Dağ keçisi Dağ keçisi, (zooloji) boynuzlugillerden, Avrupa dağlarında küçük sürüler halinde yaşayan, kayadan kayaya büyük bir çeviklikle atlayabilen, sarp yamaçlara kolaylıkla tırmanabilen, ortalama 120 cm boyunda, derisi ve …
Daği, uzun havayı andıran, klasik müzikle halk müziği arasında yer alan ve daha çok dağlık bölgelerde söylenen türkülerin makamı: Bestenin yanıklığı bu daği güfteye o kadar gönül ağlatan bir tesir veriyordu ki başlarımız göğüslerimi…
(Hırvatça, tarih) Eskiden Macaristan ve Yugoslavya dolaylarında sancak beylerine ve küçük prenslere verilen unvan. Yasaklamak, menetmek, boykot etmek, aforoz etmek. Banlamak: Horoz ötmek. Bağırmak. (halk dilinde) Bir hiz…
Nobran, davranışı kaba, sert ve gönül kırıcı olan: Bir kimseye nobran olduğunu söylemekte bir bakıma nobranlıktır. Duyarsız, dan dun, gönül almayı bilmeyen. Sert mizaçlı, inatçı, nâzik olmayan: Günlük yaşamında siyasetteki kadar …
Çakırdoğan kuşu Çakırdoğan: (zooloji) Kartalgillerden, sırtı kahverengi ya da kül rengi ve enine çizgili, oldukça uzun kuyruklu, ormanlarda yaşayan bir doğan çeşidi, toğrul, çakır kuşu, çakır. Çakırcı: Osmanlı sarayında ç…
Çakır göz Açık mavi hareli ela renkli (göz): Önceleri mavi gözlüm diye severlermiş, sonraları çakır gözlü olmuşum daha sonraları da yeşil. Hele sinirlendiğim zaman daha yeşil olurmuş gözlerim. (İlgili cümle kaynağı: H. Sarıte…
Çakıl taşı Çakıl akarsular tarafından taşınarak ya da deniz kıyılarında dalga hareketleriyle sürüklenerek yuvarlaklaşmış ve yüzeyi düzleşmiş ufak taş. Deniz kıyılarında ve derelerde suyun aşındırması sonucu sivrilikleri kayb…
Çakaloz topu Eskiden küçük savaş gemilerinde kullanılan daha geniş bir bölgeye tesir etmek için mermi olarak gülle yerine çakıl taşı veya çakıl taşına benzeyen küçük demir bilyeler atan bir çeşit hafif top: Çakaloz topu kalelerde k…
Muhasebede, bir hesabın borç ve alacak toplamları arasındaki fark. Bir hesaplaşmadan veya mahsuplaşmadan sonra ödenmesi veya tahsil edilmesi gereken tutar: Cari hesap sözleşmesinin sonunda ortaya çıkan son bakiye borçlu tarafından…
Bir makamın sorumluluğunu asıl sahibi alıncaya kadar geçici olarak yüklenen, ona vekalet eden kimse, vekil. Eskiden, kadı vekili: Naip, atandığı bölgede aynen kadı gibi faaliyet gösteren, kadı adına görev yapan kişi idi (İlgili cü…
"Zihne iyice yerleştirmek, ... perçinlemek" anlamında kullanılan zihne nakşetmek deyişinde geçer. Süslemek, bezemek, nakış yapmak. Kalıcı ve etkili olmasını sağlamak: Yüzünü hayalime nakşetmek için kalbimin bütün kuvvet…
Gelip gittikçe sık sık uğranılan yer: Burası gemicilerden başka İstanbul'un en sefil haytaları, kopukları ve kabadayı bozuntularının da uğrak yeriydi. (V. Zat) Konaklayıp bir süre durulan yer, konak yeri, yol uğrağı: Ülkenin d…
