vurgular.
  • Dağın kışına bakma, Allah'ın işine bak: İnsana fazla güvenmemek gerekir. Çünkü insan olduğu için isteyerek veya istemeyerek yanlış yapabilir. Ama Allah hiçbir zaman yanlış yapmayacağı için sadece Allah'a güvenilmelidir.
  • Develer gelir Mardin'den, bak neler çıkar ardından: Halk arasında yeni duyulan ama tam olarak neye varacağı belli olmayan olaylar için söylenir. Bir işin veya söylentinin başlangıçta önemsiz görünse de sonrasında büyük gelişmelere yol açabileceğini anlatır.
  • Dışarı çıkarken havaya, içeri girerken insanların yüzüne bak: Dışarı çıkarken hava koşullarına dikkat edilmesi gerektiğini, içeri girerken ise insanların ruh halini ve tepkilerini göz önünde bulundurmanın önemli olduğunu ifade eder. Çevresel koşullara ve sosyal durumlara uyum sağlamanın önemini vurgular.
  • Doğduğun yere bakma, doyduğun yere bak: İnsanın asıl bağlı olması gereken yerin, geçimini sağladığı ve hayatını sürdürebildiği yer olduğunu ifade eder. Memleket, sadece doğulan yer değil, ekmeğin kazanıldığı yerdir.
  • Dost başa düşman ayağa bakar*:
    1. Dost, yükselmesini görmek istediği başımıza, düşman ise kaymasını beklediği ayağımıza bakar.
    2. Temiz giyinip kuşanmanın gerekliliğini anlatır.
  • Dost kusura kalmaz/bakmaz, düşman ise beğenmez: Dostluk ilişkilerinde karşılıklı anlayış ve hoşgörü esastır, ancak düşmanlık durumunda yapılan her şey eleştirilir ve takdir edilmez.
  • Döğüş sırasında yumruğa bakılmaz/yumruk sayılmaz: Mücadele anında yapılan sertliklerin tek tek hesaba katılmayacağını ifade eder. Kavga veya çekişme bitmeden yaşananlar doğal görülür ve sonuca bakılır.
  • Dur ayağıma yer edeyim, bak sana neler edeyim: "Kendi güvencemi sağladıktan sonra sana yapacağımı bilirim" anlamında söylenen bir söz.
  • "Dün neydim" deme, yarın ne olacağına bak: Geçmişe takılmak yerine geleceğe odaklanmanın önemini vurgular. Kişi, dün sahip olduklarıyla övünmek yerine, gelecekte ne yapabileceğine odaklanarak hayatını şekillendirmelidir.
  • Dünkü köleliğine bakma, bugünkü efendiliğine bak: İnsanların geçmişteki konumlarına göre değil, şu an bulundukları duruma göre değerlendirilmesi gerektiğini ifade eder. Geçmişin izlerini taşımak yerine, bugünkü başarı ve mevcut durumu dikkate almayı öğütler.
  • Düşmanın karınca ise de hor bakma*: Düşmanın ne kadar güçsüz olursa olsun dikkat et, uyanık ol.
  • Eğri bakan eğri görür*: Kişi nasıl bakarsa başkasını öyle görür.
  • Eğri bakandan (görenden) doğru iş istenmez: Genellikle güvenilir olmayan veya dürüst olmayan kişilerden doğru ve adil işlerin beklenemeyeceğini ifade eder.
  • El ağzına bakan aç kalır: Kişinin kendi başının çaresine bakması, kendi geçimini sağlaması ve kendi ihtiyaçlarını karşılaması gerektiğini vurgular.
  • El ağzına bakan, karısını tez boşar*: Kişi özel yaşamıyla ilgili konularda başkasının düşüncesiyle değil, kendi düşüncesiyle karar vermelidir.
  • El otuz iki dişine değil, otuz iki işine bakar: İnsan söyledikleriyle değil yaptıklarıyla değer kazanır.
  • Elin öldürüverdiği yılan, kafasını kaldırır kaldırır bakar: İnsanlar genellikle başkası için gönülsüz bir şeyler yaparlar, bunlar da iyi sonuç vermez.
  • Ellere körlük verir, kendi kamburuna bakmaz: Bazı kimseler sürekli başkalarına kulp takar, kendi hatalarını görmezler.
  • Erkek/Aslan dişisine bakar da kuvvet alır: Erkeğin hayatındaki kadının ona güç ve destek verdiğini ifade eder. Bir erkeğin karısından aldığı moral, cesaret veya motivasyonun onun güçlenmesine katkıda bulunduğunu vurgular.
