|
| Bindiği (oturduğu) dalı kesmek |
- Bıçak, makas gibi kesici bir araçla bir şeyi ikiye ayırmak: Balıkçı yem kesmek üzere bıçağını çıkarırken, yine havalandı. (S. Faik)
- Dibinden ayırmak: Ağacı kesmek. Dalı kesmek.
- Düzgünce parçalara ayırmak: Eti kesmek. Elmayı kesmek.
- Kesici bir araçla yaralamak: Parmağını kesmek.
- Ucunu almak: Saç kesmek. Tırnak kesmek.
- Boğazlamak: Ben güzün kazları kestiğimiz zaman... (D. Akçam). Boynumu kesse gık demezdim (N. Cumalı). Kurban kesmek.
- Son ya da aralık vermek: Bu ilaç ağrıları hemen keser. Konuşurken sözümü kesme. İlişkisini kesmek.
- Akımı durdurmak: Elektriği kesmek.
- Belirtmek, kararlaştırmak: Nişan gününü daha kesmedik. Söz kesmek.
- Alıkoyup vermemek: Vergi ve sigortayı aylıktan keserler.
- (Para için) Basmak: Devletten başkasının para kesmesi yasaktır.
- Azaltmak, güçleştirmek: Vapur yolunu kesti. Fırtına teknenin yolunu kesiyor.
- (İskambil kağıtları için) Sıralamasını değiştirmek için kağıt destesinin üzerinden bir bölümünü kaldırıp öte yana koymak: Kağıdı kim kesecek?
- Gidermek: Çay harareti keser.
- Susmak: Kes, çok konuşma! Gürültüyü kesin!
- (argo) Çok konuşmak.
Kesmek ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "kesmek" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
( atasözlerine geç )
- Kesip (Kestirip) atmak: Daha düşünülmesi, konuşulması gerekirken kesin yargıya varmak: Babam "üniversite okumayana verecek kızım yok benim," diyerek kestirip attı. (T. Bora)
- Kesip biçmek: Vururum, öldürürüm gibi sözlerle gözdağı vererek yıldırmak istemek: Bir sanatçıya yakıştıramadığımız dille kesip biçiyor. (Yeni Ufuklar)
- (birinin) Kestiği (Attığı) tırnak olamamak: Değerce, söz konusu kimseden, pek aşağı olmak: Yok, eğer mum gibi dosdoğru cevâb istersen: Babanın kestiği tırnak bile olmazsın sen. (M. A. Ersoy)
- Afi kesmek: (argo) Birine karşı caka satmak, üstünlük taslamak: Loş bir köşeye karşılıklı oturduğumuzda afi kesmeyi bırakıp torlaklaşmış, süklüm püklüm bir mahcup delikanlı olmuştum. (M. Yalçın)
- Ahkâm kesmek:
- Ulu orta ve çekinmeden kesin yargılara varmak: Eline kalemi alanın "ahkâm kesmesi", iki dünyamızı da ilgilendiren hususlarda selâhiyetli ve vukuflu bir üslupla konuşması, çoğu insanı şaşırtmaktadır. (Suffe)
- Bilir bilmez konuşmak: Anlaşılan, okumamış yazdıklarımı, gözü kapalı ahkâm kesiyor (A. Bezirci). Sanki kendi çocukluk yılları Harem'de geçmiş de, sarayın âdâb ve terbiyesini bilir gibi ahkâm kesiyor. (Hafız Mehmet)
- Aklı kesmek/kesmemek: Bir şeyin olabileceğine inanmak/inanmamak: Üçünün bir arada yaşayabileceklerine aklı kesmişti (N. Üstün). Nasıl becerecekti bu işleri aklı kesmiyordu ama artık tek bildiği düşünecek bir şey kalmadığı idi. (F. Ç. Kabadayı)
- Alakayı (Alakasını) kesmek: İlgisi kalmamak, ayrılmak: "Birbirinizle alakayı kesip küsüşmeyin... Birbirinize arkanızı dönmeyin, sırt çevirmeyin..." (M. E. Coşan)
- Alışverişi kesmek: Biriyle ilgisi kalmamak: Herkes kendisinden alışverişi kesmiş, hizmetçileri tarafından dahi terkolunarak yalnız başına ve aç bırakılmıştı. (İ. A. Gövsa)
- Ali kıran baş kesen: Gücüne güvenerek hükmü altında bulunanlara söz hakkı ve davranış özgürlüğü tanımayan, zorba (kimse): Kendi güçleriyle başları dönecek, 'Ali kıran baş kesen' kesileceklerdir kısa sürede (E. Atasü). "Demek kominislerin fedaisi sensin ha!" "Ali kıran baş kesen misiniz ulan, sokakları tutarsınız, caddeleri kaparsınız." (K. Arslanoğlu)
- Altın kesmek: Çok para kazanır olmak: Ne varsa senden var, elin altın kesiyormuş, oh oh daha âlâ olsun, daha âlâ olsun. Göreyim seni oğlum... (M. İzgü)
- Ardı arkası kesilmemek: Aralıksız sürüp gitmek: İltifatlarının ardı arkası kesilmiyordu, çok sıkılmıştım. (N. Elver)
- Ardı kesilmek: Arkası gelmemek, bitmek, tükenmek: Sonra ardı kesilmiş mektupların, yeri yurdu bilinmez olmuştu! (N. Güngör)
- Ardını kesmek: Son vermek, durdurmak: Müdüre yaptığı iltifatların ardını kesmişti. (K. Korcan)
- Arkası kesilmek: (Bir şey) Artık olmamak, sürmemek: Bu yalanların henüz arkası kesilmiş değildir. (M. Hocaoğlu)
- Asıp kesmek: Etrafındakilere çok sert davranmak, zorbaca hareket etmek: Bu adam istediği gibi hareket ediyor, istediği gibi asıp kesiyordu. (Ö. R. Doğrul)