Façuna edilen bir halat Façuna, bir halatı hava koşullarından ve sürtünmeden korumak amacıyla tel ya da sicimle yapılan sık ve sıkı sargı. Façuna sadece halatı korur, halatın çekişine ve ağırlık altındaki sağlamlığına bir fayd…
Façeta, yontulmuş elmasın yüzlerinin her biri, genel olarak da değerli taşların ve cam eşyaların köşeli olarak yontulmuş yüzlerinden her biri. Façetalı: Üzerinde çentikler bulunan. Façetalı çakıl: Rüzgarın savurduğu kumların a…
İyi bir nitelikle bilinip herkesçe tanınmış olma durumu (şöhret, şan, nam eş anlamları): Hem de çağ açıp çağ kapayan, ünü bütün dünyaya İstanbul'un fatihi olarak yayılan bir padişahtı bu... (T. Kılınç) Ağızdan çıkarılan veya k…
Devletlerin egemenliği altında bulunan, üzerinde ulusların yaşadığı, uluslar arası antlaşmalara dayalı sınırlarla çevrili toprakların tümü. Diyar, memleket eş anlamları. Herhangi bir özelliği yönünden düşünülen bölge: Altın ülkesi…
Hava Mektebinden alınmış bir Şehadetname Okul bitirme belgesi: İlkokul şehadetnamesi. Belge: İyi hal şehadetnamesi. Diploma, sertifika: "Benim lise şehadetnamem -diplomam- koskoca bir kağıttır." (İlgili cümle kayn…
Üzerinde yerde yemek yenen ve hamur açılan ahşap yemek tablası Satıcıların ve sofra hizmeti görenlerin kullandığı, üstüne genellikle yiyecek maddeleri konulan tahta tepsi: Yemek tablası. Soba mangal gibi şeylerin altına konu…
Çala, bazı adların başına getirilerek onların belirli bir işte gelişigüzel, durmadan, ara vermeden, hızlı hızlı ve aşırı ölçüde kullanıldıklarını gösteren belirteç grupları oluşturur. Örnek cümleler: Hiç düzeltmeden çalakalem yazdı…
Akan, yürüyüp giden. Geçerli olan, yürürlükte olan. Cari ay : İçinde bulunulan ay. Cari fiyat : Yürürlükteki fiyat, piyasada geçerli fiyat. Cari harcamalar : Bir işin sürekliliğini sağlamak için, düzenli ve sürekli biçimde y…
Abe (Rumeli ağzı) Teklifsizce konuşmada dikkati çekme ve seslenme sözü. Kelime ilgili örnek cümleler: Yaklaşan göçmen kalabalığına hep bir ağızdan: "Abe oj geldiniz," dediler... Abe nereden gelirsiniz, büle sallana sallana…
Kabara Ayakkabıların altına, dayanıklılığını artırmak ya da kaymayı önlemek için çakılan iri başlı demir çivi. Eskiden süs diye sandıklara ya da odaların ahşap bölümlerine ve mobilyalara türlü motifler oluşturacak biçimde ça…
Canfes kumaş Desensiz, ince dokunmuş, genellikle yanardöner, parlak, tok, ipekli kumaş: Beni üstü işlemeli canfesten terliklerle kabul ediyor. Canfes gibi yaprak : İnce, taze ve damarları çok az olan yaprak. Daha çok asma v…
Cancağız, önemsemezlik anlatan cancağızı isterse sözünde geçer. Sevgi ve teklifsizlik seslenişi olan cancağızım 'da geçer: Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım. (Mevlana) "Kendiliğinden isterse, …
Yaban kedisi Yaban kedisi, (zooloji) Kedigillerden, 60 cm boyunda, sarıya çalan kül renginde, kuyruğu halkalı, küçük hayvanlarla beslenen ve ormanlarda yaşayan bir memeli.