  • Eşeğine bakmaz da akşamdan sonra oduna gider: Bazı kimseler içinde bulundular duruma aldırış etmeden boylarından büyük işlere kalkışırlar.
  • Eşeğine bakmaz da Hasan Dağı'na oduna gider: Elindeki imkânı değerlendirmeyip olmayacak şeylerin peşinden koşan kişileri anlatır. İnsan önce kendi durumuna bakmalı, sonra büyük işlere girişmelidir.
  • Ete bakma, dona bakma, içindeki cana bak: Bir insanı değerlendirirken dış görünüşüne, giyimine veya maddi durumuna değil, asıl olarak karakterine, kişiliğine ve iç dünyasına bakmak gerektiğini ifade eder.
  • "Evden bir ölü çıkacak" demişler, herkes hizmetçinin yüzüne bakmış: Kötü olaylarda önce zayıf ve güçsüz kişilerden kuşku duyulur.
  • Fakir eline bakarsa sen kesene bak: Bir yoksul senden yardım istediği zaman durumun iyiyse onu boş gönderme.
  • Fettan insanın sözünden ziyade gözüne bakmalı: Kurnaz, sinsi kimseler kendilerini konuşmalarıyla dürüst göstermeye çalışır. Fakat bakışlarından niyetlerinin ne olduğunu anlamak mümkündür.
  • Gece yavaş konuş, gündüz etrafına bak da konuş: Gizli bir konu konuşulurken, başkalarının duyabileceğini de düşünmek gerekir.
  • Gençlik ileriye, ihtiyarlık geriye bakar: Genç insan geleceğin, ihtiyar insan geçmişin özlemini çeker.
  • Göz bakar, can çeker (Göz nereye bakarsa, gönül oraya akar): Gözle görülen güzel, çekici veya ilgi çekici şeyler, kişinin ruhunda bir sahip olma arzusu uyandırır. Bu durum, insanın doğasında bulunan bir özelliktir.
  • Göz bakar, su akar: Her iş zamanında yapılmalıdır. Zamanında yapılmayan işler fayda vermez. (?)
  • Göz bir penceredir, gönüle bakar: Bir kişinin iç dünyasını, duygularını, düşüncelerini veya karakterini gözün dışarı yansıttığını dolayısıyla insanın gözlerine bakarak niyetini anlamanın mümkün olabileceğini anlatır.
  • Gülüne bak, goncasını al: Bir insanın niteliklerini öğrenmek özellikle evlenilecek birini tanımak için diğer aile fertlerini tanımak yeterlidir. Çünkü çoğu özellikleri onlarla aynıdır.
  • Güzel huylu olanın can verirler sözüne, çirkin huylu olanın kimse bakmaz yüzüne: İyi niyetli ve güzel huylu insanlar genellikle toplumda saygı görürken, kötü niyetli ve çirkin huylu olanlar genellikle dışlanır veya hor görülürler.
  • Güzele bakmak sevaptır*: Güzel şeyler, Allah'ın (c.c.) büyüklüğünü ve yaratma gücünü gösterir, onlara bakmaksa Allah'ı düşündürür ve böylece, güzele bakan sevap kazanmış olur.
  • Güzele bakmaya doyulmaz: Güzellik karşısında insanların bakmaktan veya hayranlıkla izlemekten kendini alamayacağını ifade eder.
  • Güzelliğe kapılma, huya bak: Mutlu olmak için yalnız güzellik yetmez, insanın karakterinin de iyi olması gereklidir.
  • Güzelin kadrini ne bilir ahmak, mürüvvet değil mi yüzüne bakmak: Güzellik sadece dış görünüşten ibaret değildir; onu gerçek anlamda takdir edebilmek için derin bir anlayış ve zekâ gereklidir. Ahmak bir kişi, güzelliğin arkasındaki derinliği ve anlamı anlayamayacağı için, sadece güzelliğe bakabilmesi bile bir tür lütuf olarak değerlendirilir.
  • Hâline bakmaz da Hasan Dağı'na oduna gider: Elindeki imkânı değerlendirmeyip olmayacak şeylerin peşinden koşan kişileri anlatır. İnsan önce kendi durumuna bakmalı, sonra büyük işlere girişmelidir.
  • Halkı belaya sokar, kendi uzaktan bakar: Bazı insanlar, başkalarını tehlikeli durumlara sürükleyip kendilerini bu durumdan uzak tutarlar. Sorun çıkaran fakat sorumluluk almayan kişiler için söylenir.
