Sakal nedir ne demektir? İlgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
Genç bir erkekteki uzun ve kaba sakal
Sakal
  1. Yetişkin erkeklerde yanak ve çenede çıkan kılların tümü: "Ata kişinin sakalı olur..." O mazide sakalı olmayan bir çehre bile düşünülemezdi. Erkekler ancak daha büyümedikleri, ya da köse oldukları için sakalsız olabilirdi. (G. Akçura)
  2. Kimi hayvanlarda çene altında bulunan uzantılar: Sakal keçide de var. (Atasözü)


İlgili birleşik kelime ve fiiller


  • Sakal bırakmak (koyvermek, salıvermek, uzatmak): Sakalını tıraş etmeyip uzatmak: Bir de sakal bıraktı. Yeni görüntüsüyle tam bir karizma olmuştu. Oldum olası terbiyeli ve nezaket sahibiydi. (Ş. Asal)
  • Sakal duası: Bir kimsenin Hz. Muhammed’in sünnetine uyarak sakal bırakması vesilesiyle yapılan dua: Hırka-i Saadet dairesinde sakal duası yapıldı ve Padişah sakal bıraktı. (V. Engin)
  • Sakal oynatmaz: Ağızda eriyiverecek kadar olgunlaşmış veya çiğnenmeden yenebilecek kadar yumuşak (yemiş): Hacı Baba, bak bu lokum, sakal oynatmaz, bir tane de sen al. (K. Yedekçioğlu)
  • Sakalına ak (veya kır) düşmek: Sakalı ağarmaya başlamak, yaşlanmak: Şimdi saçına sakalına ak düştü. Dükkânda sermaye, vücudunda kuvvet kalmadı. (H. R. Gürpınar)


