Kol |
- İnsanın, omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan organı.
- Giysilerin, kolu saran bölümü.
- Ağaçlarda gövdeden ayrılan kalın dal.
- Makinelerde çekme ya da çevirme işlemlerinde kullanılan manivela. Vites kolu.
- (denizcilik) Bir halatı oluşturan bükülmüş lif demetlerinden her biri.
- Bir şeyin ayrıldığı bölümlerden her biri. Bilimin kolları.
- Görevleri gereği belli bir yörede dolaşan küçük asker topluluğu, karakol, devriye.
- İş takımı. Keşif kolu.
- (askeri terim) Eskiden, kanat.
- Dizi. Yürüyüş kolu.
- Kapı pencere gibi şeyleri açıp kapamaya yarayan tutamaç.
- (folk.) Köroğlu, Battal Gazi, Eba Müslim gibi halk hikaye ve destanlarının bölümlerinden her birine verilen ad. Köroğlu Destanının Bağdat Kolu.
Kol ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "kol" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
( atasözlerine geç )- Kol atmak:
- Bitkinin bir dalı uzamak büyümek: Morsalkım birinci katın balkonuna tırmanmış, ikinci kata doğru arsız ve azimli kol atıyor.
- Çevreye yayılmak, genişlemek: Burada kurduğu üsten dört bir yana kol atıyor, her yere yetişiyor, her derde deva olmağa çalışıyordu. (H. İ. Dinamo)
- Kol gezmek:
- Güvenlik amacıyla dolaşmak: Korucu Ali gece gündüz kol geziyor (K. Tahir).
- Dolaşmak: Bir zamanlar yaşadığım yerde şimdi başkaları kol geziyor. (R. A. Açar)
- Kötü durum ve davranışlar çokça olmak: Kol geziyor ecel! Ölüm kokusu havada... (A. Kaçar)
- (Suçlu olduğu halde) Çekinmeden, elini kolunu sallaya sallaya ortalarda dolaşmak: Kızınızın katili sokakta geziyor, sokakta kol geziyor... (Kolektif)
- (birine) Kol kanat germek (olmak): (deyiminin anlamı) Yardım etmek ve korumak: "Çakabey" oldu, "Komutan" oldu, "Abi" oldu, "Baba" oldu, kol kanat gerdi etrafındakilere karşılıksız. (C. Uyar)
- Kol kola girmek: Kollarını birbirine geçirmek: Akşamları genç kızlarımız sahilde kol kola girip gezerler, gülüp eğlenirler. (Ülkü)
- Kol uzatmak: Yayılmak, ulaşmak: Tepeden kol uzatan bir çınar, babanın sarayını gölgelendiriyor. (R. A. Sevengil)
- Kol vermek: Destek olmak: İngiliz kol verdi zahir Yunan'a, / Hep gitti ülkemiz kaldı .... (H. L. Sarıyüce)
- Kol vurmak: Dolaşmak: Elimdeki sigarayla meydanda kol vurup İstanbul'un tılsımları arasında geziniyorum. (Y. M. A. Beyhan)
- Kola çıkmak: (Kolluk kuvvetleri) Düzeni sağlamak için etrafta dolaşmak: Yeniçeri ağası kola çıktı, sokakları dolaşmaya başladı. (A. Refik)
- Kolları kopmak: Ağır bir şey taşımaktan veya çok iş yapmaktan yorulmak: Saatlerdir kürek çekmekten kolları kopmuştu ve üşüyordu. (Ş. Ş. Yiğitler)
- Kolları sıvamak: Bir iş görmeye hazırlanmak: Mustafa Bey, kolları sıvadı ve çalışmaya başladı. (A. E. Kavaklı)
- Kollarına atılmak: Sevgiyle veya sığınmak için kucağına koşmak: Babasının kollarına atıldı: – Babacığım hoş geldin, dedi (S. Sancar). Kapıyı hemen açarak onun kollarına atıldı. Ağlıyordu.
- (birine) Kollarını açmak: İçten bir duyguyla karşılamak: Osman kollarını açtı iki yana. Teslim olur gibi, buyur der gibi, şükreder gibi açtı. "Hoş geldin İnge," dedi. (K. Karakaşlı)
- Kollarını sallaya sallaya gelmek: Hiç bir şey getirmeden eli boş gelmek.
