Su ile ilgili deyimler ve anlamları
Su |
İçinde "su" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
( atasözlerine geç )- Su dökmek: (deyiminin anlamı) Küçük abdest bozmak: "Sen başla. Benim küçük su dökmem lazım," dedi. (T. Çetin)
- Su gibi akmak:
- (Zaman) Hızla geçmek: Zaman geçiyor günler su gibi akıyordu. (S. Duman)
- (Para, yiyecek vb.) Bir yere, bir kimseye bol bol gelmek: Adana'da iş mevsimi başladı, para su gibi akıyor. (M. İzgü)
- Su gibi aziz ol!: Su getirenlere iyi dilek olarak söylenir: Suyu aldı ve üç yudumda içti. "Su gibi aziz ol yavrum" dedi. Bu sözü hiç duymamıştım daha önce, ama azizin anlamının kıymetli ve güçlü demek olduğunu biliyordum. Hoşuma gitmişti. (Y. Asal)
- Su gibi bilmek (okumak): Yanlışsız bilmek (okumak): "Hem babam öyle alim bir adamdır ki el yazması kitapları okur, Arapçayı su gibi bilir..." (H. E. Adıvar). Kitabeyi başından sonuna kadar su gibi okudu. (R. N. Güntekin)
- Su gibi ezberlemek: Çok iyi ezberlemek: Hem de su gibi ezberlemiş söyleyeceği sözleri. (M. Makal)
- Su gibi gitmek: Çok harcanmak: Doktorlara ve ilaçlara para su gibi gidiyordu (V. Bürün).
- Su (yüzü) görmemiş: (Yüz, el) Çok kirli: Haftalardır su yüzü görmemiş, yıkanmamış bedenlerimizi, uzamış, jilet gibi keskin tırnaklarımızla kaşıyoruz. (O. Şahin)
- Su götürmemek (su götürür yanı olmamak): Kaçamaklı bir yoruma elverişli olmamak, başka türlü yorumlanacak bir yönü bulunmamak: Unutma, su götürmez bir hakikat şu ki, zaman su gibi akıp gitmekte (İ. Sarı). Başarısının su götürür yanı yoktu. (M. Ö. Sezer)
- Su içinde: En aşağı (bir fiyat olmak üzere): Bu ev su içinde iki milyon eder.
- Su içinde kalmak: Çok terlemek: Alnında boynunda boncuk boncuk terler toplanmış, saçları su içinde kalmıştı. (A. Çimen)
- Su iktiza etmek: Gusül gerekmek: Abdestsiz namaz kılınmaz. Su iktiza edince cünüp gezilmez. Dinimiz böyle şeylere müsaade etmez. (A. H. Akseki)
- Su kaçırmak:
- Su sızdırmak: Müştemilatın damı akıyordu. Muslukları su kaçırıyordu. (T. Akansu)
- (argo) Baş ağrıtmak, can sıkmak: Eee, sen de... Su kaçırdın artık... Param yok değil, var. Var ama, yetişmez. Biliyorsun, ilâve inşaat yapıyoruz... (O. Kemal)
- Su katılmamış (katılmadık): Özelliği bozulmamış, kendine özgü nitelikleri koruyan: Bizim gerçek halkımız... Hiç su katılmamış, yerli (K. Tahir). "Su katılmadık bir maltız keçisinin postundan kesmişsin bunu sen Avcı," diye seslendi. (K. Bilbaşar)
- Su koyuvermek:
- (argo) Sözünde durmamak, sözünden caymak. "Ben bu işte artık yokum..." "Su koyuverdin şimdi işte!.. (Ü. Deniz). Müşteri de su koyuverdi... Vazgeçti almaktan... (Z. Öztek)
- (argo) Ciddiyetten uzaklaştırmak, cıvıtmak: Yılıştı, su koyuverdi, açık saçık şakalar yapmak, el tutmak, yanak makaslamak gibi bunalımlı evrelere dökülüverdi. (A. Givda)
- Su sabun görmemek: Çok kirli olmak: Elleri, tırnakları, yüzü günlerdir su sabun görmemiş gibiydiler. (A. Kulin)
- (İçine ya da gönlüne) Su serpilmek: Ferahlamak: İyi olduğunu kendi ağzından duyunca içine su serpildi (M. İlkin). Mihal'in gönlüne su serpildi. Yüzü neş'e ile pırıldadı. (Z. Danışman)
- Su testisi gibi eli belinde: Kavgacı, şirret (kimse).
- Su yüzüne çıkmak: Bir süre örtülü kalmış iş ya da sorun aydınlanmak, belli olmak, meydana çıkmak: Yüreğinde taşıdığı tüm duygular su yüzüne çıkmıştı (M. Yılmaz). Buzlar çözülmüş, buz dağının altındakiler su yüzüne çıkmıştı. (F. Güzel)
- Sudan çıkmış balığa dönmek: Ne yapacağını bilememek, çok şaşırmak: Hal böyle olunca anavatandan gurbet diyarına gelen vatandaşlarımız -tabiri caizse- sudan çıkmış balığa dönmüşlerdi. (Y. Akkaya)
- Sudan geçirmek:
- (Çamaşırlar, yiyecek maddeleri için) Üstünkörü yıkamak: Bulaşıkları lavaboda alelade sudan geçirdi. Ardından bulaşık makinesine muntazam bir şekilde yerleştirdi. (A. Yücesoy)
- (Sabunlu çamaşırı) Durulamak: El bezini sabunladı, sudan geçirdi, küçük bir cam tabağın içine koydu. (M. Buyrukçu)
- Sudan ucuz: Çok ucuz: Sudan ucuz vallaha! "Hadi vatandaş gel, geel, sudan ucuz, sudan ucuz bunlar!" "Ne kadar fiyatı?" "75 kuruş beyim." (E. Karasu)
- Sular kararmak: Akşam olmaya başlamak: Sular karardı. Akşam ve yatsı ezanları okundu, deniz durgun, hava sakindi; dümdüz serilmiş bir çarşaf gibiydi. (Z. Güven)
- Sular seller gibi: Bir metni yanlışsız söyleyecek kadar: "Aferin, aferin, Korece'yi çözmüşsün. Sular, seller gibi maşallah!" dedi. (Ö. B. Öztürk)
- (Bir iş) Suya düşmek: Birtakım engellerin çıkmasıyla bir iş gerçekleşememek: Bir hata yüzünden bu plan suya düşmüştü (A. H. Haksal). Müşrik ordularıyla İslam ordusunun arasını ayıran hendeğin derinliği karşısında bir anda bütün hayalleri suya düşmüştü. (A. C. Sahhar)
- Suya göstermek: Hafifçe yıkamak: Ortalık ağarmağa başlayınca da ırmağa götür, suya göster... (R. Enis)
- (Biri başkasını) Suya götürüp susuz getirmek: Ondan çok daha akıllı, deneyimli, kurnaz olmak: Tilkinin hınzır bir zekâsı vardır. Suya götürüp susuz getirir, zaaflarımızı kullanmayı iyi bilir, hilenin efendisidir. (M. Ö. Sezer)
- Suya sabuna dokunmamak: Sakıncalı konularla ilgilenmemek; davranışlarını kimseyi incitmeyecek biçimde ayarlamak: İdare-i maslahatçı ne yapar, en iyimser ihtimalle tamamen iktidara yamanmasa da, mevcut durum icabı vaziyeti idare etmek için suya sabuna dokunmaz, ortaya karışık yazar konuşur... (İ. Sarı)
- Suya salmak:
- Boşuna harcamak.