- Astığı astık kestiği kestik: Davranışlarından dolayı kimseye hesap vermek zorunda olmayan, çok sert ve başına buyruk kişileri anlatmak için kullanılır: Astığı astık, kestiği kestik, dediğinde dedik bir ağa olarak tanınmıştı çevresinde. (İ. Yazgan)
- Ateş kesmek: (askeri terim) Ateşli silahlarla yapılan atışa son vermek: Türk topçusu ateş kesti. Türkler ön siperlere atlamaya başladılar. (M. Niyazi)
- Ayağını kesmek:
- Bir yere gitmez olmak: Bahar, zamanla eğlence yerlerinden tamamen ayağını kesmişti. (A. E. Kavaklı)
- Başkasını bir yere artık uğramaz duruma getirmek: Herifin müşterisinin de ayağını kesmişti. (K. Koçer)
- Ayaklarını yerden kesmek:
- Bir taşıta binerek yürümekten kurtulmak: Dört tekerim de olmadı bugüne kadar, / Ayaklarımı yerden kesecek (R. Ilgaz)
- (mecazi) Çok mutlu olmak: Benim seni sevmem, âşık olmamın yanında senin sevginin beni alıp götürdüğünü, ayaklarımı yerden kestiğini gördüm. (H. Drama)
- (Güreşte) Rakibinin beline sarılarak havaya kaldırmak: Kündeye el attı ve yüklendiği gibi rakibini kaldırıp ayaklarını yerden kesti. Bilahare bir daha zorladı ve çevirip sırtını yere vurdu. (F. Türkoğlu)
- Ayaz kesmek: Uzun süre soğukta kalıp üşümek: Çorlu kırında ayaz kesmiş gibi dondu, kaldı. (E. C. Güney)
- Baş kesmek: Selam için başını eğmek: Atlarından inip baş kesip selam verdiler Sultan Alparslan'a (F. Duman). Hilmi Beybaba, elini göğsüne bastırıp, baş kesti: — Eyvallah erenler... (A. H. Eken)
- Başına balta kesilmek (olmak): Sürekli istemek, ısrar etmek, inat etmek: Usta, işe başlar, haftalar, aylar geçer ücret gelmez. Müdürün başına balta olurlar, işi asarlar... (M. E. Soysal)
- Başına kahya kesilmek: Her hareketine karışmak, her hareketine müdahale etmek: Ya koca ya da sevgili sıfatlarıyla balta olurlar. Başına kâhya, buyurgan, belâ kesilirler... (H. R. Gürpınar)
- (bir işi) Başından kesmek: Kesin olarak önlemek, ortadan kaldırmak: Otoriteyi zayıflatacağından Hz. Ebubekir bu minvalde bir eğilimin önünü daha başından kesmek istemiştir. (O. Akyener)
- Bıçak gibi kesilmek: Söz, konuşma, sohbet birden bitmek, duruvermek: Bu söz üzerine herkes sustu. Bıçak gibi kesildi konuşmalar. Kale alınmayan bu çocuğa yöneldi bakışlar. (A. Keleşoğlu)
- Bıçak gibi kesmek:
- Çok keskin olmak
- Birdenbire ve tamamen ortadan kaldırmak: Şangırtı diğer bütün sesleri bıçak gibi kesti. (H. Hükümenoğlu)
- Bıyığını balta kesmez olmak: Çok büyüklenip kimseden çekinmesi, korkusu yokmuş gibi görünmek: Bıyığını balta kesmez nice yeniçeri çorbacıları, Selim'i methede methede bitiremiyorlardı. (Y. Bahadıroğlu)
- Biletini kesmek:
- Bileti koparıp alıcıya vermek, bilet satmak: Biletçi uykulu uykulu yanına geldi, biletini kesti. (S. Kocagöz)
- Ölümüne karar vermek
- İşine son vermek, işten uzaklaştırmak, ayırmak: Okul yönetimi biletimi kesmişti. (E. Karakaya)
- Bindiği (Oturduğu) dalı kesmek: Kendi için bir şeyler yapıyım derken aslında kendine geri dönüşü olmaz zarar vermek: Bindiği dalı kesen insanoğlu, para kazanma hırsından dolayı Dünya'nın yok oluşunu görmemekte ya da görmek istememektedir. (E. Akyüz)
- Boğazından kesmek: Yiyip içmede fazla tutumlu davranmak: Bunun için bütün hayatlarında sıkıntı çekenler, senelerce boğazlarından keserek para biriktirenler ve böylece maksatlarına kavuşanlar varmış. (F. S. Duran)
- Boyun kesmek:
- Selam vermek için başını eğmek: Atilla'nın karşısına gelince yere diz vurup boyun kesti. (N. Erdem)
- Bir kimse veya makamın buyruğunu tutmayı peşinen kabul etmek, kabul ettiğini göstermek: "Duyduk ve uyduk" deyip boyun kesti. (H. B. Kunter)
- Buz kesmek:
- Çok üşümek: Hava iyice soğumuştu; ayaklarım buz kesiyordu. (S. S. Umar)
- Çok soğuk olmak: Ocak ayıydı. Her yer buz kesiyordu. (U. Mumcu)
- (birine) Ceza kesmek: Görevli, para cezası yazmak: Yüz yirmi kilometre hızla gidip sınırı aşmışlar. Polis ceza kesmiş.
- Çiçeğe kesmek: Çiçek açmak: Bahçesindeki genç erik ağacı çiçeğe kesti, her tarafı bembeyaz. (T. Erdağ)
- Çivi kesmek: Çok üşümek: Hava çivi kesiyor, keskin ayaz, kemiklerindeki iliği donduruyor neredeyse.