İlgili deyimler ve anlamları


İçinde "sakal" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Sakal duasına çıkmak: (Kösenin sakalı olmamasına atıfla) Gerçekleşmesi olanaksız şeylerin gerçekleşmesini ummak.
  • Sakaldan kesip bıyığa eklemek: Bir eksiğini başka bir şeyinden tasarruf ederek karşılamak.
  • (Bir işin) Sakalı bitmek: (teklifsiz konuşmada) Bir iş sürüncemede kalmak: Bizim evde işin sakalı bitmeden iş bitmez. (Halkbilgisi)
  • Sakalı değirmende ağartmak: Yaşlandığı halde bir şey öğrenmemiş olmak: Eski harpleri görmüş söz bilir adam kalmadıktan ma'da, mevcud olanlar da sakalı değirmende ağartmış, tecrübeden nasipsiz, işin sonunu düşünmekten behresi olmayıp gün bugündür demeye alışmış kurnazlar seferi gezmeye gitmek gibi zannederek... (S. R. İskit)
  • Sakalı değirmende ağartmamak: Hayattan çekerek çok şey öğrenmiş olmak: Nice yılımız gurbetçilikte geçmiştir. Sakalı değirmende ağartmış değiliz... Gurbetlerde, elin işinde çalışarak ağartmışızdır... (T. K. Makal)
  • Sakalı ele vermek (kaptırmak): Başkasının oyuncağı olup onun sözünden çıkamayacak bir duruma düşmek: Hoca: "Herif adamakıllı sakalı ele vermiş... Göreceksiniz bu karı, patron olacak, hepimizi susturacak!" diyordu. (R. N. Güntekin)
  • Sakalı saydırmak: Münasebette bulunduğu veya idare ettiği kimseler üzerinde tesir ve otoritesi kalmamak, hatta onlara eğlence olmak, saygınlığı ve itibarı düşmek.
  • Sakalım yok ki sözüm dinlensin: Doğru ve yerinde söylediği halde yaşça veya mevkice küçük birinin düşüncesine önem verilmediğini anlatır: "Valla ben onlara dedim, kameralı güvenlik sistemi kuralım, buralarda çok hırsızlık oluyor dedim, ama sakalım yok ki sözüm dinlensin..." (D. Yücel). "A şehzadem, sakalım yok ki sözüm dinlensin; bu kanat başımıza bela getirir demedim mi? Dediklerim bir bir çıkıyor işte!" (Y. Ölmez)
  • Sakalına göre tarak vurmak: Birinin hoşlanacağı biçimde konuşmak veya davranmak: İstediğince öfkeli olsun, sakalına göre tarak vuruldu mu hoşlanırdı (O. Kemal). "Napacan? Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyecen.. Sakalına göre tarak vurdum kahrolasıcanın" (O. Kemal). Yasin ağanın sakalına göre tarak vurdu mu, yaşlı adam da ondan yana oluverirdi. (O. Kemal)
  • (Birinin) Sakalına gülmek: Güler yüz göstererek ciddi gibi görünen sözlerle alay etmek: — Ya Şerif! Gel beni avratlığa kabul eyle. Seninle cem olalım. Seni azat edeyim, dedi. Server, kadının sakalına güldü: — Güzel olur. Sen beni kocalığa kabul edersen, ben de seni avratlığa kabul ettim, dedi. Cazu gerçek sanıp sevindiğinden Şerif'in bağlarını çözdü... (Ebüʼl-Hayr-ı Rumî)
  • Sakalına kar yağmak: Sakalı aklaşmaya başlamak: Yüzü çizgi çizgi gamdı. Rengi hayli solmuştu. Gözleri ağlamaklı bakıyordu. Sakalına kar yağmıştı, bembeyazdı. (A. E. Kavaklı)
  • Sakalına yapışmak: Ele geçirip hakkını almak: Bul herifi, yapış sakalına (M. Özyörük)
  • Sakalından utan!: Yaşına başına uymayan şeyler yapanlara söylenir: İstemediğin halde sakalın ağarıyor... Gayri ey eğri ümitli, sakalından utan! (Mesnevî-i Mânevî Şerhi). "Yalan söylüyorsun, bi kucak sakalından utan! Sen yaptın, sen çaldın!" demiş ve iyice suçlamış, yerinden hiddetle kalkmış, yaşlı İbrahim Ağa'nın üzerine yürümüş. (İ. İlhan)
  • Sakalını sıvazlamak: (Bir kimseyi) Gönlünü alarak bir işe razı etmeye çalışmak: Diş bilese bile, sakalını sıvazlayarak, "Allah ömürler versin, iyi adamdır," diyeceğinden kuşkusu yoktu. Ah onun şeytan kafasını bu işe bir yatırabilseydi. (K. Bilbaşar)
  • (Birinin) Sakalının altına girmek: Kendi düşüncesini aşılamak niyetiyle biriyle yakınlık, dostluk kurmak: Elbette sakalının altına girip, onu avucumun içine alacağım ve elbette sır kâtibi olacağım ona! (O. Kemal)
  • Sakalının bam teline basmak: Çok kızdırmak, acı vermek.
  • Sakalının tarağı : Bir kişinin tutum ve davranışına uygun iş ya da durum.
  • Sakallı bebek: Yaşına göre tavır ve hareket sahibi olmayan yaşlı, hoppa kimse: Koskoca devlet adamları, bazan sakallı bebek haline geliyorlardı. (F. Tekil)
  • Ak sakaldan yok sakala gelmek: Çok yaşlanıp iyice kuvvetten düşmek: "... halimi görüyorsun. Yaşım yetmiş, işim bitmiş. Ak sakaldan yok sakala gidiyorum." (A. Nesin)
  • Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık: İki karşıt ve aynı derecede sakıncalı durum karşısında karar verme zorluğunu anlatan bir söz: Birbirinize laf çarpıp durman Allah aşkına. Hanginize kaş yıkayım. Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık (F. Ankara). "Yazmasam, korktu, kim bilir ne haltlar yedi, ne kötülükler yaptı ki, açıklayamıyor diyecekler... Yazsam, mutlaka noksan yazmıştır diye itiraz edip, üstelik de, yazdıklarımı didik didik edip, eşeleyip bir alay polemik ve demagoji yaratacaklar. Başımı ağrıtacaklar. Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık... (M. K. Zorti)
  • Her gördüğü sakallıyı babası sanmak: (şaka yollu) Görünüşe aldanmak: Her gördüğün sakallıyı baban mı sanırsın? İnsan bu! İyisi de bulunur, fenası da... (N. Hikmet). Yok yok, suç sende değil bende... Her gördüğün sakallıyı baban, her gördüğün bıyıklıyı oğlun sanırsan böyle olur işte... Sen misin her karşına çıkıp, boynunu kıranın karnını doyuran... Böyle olur işte!.. (R. Ilgaz)
  • Kösenin sakalı gibi: Her zaman olduğu gibi kalan, değişikliğe uğramayan: Ne bir adım ileri, ne bir adım geriydi. Kösenin sakalı gibiydi.
  • (Bir işte) Saç sakal ağartmak: O işte uzun zaman çalışmış, emek vermiş olmak; uzun zaman o işin çilesini çekmek: Kırk senedir düşman karşısında saç sakal ağartan Mahmut Ağa, çok güvendiği genç kumandanını yine biraz tecrübesiz buluyordu. (Ö. Seyfettin)
  • Saç sakal birbirine karışmak: Saçı sakalı uzamak, bakımsız görünmek: Hemen gidip bulduk. Saç sakal birbirine karışmış, gerçek bir "adem baba" ile karşılaştık. Rahmetlinin hayata küstüğü dönemmiş... (C. Çoban)
  • Saçı sakalı akar gibi: Üstü başı perişan bir durumda: "Hani saçı sakalı akar gibi bir adam geliyor buraya, o işte" demiş. (Türk Dili)