- Haşlamak veya pişirmek için kaynamakta olan suya koymak, kaynar suya atmak: Haçça, ocakta kaynayan suya bulguru salmıştı. (F. Baykurt)
- Büyük baş hayvanları sulamak: Irmak boyuna getirmiş, camızları suya salmıştı. (R. Enis)
- Suyu başından kesmek: Bir hâdiseyi patlak verdiği anda bastırmak veya işi kökünden kesip atmak, halletmek: Maksat onları bulup öldürmekti. Suyu başından kesmek, en sağlamıydı (T. Karabulut). Düşünmeye mecbur olduğun insanlar yarın ikiye, öbür gün üçe çıkmış. O zaman ne yapacaksın? Suyu başından kesmeli (O. Kemal). Tahdit etmekle mesele halledilemez; suyu başından kesmeli ve temizlemelidir.
- Suyu bulandırmak: Olmaya yüz tutmuş bir işi kötü niyetle karıştırmak: Henüz ortada fol yok, yumurta yok iken niye hükümet şunu yapacak, bunu yapacak diye suyu bulandırıyorsun? (N. Muallimoğlu)
- Suyu çekilmiş (kesilmiş) değirmene dönmek:
- İşleyemez duruma gelmek: Grev nedeniyle İstanbul suyu çekilmiş değirmene dönmüştü. Koca İstanbul'da tek bir araba kalmamış, hepsi uzlet-gâh sükûta çekilmişti. (Kebikeç)
- Kimsenin gelip gitmediği sessiz ve tenha duruma gelmek: Kız tek başına evi dolduruyordu adeta. Şimdi ev bütün canlılığını, neşesini, hayatiyetini kaybetmiş, suyu çekilmiş değirmene dönmüştü, sessiz, suskun... (B. Aksun)
- (Bir şeyin) Suyu çıkmak: Çok söz edildiği veya üzerinde yerli yersiz durulduğu için değerini yitirmek, önemsizleşmek: Zaten kendinin de, dedikodusunun da suyu çıktı; isteyen güle güle kullansın. (Varlık)
- Suyu getiren de bir, testiyi kıran da: "Çalışıp iş yapanla işten kaytaran, tembellik eden arasında fark kalmadı" anlamında sitem yollu kullanılır: Ya fazla âlicenap ya da fazla ruh tembeli olduğumuzdan olacak. Böylece, bizde suyu getiren de bir oluyor, testiyi kıran da... Hatta işin kötüsü, çoğu zaman testiyi kıran daha da makbul olabiliyor. (H. Taner)
- Suyu görmeden paçaları sıvamak: Gerektiğinden çok önce veya henüz ortada hiçbir şey yokken hazırlanmaya kalkışmak (→ Dereyi görmeden paçaları sıvamak): Ulan suyu görmeden paçaları sıvadın amma da hevesliymişsin ha. (R. Özdenören)
- (Birinin) Suyu ısınmak (kaynamak): Kötü bir sonla karşılaşma veya görevinden uzaklaştırılacağı zaman gelmek: Yine biliyordu ki, suyu ısınmıştı ve operasyonlar biter bitmez bir punduna getirip ayağını kaydıracaklardı. (A. Gerger)
- (Bıçak, çakı) Suyu kesiyor: Çok körleşmiş: Sürttüm boğazına ve keskin değildi bıçak. Keserdi ancak suyu, Allah'ın belâsı, suyu keserdi ancak. (Türk dili)
- (Bir yerin, bir şeyin) Suyu mu çıktı?: "Ne kusuru var ki, beğenilmeyecek nesini gördün?" anlamında kullanılan bir söz: Ahmet ağanın birden gözleri büyüdü: Fransa'ya mı gideceksin? Vatanımızın suyu mu çıktı? İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de, Erzurum'da, velhasıl-ı kelâm memleketimizin her tarafında çeşitli yüksek okullar var (O. Özdeş). Güzelim kaldırım sözcüğümüzün suyu mu çıktı da oraya trotuar yazmışsınız! (N. S. Atmaca)
- Suyu nereden geliyor: → Değirmenin suyu nereden geliyor?
- Suyu seli kalmamak: (Sulu yemeklerin) Kaynaya kaynaya hiç suyu kalmamak.
- Suyu yokuşa sürmek (akıtmak): Yerine getirilmesi olanaksız koşullar ileri sürerek bir işin gerçekleşmesini önlemeye çalışmak: "Bu işin çıkar yolu nedir kurban? Hele suyu yokuşa sürme: İşin olurunu söyle?" dedi. (Ş. Bulut)
- Suyun başı:
- Suyun çıktığı yer, kaynak: O saatlerde suyun başı su almaya gelen kadınlarla doldurulduğu için bir de sıra beklemek vardı (A. Kurdoğlu)
- Bir işin asıl yetkililerinin bulunduğu yer: Suyun başı sensin. Diğer memurlar ırmaklardır. Suyun başı berrak duru olursa, ırmakların bulanık olmasının zararı yoktur. Eğer suyun başı bulanık olursa, ırmakların duru kalmasına imkân yoktur. (İmam-ı Gazali)
- (mecazi) En çok yarar sağlanacak yer: Senin deden bir oyunla suyun başına gelmiş, küpünü iyice doldurduktan başka, size de para öğüten değirmeni miras bırakmış. (K. Tahir)
- Suyuna pirinç salınmaz (pilav haşlanmaz): Güvenilmez kimse (→ İpiyle kuyuya inilmez): Yanıldık, suyuna pirinç salınamayacağını düşünemedik (Halkbilgisi).