  • Hatıra çok bakan yere bakar: Hatırı kırılmasın diye bütün dostlarının işine koşturan kimse genelde kendi işlerine zaman ayıramaz bu yüzden zarara uğrarlar.
  • Hastaya bakmaktan hasta olması yeğdir*: Ağır bir hastaya bakmak o denli güçtür ki, kimi zaman hasta olmak bundan daha kolay görünür.
  • Her şey vakte bakar, vakit hiç bir şeye bakmaz: Zamanın her şey üzerinde belirleyici olduğunu ve olayların gelişiminde önemli bir rol oynadığını ifade eder.
  • Herkes kendi çıkarına bakar: Herkes kendi çıkarını başkalarının çıkarlarından üstün tutar.
  • Hizmetçisine bak, efendisini sorma: Birinin yanında çalışan kişinin hal ve tavırlarına bakarak sahibinin nasıl biri olduğu anlaşılır. Hizmetlinin terbiyesi, efendisinin terbiyesini yansıtır.
  • İki bakmak bir istemeye bedeldir: Kişinin isteğini sözle değil hâl ve davranışla belli edebileceğini ifade eder. Bakış ve tavırlar çoğu zaman açık bir isteme kadar anlam taşır.
  • İki tarafa bakan şaşı kalır: Aynı anda iki işe yönelen kişinin hiçbirinde başarılı olamayacağını anlatır. İnsan dikkatini bölünce yolunu kaybeder ve sonuç alamaz.
  • İnsanın yere bakanından, hayvanın göğe bakanından kork: Tehlikeli, saldırgan hayvanların başı dik olur. Buna karşılık yere bakan, sakin görünüşlü insanlar genelde sinsi ve kinci olurlar.
  • İnsanla kitabın dışına aldanma, içine bak: Hem bir kitabın hem de bir insanın gerçek değerinin dış görünüşlerine bakarak anlaşılamayacağını ifade eder. Kitabın faydalı olup olmadığını anlamak için içeriğine bakmak gerektiği gibi, bir insanın iyi mi kötü mü olduğunu anlamak için de karakterine ve davranışlarına bakmak gerekir.
  • İşine hor bakan (Sanatını hor gören) boynuna torba takar*: İşini küçümseyen kişi işinden olur, dilencilik etmek zorunda kalır.
  • İyi bak da karıncadan iş öğren: Başarılı bir kişi olmak istiyorsan çok çalışkan, yetenekli kimseleri kendine örnek al.
  • Kapıdan alacaklı bakarken, pencereden sadaka verilmez: Bir insanın borcu varsa önce o borcunu ödeyerek alacaklısını rahatlatmalı ondan sonra diğer insanlara yardım etmeyi düşünmeli.
  • Karga yavrusuna bakmış, "benim ak pak evladım" demiş: Başkalarına çirkin, sevimsiz, yaramaz görünse de herkes kendi çocuğunu güzel ve kusursuz bulur.
  • Karışma devletin işine, düşme zenginin içine, boynunu kır, bak kendi işine: Kişi üzerine vazife olmayan işlere kalkışmamalı, kendinden çok zengin kişilerle arkadaşlık etmemeli, durumuna razı olup kendi işiyle uğraşmalıdır.
  • Kartala bir ok değmiş, bir de bakmış ki, teleği kendi kanadından: Bir kimseye yönelik en büyük kötülük ve sıkıntılar, çoğu zaman en yakınlarından veya ona en fazla yakınlık gösteren kişilerden gelir. (yelek: Kuşların kanadındaki uzun tüy olup okun havada düzgün uçması için okun kuyruğuna takılır, telek: Kuşların gövdelerinde, kanat ve kuyruklarında bulunan büyük tüy).
  • Kedi ciğere, insan paraya/çıkara bakar: İnsanların genellikle kendi çıkarlarına odaklandıklarını ve bu çıkarları gözeterek hareket ettiklerini ifade eder.
  • Kendinden aşağı bak da hâline şükret: İnsan içinde bulunduğu sıkıntıya aldırmamalı, bir de kendisinden kötü durumda olanları düşünmelidir.
  • Keyif kılığa bakmaz: İnsanın fakir ya da zengin olmasına bakılmaksızın keyif alacak bir şeyler bulabileceğini ifade eder. Mutluluk ve keyif, maddi durumdan ziyade insanın ruh haline ve hayata bakışına bağlıdır.