- Dermanı kesilmek (Dermandan kesilmek): Yorgunluktan güçsüzleşmek: Dermanı kesilmiş, yol kenarında bir taşın üstüne oturmuş dinlenirken öteden bir atlı çıkagelmiş. (B. Atalay)
- Dilini kesmek (kesip oturmak): Susmak: "Madem ki böyle münasip görüyorsun böyle olsun!" dedi ve dilini kesti. (A. Mithat)
- Dizleri kesilmek (tutmamak): Dizlerinde derman kalmamak: Gözü karardı çocuğun, dizleri kesildi. Ustasının ayakları dibine yığılıverdi. (İ. Tarus)
- Don kesmek: (halk dilinde) Bitki soğuktan bozulmak, donmak: Don kesmiş patlıcan gibi kaldım ortada... (A. Sayar)
- Dört yanı deniz kesilmek: Çaresiz ve umutsuz kalmak: Bursa'ya sürülmüş, dört bir yanı deniz kesilerek. (V. Günyol)
- Düşmanın arkasını kesmek: (askeri terim) İlerleyen düşmanın arkasını çevirerek destek güçleriyle bağlantısını koparmak: Bâlî Bey kuvvetleri süratle düşmanın arkasını keserek Macar süvarilerini ikiye ayırmışlardı. (E. Subaşı)
- Eli ayağı kesilmek: Güçsüz, dermansız kalmak: Sesi bile çıkmadı Pembe'nin, o saat anladı olanı biteni. Yüreği parçalanırcasına gümbürdedi, eli ayağı kesildi, canı çekildi... (A. Kilimci)
- (bir yerden) Elini ayağını kesmek: Uğramaz olmak: Onun taşkınlıkları yüzünden herkes elini ayağını kesmişti mekândan. (C. Kavukçu)
- Eski kulağı kesik (kesiklerden olmak): Yaşlı, deneyimli, görmüş geçirmiş: Kahveci Sali Aga, eski kulağı kesiklerden, uyanık biriydi. Kardeşi gibi uzun boylu, başındaki dökülen saçlarını gizleyen kasketiyle daha da heybetli bir görünüme sahipti... (M. Pekel)
- Etinden et koparmak (kesmek): Çok acı vermek: Gitmek istemiyordu. Tepindi. Bağırdı. Yalvardı. Sanki etinden et koparıyorlardı. (F. Çetinel)
- Fatura kesmek: Satılan bir şey için fatura düzenlemek: Kasaya gelip kitabın faturasını kesti ve adama doğru uzattı. (S. Bayram)
- Gırtlağından kesmek: Yiyeceğinden kısıntı yapıp para biriktirmek: Zorlukla biriktirip gırtlağından keserek topladığı paralarla kendisine bir palto diktirdi. (Y. Kemal)
- Göbeği biriyle bağlı (beraber kesilmiş): Sözü edilen biriyle her zaman birlikte olan, her işini o kimseyle birlikte gören kimse: (...) din düşmanı aydınlar, göbeği dışa bağlı şirketler kendi toplumlarını aşağılayıp Batı'yı yücelttiler (S. Ş. Barkçin). Aynı mahallede büyüdüler, aynı okula gittiler. Göbeği beraber kesilmiş gibiydiler, askere bile aynı yere gittiler.
- Göbeği sokakta kesilmiş: Evde durmayıp hep sokaklarda gezip duran: Göbeği sokakta kesilmiş. Onun için onu evde bulmak zor. (A. Püsküllüoğlu)
- Göbeğini kesmek:
- Yeni doğan çocuğun göbeğiyle etene arasındaki damar örgüsünü kesmek: Dua okuyarak bebeğin göbeğini kesti, ucunu geriye doğru sardı ve karnına sıkıca yapıştırdı. (A. Kurt)
- (Bir kimsenin) Yaşantısını ayrıntılarıyla bilmek, çok eskiden beri tanımak.
- (Bir işi) Nihayetlendirmek, o işte sonuca veya sona ulaşmak: Aklında dolaştırdığı yedi tilkinin kuyruklarını birbirine değdirmeden olayı yakalamış, hemen durumun göbeğini kesmişti. (T. Cılızoğlu)
- (bir işi) Gözü kesmek: Bir işi yapabilme konusunda kendisinde güç ve yeterlilik bulmak, kendisine güvenmek: ... mükemmel okuyor, daha fazlasını da kendi kendine yapabileceğini gözü kesiyordu. (V. M. Kocatürk)
- Gücü kesilmek: Kuvveti, takati azalmak: O soğuktan, açlıktan gücü kesilmiş; yalvarmaya bile gücü yetmeyen, gelip geçenlere mazlum mazlum bakan çocukları nasıl görmezsiniz? (N. Kösoğlu)
- (birini) Haraca kesmek: Zorbalıkla para koparmak veya çıkar sağlamak: Koca Ahmet yıllarca bu dağlarda bir fırtına gibi esmiş, zenginleri haraca kesmiş, fakirlere yardım etmişti... (T. Timur)
- Hararet kesmek: Susuzluğu gidermek: Hamam tellaklarının getirdiği soğuk ve ferahlatıcı gazozlarla, hararet kesen çaylar içerlerdi. (Ş. Akyol)
- Havyar kesmek: (argo) Çalışmadan vakit geçirmek, vakti boşa harcamak: Yanlama oturmuş, havyar kesiyor. (O. S. Orhon)
- Hesabı kesmek:
- Alacak verecek bırakmamak, hesabı kapamak: Sezai garsonu çağırdı, hesabı kesti, kalktılar. (İ. Sarıibrahimoğlu)
- Artık alışveriş etmemek: Bir kere hesabı kestim, artık karşı bakkala uğramayın... (A. H. Eken)
- İlgi veya ilişkisini kesmek: Bitirdim o işi, hesabı kestim. Eşkıya bunlar. (A. İlhan)
- Hesap kesmek:
- Alacak verecek bırakmamak: Film şirketinin yazıhanesinde hesap kesip paralarını alacaklardı. (Z. Livaneli)
- İlişiğini kesmek: Yerime dördüncü mühendis gelir gelmez gemiden ayrıldım. Önce şirkete gidip hesap kestim, sonra da oyalanmadan ilk bulduğum otobüse atladım ve İzmir'e geldim. (M. Öz)
- (birinde) Hoşafın yağı kesilmek: Söyleyecek söz, verecek karşılık ya da yapacak bir şey bulamayacak bir duruma düşmek, cevap bulamamak, bozulmak: Şemi'nin verdiği bu son açık üzerine, amcada da damatta da hoşafın yağı kesildi. (H. R. Gürpınar)
- İflahını kesmek: (teklifsiz konuşmada) Gücünü tüketmek, bir daha düzelemeyecek bir duruma getirmek: Hasmına bir saat kadar öyle hücumlar yaptı ki Kara İbo'nun iflahını kesti. (M. S. Karayel)
- İlgisini kesmek: Bir kimse ya da şeyle tüm bağları koparmak: Allah'ın aşkı şevki ile yoğrulmuş, gayriyle ilgisini kesmiş kimselerdir. (M. K. Pilavoğlu)
- İlişiğini kesmek: Bir kimse ya da şeyle olan ilgisini bitirmek: İşleriyle bütün ilişiğini kesti.