- Suyuna tirit:
- Baştan savma, yarım yamalak, değersiz, özensiz, sade, tatsız: Bazıları pek yüzeyde, pek suyuna tirit, bazıları da her açıdan özenli ve dört dörtlüktü. (Ç. Altan)
- Az ölçüde faydalanma, kenarından köşesinden çöplenme, az ile kanaat: Dünya bu, suyuna tirit geçinip gidiyoruz; yaşamak dedikleri böyle suyuna tirit geçinmekse yuh olsun böyle hayata. (Halkbilgisi)
- Suyunca (suyuna) gitmek: Bir kimseyi sinirlendirmeyecek biçimde davranmak: Boş yere dikine gidip de herifi celâllendirmektense, suyuna gidiyor görünüp, içirmek, sızdırmak, sonra da kapı dışarı etmek kendisine daha uygun göründü (E. E. Talu). Her zaman senin suyunca gidersek bizden memnun oluyorsun, biraz başka türlü hareket edersek derhal surat asıyorsun.
- Suyunu çekmek: Tükenmek: Yarın para suyunu çekti mi, seni ekip tüymezse, nah yazıyorum. (A. İlhan)
- Suyunun suyu: Ancak uzaktan uzağa ilgili olan: Osmanlı hanedanından suyunun suyu bir hanımla, o devrin son Şeyhülislamlarından suyunun suyu birinin torunu evlendiler. (İlgili cümle kaynağı: N. F. Kısakürek)
- Akan sular durmak: İtiraz edememek, söyleyecek sözü kalmamak: Aradı taradı, sordu soruşturdu, sonunda, kendisi yoksul gönlü zengin bir dervişin kızına talip oldu. Talip olan Padişah olunca da akan sular durdu. Derviş kızını verdi. (Mesneviden Hikayeler - E. Sarı)
- Aralarından su sızmamak: Aralarında çok yakın, sıkı fıkı arkadaşlık bulunmak: Artık aralarından su sızmıyordu. İş o kadar ileri boyutlara ulaştı ki, birbirlerini görmedikleri gün, ikisi de deli gibi oluyorlardı. (H. Adıgüzel)
- Ayağına sıcak su mu, soğuk su mu dökelim?: Seyrek gelen bir konuğa yarı sitem yarı sevinçle söylenen söz: "Hangi rüzgar atmıştır seni? Ayağına sıcak su mu, soğuk su mu dökeyim? Şenlendirdin evimi! Şöyle buyur, otur." (K. Bilbaşar)
- Ayaklarına kara sular inmek: Çok yorulmak, güçsüz, dermansız kalmak: Ayy! Ayaklarıma kara sular indi. O sokak senin, bu sokak benim sonunda geldim galiba. (H. İvgin)
- Başından aşağı kaynar sular dökülmek: Üzüntülü veya kötü bir olay karşısında birdenbire büyük bir sıkıntı duymak: Onları yan yana sarmaş dolaş görünce başından aşağı kaynar sular döküldü. (H. Akbaba)
- Bin (kırk) dereden su getirmek: Türlü türlü bahaneler mazeretler ileri sürmek: Hemen bin dereden su getirerek, kuyumculukla meşgul olsa da durumunun hiç müsait olmadığını, piyasanın çok bozuk olduğunu, işlerin iyi gitmediğini, kendisinin de paraya çok sıkıştığını, altın almaya para yetiştiremediğini dolayısıyla Hocaya hiç destek ve borç para veremeyeceğini söyleyerek kestirip atmış (M. Atalar). Ne zaman arabayı istesek babam kırk dereden su getirtiyor. Nereye gideceksiniz? Ne işiniz var? Fazla dolanmayın? Araba su yakmıyor... (Y. Akkaya)
- Bir bardak suda fırtına koparmak: Önemsiz, küçük bir sorunu büyütmek: Ama konunun İslamiyet ile ilgisinin bulunması bir bardak suda fırtına koparılmasına yetti. (Türkiye kültür ve sanat yıllığı)
- Bir içim su (gibi): Çok güzel (bayan): Çocukluğunda o eski mahallesinde ne güzel kızlar varmış, hepsi de bir içim su... Bu sosyete kızlarının en güzeli bile, güzellikte onların eline su dökemezmiş. (A. Nesin)
- (Bir şeyin) Üstüne bir bardak (soğuk) su içmek: (alay yollu) O işten umudunu kesmek, o işin olacağına inanmamak, o işten vazgeçmek: "Sen ondan o beş yüz lirayı kat'iyen alamazsın. Üstüne bir bardak soğuk su içsen iyi olur." (H. F. Gözler)
- (Birinin) Düğününde kalburla (elekle) su taşımak:
- Birinin mutluluğunu paylaşarak düğününde ona canla başla hizmet etmek: "Atlatalım şu vartayı yapacağım senin düğününü, kalburla su taşıyacağım düğününde!" (E. Işınsu)
- Bir kimsenin en sıkışık, telaşlı gününde en güç işlere koşarak ona yardımcı olmak: "Sana da çok zahmet oluyor. Bilmem bu hakkını nasıl ödeyeceğim? Düğününde elekle su taşırım ne yapalım." (Ü. Deniz)
- (Birinin) Dümen suyunda gitmek: Birine bağımlı olmak, her şeyde ona uyarak davranmak: Zora teslimiyetle gerçekleşen ve egemenlerin dümen suyuna girmek şeklinde yaşanan şey yozlaşmaktır, çürümektir. (R. Kaya)
- (Birinin) Eline su dökemez: "Değerce ondan çok geride" anlamında kullanılır: On yedisine geldiği zaman, ülkenin değme alimleri eline su dökemez, değme kılıç ustaları, kılıcının önüne engel getiremez, değme ok ustaları, onun attığını atamazdı. O, kıskanılacak bir yiğit olduğu kadar, kıskanılacak bir alim de olmuştu. (H. Adıgüzel)
- (Birinin) Huyuna suyuna gitmek: Birini kızdırmayacak veya ürkütmeyecek biçimde uysalca davranmak, alışkanlıklarına, isteklerine uygun davranışlarda bulunmak: Nabza göre şerbet vermesini bilir, herkesin huyuna suyuna gider, rint ve kalender olduğu kadar zeki ve kurnaz bir adamdı (E. R. İskit). Neme lazım... Şunu bunu öfkelendireceğine, huyuna suyuna gidersin, yuvarlak laflar söylersin... (İ. Selçuk)
- (Birinin) Pirinci (çok) su kaldırmamak (götürmemek):
- Alıngan, çabuk darılır olmak, şakadan anlamamak.