Jeokimya, yer yuvarlağının çeşitli kısımlarının kimyasal bileşimini belirlemeyi, kimyasal elementlerin dağılımını sağlayan fiziksel ve kimyasal süreçleri incelemeyi, canlılar dünyasıyla cansızlar dünyası arasındaki karşılıklı etkile…
Jeosenklinal, yer kabuğunda derinlemesine oluşmuş büyük kırık. Bu kırıkla ilgili ya da bu kırık gibi. Akarsular ve rüzgarlarla aşınıp taşınan maddelerin deniz ve okyanus tabanına çöküp birikerek oluşturdukları tortul katmanlara v…
Jeopolitik coğrafi etkenlerin siyasal olaylar ve güçler üzerindeki etkisini inceleyen siyasal öğreti, coğrafi politikadır. Bu bilim siyasi coğrafyanın devletlere sağladığı avantaj ve dezavantajları, coğrafya, ekonomi, nüfus vb.'…
Jeoit Jeodezide Dünya'nın gerçek şekli (yeryüzünde sular olmadığında) Jeodezi; yer yuvarının şekil, boyut, ve gravite alanı ile zamana bağlı değişimlerinin 3 boyutlu bir koordinat sisteminde tanımlanmasını amaçlayan bir bi…
Eski giyimde, çapraz düğmeli, ipek ya da sırma işlemeli, potur ya da şalvarın üstün giyilen, çokluk kadifeden, bir çeşit kısa yelek. Dört köşe yelkenleri boğarak yüzeylerini küçültme işi. Camadan vurmak : Fazla rüzgara karşı y…
Caize, divan edebiyatı döneminde, şairlerin devlet ileri gelenlerin sundukları şiirler, genellikle kasideler için aldıkları para ya da armağan. Şairlerin kasidelerle övdükleri büyükler tarafından kendilerine verilen bahşiş. Yazıd…
Caiz Din, yasa, töre vb. bakımından yapılması sakıncalı ya da yakışıksız olmayan. Din açısından yapılması günah olmayan, müsaade edilmiş, ruhsat verilmiş. Helal ve mubah olan iyi şeylere caiz, haram ve günah olan kötü şeyler…
İcazetname İcazet, izin, onay, müsaade. (Eskiden medreseden alınan) Diploma. Ruhsat. Bir hat türü. İcazetname: Arapça ruhsat anlamındaki icazet ile Farsça mektup, kağıt anlamındaki name kelimelerinden oluşmuştur. İzin…
Varlığı başka bir şeyin varlığına bağlı olan. İzafi. Görece. Hareket etmekte olan cisme göre, başka bir cismin görünüşteki hareketinin niteliği: Yer yuvarlağının güneşe göre bağıl hareketi eliptik, mutlak hareketiyse heliseldir.…
Ayrılma, çıkarılma, cerrah eliyle göğüs gibi organın ya da bir tümörün alınması. Çözülme, özellikle ağtabakanın çözülmesi, gevşeyip yumuşaması. Kar, buz ya da buzulların sıcaklık ya da yağmur etkisiyle çözülmesi. Toprağın su ve …
Doğal. Hile karıştırılmamış, katıksız, saf: Tabii meyve suyu. "İşin gereği olarak", "herhalde" gibi cümlelerdeki yargının başka türlü düşünülmediğini anlatır: Tabii onu da çağırdık. Olağan, alışılmış, her zam…
Vals dansında dönüşler Vals, hızlı ve canlı ritmi olan bir salon dansı ve bu dansın müziğidir. En belirgin özelliği, çiftlerin birbirine sıkıca tutunup bir nokta etrafında dönerek ve yürüyerek dans etmeleridir. Vals, 18. yüzyıld…
Kaplumbağa kabuğu Kaplumbağa kabuğu: Başı bağasına gömülü bir kaplumbağa gidiyor önüm sıra... (İlgili cümle kaynağı: M. Yalçın) Deniz kaplumbağasının kabuğu. Kaplumbağa: Su bağası. Kimi hayvanlarda vücudun üst kısmında yer…
Yaratma, yoktan var etme, yeni ve güzel bir şeyi önceden bir benzeri olmadan ilk defa meydana getirme: Allah'ın inşa ve ibda diye iki tür yaratması vardır. Cenab-ı Hakk’ın misalsiz, modelsiz bir şekilde yoktan yaratması ibda et…
Uyma (çağrıya) uyup varma, gitme. Bir buyruk veya isteğe uyma, kabul etme, razı olma. Bir duayı ve dileği kabul etmek, yerine getirmek: Allah tüm dualara icabet eder ve her kuluna çok yakındır, çok esirgeyici ve merhametlidir. …
Ödün, ortaya çıkan bir eksikliği, bir dengesizliği gideren, meydana gelen bir boşluğu dolduran ya da bir zararı karşılayan her türlü şey. İvaz, taviz eş anlamları. Ödün vermek : Karşı taraf lehine kendi çıkarlarından, isteklerind…
Öd ağacı ve meyvesi Öd ağacı (botanik) Doğu ve Güney Asya'da tropikal bölgelerde yetişen, yapraklarını kış ve yaz dökmeyen ve meyvesi armut biçiminde olan 18-20 metre bazende 40 metre kadar boylanan bir ağaç türüdür.