- Kavil kesmek: Sözleşmek: Dostumla da kavil kestim / Yalan çıktı ona küstüm (Halk türküsü)
- Kendi göbeğini kendi kesmek: Gereksindiği yardımı başkalarının esirgemesi üzerine ne yapıp yapıp kendi işini kendi görmek: Akrabadan da böyle bir kimsesi yok. Ne yapsın garip? Bakacak kendi başının çaresine. Kendi göbeğini kendi kesecek. (M. Uslu)
- Kısa kes Aydın havası (abası) olsun: Sözü fazla ve gereksiz yere uzatma: Mahalle kadınlarının vıdı vıdı konuşmalarını andıran biçemlerde, ayaküstü tüketim kıvamında metinler isterler, "kısa kes aydın havası olsun" kadardır bütün duyarlıkları. (R. Yılmaz)
- Kısa kesmek: Sözü uzatmamak: "İyiyim gördüğün gibi," diye kısa kesti Saim. (G. Tahincioğlu)
- Kısmeti kesilmek: Daha önceden kendisine nasip olan bir şey artık nasip olmamak: Üç günden bu yana kısmeti kesilmişti. Denizden eli boş dönüyordu. (E. Aktel)
- Kıtır kıtır kesmek: Bıçak veya kesici bir aletle acımaksızın yaralamak veya öldürmek: "Bilemezsin ama Kara Bayram o bıçakla kıtır kıtır keser seni! Bir haberi olursa, valla keser!..." (F. Baykurt)
- Korkuya kesmek: Korkmak: "Gece yaklaşıyor..." diye fısıldadı. Yüreği saf korkuya kesti. (H. Kağan)
- Kurban kesmek:
- Kurban ibadetini yerine getirmek için bir hayvanı kesip dağıtmak: Kim gönül hoşnutluğuyla kurban keser ve mükafatını yalnız Allah'tan beklerse onun kestiği bu kurdan kendisini Cehennem ateşinden korur. (Hadis-i Şerif)
- Çok arzu edilen bir şeyin olması dileğiyle veya olmasından dolayı bir hayvan kesip dağıtmak: Onlar için bir kurban kesti. Sonra da ellerini havaya kaldırarak "Allah sizi başarıya ulaştırsın" diye dua etti (B. Nazır). Bu müjdeli haberden ötürü kurban kesti. Fakirlere ekmekler dağıttı (M. Özçelik).
- Kurdele kesmek: Bir kuruluşun, yeni bir yapının, bir aracın vb. hizmete girişinde ya da bir açılış töreninde, hizmeti ya da açılışı başlatmak üzere önceden gerilmiş bir kurdeleyi makasla kesmek: Konuşmaların tamamlanmasından sonra fabrikanın girişindeki kurdele kesildi ve topluca içeri girildi. (M. Sarıoğlu)
- Lafı kısa kesmek: Söyleyeceğini kısa veya özet olarak belirtmek, az ve öz konuşmak: Lafını kısa keser, söylediğini de unutmazdı. (A. F. Gürses)
- Lafını (lafınızı) balla kestim: Birinin konuşmasını kesmek için izin almak amacıyla kullanılır: "... 12 gün boyunca kozaya hapsederler. Gelişimlerini tamamlar, kozadan arı olarak dışarı çıkarlar." "Lafını balla kestim kardeş, arılar seni kaç yerinden ısırmıştı." (Y. Asal)
- Lafını kesmek: Birisi konuşurken söze başlayıp onu susmak zorunda bırakmak: "Hemen şimdi yazıyorum ve ikinize de bir randevu ayarlıyorum. Eminim ki..." "Sen bize inanmıyor musun?" diye lafını kesti Nihan. "Sevgilim, ne dedim size. Lütfen lafımı kes..." "Başlarım lan senin lafına!" diye kesti lafını Nihan tekrar sesini yükselterek. (S. Kuş)
- Lakırdıyı kesmek: Susmak: Bu cevabı onun hiç hoşuna gitmedi, canı sıkılmış gibi bir "ah" çekerek lakırdıyı kesti. Bir müddet öyle sessiz durdular. (O. C. Kaygılı)
- Memeden kesmek: Anne bebeği artık emzirmemek: "Saffet" adını koyduğu oğlunu memeden kesip büyütsün diye annesine verdi. (B. Günçıkan)
- (biriyle) Merhabayı kesmek: Biriyle ilgiyi, ilişkiyi kesmek: Dostlar merhabayı kesti / Düşman gülmekten katıldı. (D. Sümer)
- Nefesi kesilmek:
- Dikkat, heyecan ve şaşkınlığından nefesi duracak gibi olmak: Bu alışılmadık soru karşısında neye uğradığını şaşırdı, yutkundu, nefesi kesildi, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. (A. Yakşı)
- Nefesi durmak ölmek: Bunlar son sözleri olmuş ve nefesi kesilmişti. Binbaşı gözlerini kapattıktan sonra... (K. Güren)
- Nefesi kesilmek (tutulmak): Güç soluk alacak duruma gelmek ya da soluğu durmak: Hasan emmi dağa yukarı çıktığında nefesi kesilmişti (A. Bayram). Nefesi tutulmuş gibi, kimse bir şey diyemedi. Mümkün müydü? (N. Araz)
- Nefesine kurban kesmek: Bir kimseye can feda edercesine bağlı olmak, üstüne titremek, aşırı sevmek: Öyle ki nefesine kurban kesen, arzularını emir sayan bir kalabalığın ortasında yapyalnız olduğunu hissetmeye başlayacak, kendisine arz edilen debdebenin azabını çekerek varlıktan da dirlikten de bir çeşit utanç duyacak, lakin en kötüsü, bu duygusunu etrafındakilere anlatamayacaktı. (S. Ayverdi)
- Önünü kesmek:
- Yolunu kesmek: Birkaç dakika sonra haydutların önünü kesti. (N. A. Banoğlu)
- (Akarsu için) Akmasına engel olmak.
- Para kesmek: Çok kazanmak: Kızı böyle olursa, babasını düşün sen. Adam para kesiyor demek ki. (M. Arabul)
- Parasını kesmek: (Birine) Verilecek paranın bir miktarını vermemek: Benim bildiğim Asım Bey, hiç bakmaz kağıt parasını keser aylığından... Elektrik parasını... Mürekkep parasını bile hesaplayıp keser... (K. Tahir)
- Postayı kesmek: İlgiyi kesmek ya da bir şeyi yapmaktan vazgeçmek: Onunla artık postayı kesmişti, daha bir şey olacak değildi.
- Poz kesmek: Çalım atmak, afili görüntü vermek: Bana hâlâ kırgın, suratını sallandırıp poz kesiyor. (S. Kaymaz)
- Racon kesmek:
- Gösteriş yapmak, fiyaka satmak, çalım satmak.
- Yargılayıp hüküm kesmek (vermek): Mahalledeki oyunların baş güdücüsü o, sınıftaki dalaşmaların racon kesicisi oydu.