- Kendisinden beklenen özveriye katlanamayacak durumda olmak: Onun dediğine bakma. Bu iş oldukça fedakârlık ister, ve onun pirinci de çok su götürmez. (N. Muallimoğlu)
- (Birinin veya bir şeyin) Yüzü suyu hürmetine: "Birinin veya bir şeyin hatırına" anlamında söylenen bir söz: Sebir dağına çıkarlar; O'nun yüzü suyu hürmetine Allah'tan yağmur isterlerdi. Allah da Hz. Muhammed'in nuru hürmetine onlara rahmet ve bereket gönderirdi. (Ahmet Cevdet Paşa)
- (Elinden gelse, bıraksalar) Bir kaşık suda boğmak: Bir kimseye çok kızmak veya çok öfkelenmek: İçimden bu haksızlığa sebep olanları bir kaşık suda boğmak geliyordu! (Ç. Karlıdağ). Halil'in yüzünde öfke vardı. Elinden gelse darbecileri bir kaşık suda boğacaktı (A. E. Kavaklı). Bıraksalar bir kaşık suda boğmak işten bile değildir. (H. F. Gözler)
- Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak: (Kadınlar için) Ev işi yapmamak, hiçbir işe el sürmemek: "Gelinim evinin işçisi değil, hanımı olacak, elini sıcak sudan soğuk suya sokmayacak..." (N. Yeğinboğalı)
- Eşek sudan gelinceye kadar dövmek: Adamakıllı dövmek: Bir seferinde babam bizi yakaladı, eşek sudan gelinceye kadar dövdü de aklım başıma geldi. (A. Tan)
- Havanda su dövmek: Boşuna uğraşmak: Yanlış hesap Bağdat'tan döndüğünde, bir arpa boyu kadar yol alınamadığı, atılan taşın ürkütülen kurbağaya değmediği, havanda su dövmekten başka bir şeyin yapılmamış olduğu fark edilebilmektedir. (E. Kaygın)
- Huyu huyuna suyu suyuna (uygun): İki kişinin her yönden birbirine uygunluğunu anlatmak için kullanılan söz: Huyu huyuna, suyu suyuna denk bir kadın olan karısıyla birlikte, nerede bir aç görseler doyurur, nerede bir çıplak bulsalar giydirir, okulsuz köye okul yaptırır, susuz köye su getirirlerdi. (N. Tabak)
- Huyunu suyunu değiştirmek: Eskisine göre değişik davranmasına sebep olmak: Gel zaman git zaman İstanbul Huyunu suyunu değiştirdi. Her önüne gelene gönlünü verdi, her söyleyenin derdini gözler önüne serdi.
- İçtikleri su ayrı gitmemek: Çok yakın dost, arkadaş olmak: Çok yakın ve eski bir arkadaşı idi. İçtikleri su ayrı gitmez, aralarından su sızmazdı. (F. F. Tülbentçi)
- Kalburla su taşımak: Verimsiz, sonuçsuz bir işle uğraşmak: İstediğini elde edememişti. Adeta kalburla su taşımıştı. Çok işler görmüştü ama, karşılığını alamamıştı.
- Keçesini sudan çıkarmak:
- Başını kurtarmak: Ana meselesi, önce kendi keçesini sudan çıkarmak, kendi sırtlarını kalınlaştırmaktı. (M. Makal)
- Güç olan bir işi, ustalıkla yoluna koyarak rahatlamak: İbrahim keçesini sudan çıkarmış, Süleyman'ın zihnini bulandıran kuşkuları kovmayı başarmıştı. (C. Ülkü)
- Keçeyi suya atmak (salmak): Ar ve namusu hiçe saymak, utanmamak: Herif düpedüz keçeyi suya saldı (F. Develioğlu). "Kaşkariko - maşkariko istemeyiz. Sen, keçeyi büsbütün suya saldın artık." diye bağırdı. (H. İ. Dinamo)
- Pişmiş aşa (soğuk) su katmak: Yoluna girmiş bitmek üzere olan bir işi bozmak: İş Murtaza'ya gelince, çatallaşmıştı. Pişmiş aşa soğuk su katar, Padişahın aklını Midilliye çevirebilirdi (Z. Hanhan). Onun ağzı sır tutmazdı, münasebetsiz bir şey söyler, pişmiş aşa soğuk su katardı. (A. H. Eken)
- Saman altından su yürütmek: Belli etmeden iş çevirmek, ortalığı karıştırmak: Meclis içinde onlara yardımcı oldu. Bunu o kadar, sessiz sedasız yapıyor, öylesine saman altından su yürütüyordu ki, değme politikacı anlamadı. (M. Kemal)
- Taşı sıksa suyunu çıkarır: Birinin vücutça çok güçlü olduğunu belirtmek üzere söylenen söz: Benim kara oğlan, taşı sıksa suyunu çıkarır, pehlivan gibidir. (Y. A. Meşe)
- Tavşanın suyunun suyu:
- Aralarındaki ilgi çok uzak olan akraba ve hısımlar için kullanılır: Sonra elin aşüftesi ile uğraşamam. Senin kız kardeşinin görümcesinin kızından bana ne?.. Görümcemin görümcesinin kızı!.. Tavşanın suyunun suyu!.. (H. N. Zorlutuna)
- İki şey arasındaki ilginin çok uzak olduğunu anlatır: Tavşanın suyunun suyu gibi oradan buradan dökülen fikir kırıntılarıyla çalışıyorlar. (Ş. Karataş)
- Ya huyundan ya suyundan: Bazı özellikleri olduğu gibi bir yerden, bir kimseden almış kimseler için kullanılan bir söz: Atalarımız "Kır atın yanında yatan, ya huyundan ya suyundan..." demiş. Uzun zaman Almanya'da yaşayan Türklerde de, ne de olsa az çok Almanlaşma oluyor. (A. Nesin)
- Yelkenleri suya indirmek: Direnmekten vazgeçip karşısındakinin dediğini benimsemek, kabul etmek: Hepsi birden ısrar edince yelkenleri suya indirdi (T. Çayırcı). "Gördün mü? Resti çekince yelkenleri suya indirdi," diye gevrek gevrek güldü. (H. Dormen)
Su ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "su" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )- Su aka aka yolunu bulur: Suyun engelleri aşarak her zaman bir yol bulabileceğini, insanların da zorluklarla karşılaştığında dayanıklı olmaları ve çözüm bulmaları gerektiğini vurgular.
- Su akar, deli bakar: Her iş zamanında yapılmalıdır. Zamanında yapılmayan işler fayda vermez.
- Su akarken testiyi doldurmalı (yağmur yağarken küpleri)*: (atasözünün anlamı) İnsan ele geçen fırsatları zamanında değerlendirmesini bilmeli.
- Su aktığı yere (yine) akar*:
- Her şeyin doğal bir yolu vardır ve olaylar genellikle alışılageldiği, beklenildiği yönde gelişir.
- Daha önce bize yarar getiren koşullar ileride yeniden oluşur.
- Su alçağa akar: Bazı oluşlar değiştirilemez, nasıl olacağı bilinir, hep aynı şekilde gerçekleşir. Su da aynı şekilde her zaman aşağı yönde akar hiç yukarı yönde akmaz.