Obtüratör, kamerada ya da göstericide, pencere önüne gelen resim, yerini kendinden sonraki resme bırakırken, ışık kaynağıyla film arasına girerek, ışığın film üzerine düşmesini önleyen örtü, örtücü. Diyafram ve obtüratör fotoğrafta …
Elvis Presley'in lame kıyafeti ve ayakkabıları Dokusunda maden çoğunlukla da altın ve gümüş tel bulunan kumaş: Avrupalıların "Lame" dedikleri altınlı kumaşlar 15 ve 16. nci yüzyıllarda büyük rağbet görmüş değerli …
Erkek ceketi Çoğunlukla erkeklerin bazen de kadınların, yelek, gömlek ya da kazak üstüne giydikleri, genellikle önden düğmeli, bedeni üstten kalçaya kadar örten, kollu üst giysisi. Ceketini alıp çıkmak (veya gitmek) : İlişki…
Allahü Teala'nın kulları: İmdi sen dahî fâni olan şeye meyl ve muhabbet eylemeyesin. Nimetleri ibadullah üzerine harcayasın. Kerem elini açasın. Hased üzere olmaktan uzak durasın. (İlgili cümle kaynağı: Osmanlı Tarihi 2. Cilt) …
Bir şeyi bir yere veya bir kimseye ulaştırma, eriştirme: Konsolos telgrafın gönderildiğini bize iblağ etmişti. (İlgili cümle kaynağı: A. H. Bey) Bir şeyin miktarını artırma: Parasını yüz bin liraya iblağ etmek için çalışıyor. (der…
Eski tuluat ve orta oyunlarında çoğunlukla uşak golünü oynayan komik karakter. Türk gölge oyunundaki Karagöz ile orta oyunundaki Kavuklu'ya karakter bakımından benzerlikler gösterirse de onlardan farklıdır. İlk İbiş tipini medd…
İkta, devlete ait toprağın, tasarrufun ya da belli gelirlerini alma hakkının, devlet tarafından verilen bir hizmet ya da gösterilen bir yararlılık karşılığı bir kişiye devredilmesi. Dirlik. Bir kişinin mülkiyetinde olmayıp devlet…
Daha çok rüzgar esintisi ve akarsu akışını tarif etmek için kullanılır ve yavaş yavaş, hafif hafif demektir: Rüzgar ılgıt ılgıt esiyor. Şu karşı ki dağda bir top kar idim; yağmur yağdı ılgıt ılgıt eridim. (kelime ile ilgili cümle)
Badya Badya, iki yanında tutamakları bulunan geniş ağızlı, yayvan, pişirilmiş toprak, ağaç, meşin, metal ya da plastikten yapılmış büyük su kabı: Altında şöyle kaygısız uyuyabileceği bir çatıyı ve birkaç lokma da olsa kadın el…
Vergi. (tarih) Osmanlı yönetiminde iskelelere uğraşan gemilerden, kara gümrüklerinden geçen kervanlardan alınan vergi: Fıçı ile pazara gelen şıradan fıçı başına on beşer akçe baç alına. Satın alan kimse yine satar ise, on iki akç…
Türk Kurtuluş Savaşı'nın halk kahramanlarından Şerife Bacı Bacı, abla, büyük kız kardeş. Kız kardeş. Bir evde uzun zaman çalışmış, yaşlı (daha çok zenci) kadınlara verilen san. Eskiden tarikat şeyhlerinin eşlerine ve k…
Bab-ı Ali Kapısı Gülhane "Yüksek, yüce, ulu kapı" anlamında olup Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul'da sadaret (Başbakanlık), dahiliye ve hariciye nezaretleriyle (İç ve Dışişleri bakanlıkları) Şurayıdevlet…
Güçlü, gözü pek ve yürekli kişi: "Ben de yaparım" demek kolaydır ama iş başa düşünce, olup bitenlere katlanma yarışında da ipi göğüslemek, ancak ender babayiğitlerin işidir! (İlgili cümle kaynağı: B. Burak) Mert, kaba gü…
Disiplin, sıkı düzen, intizam: Zapturapt ordunun temelidir. Ordunun kıymeti bu zapturaptın nev'i ve derecesi ile ölçülür. Zapturapt ne kadar gönül arzusuyla olursa o kadar da iyi olur. (A. Nafiz) Bir hayvanı yakalama, ele geçi…