  • Kış havasına bakıp yola çıkma, yaz havasına bakıp yolundan kalma: Olumsuz hava koşullarına göre tedbirli olunması ve kötü hava şartlarında yola çıkılmaması gerektiğini, ancak güzel havalara da aldanıp sorumlulukların ihmal edilmemesi gerektiğini ifade eder. Hava koşullarının yaşam üzerindeki etkilerine dikkat çekerken, temkinli ve sorumlu davranmanın önemini vurgular.
  • Kışın koca öküze bakmazsan, yazın derisini yüzersin: Geçimimizi sağlayan şeylere önem ve bakım göstermediğimizde, ihtiyacımız olduğunda bu şeylerin işimize yaramayacağını ifade eder.
  • Kızı alan göz ile bakmasın, kulak ile işitsin: Erkek evleneceği kızda sadece güzellik aramamalı, onun niteliklerini de araştırıp işitmelidir.
  • Kişinin işine bak, hüsnünü anla; sözüne bak, özünü anla: Bir kişinin karakterini ve gerçek değerini anlamak için hem davranışlarına hem de söylediklerine dikkat edilmesi gerektiğini ifade eder. Davranışlar, kişinin içsel değerlerini gösterirken, sözler kişinin gerçek düşünce ve tutumunu yansıtır.
  • Koca sağlığa, karı varlığa bakar: Kadın kocasının varlıklı olmasını, erkekse karısının sağlıklı olmasını ister.
  • Komşu komşuya bakar, canını (evini) ateşte yakar: Bazı kimseler komşusunda bir şey gördüğü zaman aynı şeye hatta daha iyisine sahip olmak için kendilerini sıkıntıya sokarlar.
  • Kora bakanın gözü kamaşır: Tehlikeli veya güçlü şeylerle gereğinden fazla uğraşanın zarar göreceğini ifade eder. İnsan, gücünü aşan ya da kendisine zarar verecek durumlara dikkatle yaklaşmalıdır.
  • Kurdu ne kadar beslersen besle, o hep dağa/ormana bakar: Yurdundan ayrı yaşayana ne verirsen ver, vatanına dönmekten başka hiçbir şey onu mutlu edemez.
  • Kuş bakışı başka, kurt bakışı başka: İyi niyetli ve kötü niyetli kimseler olayları kendi görüşlerine göre değerlendirirler.
  • Kuzunun kuyruğuna, oğlağın omuzlarına bakarlar: Bir şeyin ya da bir kişinin değerini veya kalitesini değerlendirirken, genellikle belirgin ve dikkat çekici özelliklerine bakıldığını ifade eder.
  • Lambayı almadan camına bak, gelini almadan huyuna bak: Gelin seçiminde dış görünüşten çok, huy ve karakterin daha önemli olduğunu ifade eder.
  • Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır*: Mart ayının kışın devamı gibi olduğunu ve çok soğuk geçtiğini anlatır.
  • Nasihat söyleyene bakma, nasihatine bak: Öğüdü veren kişinin kimliğinden çok söylenen sözün doğruluğunun önemli olduğunu ifade eder. Doğru söz, kimden gelirse gelsin dikkate alınmalıdır.
  • Ocağın eğriliğine bakma, tütünün (dumanın) doğru çıkışına bak: Bir işin iyiliğinin ya da kalitesinin, sürecin detaylarında değil, sonuçlarında aranması gerektiğini ifade eder. Yani, dış görünüşteki olumsuzluklara takılmadan, ortaya çıkan sonucun değerine odaklanmak daha önemlidir.
  • Olan oldu, olacağa bakalım: Geçmişte yaşananların artık değiştirilemeyeceğini ifade eder. İnsan, geride kalanla oyalanmak yerine geleceğe yönelmelidir.
  • Otu çek, köküne bak*: Bir insanın nasıl biri olduğunu anlamak için soyu sopu da araştırılır.
  • Öldüğüne bakmaz da, koz ağacından tabut (vasiyet) ister (eder): İnsanın içinde bulunduğu kötü durumu düşünmeyip hala gözünün yukarılarda olmasını anlatır.
  • Öne/Önüne bakma sona/sonuna bak: Bir şeyin veya bir işin iyi mi kötü mü olduğu ik bakışta belli olmaz, sonuna doğru belli olur.
  • Ördek kaza bakarak çatlar: Kendini beğenmiş kimseler kendilerinden üstün birini görünce çok rahatsız olurlar.
  • Övüngen adam en sonunda önüne bakar: Kendini beğenen ve sürekli övünen kişilerin, nihayetinde gerçek sorunlarla yüzleşmek zorunda kalacaklarını ifade eder. Kendine aşırı güvenenler, zamanla kendi eksikliklerini veya hatalarını görmek durumunda kalır.