- Su bardakta, gelin ırakta güzel görünür: Suyun en iyi şekilde bardakta, gelinin ise uzaktan bakıldığında daha güzel göründüğünü ifade eder. Bazen bazı şeylerin uzaktan daha cazip ve hoş göründüğünü, yakından bakıldığında ise gerçeklerin farklı olabileceğini anlatır.
- Su başından (bendinden) kesilir (bağlanır)*: Bir sorunu kökünden çözümlemek için ana kaynağına el atmak gerekir.
- Su bulanmayınca balık tutulmaz:
- Karışıklık ve karmaşadan faydalanarak bir avantaj elde etmeye çalışmak anlamında kullanılır.
- Bir hedefe veya amaca ulaşabilmek için uygun koşulların oluşması gerektiğini vurgular.
- Su (sular) bulanmayınca durulmaz*: Birbiriyle çekişen insanların sonradan dost oldukları çok görülmüştür.
- Su bulununca (görülünce) teyemmüm bozulur*: Bir şeyin ele geçtiği durumlarda onun yerini tutacak şeylerin önemi, geçerliği kalmaz.
- Su gider taş kalır, el gider kardaş kalır: Ne olursa olsun insanlar her zaman ailelerinin yanındadırlar.
- Su görür susar, at görür aksar*: Meraklı kimse öğrenmek istediği bilgiye ulaşabilmek için her yola başvurur.
- Su her şeyi temizler: Temizlik için en gerekli şey sudur, su olmadan temizlik olmaz.
- Su iç dedikse, çeşmeyi kurut demedik: Bazı kişiler vardır bir şeye ihtiyaç duyup da bulunca aç gözlülük eder ve daha fazlasını isterler.
- Su içene yılan bile dokunmaz*: Su içen insan rahatsız edilmez.
- Su küçüğün, sofra büyüğün (Söz büyüğün sus küçüğün)*: Küçükler susuzluğa daha dayanıksız olduğu için su hakkı önce küçüğe verilmelidir. İlk söz hakkı ise daima büyüğün olmalıdır. Yanında büyük varken küçüğe söz düşmez.
- Su mundarlık götürmez: Suyun saf, temiz ve temizleyici olduğunu, bu nedenle kötülük ve kir taşıyamayacağını vurgular (?).
- Su susamışa verilir: Yardımın ihtiyacı olanlara yapıldığını ve yapılması gerektiğini ifade eder.
- Su şakırtısı ile akçe şakırtısı merak dağıtırmış: Suyun akan sesiyle para sesinin, yani kazanılan gelirin, insanı rahatlattığını anlatır (?).
- Su testisi su yolunda kırılır*: İnsan hangi yolda savaşım veriyorsa o yolda kazaya uğrar.
- Su uyur düşman uyumaz*: Kötülere, kötülüklere karşı her an hazırlıklı bulunmak gerekir.
- Su yatağını bulur (Su yolunu bilir)*: Bir şeyi yapma isteği ve gücü bulunan kimse, uygun bir çalışma yönü ve alanı bulur.
- Suda biten, suda yiter: Suyun içinde yetişen bitkilerin, suyun dışında yaşama şansı olmadığından yola çıkarak bir şeyin varlığının, dayanağının veya gücünün, onun mevcut olduğu ortamla sınırlı olduğunu ifade eder.
- Sudaki balığa soğan doğranmaz: Sahip olmadığımız veya kontrol edemediğimiz şeylerden çıkar beklemenin anlamsız olacağını ifade eder. Bu atasözü, gerçekçi olmayan beklentilerden kaçınmayı ve elde olmayan durumlar üzerinde gereksiz umutlar beslememeyi öğütler.
- Susuz ağaç meyve vermez: İhtiyaçları karşılanmayan kişiden verim alınmaz.
- Susuz bağ olmaz, ağaçsız dağ olmaz (Susuz ağaç meyve vermez): Yaşamın devamı ve verimliliği için suyun önemini vurgularken, aynı zamanda insan yaşamında da suyun hayati bir unsur olduğunu hatırlatır.
- Susuz çöl, ormansız dağ: Yaşamın devamı için su ve orman gibi doğal kaynakların önemini vurgular.
- Suya (denize) düşen yılana sarılır*: "Güç bir duruma düşenlerin bundan kurtulmak için her türlü çareye başvurmaları olağandır" anlamında kullanılan bir söz.
- Suya gidenin susağı, köye gidenin köpeği: Bir yere gidildiğinde o yerin gereksinimlerini karşılamanın doğal olduğunu ifade eder. Bir yolculuğun veya bir hedefe yönelmenin beraberinde getirdiği doğal gereklilikleri ve ihtiyaçları vurgular.
- Suya gidenin susağı, ormana gidenin baltası: Kişinin bir hedefe ulaşabilmesi için uygun araçlara sahip olması gerektiğini ifade eder.
- Suyu bardakta gemiyi duvarda seyretmelidir: Kişi büyük tehlike oluşturabilecek şeylerle yakından ilgilenmemelidir.
- Suyu getirende bir, testiyi kıran da*: Görevini iyi yapanla kötüye kullanan arasında bir fark gözetilmemektedir.
- Suyun akıntısına gitmeyen yorulur: Doğal akışa uymayan kişinin daha fazla enerji harcadığını ve yorulduğunu ifade eder. Her şeyin yolunda gitmesi için doğal düzeni takip etmek gerekir.
- Suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kork (İnsanın söylemezinden, suyun şarlamazından [çağlamazından] korkulur)*: Duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan sessiz insan yavaş akan derin su gibi tehlikelidir.
- Acı acıyı keser, su sancıyı*: Bir güçlüğü yenmek için başka bir güç yola başvurulmalıdır.
- Acıkan doymam (sanır), susayan kanmam sanır*: Aç ve susuz kalmış kişi hiç durmadan yese içse yine de doymam diye düşünür.
- Aç ölmez gözü kararır, susuz ölmez benzi sararır*: İnsan açlıktan ölmez ama iradesini kaybeder, susuz kaldığı zaman da sararır, hasta olur.
- "Afiyet olsun" demekle deniz suyu içilmez: Sadece güzel sözler söylemekle sorunların çözülemeyeceğini veya bir şeyin gerçekleştirilemeyeceğini ifade eder. Gerçek eylemler ve somut adımların, sadece sözlerden daha önemli olduğunu vurgular.
- Akan su yosun tutmaz*: Tembel tembel oturan kimse hantallaşır, iş yapma yeteneğini yitirir, çalışan kimse gittikçe açılır, daha yararlı işler yapar.
- Akarsu çukurunu kendi kazar: İçinde çalışma arzusu olan kimse her zaman kendisine uygun bir iş bulur.
- Akıllı köprü arayıncaya dek deli suyu geçer*: Atak kişi tehlikeyi göze alarak işe girişir ve çabuk sonuç alır.