- Rol kesmek: Göstermelik, gerçek dışı davranışlarda bulunmak, rol yapmak: Vay namussuz!.. Amma da rol kesiyor haaa! Yutturdu be! (R. Ilgaz)
- Sakaldan kesip bıyığa eklemek: Bir eksiğini başka bir şeyinden tasarruf ederek karşılamak.
- (biriyle) Selamı sabahı kesmek: Selamlaşmaz olmak, dostluk ilişkisine son vermek: Aileleri de o olaydan sonra selamı sabahı kesmiş. Bir daha birbirlerinin yüzüne bakmamışlar. (A. Kudat)
- Ses kesilmek: Ses, artık duyulmamak: Salonda ses kesilmişti. Herkes başkanın ağzından çıkacak açıklamaları bekliyordu. (S. Nizam)
- Ses seda kesilmek (kalmamak): Hiçbir ses duyulmamak: Çocuklara dönüp, şahadet parmağımı dudaklarıma götürerek; "susunuz" işaretimi verdim. Ses seda kesildi. (Ö. Seyfettin)
- Sesini kesmek:
- (Konuşan kimse) Susmak, konuşmaz olmak: Suphi ısrar etmedi ve sesini kesti. (M. Mollaosmanoğlu)
- Birine haddini bildirmek, artık konuşturmamak: (...) yardakçılığını yapmaktadır. Bu adamın sesini kesmek, borusunu öttürmemek gerektir. (C. Ersen)
- Soluğu kesilmek:
- Nefes almaz duruma gelmek: Boğulur gibi oldu, soluğu kesildi...
- (mecazi) Aşırı heyecanlanmak: Onu karşısında bulacakmış gibi bir duyguya kapıldı, soluğu kesildi, tepeden tırnağa titredi. (T. Yücel)
- (mecazi) Gücü tükenmek: Yüreğine tonlarla ağırlık çökmüşçesine soluğu kesildi bir an, bayılacağım sandı. (T. Dursun K.)
- Soluğunu kesmek: Bir şey çok heyecan veya korku vermek: Gördüğü manzara soluğunu kesmişti.
- Söz kesmek: (En çok evlenme işlerinde) Anlaşıp kesin karar vermek: Bir ara tatilinde iki aile bir araya gelip söz kestiler. Okullar kapanınca evleneceklerdi. (Ö. Bay)
- Sözünü balla kesmek: Karşısındakinin konuşmasını kesip arada bir şey hatırlatmak istenildiğinde, ondan özür dileyip kibarca izin istemek: "Kitabede de okuduk, inanç merkezi olarak kullanıldığına dair bilgi yoktur. Belki anıtsal desen evet akla yatkın..." "Sözünü balla kesiyorum şef. Ben de aynı kanıdayım. Anıtsal bir anlamı olabilir." (G. Karahan)
- Sözünü kesmek: Biri konuşurken söze karışıp onun konuşmasına fırsat vermemek: Karşısına münasebetsiz biri oturmuş, ikide bir de Haver Bey'in sözünü kesiyordu. (M. Yesari)
- Suyu başından kesmek: Bir hâdiseyi patlak verdiği anda bastırmak veya işi kökünden kesip atmak, halletmek: Maksat onları bulup öldürmekti. Suyu başından kesmek, en sağlamıydı (T. Karabulut). Düşünmeye mecbur olduğun insanlar yarın ikiye, öbür gün üçe çıkmış. O zaman ne yapacaksın? Suyu başından kesmeli (O. Kemal). Tahdit etmekle mesele halledilemez; suyu başından kesmeli ve temizlemelidir.
- Suyu çekilmiş (kesilmiş) değirmene dönmek:
- İşleyemez duruma gelmek: Grev nedeniyle İstanbul suyu çekilmiş değirmene dönmüştü. Koca İstanbul'da tek bir araba kalmamış, hepsi uzlet-gâh sükûta çekilmişti. (Kebikeç)
- Kimsenin gelip gitmediği sessiz ve tenha duruma gelmek: Kız tek başına evi dolduruyordu adeta. Şimdi ev bütün canlılığını, neşesini, hayatiyetini kaybetmiş, suyu çekilmiş değirmene dönmüştü, sessiz, suskun... (B. Aksun)
- (bıçak, çakı) Suyu kesiyor: Çok körleşmiş: Sürttüm boğazına ve keskin değildi bıçak. Keserdi ancak suyu, Allah'ın belâsı, suyu keserdi ancak. (Türk dili)
- Sütten kesilmek: Hastalık, üzüntü veya bebeğin emmesi nedeniyle anneye süt gelmemek: Olaya tanık olan gelin sütten kesildi, bir anne olarak dayanamamıştı gördüklerine. (G. E. Akbaş)
- Sütten kesmek: Bebeğe, belli bir zamandan sonra (genellikle iki yıldan sonra) anne sütü vermemek: Çocuk iki yaşına gelince annesi onu sütten kesti ve süt yerine yiyecek götürmeye başladı. (A. C. Paşa)
- Umudunu/ümidini kesmek: Artık olacağını beklememek: Benden adam olmayacağını anlayınca, ümidini kesti.
- Umut/ümit kesmek: Artık bir şey beklemez olmak, umudunu yitirmek: Çıkmayan candan umut kesilmez (Atasözü). Herkes onun hayatından ümit kesmişti, fakat o ümitsiz değildi.
- Yemeden içmeden kesilmek: Büyük bir üzüntü sonucu yiyemez, içemez duruma gelmek, iştahı kesilmek: Öyle ki, yemeden içmeden kesildi, gelgelelim karşılıksız bir sevda... (K. Kalay)
- Yol kesmek (Yol vurmak):
- Soymak için tenhada birinin karşısına çıkmak: "Sen bahadır bir yiğitsin, yol kesmek sana yakışmaz, senin için Pâdişah'tan bir şey isteyelim" (E. Subaşı)
- (denizcilik) Herhangi bir manevrayla geminin hızını azaltmak.
- (birinin) Yolunu kesmek: Bir şey yapmak için yolda karşısına çıkmak: Elinde cevheriyle gitmekte olan çocuklardan birisinin yolunu kesti ve cevherini yirmi markaya kendisine satmasını istedi. (V. Öngören)
Kesmek ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "kesmek" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )
- Kes parmağını çık pazara, em (merhem, ilaç) buyuran çok olur*: İnsanın başına bir hal gelince herkes bir akıl verir ama acıyı çeken bilir.