Ilgın ağacı Ilgın, Ilgıngillerden, Batı Avrupa'dan Doğu Asya'ya kadar uzanan bölgede, bu arada Akdeniz bölgesinde de bulunan, yaprakları pul gibi küçülmüş kumlu, çorak topraklarda yetişen, bir çok türleri süs bitkisi …
Eşleri ikiz kardeş olan bacanaklar Eşleri kardeş olan erkeklerin her biri, başka bir deyişle erkeğin eşinin kız kardeşinin kocası veya bir erkeğin baldızının kocası: İttihat ve Terakki'nin önemli adamı Dr. Nazım'la Dr…
Donmuş karbondioksitin (kuru buz) süblimleşmesi Süblimleşme, fizikte bir katı maddenin, ısıtıldığında sıvı duruma geçmeksizin, doğrudan doğruya gaz durumuna geçmesi ya da gaz halindeki bir gazın yoğunlaşarak direkt katılaşması…
Çok uçta, kenarda bulunan, kıyıda köşede kalmış, ıssız, tenha, sapa: Onlar Anadolu'nun en ücra köşelerinde bile iman ve mukaddesatı uğrunda harekete geçen halkın direniş ve çabalarına ortak olmayı ve Allah'ın dinini emperyal…
Şahbaz İri ve gösterişli bir cins akdoğan: Şahbaz, yırtıcı bir kustur ki alıştırılıp diğer kuşları avlamakta kullanılır. (N. H. Onan) Çevik ve becerikli: Yemek yerken, iş yaparken, konuşurken hatta dinlenirken şahbaz kadınla…
Grup, küme. Maddeleri ya da nitelikleri bakımından birbirine yakın olan şeylerin oluşturduğu bütün, takım. (dil bilim) Özne, yüklem ya da tümleçlerin içinde yer alan sözcüklerin oluşturduğu bütün. (gökbilimi) Genel olarak yaş,…
Engellenme, tıkanma veya kapanma. (politika) Bilinçli olarak belli bir kişinin, topluluğun ya da kuruluşun takındığı engelleyici tutum: Muhalefetin Meclis görüşmelerini tıkamak amacıyla Batı'dan ithal ettiği obstrüksiyon eyle…
Oba Bölmeli büyük göçebe çadırı. Çadır halkı, göçebe ailesi. Oba, çadırlarda yaşayan göçebe ailelerin meydana getirdiği topluluk, çadır halkı. Yaylacıların, yazın hayvanlarıyla birlikte oturdukları, yüksek otlaklardan kuru…
Yadımlamak, organizma için önceden özümlemiş olduğu maddeleri, gerekleri kalmayınca, dışarıya atılacak duruma sokmak. Canlı protoplazmayı yapan büyük ve karmaşık yapılı moleküllerin enerji çıkararak yanması, yıkım, katabolizma, öz…
Yağız at üstünde yağız savaşçı Teni ve saçları siyaha çalan, koyu buğday rengi olan, esmer (kimse): Hayatın başında kara-yağız bir delikanlı yapışmış toprağa siperde, eli tetikte, gözü düşmanda, kulağı komutanda bekliyor... (S. Ka…
Mablak (kazan küreği) Hamur, merhem, boya gibi şeyleri ezip karıştırarak yoğurmak için kullanılan ve bir ucu saplı, diğeriyse yassı araç. Aşure ve çorba kazanlarını karıştırmakta kullanılan, uzun saplı ve yayvan uçlu büyük tahta k…
Geri alınmak üzere iğreti verme, ödünç verme. İare etmek: Ödünç, iğreti vermek. Genel kitaplık gereçlerinden, yönetmeliklere uygun koşullarda, kitaplık dışında yararlanma. İare kartı: Kitaplıktan okunup geri verilmek üzere…
Cadı maki Cadı maki, maymunlar takımının uzun bacaklıgiller familyasından, fare büyüklüğünde, iri kulaklı ve kuyruğu gövdesinden uzun olan ve geceleri dolaşan bir memeli hayvan türüdür. Güneydoğu Asya'da Malezya, Endonezya…
Yeşilbaş ördek Yeşilbaş, (zooloji) ördekgillerden, erkeğinin başı yeşil olduğu için bu adı alan, tüyleri karışık renkli, ayakları kırmızı olan yüzücü bir ördek türü, yaban ördeği. Yeşilbaş ördekler çoğu evcil ördeklerin atas…