- Arığa su gelene kadar kurbağanın gözü patlar*: Yapılması geciken iyilikler, bekleyenleri sıkıntı içinde bırakır.
- Ayranım budur, yarısı sudur: Bir iş yarım yamalak yapıldığında özür dilemek için söylenen bir söz.
- Balık "Çok konuşurum, ama ağzım su dolu" demiş: Bir konuda gönülsüz olanlar o konudan kurtulmak için değişik bahanelerin arkasına sığınabilirler.
- Balık suda, gözü dışta: Açgözlü bir kişinin sürekli olarak ulaşamayacağı şeylerin özlemini çektiğini ifade eder. Bu atasözü, kişinin sahip olduklarıyla yetinmeyip, her zaman daha fazlasını istemesini ve bu yüzden huzursuz olmasını anlatır.
- Balık suda yaşar: Her canlının kendine özgü bir yaşama ortamı olduğunu ifade eder. Bu atasözü, varlıkların doğal yaşam koşullarında en iyi şekilde varlıklarını sürdürebileceğini ve her şeyin kendi ortamında en uygun olduğunu anlatır.
- Balık sudan çıkınca ölür: Kişiyi geçimini sağladığı, mutlu yaşadığı çevreden ayırırlarsa, artık yaşamaktan zevk alamaz.
- Başkasının avucundan su içen kanmaz: İnsanların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için kendi kaynaklarına güvenmeleri gerektiğini ve başkalarının yardımlarına fazla bel bağlamamaları gerektiğini vurgular.
- Beylik çeşmeden su içme*: Resmi işlerde dikkatli olmak gerekir.
- Bıçağı kestiren kendi suyu, insanı sevdiren kendi huyu*: Bir şeyin, bir kimsenin değeri, kendisinde aranılan özel niteliklerle artar.
- Bir içim suyun, yedi adım yolun hakkı var: En küçük bir yardıma veya dostluğa vefa gösterilmesi gerektiğini anlatır.
- Bu hamur çok su götürür: Büyük bir felâket hiç hasar vermeden ve kolay bir şekilde atlatılmaz.
- Bulanık su balıkçının yarı kazancıdır: Belirsizlik veya karmaşıklık içinde olan durumların, sabırlı ve dikkatli bir şekilde ele alındığında faydalı sonuçlar getirebileceğini anlatır.
- Coşkun su aka aka durulur: Her işin aşırısına kaçan kimseler bir süre sonra bu huylarından ister istemez vazgeçerler.
- Çömlekçi suyu saksıdan içer*: Kişi, geçimini sanatı ile sağlar.
- Damla pıtırtısı, kocakarı homurtusu, alacaklı tıkırtısı dert getirir; yeni gelin fıkırtısı, para şıkırtısı, su şırıltısı ferahlık getirir: Borcu olan, evinde geçimi olmayan kişi sıkıntı ve dert içinde, geliri iyi, mutlu bir evliliği olan kişi ise rahat ve huzurlu bir yaşam sürer.
- Değirmen dönsün de, suyu nereden gelirse gelsin: Kazancı iyi, işleri yolunda giden kişi işin ne zorluklarla yapıldığına aldırmaz.
- Değirmencinin evine hayırlı haber gelmez; ya bent yıkılmıştır, ya su kesilmiştir: Bazı işlerin aksaklıklarla dolu olduğunu ve sıkıntıların sürekli olduğunu anlatır.
- Delinin derdi kaval, değirmencinin derdi su: Akılsız, tembel kişiler sadece eğlenmek ve hoş vakit geçirmek için uğraşırlar. Akıllı kişiler ise sadece ihtiyaç duyacakları şeyler için çaba harcarlar.
- Delik kapta su durmaz: Eksiklik, sorun veya kusurların başarısızlığa neden olacağını ifade eder.
- Deniz suyu ne içilir, ne geçilir: Hayatta yapılması imkansız işler de vardır. O kadar ki bunlara hiçbir insanın gücü yetmeyebilir.
- Denize su götürür (taşır): Akılsız ve saf kişilerin sürekli gereksiz ve faydasız işlerle uğraştıklarını ifade eder. Mantıksız ve anlamsız çabaların boşuna olduğunu ve bir fayda sağlamayacağını vurgular.
- Derin su yavaş akar: Kendini bilen olgun kimseler hiçbir işi ölçmeden, hesaplamadan aceleye getirip yapmazlar.
- Deryanın suyu hanımın huyu: Denizin durumu sürekli değişir; bazen sakin, bazen fırtınalı olabilir. Kadınlar da kimi zaman neşeli, kimi zaman üzüntülü, kimi zaman kaprisli, kimi zaman da coşkuludur. Bu nedenle denize benzetilir.
- Deveye kalburla su vermezler: Her şeyin yapılacağı özel bir yöntem vardır.
- Dibi görünmeyen tastan/kuyudan/gölden su içme*: Zararlı olup olmadığı iyice araştırmadan bir işe başlamamak gerekir.
- Dibi görünmeyen sudan geçme*: Bir işe girişirken her yönünü iyice araştır.
- Doğru söze akan sular durur: Kimse doğru olduğu kesinleşmiş bir şeyin aksini iddia edemez.
- Dolu bardak su almaz (Dolu testiye su konmaz):
- Mevcut durumun sınırlılığını ve yeni fırsatların veya kaynakların var olan durumu iyileştiremeyeceğini ifade eder.
- Her insanın belli bir kapasitesi olduğunu ondan fazlasını alamayacağını anlatır.
- Dökülen su, kabını doldurmaz: Olay tamamlandıktan sonra eski haline getirmeye çalışsak da bunu tam anlamıyla gerçekleştiremeyiz.
- Ekmek boğazda kalırsa su, su boğazda kalırsa kefen: Bazı dertler insanı ölüme kadar götürür.
- Ekmek elden su gölden: "Kendisi çalışmayıp başkasının kazancıyla geçinme durumu" anlamında kullanılan bir söz
- Ekmek istemez su istemez*: Hiçbir masrafı yoktur.
- El adamı sulu dereye götürür de susuz getirir: Çevremizde, her türlü kurnazlığı, hileyi yapabilecek insanlar olabilir. Yabancı kimselere, tanımadığımız insanlara karşı temkinli olmalıyız.
- Eşeği düğüne çağırmışlar, "ya odun eksiktir ya su" demiş*: Bir yerde hizmet görevi yapan kimseler misafir olarak davet edildikleri yerde, bir ikram için çağrı alsalar, "Yine bana iş yaptırmak istiyorlar" diye düşünür.
- Et ye, su iç, ağzın dönsün bala; bal ye, su iç, ağzın dönsün yala: Et yemeğinden sonra içilen su lezzet verirken tatlıdan sonra içilen su ağızdaki lezzeti giderir.