- Kesik başın zülfü için ağlamazlar: Bir felaket sonucu işe yarar yanı kalmamış bir şey için daha fazla üzülmenin bir yararı olmaz.
- Kesilen baş söylemez: Ölenlerin sırlarını ve gizli bilgilerini yanlarında götürdüğünü ve sırlarının tam anlamıyla bir sırra dönüştüğünü ifade eder.
- Kesilen baş, (bir daha) yerine konmaz*: Düşünülmeden yapılan her zararı sonradan düzeltme olanağı yoktur.
- Kesilen baş yerine gelmez gelse de hayır gelmez: Kesin olarak yapılıp sonuçlandırılan iş, eski durumuna getirilemez.
- Kesmez (kör) bıçak ele, iş bilmeyen avrat dile*: Kör bıçak hiçbir işe yaramadığı gibi üstüne üstlük bir de eli keser, elinden bir iş gelmeyen kadında çok konuşup kafa şişirmekten başka bir işe yaramaz.
- Acı acıyı keser, su sancıyı*:
- Acılar daha büyük acılarla hafifler gibi olur.
- Güçlükleri yenmek için, başka güç yollara başvurulmalıdır.
- Ağacı kesersen dibine düşer: Yapılan bir eylemin sonuçlarının genellikle doğrudan ve en yakındaki kişileri etkilediğini ifade eder. Tıpkı kesilen bir ağacın dibine düşmesi gibi, bir işin sonuçları da en yakın çevreye zarar verir.
- Ağustosta suya girse balta kesmez buz olur: Bazı insanlar o kadar şanssızdırlar ki, olmadık zamanda olmadık talihsizliklerle karşılaşırlar.
- Allah'tan umut kesilmez: En kötü, en umutsuz, en çaresiz durumlarda bile umutsuzluğa kapılmamalıdır.
- Altın eli bıçak kesmez*:
- Varlıklı kişilerin kolunu kimse bükemez.
- Herhangi bir işte usta olan her zorluğun üstesinden gelir.
- Altın yumurtlayan tavuk kesilmez: Kişi, küçük bir çıkar uğruna kendisine büyük yarar sağlayan bir kaynağı ortadan kaldıracak davranışlardan kaçınmalıdır.
- Aslanın adı çıkmış, çakallar baş keser: Haksızlık veya kötülük yapacağı düşünülen kişi yerine bu konuda adı ön plana çıkan kişiler asıl haksızlığı ve kötülüğü yaparlar.
- At seğirtir yiğit övünür, kılıç keser kol övünür: Bir başarı veya beceri ortaya konduğunda, genellikle kişi o başarıyı kendine atfeder. Atın iyi koşması seğirtmesi veya kılıcın iyi kesmesi gibi beceriler, kişisel yetenek veya gücün bir göstergesi olarak değerlendirilir.
- Atın kulağını kes yine attır, domuzun kuyruğunu kes yine domuzdur: Bir şeyin ya da birinin temel doğasının değişmeyeceğini, dışsal müdahalelerin veya değişikliklerin asıl özü değiştirmeyeceğini vurgular.
- Ayağımı yerden kessin de isterse eşek olsun: Bazı insanlar sorunlarını çözmek için en basit yolları seçerler.
- Ayın eskisini kesip yıldız yaparlar: Eski ve kullanışsız hale gelmiş şeylerin yeniden değerlendirilip başka bir işe yarayacak şekilde dönüştürüleceğini ifade eder.
- Bağlı aslanı herkes keser: Kendini savunacak durumda olmayan kişi güçlü de olsa kolaylıkla zarar görür.
- Bağlı düşmanı herkes keser: Güçsüz veya etkisiz hale gelmiş bir düşmanın, toplum tarafından kolayca ortadan kaldırılabileceğini ifade eder. Asıl önemli olan, düşmanın güçlü olduğu durumlarda da cesaretle ve kararlılıkla karşı koyabilmektir; bu, gerçek cesaretin ve gücün bir göstergesidir.
- Balta sapını kesmez: İnsanlar kendilerine destek veren, yakın hissettikleri kişilere zarar vermekten kaçınacaklarını ifade eder.
- Baş kesenin başı olmaz: Çıkar veya zevk için birisinin yaşamına son veren kimse huzur içinde yaşamaz.
- Baş kes, yaş kesme*: Ağacı kesmek, insan öldürmekten daha büyük bir suçtur.
- Başın ağrıdı kes kurtul, dişin ağrıdı çek kurtul: Bir sıkıntıyı atlatmak için bir şeyler feda etmek gerekiyorsa, ya o fedakârlığı yapmalı ya da o sıkıntıya katlanmalıdır.
- Başını kestirir, sözünden dönmez: Bazı kimseler öylesine inatçı ve hırslı olurlar ki bir işi yapmayı kafalarına koyduklarında onları hiçbir şey bu kararlarından vazgeçiremez.
- Beş parmağın hangisini kessen acımaz?*: İnsan çocuklarını birbirinden ayırmaz, hangisine bir zarar gelse aynı üzüntüyü duyar.
- Bıçağı kestiren kendi suyu, insanı sevdiren kendi huyu*: Bir şeyin, bir kimsenin değeri, kendisinde aranılan özel niteliklerle artar.
- Bıçak kınını kesmez*: Kötüler yararlandıkları kimselere kötülük etmekten çekinirler.
- Bıyığını balta kesmez: Çok büyüklenen, kimseden çekincesi olmayan korkusuz kişiyi anlatır.
- Bindiğin dalı kesme: İnsanın kendisine fayda sağlayan şeyi yok etmemesi gerektiğini ifade eder. Kendi çıkarına zarar verecek davranışlardan kaçınmak akıllıca olur.
- Bir sürçen atın ayağı kesilmez: Şimdiye kadar sizi memnun etmiş olan kişi bir kez yanlış iş yaptığında kendisine hemen ağır ceza verilmemelidir.
- Borçlunun dili kısa, sözü kesik, gözü sönük olur: Borçlu insan alacaklısına karşı her zaman suskun ve çekingen davranır.
- Bu döner felekte kesilmez ümit: Hayat sürekli değiştiği için umudun da hiçbir zaman tükenmemesi gerektiğini anlatır. Kötü giden şeyler bir gün iyiye dönebilir; dönen felek her an yeni bir fırsat sunabilir.
- Canı cana ölçmüşler, artanını kesmişler: Herkesin yaşamı diğerlerinden daha önemlidir.