  • Paranın gittiğine bakma, işinin bittiğine bak*: Yapmak istediğin işi yapabildinse bu uğurda harcadığın paralara acıma çünkü para istediğin şeyi yapmak içindir.
  • Sırtını pek tut, ayağa bakma: İnsanın maddi ve manevi olarak güçlü olması gerektiğini ifade eder. Sağlam durup geleceğini güvence altına alan kişi, geçici sıkıntılara takılmadan hayatına devam edebilir.
  • Söyleyene bakma, söyletene bak*: İçinden geleni söyleyen bir kişinin sözlerine inanmak istediğimiz için bu sözleri ona tanrı söyletiyor diye düşünürüz.
  • Su akar, deli bakar: Her iş zamanında yapılmalıdır. Zamanında yapılmayan işler fayda vermez.
  • Surete bakma, sirete bak: İnsanı değerlendirirken dış görünüşe değil ahlakına ve iç dünyasına bakılması gerektiğini ifade eder. Gerçek değer, yüz güzelliğinde değil karakter ve davranışlarda ortaya çıkar.
  • Suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kork*: Duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan sessiz insan yavaş akan derin su gibi tehlikelidir.
  • Şaşkın avcı geyik dururken, tavşana bakar: Değerli ve büyük fırsatlar varken, dikkatsiz veya deneyimsiz kişilerin daha az önemli şeylerle ilgilenip esas fırsatları kaçırabileceğini ifade eder.
  • Tavuk bile su içerken göğe bakar: Zorda kalmış kişi kendisine yardım eden kimselere her zaman saygı ve sevgi duyar.
  • Tavuk kaza bakmış da k*çını yırtmış*: Başkalarından geri kalmamak için gücünü aşan işlere girişenler büyük zararlara uğrarlar.
  • Ter dökene mi bakarsın, dil dökene mi?: Bir işte asıl değerin laf edende değil emek verende olduğunu ifade eder. Sonuç getiren şey söz değil çalışmadır.
  • Üstadına eğri bakanın gözlerine kan damlar: Saygı gösterilmesi gereken kişilere karşı gelmenin, sonunda zarar ve pişmanlık getireceğini ifade eder. Özellikle bilgi, deneyim veya yaşça üstün olanlara saygısızlık etmek, insanın kendi huzurunu ve iç dünyasını olumsuz etkiler.
  • Üzüm üzüme baka baka kararır*: Her zaman bir arada bulunan insanlar birbirlerinden huylar kaparlar.
  • Vaktini hoş geçirmeğe bak: Zamanın mutluluk için değerlendirilmesi gerektiğini vurgular. İnsan ömrü sınırlıdır ve bu süre içinde mutluluk, keyif ve tatmin duygularını yaşamak önemlidir.
  • Var akar, yok bakar: Varlıklı kişilerin ellerindeki imkanlarla sürekli kazanç sağladıklarını anlatır. Parası olmayan kişiler ise sadece izlemekle yetinir, çünkü ellerinde değerlendirecek bir şey yoktur.
  • Yabancı bakışından bellidir: Bir kimsenin oralı olup olmadığının hâl ve bakışlarından anlaşılacağını ifade eder. İnsan, yabancı olduğu yerde duruşu ve tavrıyla kendini ele verir.
  • Yâr kusuruna bakan yâransız kalır: İnsanların daima kusurlarını görmeyi alışkanlık haline getirmiş kimseler, başkaları tarafından pek sevilmezler.
  • Yazın ağzını havaya açan kışın göğe bakar: Geleceğini düşünmeyip zevk ve eğlenceye dalan kimseler gelecekte sıkıntı içinde yaşarlar.
  • Yılanı sen tut gözüne ben bakayım: "Tehlikeli işe sen giriş, ben seyirci kalayım" anlamında kullanılan bir söz.
  • Yüz yüze bakmaya yer bırak: Başkalarına karşı daima kırıcı ve görgüsüz davranmamalıyız; bir gün kırdığımız kişilerin yardımına muhtaç olabiliriz.
  • Yüze bakma edep ara (Yüzün güzelliğine, çirkinliğine bakma, adamda edep ara): Bir kişinin dış görünüşüne aldanmak yerine onun ahlakına, terbiyesine ve iç güzelliğine önem verilmesi gerektiğini ifade eder. Dış güzellik geçici, edep ise kalıcı ve değerlidir.
  • Zarfa bakma/değil içindekine bak: Bir şeyin gerçek değeri diş görünüşünde değil iç görünüşünde saklıdır.