- Geçme namert köprüsünden, ko aparsın su seni*: Namerde karşı minnet altında kalmaktansa sıkıntıya katlanmanın daha iyi olduğunu ifade eder.
- Göl yerinde su eksik olmaz:
- Bir şeyin bol olduğu yerde, o şeyden faydalanmak isteyenler de çok olur.
- Bir şeyin bol üretildiği yerde o şeyin sıkıntısı çekilmez.
- "Hak" deyince akan sular durur*: Bir anlaşmazlıkta adalet, tarafsızlık, hakkaniyet devreye girdiğinde kimsenin söyleyecek sözü kalmaz.
- Hak yerini bulur, su çukurunu: Yapılan bir haksızlık uzun süre devam etmez, bir gün mutlaka son bulur. Aynı şekilde bir iş için emek sarf eden kişi de emeğinin karşılığını alır.
- Her kazılan yerden su çıkmaz: Her girişimin veya çabanın başarılı olmayabileceğini ve herhangi bir eylemin sonucunun garantili olmadığını vurgular.
- Her su geçit vermez: "İnsan her şeyi başaramaz" anlamına gelen bir atasözü.
- Her su içilmez: Her şey göründüğü gibi olmaz. Yararlı gibi görünen bir şey zararlı da olabilir.
- Her sudan abdest alınmaz: Her şey insana çekici gelmeyebilir; hoşlanmadığımız şeyi yapmak istemeyiz.
- Herkesin bir derdi var, değirmencininki su*: Herkesin kendi yaşayışı ile ilgili bir derdi vardır, bir kişinin derdi ötekininkine benzemez.
- Hıyar akçesiyle alınan eşeğin ölümü sudan olur*: Çok ucuza alınan mal, çürük, işe yaramaz çıkar.
- İçtin üzüm suyunu, döktün yüzün suyunu: Sarhoş olan insan ağzına gelen her şeyi söyler. Hatta bazen gizli kalması gereken şeyleri bile rahatça açığa vurur.
- İki su, bir ekmek yerini tutar: Yemek arasında su içmek açlığı, daha çabuk yatıştırır.
- İşlek kuyunun suyu tatlı olur:
- Toplum tarafından değer verilen ve rağbet gören şeylerin daha kaliteli ve verimli olacağını ifade eder.
- Çalışkan ve yetenekli kişilerin ürettiği işler bol ve kaliteli olur.
- Kanı kanla yumazlar, kanı suyla yurlar*: Kötülük, kötülük yapılarak düzeltilmez ancak iyilik yapılarak ortadan kaldırılır.
- Karpuz kabuğu denize düşmeden suya girilmez: Her iş uygun zamanında yapılmalıdır.
- Kavurga karın doyurmaz, kar susuzluk kandırmaz: Bir şeye ihtiyaç duyduğumuz zaman o şeye sahip olmalıyız. Ona benzeyen avutucu şeylerle uzun süre idare edemeyiz.
- Kaz değilsin, ördek değilsin, paçana kadar suda ne gezersin: Kişi bilmediği, beceremeyeceği bir işi iyice öğrenmeden yapmaya kalkışmamalıdır.
- Keçinin uyuzu, çeşmenin gözünden su içer*: Değersiz kişiler kendilerini değerli ve en güzel şeye layık görürler.
- Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan*: Kişi arkadaşlık ettiği kimseden etkilenir.
- Kırık testiden su içilmez:
- Bozuk, çalışmaz durumdaki araç gereçten fayda sağlanmaz.
- Anlayışı kıt, yeteneksiz kişilerden verim alınmaz.
- Kimi köprü bulamaz geçmeye, kimi su bulamaz içmeye (Gün olur geçit vermez geçmeye, gün olur su bulunmaz içmeye)*: İnsanların hayatlarındaki fırsat ve kaynaklar arasında büyük farklılıklar olabileceğini ifade eder. Bazıları ihtiyaçlarına ulaşamazken, bazıları için ise her şey kolayca erişilebilir haldedir.
- Komşu kızı almak, kalaylı kaptan (tastan) su içmek gibidir*: Komşu kızını almaya karar veren, ailenin ve kızın durumunu, gidişini iyi bildiğinden içi rahat olarak bu ilişkiyi kurar.
- Komşu komşudan huy kapar, ayranına su katar: Aynen hastalıklarda olduğu gibi iyi ve kötü davranışlarda bulaşıcıdır.
- Köpek suya düşmeyince yüzmeyi öğrenmez*: Kişi, bir tehlike karşısında her yerden umudu kesilip kendine güvenmekten başka çare kalmadığını anlamadıkça kurtuluş yolunu bulamaz.
- Köprünün (köprülerin) altından çok su (sular) aktı (geçti)*: Zamanla şartlar çok değişti, eski durum kalmadı.
- Kör körü bulur, su çukuru: Aynı şeylerden hoşlanan, aynı görüşlere sahip kimseler her yerde kendi özelliklerine uygun, anlaşabileceği kişileri arar bulurlar.
- Küçük suda büyük balık olmaz (avlanmaz): Bir durumun veya ortamın sınırlı olduğunda büyük başarıların elde edilemeyeceğini ifade eder. Bu atasözü, genellikle kısıtlı kaynaklar veya imkanlar içinde büyük hedeflerin gerçekleştirilemeyeceğini ve geniş alanlarda daha fazla fırsat bulunduğunu anlatmak için kullanılır.
- Nadan elinden su içme, abı hayat olsa da: Cahil veya kötü niyetli bir kişiden gelen şeylerin, ne kadar değerli veya faydalı görünse de tehlikeli olabileceğini ifade eder (nadan: cahil, kaba).
- Olursa aşım suyu, olmazsa başım suyu: Sonuç ne olursa olsun benim için fark etmez (?).
- Ölüyü diriyi temiz eden sudur: İnsanın temiz olması için en önemli ihtiyaç temiz ve bol sudur.
- Peynir suyu buldurur, balık derede yeldirir: Canlıların temel ihtiyaçlarını karşılamak için gerekenleri yapacaklarını ve mecbur kaldıklarında harekete geçmek zorunda olduklarını vurgular (yeldirmek: koşuşturmak).
- Pişmiş aşa soğuk su katılmaz: Sonuçlanmış bir işe sonradan tedbir almak fayda etmez.
- Sakaya su satma: Bazı insanların uzman doldukları konular vardır. O kişilere uzmanlıkları konusunda akıl verilmez.
- Selden gelen suya gider*: Kolay ve emeksiz kazanılan şeyler elden kolay çıkar.