Abra, dengesiz teraziyi düzeltip ayarlamak için, hafif gelen kesesine konulan taş, demir, çivi veya dirhem gibi bir ağırlık. Dara. Bir değiş tokuşta üste verilen şey. Angarya, yük. Abra darayı tutmamak : (deyim) Bir kar eld…
Abonman, bir satıcı ya da kamu kuruluşuyla alıcıları arasında, bir mal ya da hizmetin, belli bir süre sağlanması için yapılan anlaşma, sürdürüm. Abone olanlara ya da belli bir hizmetten yararlanacaklara verilen karne, bilet, kart …
Gereksiz, yersiz, anlamsız, boş: Biz abes yaratılmadık... Abes yok, dünya da abes hiçbir şey yok... (S. Ayverdi) Akla ve gerçeğe aykırı: Esasen bu cihanı siz idare etmiyorsunuz, abes zannettiğiniz kuvvetler çekip çeviriyor. Hem de …
Vaat, bir kimseye, bir işi yapmak için verilen söz: Evlenme vaadi. Yapılacağına söz verilen şey: Vaadini unuttu galiba. Vaat etmek: Bir işi yerine getireceğine söz vermek. Davranışıyla, tutumuyla bir işi yapacağı duygusunu …
Çalışma gücünden yoksun, kazancı olmayan yoksul kimselerin barındırıldığı toplumsal bir yardım kuruluşu, bakım yurdu, düşkünler yurdu: Bir adı da "Düşkünler babası"ydı. Bir fakirhane açtı. Orada, elden ayaktan düşmüş olan…
Fahte, alaturka müzikte, en çok beste, ilahi, özellikle peşrev formlarında kullanılan, 20 zamanlı ve 12 vuruşlu bir büyük usul demektir. Fahte-i kebir usulü fahte usulünün ikinci mertebesinden başka bir şey değildir. Asıl usul fa…
Bir şeyi gereği gibi anlamak, bilmek anlamına gelen fıkıh kökünden gelen fakih, İslamiyet'in dini, içtimai, medeni, hukuki ve siyasi bütün ameli hükümlerini şer'i delilleriyle birlikte bilen ve bu alanda söz sahibi olan kims…
Uçlu duruma gelmek. (argo) Vermek, geri vermek, ödemek: "Yıldızı parlayan genç yeteneklerin hevesini kıran muhterem, uçlan bakalım paraları," dedi. (İlgili cümle kaynağı: J. London) Sona ermek, bitmek: Başlanan uçlanır…
Falihayır, iyiye yorulan olgu, uğurlu sayılan şey, hayır belirtisi demektir: Senin hayır duanı bir falihayır addetmiştim. (Tıp Fakültesi mecmuası - 13. cilt) Falihayır saymak: Bir hadiseyi bir işin iyi olacağına dair alamet saym…
Fagot Fagot, ince kıvrık bir boru biçimindeki bakır ağızlığın ucunda çifte kamış bulunan ve uç uca takılı iki ağaç borudan oluşan, perdeli, üflemeli çalgı. Fagot, ahşap nefesli çalgıdır. Fagot, çift kamışlı ve tek parçalı bi…
Materyalizm (maddecilik) Tüm gerçekliği maddeye indirgeyen ve madde dışında herhangi bir tözün varlığını kabul etmeyen öğreti, özdekçilik. Tüm bilinç olgularını, fizyolojik işlevlerin süreçleri olarak değerlendiren öğreti. …
Abdal, Allahü Teala'dan başka dünyadaki her şeyden vazgeçmiş kişidir. Tasavvufta Allah'ın sevgili kulları arasından seçilmiş kırk din büyüklerinin adı. Eskiden tarikatlara bağlı dervişlere verilen ad. Allah'a ulaşma …
Eskiden sarık, bohça kundak, elbise, yorgan yüzü vb. yapımında kullanılan, zemini üzerine açık turuncu ipekle dallı nakışlar işlenen bir çeşit beyaz kumaş: Abani, ipekli kalın bir kumaştır. Geniş desenleri klaptan ve renkli ipekle …
Abaka, bir tür muz elyafından çıkarılan iplik, Manila keneviri. Manila keneviri, liflerinin sağlamlığı ve nem çekici özelliğinin azlığından dolayı yelken bezleri, gemici halatları ve gemici eşyası yapımında kullanılır.