- Cömert eli kimse kesmez: Yardımsever, eli açık kimseleri herkes sever. Bu nedenle onlara zarar vermek isteyen pek çıkmaz.
- Çıkmadık candan umut kesilmez*:
- Ölmek üzere bulunan hastanın bile iyileşeceğinden son anına değin umut kesilmez.
- Elden gitti sandığımız bir şeyle ilgimiz büsbütün kesilmemişse, gereken çabaları harcayarak onun elimizde kalmasını umabiliriz.
- Çingeneden şah olsa, evvela babasını keser (Çingeneye beylik vermişler, önce babasını asmış): Kullanmasını bilmeyenlere güç, kudret verilirse topluma zarar verecek şekilde kullanabilir.
- Dal kıran, baş keser: Ağaçlara zarar vermenin büyük bir yanlış olduğunu ve bunun daha büyük felaketlere yol açabileceğini öğütler. Doğaya zarar veren kişi, sonunda kendisine veya başkalarına da zarar verebilir.
- Değirmencinin evine hayırlı haber gelmez; ya bent yıkılmıştır, ya su kesilmiştir: Bazı işlerin aksaklıklarla dolu olduğunu ve sıkıntıların sürekli olduğunu anlatır.
- Deli küser, nasibini keser: Akılsız kişiler gereksiz yere sinirlenip çıkar sağladıkları yere sırt çevirirler.
- Dertsiz bir kabak varmış, onun da başını kesip içini oymuşlar: Dert ve sıkıntısı olmayan bir kişinin bile sorunlarla karşılaşabileceğini ifade eder. Herkesin başına bir dert gelebilir, hiç kimsenin tamamen dertsiz kalması mümkün değildir.
- Dervişe "Git" demezler, lokmasını keserler: Bir kişiyi doğrudan reddetmek veya kovmak yerine, onu zor duruma düşürecek ya da geride bırakacak dolaylı yollarla engeller koymayı ifade eder.
- Dil kesik, baş selamet: Dilini tutan insan emniyettedir, başı belaya girmez.
- Dilenci küsmüş, kısmetini kesmiş: Bir yerden çıkar sağlayan kişi, çıkar sağladığı yerle bozuşursa bundan sadece kendisi zararlı çıkar.
- Dişi ağrıyan dilini kesmeli, gözü ağrıyan elini: Kişinin bir sıkıntıya düştüğünde bu sıkıntının genellikle önceden eliyle diliyle yaptıklarından kaynaklandığını ifade eder. Aynı sıkıntıyı yaşamamak için, geçmişteki hatalardan kaçınılması gerektiğini belirtir (?).
- Domuzun burnunu kulağını kesmişler; yine domuz yine domuz: Kötü niyetli ara bozucu kimselere ne yaparsan yap huylarını değiştirmezler.
- Domuzun kuyruğunu kes yine domuz*: Kötü bir şeyi sevimli göstermeye çalışmak boşunadır.
- Dost evinde başını bağla, düşman evinde tırnağını kes: Kendine bir kötülük gelmesini istemiyorsan bulunduğun ortama uygun davran.
- Eğik boynu kılıç kesmez: Yenilgiyi kabul eden ve af dileyen kişinin, bağışlanmayı hak ettiğini ifade eder. Kişinin pişmanlık gösterdiği ve samimiyetle özür dilediği durumlarda, bağışlayıcı olmak gerekir.
- Eğilen baş kesilmez*: Kusurunu anlayıp özür dileyen kişi bağışlanmalıdır.
- Ekmeği kessem yarım olur, kimi alsam karım olur: Evliliğin kişisel tercihlerden ziyade toplumsal bir norm olduğunu ve kiminle evlenirseniz evlenin, evlilik ilişkisinin benzer şekilde işleyeceğini vurgular.
- Ekmeğin kestiğini kılıç kesmez:
- İnsanlara para (ücret/maaş) ile yaptırılan işlerin zorla yaptırılamayacağını anlatır.
- İnsan aç kaldığı zaman karnını doyurmak için normalde yapamayacağı bir çok şeyi yapar. Çünkü açlığa dayanmak imkansızdır.
- Emir demiri keser: Yetki sahibi bir kişinin verdiği emrin mutlaka yerine getirilmesi gerektiğini ifade eder. Otoritenin gücünü ve verilen talimatların sorgusuz sualsiz uygulanması gerektiğini vurgular.
- Eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesme; kimi uzun der, kimi kısa*: Kimseyi ilgilendirmeyen işleri kendi kendine karar verip yapmalısın.
- Eşek kulağı kesilmekle küheylan olmaz*: Değersiz bir şeyin biçimi değiştirilmekle özü değiştirilmiş, daha değerli bir varlık durumuna getirilmiş olamaz.
- Gölgesinde oturulacak ağacın dalı kesilmez: Kendisinden yararlanılan kişiyi, nesneyi zarara uğratacak eylemlerden sakınılmalıdır.
- Hasedin kılıcı kesmez: Kıskanç kimseler başkalarına kötülük yapmak istediklerinde kendileri zarar görürler.
- Kalem eğri kesilse de doğru yazar: Kalem eğri olabilir, ama yine de doğru yazılar yazabilir. Kalem nasıl olursa olsun önemli olan ne yazdığıdır.
- Karı malını yiyip de onmuş var mı? Kes bir soğan daha: Parası ve malı için bir kadınla evlenen erkek mutlu bir yaşam süremez.
- Karıncalı demirden yapılan kılıç, peyniri bile zor keser: Düşük kaliteli veya dayanaksız malzemelerden yapılan şeylerin, beklenen işlevi yerine getiremeyeceğini anlatır (karınca: Metallerde, döküm sırasında arada hava kalmasından veya pastan ileri gelen ufak boşluk veya gözenek).
- Karpuz kesmekle hararet sönmez (yürek soğumaz)*:
- Bir kişiden zarar görüp, bunun öcünü başka bir kimseden çıkarmak zararı telafi etmez.
- Yüzeysel çözümlerin veya geçici rahatlamaların derin ve ciddi sorunları çözmeye yetmeyeceğini ifade eder.
- Kasaba minnet etmem, baldırımı keser yerim: Muhtaç durumda olmak insana öyle ağır gelir ki, başkalarına muhtaç olmaktansa aç kalmaya razı olur.
- Katır ziyan yapar, eşeklerin kulakları kesilir: Bazen bir insan başkasının yaptığı hatayı, hak etmediği halde ceremesini çekmek zorunda kalabilir.