- Tarlanın iyisi suya yakın, daha iyisi eve yakın*: Çiftçinin toprağı suya ne kadar yakınsa değeri o kadar çok olur; bakımı, ürünün güvenliği ve eve kolay taşınabilmesi bakımından toprağın eve yakın olması daha da önemlidir.
- Taşıma su ile değirmen dönmez*: İşi yapacak olanda yeteri kadar güç bulunmadıkça başkalarının küçük katkılarıyla sürekli ve büyük bir iş yürütülemez.
- Tavuk bile su içerken göğe bakar: Zorda kalmış kişi kendisine yardım eden kimselere her zaman saygı ve sevgi duyar.
- Tatsız aşa su neylesin, akılsız başa söz neylesin*: İşe yaramayan nesneyi küçük çabalarla bir şeye benzetmek boş olduğu gibi aptal kişiyi de sözle akıllandırmak imkânsızdır.
- Temiz su akar, kirli (durgun) su kokar: Temiz su, berrak ve kokusuzdur, ancak kirli su, genellikle kötü kokar ve berrak değildir. Temiz ve dürüst davranışlar çevresinde olumlu etkiler yaratırken, kötü niyetli veya ahlaki olarak kirli davranışlar genellikle olumsuz sonuçlar doğurur.
- Tuzdan leziz, sudan aziz bir şey olmaz: Tuz tüm gıdalara lezzet verirken, su ise yaşam için vazgeçilmezdir.
- Tuzluyu yiyen suyu bulur: Tuzlu yiyecekler insanı çok susatır. Böyle yiyecekler yiyen, susuz kalmamalıdır.
- Verirsen veresiye, batarsın kara suya*: Veresiye verdiğinde alanların borçlarını ödememeleri durumunda sen zor durumda kalabilirsin.
- Yağlıyı ye, iç suyu, donarsa donsun, tatlıyı ye, içme suyu yanarsa yansın: Yemekten sonra su içmeli, fakat ağzı tadı kaybolmaması için tatlıdan sonra içmemeli.
- Yağmur diner su durulur: İnsanlar kendilerini olduğundan daha üstün göstermek için çaba sarf ederler. Ama bir süre sonra eski haline dönmek zorunda kalırlar.
- Yağmurlu günde tavuk suyu neylesin: Bir insana yapılacak en iyi yardım, zamanında yapılandır. İnsanların çoğu bu önceliği bilmediği için yaptıkları da işe yaramaz.
- Yağmurlu havada su veren çok olur: Herkeste bol bol olan ve bolluğundan dolayı değeri azalan şeyi kimse kimseden esirgemez.
- Yanmışa su ne yapsın: Gerektiği zaman bulunmayan bir şey, belli bir süre geçtikten sonra bulunsa da bile ilk gereksindiği andaki ihtiyaç niteliğini kaybetmiştir.
- Yedi adım yolun, bir yudum suyun hakkı vardır*: İki insanın tanışıp kaynaşması ve aralarında bir dostluk bağı oluşması için özel bir kurala, yola, yönteme gerek yoktur, kısa bir yolculuk, küçük bir ikram bile bu yakınlığı sağlayabilir.
- Yeni testinin suyu soğuk olur: Yeni bir başlangıcın veya deneyimin taze ve ferahlatıcı bir etkisi olacağını ifade eder.
- Zengine mal veren, denize su götürür: Zengin insan ihtiyaç duyduğu her şeye sahip olduğundan ona verilen şey de çok önemli olmaz
Su ile ilgili birleşik fiil ve kelimeler
- Su almak: (Gemi, sandal) İçine, dibinden su girmek: Su alıyordu tekne, dizlerine kadar su içinde kalmışlardı. (Y. Kemal)
- Su basmak: Bir şey veya yer sular altında kalmak, her yanı suyla dolmak: Sabaha karşı, açık unutulmuş bir musluk nedeniyle evini su basmıştı. (C. Kavukçu)
- Su çarpmak: (Yüzünü) Suyla yıkamak: Yüzüne bir avuç soğuk su çarptı, aynadaki yüze baktı. (Kolektif)
- Su çekmek:
- İçine su almak: Burnuna su çekti ve: "Öfke şeytandandır ve böyle zail olur" dedi. (İmam-ı Gazali)
- Alçak bir yerden bir kap ya da tulumbayla su almak: Kabıyla kuyudan su çekti, suyu içti, hayvanını da suladı, kırbalarını doldurdu. (M. F. Çıtlak)
- Su dökünmek: Yıkanmak: Gün doğmadan kalktı, su dökündü. (K. Tahir)
- Su gibi (olmak): Çok ıslak (ıslanmak): Mendil, göz yaşlarıyla su gibi olmuştu. (K. Ş. Batibey)
- Su gibi terlemek: Çok terlemek: Bütün bir gece ateşler içinde yanarken hem su gibi terlemiş hem de sayıklamıştı. (S. E. Ülger)
- Su vermek:
- Bitkileri sulamak: Genç kız, yeni ekilen çiçeklere su verdi. (H. Öniz)
- Hayvanlara su içirmek: "Yukarı çıktı ve köpeğe su verdi. Adamın bu hareketinden Allah Teala hoşnut oldu ve adamın günahlarını affetti." (M. E. Karabacak)
- İnsanlara içmek için su getirmek: Yakut kâse içinde su verdi Âmine'ye. (R. İ. Öğütmen)
- (Çelik için) Sertliğini artırmak amacıyla kızdırıp suya veya yağa daldırmak: Usta, körükledi ateşi, demire su verdi, çekiçledi ve bükülmez, eğilmez, kırılmaz çelikten, pırıl pırıl bir kılıç yaptı. (M. Adıbeş)
- (Ağaçlara) Su yürümek: İlkbahara doğru ağaçlar tomurcuklanmaya başlamak: Su yürüdü doğaya yeşillendi kuru dallar / Çiçek açınca ağaçlar, coştu arılar kuşlar (B. İrdelmen)
- Su yüzüne (veya üstüne) çıkmak: (Deniz, göl, ırmak vb.) Suyun yüzeyinde görünür olmak: Binlerce balık su yüzüne çıktı. Balıkların her birinin ağzında birer altın vardı. (A. Bayram)
- Sularında: Saati ya da zamanı gösteren sözcüklerin sonuna getirilerek vakti yaklaşık olarak anlatır: Sabah sekiz sularında, Reşitpaşa vapuru Ordu'ya vardı (A. Ünlü). On, on bir sularında geldi.
Soru ve Yorumlar: 26
Zeynep...
:)
Fazla çalış az uyu
Bolca iç temiz suyu
İnsanı sevdiren güzel huyu
Tartışma iyi bilmediğin konuyu
Ankara 21,12,2015 Nuri Hakan Tataroğlu gezgin bezgın gurme araştırmacı yazar fanı bir fert
...
...
...
OZAN :D
Soru/Yorum Formu
»