Maatteessüf sözcüğü "Üzülerek belirteyim ki", "ne yazık ki" anlamlarında kullanılır: Bu türkü yeni Türk şiirinin ilk ve maatteessüf son güzel eseridir, çünkü ondan beri bu kadar şevkli, atılışlı, canlı mısralar s…
Öğretim ve eğitim sistemi: En büyük emelim, maarif vekili olarak yurdumun irfanını yükseltmektir. (M. K. Atatürk) Örgütlü öğretim ve eğitimin kamuya sağladığı bilgi. Bilgi ve kültür: "Bakalım ne türlü maariften bahsedebilece…
Şakrak kuşu Şen ve gevrek (ses): Şakrak bir kahkaha. Böyle bir sesle konuşan: Şakrak bir kadın. Şakrak kuşu: İspinozgillerden, başı siyah, boynu kırmızı, kısa ve kalın gagalı, Kuzey Avrupa ve Kuzey Asya'da daha çok …
Tabla üzerinde ufak tefek şeyler satan seyyar satıcı: Tablakar denilen esnaf, sokakta tablalarda perakende kuruyemiş, sabun, limon gibi şeyler satar; bakliyat, arpa, buğday Gaile Pazarı denilen açık geniş bir yerde sergilenirdi. (İ…
Davranışları ve giyinişi gösterişsiz, özentisiz, gelişigüzel olan. Yaşlı, vakarlı adam: Ben bir yandan meslek icabı, bir yandan da herkesçe sevilip sayılan babayani bir adam olarak öteden beri kadın erkek farkı gözetmem. (İlgili c…
Şablon cetvel Şablon, bir şeyi çoğaltmak veya gerektiğinde pratik ve hızlıca yapabilmek amacıyla hazırlanan örnek ya da model. Üzerinde harfler, şekiller ya da simgeler bulunan, genellikle mühendislik ve mimarlık hizmetlerin…
Şahniş şahnişin Şahniş veya şahnişin, şahların oturmalarına layık yer demek olup eski evlerde ikinci ya da daha yüksek kattaki odanın sokağa ya da avluya doğru bakan tarafında üç yanı pencereli olarak yapılan çıkma, cumba. Örn…
Kabare Kabare, özellikle atraksiyon ve revü gösterileri yapılan eğlence yeri gece kulübü. Meyhane. Kabare şarkısı: Sanat değeri olmayan piyasa şarkısı. Kabare tiyatrosu: Genellikle güncel, politik, toplumsal konuları …
Jest yapmak Genellikle yerinde yapılan ve beğenilen davranış. Konuşurken ya da herhangi bir davranışta bulunurken el, kol ve başla yapılan kişiye özgü, anlamlı davranış: Ağır ve asil jestlerindeki manaya dikkat ediyordu. Be…
Optimizm (Latince, Fransızca) Her şeyi iyi yönünden alma sistemi, iyimserlik. (felsefe) İyimserlik. "Her şey olması gerektiği gibiyken yeterlidir" felsefesi. Örneğin: Pollyanna önemli bir örnektir bu konuda. kayn…
Etkileme durumunda olmayan, etki alma durumunda olan, münfail. Etkin karşıtı. Olayların gidişini etkilemek ve denetlemek için hiçbir çaba göstermeyen kişi. Edilgin içgüdü : Amacı edilgin olan içgüdü. Edilgin öğretme : Eğitim…
Giysi için kumaş biçen, prova yapan, parçaları patrona göre ayarlayan, işçilere iş dağıtımı yapan usta. Kesim ustası. Makastar, kendi başına ve belirli bir süre içerisinde, konfeksiyon ürünleri imalatında kumaş ve yardımcı malzem…
Laklakiyat, boş lakırdılar, değersiz ve saçma sapan sözler, havadan sudan konuşmak, çene çalmak: Büyüklerimiz kahvehanelerde bir takım laklakiyat ile, küçüklerimiz mahalle aralarında ceviz ve kaydırak oyunlarıyla beyhude vakit geçir…