- Kendi karpuzunu kendi keser: Kendi işini kendi gören, kimseye muhtaç olmadan işlerini halleden kişileri ifade eder.
- Kılıç kınını kesmez*: Sert ve öfkeli kişinin yakınlarına zararının dokunmayacağını ifade eder.
- Kızı ver, köprü kes: Kız evlendirdikten sonra onun evine az gidip gelmenin doğru olduğunu ifade eder. Evliliğin ardından çiftin kendi hayatlarını kurmaları gerektiğini vurgular.
- Kol ile baş kesilir: Yönetenlerin, yönetilenler tarafından ortadan kaldırılabileceğini de ifade eder. Bu, gücün ve otoritenin, yönetilenler tarafından tehdit edilebileceği veya devrilebileceği durumları vurgular (?).
- Kol kesilirken parmak acımaz: Büyük bir felaket veya kayıp yaşanırken küçük sorunların dikkate alınmayacağını anlatır. Ana problem o kadar büyük olur ki, daha küçük sıkıntılar önemsenmez.
- Köpek sürünmekle etek kesilmez*: Ahlaksız birinin sataşmasıyla insan kişiliğinden bir şey yitirmez.
- Kör (kesmez) bıçak ele (yavuz), iş bilmeyen avrat dile (yavuz)*: Kör bıçak işe yaramaz ama insanın elini keser; iş bilmeyen kadın da çok konuşmaktan başka bir şey yapmaz.
- Kurdun adı yaman çıkmış, tilki vardır (tilkicik var) baş keser*: Öylesine sinsi ve kurnaz kimseler vardır ki adı zalime, haine ve kötüye çıkmış kimselerden daha tehlikelidirler.
- Kuyruğunu kessen de domuz, kulağını kessen de domuz: Bir kişinin veya şeyin temel yapısını ya da özünü değiştirmek için yapılan yüzeysel çabaların işe yaramayacağını ifade eder. Görünüşte yapılan değişikliklerin, asıl niteliği veya karakteri değiştiremeyeceğine vurgu yapar.
- Küstüğün dağın odununu kesme*: İnsan onuruna düşkün olup ilişkisini kestiği bir yerden veya kimseden herhangi bir yarar elde etmeye çalışmamalıdır.
- Leyleğin ayağını kesmişler, uçuvermiş; (acısını) konduğun vakit anlarsın, demişler: Bir sorunun veya zararın etkisinin hemen değil, ancak sonuçları ortaya çıktığında fark edileceğini ifade eder. Başlangıçta fark edilmeyen sorunlar, zamanla kendini belli eder.
- On kere ölç, bir kere kes: Bir işi hatasız ve eksiksiz yapmak istiyorsan bütün ayrıntılarını iyice hesaplaman gerek.
- Öksüz oğlan (çocuk) göbeğini kendi keser*: Kimseden destek görmeyen kişinin kendi işini kendisinin halletmek zorunda kalacağını ifade eder. Arka çıkanı, koruyanı, yardım edeni olmayan kimse kendi işini kendi görür.
- Parmağını kesmeyen acısını bilmez: Bir kişinin bir durumu ya da acıyı bizzat yaşamadıkça, o durumun ne kadar zor olduğunu tam anlamıyla anlayamayacağını ifade eder.
- Rüzgar böyle eser, balta böyle keserse vay halimize: Kişi yaptığı işte sürekli engellerle karşılaşırsa zorluklarla mücadele edemez.
- Sağılır ineğin buzağısı kesilmez*: Çıkar sağlamaya yardım eden kimseye veya şeye zarar gelmemesine dikkat edilmelidir.
- Sıçanın boynuna çıngırak asılsa kısmeti kesilir: Dikkat çekici veya rahatsız edici bir durumun kişinin fırsatlarını engelleyeceğini ifade eder. Sıçanın boynuna çıngırak takılması, onun saklanmasını ve yiyecek bulmasını zorlaştırır, bu da fırsatlarının yok olmasına neden olur.
- Su başından (bendinden) kesilir (bağlanır)*: Bir sorunu kökünden çözümlemek için ana kaynağına el atmak gerekir.
- Şartı tarlada keselim, harmanda yabalaşmayalım: Ortak iş yapacak kişiler gerekli anlaşmaları işe başlamadan yapmalıdırlar. Aksi halde iş yapılırken çok büyük sorunlar çıkabilir (yabalaşmak: dövüşmek).
- Şeriatın kestiği parmak acımaz*: Adaletle verilen cezaların kabul edilmesi gerektiğini ve bu tür cezaların suçluda pişmanlık yaratmadığını ifade eder. Adaletin gereği olarak yapılan bir uygulama, doğru olduğu için kişiye manevi bir rahatsızlık vermez, çünkü hak yerini bulmuştur.
- Tavuk ada, kaz kes; oyalama tez kes: İnsan verdiği sözü kısa zamanda yerine getirmelidir (ada: adamak).
- Vakitsiz öten horozun başını keserler*: Uygun zamanı beklemeden aklına geleni söyleyen, belasını bulur.
- Veren eli kimse kesmez*: Yardımsever, cömert kişiye kimse kötülük yapmayı düşünmez.
- Yaş kesen baş keser*: Çeşit çeşit yararları olan ağacı sadece odun sağlamak için kesen insan canına kıymış gibi büyük bir suç işlemiş olur.
- Yaş kesenin, taş kesenin, baş kesenin karnı doymaz (Yaş kesen, baş kesen, taş kesen onmaz): Zarar veren veya kötülük yapan kişilerin asla tatmin olmayacağını ifade eder. Sürekli yıkım ve zarar peşinde koşan kimse, doyumsuz ve huzursuz bir hayat sürer.
- Yol kes, bel kes, insafı elden bırakma: Dağda eşkıya da olsan, herkesin korktuğu biri de olsan merhamet duygusunu kaybetme.
- Yolu yol ile, ormanı balta ile keserler: Her işin kendi yöntemine ve aracına ihtiyaç duyduğunu ifade eder. Zor ve karmaşık durumlarla başa çıkmak için uygun araçlar ve stratejiler kullanmak önemlidir; yoksa başarı sağlamak güçleşir.
- Yuvasını yıkmadıkça yılanın kökü kesilmez: Zararlı veya tehlikeli bir şeyin tamamen ortadan kaldırılması için kaynağının yok edilmesi gerekir.
Soru/Yorum Gönder