- Kollarının arasına almak: Kucaklamak: Kollarının arasına aldı ve sıkıca göğsüne bastırdı. (M. Acıoğlu)
- Kolu kanadı kırılmak: Bir şey yapamayacak duruma gelmek, çaresiz kalmak: Düşmanın kolu kanadı kırıldı. Kara Mehmed adı dillerde destan oldu. (İlgili cümle kaynağı: A. Refik)
- (birinin) Koluna girmek: Kolunu birinin koltuğu altından geçirmek: Koluna girdi kardeşinin, anasının yanına götürdü. (A. R. Kars)
- Koluna kuvvet: İş yapan bir kimseye, isteklendirmek, gayrete getirmek, coşturmak için söylenen bir söz: "Koluna kuvvet ola; günden güne ömrün ziyâde!" (A. Abdi)
- Koluna takmak: Koluna girerek yanında götürmek: Gelini koluna takmış ve eve getirmiş. (S. Nizam)
- Kolunda altın bileziği olmak: Kazanç sağlayan mesleği, sanatı olmak: Söyle bakalım, kolunda altın bileziği olan adam aç kalmaktan korkar mı? (S. Kaymaz)
- Bir kol çengi: Nükteli sözleri ve neşeli davranışlarıyla çevresine neşe saçanlar için söylenir: Dünyanın belki en şen adamlarındandı. Bir meclise girince havayı değiştirir, ağırlığı, resmiyeti hemen dağıdır; tatlı, cana yakın bir şakraklıkla bütün bu işleri kimseyi incitmeden becerir ve herkesin: – Hay Allah razı olsun! duasını alırdı. Ülfeti son derece cazibeli, çok şakacı, şen ve nükteci bir yaradılışlı, çok temiz kalpli, temiz vicdanlı, temiz niyetli bir insandı. O'nun yanında iken insan büyük bir huzur duyardı... Hülâsa, eskilerin "bir kol çengi" dedikleri nadir yaradılışlı, dört başı mamur bir varlıktı. (E. B. Koryürek)
- Eli kolu bağlı kalmak (durmak): Bir engel yüzünden hiçbir iş yapamaz duruma gelmek: Düşman askerleri şu tepenin ardından görünüverse, elin kolun bağlı durabilecek misin? (Y. K. Karaosmanoğlu)
- (Birinin) Elini kolunu bağlamak: Bir şey yapamayacak duruma getirmek: Kötülüğe asla yaklaşmadı, kötülerin elini kolunu bağladı. (Firdevsi)
- Elini kolunu sallaya sallaya gelmek:
- Bitirmeye gittiği işten sonuç alamadan dönmek.
- Gerekirken hiçbir armağan ya da istenen bir şeyi getirmeksizin gelmek: Her sabah alacaklarını kendisine bir bir söylerlerdi ama o, gene eve elini kolunu sallaya sallaya gelirdi (H. F. Gözler). Ne getirdin ki, ne istiyorsun. Dün akşam yine elini kolunu sallaya sallaya gelmedin mi? (Karagöz - M. Rona)
- Elini kolunu sallaya sallaya gezmek:
- Ortada görünmemesi gereken kimse pervasızca dolaşmak: Katiller, hırsızlar geziyor elini kolunu sallaya sallaya (O. Coşkun). Arandığını bilen birinin dönüp elini kolunu sallaya sallaya kendi evine gelmesi akıl kârı mıdır? (B. Eldem)
- Pervasızca, kimseden çekinmeden dolaşmak: Arkadaşım, o kadar patırtıdan sonra elini kolunu sallaya sallaya gezmekten çekinmemişti. (H. F. Gözler)
- (birine) Elini veren kolunu alamaz (kaptırır):
- Birinin bir kimseden gördüğü yardımdan sonra daha büyüklerini istemesi: Baldırı çıplak takımı kanaatsizdir. Verdikçe isterler. Elini veren kolunu alamaz onlardan. (H. Kıyafet)
- Aldığını vermeyen daimî almak isteyenler için söylenir: Dedikodulara kulak verilmeliydi. Ona elini veren kolunu kaptırıyordu. (N. Kaya)
- Taş atıp kolu yorulmamak (Taş attın da kolun mu yoruldu?): Bir kazancı hiç emek sarf etmeden sağlamak: Oturduğun yerden para kazandın, hâlâ şikâyet ediyorsun. Taş attın da kolun mu yoruldu? (N. Muallimoğlu)
Kol ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "kol" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )- Kol ile baş kesilir: Yönetenlerin, yönetilenler tarafından ortadan kaldırılabileceğini de ifade eder. Bu, gücün ve otoritenin, yönetilenler tarafından tehdit edilebileceği veya devrilebileceği durumları vurgular (?).
- Kol kesilirken parmak acımaz/aranmaz: Büyük bir felaket veya kayıp yaşanırken küçük sorunların dikkate alınmayacağını anlatır. Ana problem o kadar büyük olur ki, daha küçük sıkıntılar önemsenmez.
- Kol kırılır boyna yük olur: Aile içinden biri hata yaptığında ya da kötü yola veya duruma düştüğünde bunun zararının diğer aile üyelerine de dokunacağını ifade eder. Aile bireylerinin hataları, tüm aileyi etkileyen bir yük haline gelir.