Uyarma, dikkatini çekme, uyarı: Bu ayet bütün insanlığa çok önemli bir ihtardır. Mealen: "Allah başka günahları affedebilir ama şirk koşanları, müşrikleri asla affetmeyecek." (İlgili cümle kaynağı: M. E. Coşan) Bir şeyi …
Nakzen, (nakz: bozma, çözme) "bozarak" anlamında "hükmü nakzedilmiş bir davayı geri çevirmek" ve "yeniden görmek" anlamlarında kullanılan "davayı nakzen iade etmek" ve "davayı nakzen gör…
Oftalmoloji, gözün yapısı, çalışması ve hastalıklarıyla uğraşan hekimlik dalı, kısaca göz bilimi demektir. Oftalmolog ise konusunda uzmanlaşmış, uygulama alanları arasında göz bozukluklarının cerrahisi, tanısı ve tedavisi, refraksiy…
Babaköş Babaköş (zooloji) ayaksız olduğu için kısa bir yılanı andıran, gövdesi silindir biçiminde, parlak derili, solucan ve böceklerle beslenen bir çeşit zararsız kertenkele. Öteden beri yanlış olarak kör olduğu sanılmıştır.…
Fabl, olay kahramanları çoğunlukla hayvan ve bitkilerden seçilen, belirli bir ahlak ya da yaşam dersi vermeyi amaçlayan, kısa, bağımsız, nazım ya da düz yazı biçiminde öykücüklerden oluşan bir edebiyat türü. Fabl Örneği TİLKİ İL…
Ay halesi Güneş halesi Ağıl, ayla. Ayın çevresinde görülen ışık halkası. Bazen güneşin ve ayın çevresinde görülen ışıklı daire. Göz bebeğini çevreleyen parlak daire. (hekimlik) İltihaplı bir noktayı çevreleyen gene…
Herhangi bir şeyi veya işi hızlandırma. Kapı, pencere, giysi vb.yi sonuna kadar açma, çıkarma: Yosun kokusunu duymak için otobüs pencerelerini fayrap açmayacaklar... (İlgili cümle kaynağı: O. Pamuk) Ceketler fayrap... Açılma, har…
Örs Üzerinde maden dövülen, büyükleri yere gömülü bir kütüğe çakılı kalın ve bir tarafı koni biçiminde demir araç. Üzerinde, çivi çakılacak ayakkabı geçirilen kunduracı aracı. Fişek kovanlarında dip tablasının merkezinde bu…
Yara bakımı: Yarayı tımar etmek. Ağaç bakımı. Hayvan temizleme: Atı tımar etmek. (tarih) Osmanlı Devletinde yirmi bin akçeye kadar gelir getiren ve yararlık gösteren bir kişiye, idari ve askeri hizmet karşılığı tasarrufu bırakı…
Sansür, her türlü yayının, sinema ve tiyatro yapıtlarının hükümetçe önceden denetlenmesi işi, yayın ve gösterilmesinin izne bağlı olması. Sansür, Fransızca'dan dilimize geçmiş bir kelimedir, lügattaki manası, teftiş ve muayenedi…
Bir şeyin yapılamasını ya da yapılmamasını kesin olarak bildirmek, emretmek eş anlamı: Öğlenlere kadar döşekten çıkmıyor, kaynanasına iş buyuruyor. (Saygılı konuşmada) Söylemek, demek: Bitirdikten sonra: "Evet ne buyuruyorsun…
Çarliston dansı Çarliston, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Kuzey Amerika ve Avrupa'da yaygın duruma gelen, ayak ve diz hareketleri fazla olan hızlı bir dans türü. Çarliston 1920-1935 yılları arasında modaydı. Çarliston, foks…