İlgili atasözleri ve anlamları


İçinde "sakal" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:

  • Sakal bıyığa denk olmayınca berber ne yapsın!: (atasözünün anlamı)
    1. Kusurlu araçlarla iyi iş başarılamaz.
    2. Gelir, gideri karşılayabilecek yeterlikte değilse durumu düzenlemeye çalışan kişi çaresiz kalır.
  • Sakal boyamakla kişi genç olmaz: Gençliğin sadece dış görünüşle değil, içsel deneyimlerle ve yaşantılarla kazanıldığını ifade eder.
  • Sakal ile kamil olaydı kişi, keçiye danışırlardı her işi: İnsan sadece dış görüntüsüyle kişisel değerlerini yükseltemez.
  • Sakal keçide de var (Keçide de sakal var): Sakal, kişiye değer kazandırmaz.
  • Sakalda keramet olsa, keçi de şeyhlik ederdi (Sakala itibar olaydı keçi şeyh olurdu): Dış görünüş bir kişinin yetenekli veya değerli olup olmadığının kesin bir göstergesi değildir.
  • Sakalına göre tarağı vur, ölünceye kadar geçim ara dur: İnsanın yaşamı boyunca çevresiyle iyi geçinen biri olması gerektiğini anlatır (?).
  • Sakallı cennete girmez (meğer ki evliya olsa): Hiçbir iyi şey yapmadan iyi ve salih insanların bıraktığı gibi sakal bırakmakla iyi olunamayacağını dolayısıyla cennete girilemeyeceğini anlatır.
  • Akıl olmayınca ne yapsın sakal?: Kişi yaşlandığında olgunlaşmayıp akılsız kalmışsa çocukça işler yapar.
  • Avradı bet olanın sakalı tez ağarır: "Eşi kötü olan erkek çabuk yaşlanır" anlamında bir söz.
  • Balık kavağa çıktığı vakit kösenin de sakalı biter: İmkansız bir işi anlatır.
  • Benim sakalım tutuştu, sen sigara (tütün) yakmak istersin: "Ben kendi derdimle boğuşuyorum sen ise bu durumdan faydalanma peşindesin" anlamında bir söz.
  • Bitmez ne var, kösenin sakalından başka (Her şey olur biter, kösenin sakalı bitmez): Hiç bir şeyin imkansız olmadığını kösenin sakalının çıkmasını istisna tutarak anlatan söz.
  • Fırsat (alışveriş) sakal altından geçer: "Fırsatı yakalayabilmek için uygun zamanı kollamak gerekir" anlamında kullanılan bir söz.
  • Her sakala göre tarak bulunur: Her şeyin üstesinden gelinebilecek bir yolu ve yöntemi vardır.
  • Her sakaldan bir tel çekseler köseye sakal olur: Herkes biraz fedakarlık etse bir yoksul perişanlıktan kurtulur.
  • Her sakallıya baba denmez: İnsanların görünüşüne aldanmamak gerektiğini anlatır.
  • Komşunun sakalını yoldularsa, sen de sakalını kazıt: Komşun bir kötülüğe uğradı ise sanki sende o kötülüğe uğramış gibi ona anlayış göster ve onu yardımcı ol.
  • Köseyle alay edenin top sakalı kara gerek: Başkasının eksikleriyle eğlenen kimsenin kendisi kusursuz olmalıdır.
  • Ne sakala minnet ne bıyığa: İnsan en yakın akrabalarından bile yardım istemeyerek kendi imkânlarıyla yetinmelidir.
  • Yavaş (gevşek) tükürüğün sakala zararı var: (Yavaş tükürülen tükürüğün sakala bulaşmasına atıfla) Sert davranmak gereken durumlarda gevşek davranan kişi bu tutumunun zararını görür.
( 0 soru/yorum )