- Meydanda olan, görünen, açık ve belli olan (şey): Baş gözüyle gördüğümüz her şey zahirdir.
- Bir şeyin görünen tarafı, dış yüzü, dış görünüşü (batın karşıtı): İlmi bir zanaat gibi para kazanmak için öğrenen bir kimse zahirde alimlere benzese de alim olmaz (Katip Çelebi’den Seç.).
- (tasavvuf) Görünen alem (Alemi zahir'den kısaltma yoluyla).
- Tasavvuf ehline göre işin şeklinde kalan, mana ehli olmayan kimse.
- "Varlığı kainatta tecellisiyle aşikar olan, açık olarak görünen" anlamında Yüce Allah'ın en güzel isimlerinden: Sensin batın sensin zahir / Varlık senin buyruk senin (Aziz Mahmud Hüdâyî). O, evvel ve ahirdir. Zahir ve batın’dır. O, her şeyi hakkıyla bilendir. (Hadid Suresi 3. Ayeti)
- Anlaşılan, görünüşe göre, galiba: Zahir, yüzümde kolayca aldatılacak bir adam olmadığımı belli eden bir şey var (İlgili cümle kaynağı: Refik H. Karay).
- Elbette, şüphesiz: "Bu parayı ödemeli zahir, başka çaremiz yok."
- Coşkun, taşkın: Yerinden kalkıp bir deryayı zahir gibi üzerime geldi (Abdülhak Hamit).
- Yardım eden, destekleyen, arka çıkan (kimse), yardımcı: Hep senin lütfun muin olmuştur ihsanın zahir (Baki’den)
- Zahir olmak: Görünür duruma gelmek, açığa çıkmak, meydana çıkmak: Seninle oldu Hakk’ın sırrı zahir / Sen oldun menba-ı hikmet Ey Güzel Muhammed (Sezai).
kaynak
Soru/Yorum Formu
»