- Kolu kırık işlemiş (çalışmış), gönlü kırık işlememiş (çalışmamış): Kişi içinden geliyorsa, bir işi zor şartlar içinde de olsa yapar. Ama istemiyorsa kolay işi bile yapamaz.
- Koluna kuvvet, kesene bereket: "Ne kadar çok çalışırsan o kadar çok kazanırsın" anlamında bir atasözü.
- Aşağıki çeşme kol gibi akıyor: Aynı şeylere sahip kıskanç kişiler, hep başkalarında olanın kendilerininkinden daha iyi olduğunu düşünürler.
- At seğirtir yiğit övünür, kılıç keser kol övünür: Bir başarı veya beceri ortaya konduğunda, genellikle kişi o başarıyı kendine atfeder. Atın iyi koşması seğirtmesi veya kılıcın iyi kesmesi gibi beceriler, kişisel yetenek veya gücün bir göstergesi olarak değerlendirilir.
- Ayaz Paşa kol geziyor* (Ayaz Paşa kola çıkmış): Havanın çok soğuk olduğunu anlatmak için kullanılır. Soğukların şiddetli olduğu, üşütücü bir havayı ifade eder.
- Baş kırılır fes (börk) içinde, kol kırılır yen (kürk) içinde*: Aile içindeki, dostlar, arkadaşlar arasındaki uyuşmazlıklar yabancılara duyurulmamalıdır (börk: Genellikle hayvan postundan yapılan başlık, yen: giysinin kolu).
- Boşu boşuna bekleyen kollarını sallaya sallaya gider: Bir işten ya da bir kişiden boşuna medet uman kimsenin, sonunda eli boş kalıp hiçbir şey elde edemeden geri döneceğini anlatır.
- Çalışan kol bükülmez: Çalışkan insan sağlıklı ve güçlü olur. Sıkıntıya düşmez.
- Devletin kolu uzun, kılıcı keskindir: Devletin gücünün geniş bir alana yayılabileceğini ve otoritesinin her yerde hissedilebileceğini ifade eder. Yetkililer, gerekli gördüklerinde, sorumlu oldukları kişilere nerede olurlarsa olsunlar ulaşabilirler.
- El işler kol övünür: Becerikli ve çalışan kişi emeğinin karşılığını mutlaka alır.
- El, kol ile kuvvet bulur: Birlikte çalışarak, insanlar birbirlerinin eksikliklerini tamamlayabilir, güçlerini birleştirebilir ve daha büyük başarılar elde edebilirler.
- Et alırsan koldan, kız alırsan soydan: Et satın alırken kaliteyi ve etin körpeliğini, kız alırken ise ailenin kökenini ve soydan gelen özelliklerini önemsemek gerektiğini ifade eder. Yani, bir seçim yaparken kalite ve köken gibi unsurları dikkate almak önemlidir.
- Kırılan kol hamur yoğurmaz: Zarar görmüş veya zayıf düşmüş bir şeyin işlevini yerine getiremeyeceğini anlatır. Gücünü veya yeteneğini kaybeden kişi ya da şey, eskisi gibi verimli olamaz.
- Oğluna güvenme, koluna güven: Her çocuk ana baba hakkının kıymetini bilmeyebilir. Bu yüzden kişi her şeyden önce kendi geleceğini garantiye almaya çalışmalıdır.
- Tatlı dil, güler yüz, düşmanın kolunu büker: Tatlı dil ve güler yüz karşısında çok sinirli ve saldırgan kimseler bile sakinleşir, yumuşar.
- Zorun kolu bükülmez: Güçlü ve acımasız kimselere karşı koymanın kolay olmadığını ifade eder.
Kol ile ilgili birleşik kelimeler
- Kol evi: Terzilikte, biçilmiş kol parçasının yerleştirileceği yerde, giysinin bedenine açılan oyuk.
- Kol gibi: Kol kalınlığında: Aygır bir asıldı tulumbaya.. Kol gibi su, güldür güldür akmağa başladı. (M. Uraz)
- Kol kemiği: Kolun omuz başından dirseğe kadar olan bölümündeki tek ve uzun kemik.
- Kol kola: Birbirinin koluna girerek, kollarını birbirine geçirerek: Sıra sıra dükkânların, pasajların, lokantaların içinden kol kola çıkan insanları seyrediyorum. (F. Şakacı)
- Kol saati: Kolun bilek kısmına takılan saat.
- Kolu uzun: Gücü yetişir, sözü geçer: "Fakat oğlum, devletin kolu uzundur, gücü her yere yetişir." (Y. Bahadıroğlu)
Soru ve Yorumlar: 3
Soru/Yorum Formu
»