Vücut kılları |
- Memelilerde, hayvanlarda daha sık, yaygın ve kalın olmak üzere insan vücudunun da birçok yerinde görülen, kökü üst deride olan, ince, sert, genellikle kısa ve renkli tüy.
- Keçi tüyü.
- Keçi tüyünden yapılmış olan: Kıl çadır. Kıl aba.
- (mecazi, argo) (İnsanlar için) Geçimsizlik, huysuzluk ya da başka sevimsiz davranışlarla insanı rahatsız edip huylandıran kimse: "Adam kılın teki. Sen nasıl dayanıyorsun anlamıyorum..." (U. Becerikli)
- Bitkilerde görülen, genellikle silindirimsi, içi boş, çok ince uzantılara verilen ad.
Kıl ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "kıl" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:
- Kıl çekmek: Birine dalkavukluk etmek, pohpohlamak.
- (Bir şeyin olmasına) Kıl kadar kalmak: Pek az kalmak, olayazmak: Ölümün iklimine kıl kadar bir aralık kalmıştı. (H. İ. Dinamo)
- Kıl kapmak: Birisine sinirlenmek, hareketlerinden rahatsız olmak: Daha ilk görüşte, kıl kaptım heriften. (A. Tunç)
- Kıl olmak: Birisi sinirine dokunmak: Fakat sen dik dik konuştun, kert zort cevaplar verdin, o savcı da sana kıl oldu, sonuçta cezalanmış oldun. (A. Kurt)
- Kıl payı kalmak: (deyiminin anlamı) Çok az (kalmak): Yarışı kazanmasına kıl payı kalmıştı.
- Kıl payı fark: Çok az bir farkla: İyi ile kötü, güzel ve çirkin arasında bazen kıl payı fark vardır. (N. Muallimoğlu)
- Kıl şaşmadan: Neredeyse sıfır hata payıyla, büyük bir doğrulukla: Her gün kıl şaşmadan hep aynı saatte ayağa kalkar. (Y. Kemal)
- Kılı kıpırdamamak: Umursamamak, aldırmamak: Selam verdikten sonra kendimi tanıttım, ama uzun bir masanın etrafında toplanmış altı-yedi kişinin kılı kıpırdamadı. Yokmuşum gibi yaptılar. (Y. Bahadıroğlu)
- Kılı kırk yarmak: İncelemede çok titiz olmak: "Kılı kırk yarar" tabiri sanki onun için icat edilmişti. Büyük Millet Meclisi encümenlerinde bir tasarı metnini incelerken ileri sürdüğü itirazlar, bir virgülün yeri için saatlerce süren münakaşaları, onun adalet ölçülerindeki titizliği anlamayanlara göre bir söz şehveti gibi görünürdü. (P. Safa)
- Kılına dokunmamak: Zarar verecek en ufak bir davranışta bile bulunmamak: Bu çocuğun kılına dokunursanız hepinizi pişman ederim.
- Kılına halel gelmemek: En küçük bir zarara uğramamak: Biz yola çıktıktan sonra Müslüman komşularımızın bir kılına halel gelirse dönüşte bir tanenizi sağ bırakmam. (N. N. Tepedelenlioğlu)
- Kılını (bile) kıpırdatmamak (oynatmamak): Bir olay karşısında ilgisiz kalmak: Görmedin mi oğlun, sen Moğollarla çarpışırken kılını bile kıpırdatmadı. Böylesinden ne hayır gelir? (İlgili cümle kaynağı: B. Büyükarkın)
Soru/Yorum Formu
»