Yol nedir ne demektir? İlgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 2
Gün batımı ufkuna doğru uzanan uzun toprak bir yol
Uzun yol
  1. Bir yere gitmek için üzerinden ya da içinden geçilen yer, tarik: Karayolu, demiryolu, denizyolu, havayolu vb.
  2. Karada bu amaç için açılan geçecek yer: Yeni yollar yapılıyor. Köy yolu, asfalt yol vb.
  3. İçinden ya da üstünden herhangi bir şeyin geçtiği, aktığı yer: Su yolu, çay yolu vb.
  4. Yolculuk: Yola çıkmak, yola düzülmek.
  5. Gidiş ya da çalışma çabukluğu, hız: Tam yol ileri.
  6. Araç, çare: Birine yol göstermek. Bir yolunu bulmak.
  7. Düzen gereken durum, nizam: Bu çocuk yola gelmez. İşleri yoluna sokmak.
  8. Davranış, davranış biçimi, tutum: Tuttuğu yolun sonu yok.
  9. Oluş, yapılış, gidiş, minval: Olaylar bu yolda gelişti. Bu yolda birkaç yazı okumalı.
  10. Uyulan sistem, usul: Eğitim ve öğretimde tutulan yol.
  11. Amaç, uğur, maksat: Bu yolda neler feda ettim.
  12. Çizgi gibi ensiz ve uzun iz: Kumaşın yolları.
  13. Kez, defa: Bir yol bize uğrasaydınız.
  14. (anatomi) Vücuttaki çeşitli kanallara verilen ad: Dışkulak yolu.
  15. Büyük tren istasyonlarında trenlerin yanaştığı demiryolları hatlarından her biri: Toros ekspresi beş dakika sonra üçüncü yola girecektir.


İlgili birleşik kelime ve fiiller


  • Yol evladı: Bir tarikat şeyhinin tarikata aldığı kimse.
  • Yol gitmek: Yolda ilerlemek.
  • Yol göstermek:
    1. Yolu bilmeyene tarif etmek.
    2. (müzik) Bir uzun havaya uygun perdeden başlanabilmesi için sazla öncülük etmek.
  • Yol haritası: (askeri terim) İzlenecek yolları ve yol civarındaki askeri önem taşıyan yerleri gösteren harita.
  • Yol kesmek: (denizcilik) Herhangi bir manevrayla geminin hızını azaltmak.
  • Yol parası:
    1. Yolculuk sırasında harcanmak için ayrılmış para.
    2. Yolların yapılması için toplanan vergi.
  • Yol uğrağı (üstü): Yanından yol geçen.
  • Yol yorgunluğu: Yolculuktan sonra duyulan yorgunluk.
  • Yol yürümek: Yolda gitmek.
  • Yola gitmek: Yolculuk etmek.
  • Yolu açık: Önünde engel olmayan.
  • Yolu açmak: Geçmeyi ya da gitmeyi önleyen engelleri ortadan kaldırmak.
  • Yoluna: Uğruna.
  • Yolundan döndürmek: Gitmeyi, devam etmeyi engellemek.
  • Yolunu kaybetmek: Hangi yoldan gideceğini bilememek.
  • Yoluyla:
    1. Yolundan geçerek.
    2. Aracılığıyla, vasıtasıyla.
    3. Yöntem ve usulüne uygun olarak: O her işini yoluyla yapar.


İlgili deyimler ve anlamları


İçinde "yol" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:

  • (Bir şeye) Yol açmak: Bir olayın nedeni olmak.
  • Yol almak: Belli bir amaç doğrultusunda belli bir plana göre mesafe kat etmek.
  • Yol aramak: Çare aramak.
  • Yol boyu: Yolun uzunluğunca olan yer.
  • Yol bulmak: Çare bulmak.
  • Yor erkan: Davranış kuralları.
  • (Bir yeri) Yol etmek: O yere sık sık gitmek.
  • Yol geçen hanı: (deyiminin anlamı) Girip çıkanı çok ve belirsiz olan yer: Yol geçen hanı zaten burası, emniyetli değil. (K. Berkkan)
  • Yol görünmek: Yola çıkmak gerektiği anlaşılmak.
  • Yol göstermek: Akıl vererek yardımda bulunmak.
  • Yol iz bilmek: Görgüsü olup nasıl davranılacağını bilmek.
  • Yol kesmek (yol vurmak): Soymak için tenhada birinin karşısına çıkmak: "Sen bahadır bir yiğitsin, yol kesmek sana yakışmaz, senin için Pâdişah'tan bir şey isteyelim" (E. Subaşı)
  • Yol şaşmak: Yol çatallaşıp karışmak.
  • Yol tepmek: Uzun yol yürümek.
  • Yol tutmak:
    1. Kendine göre bir yaşama düzeni içinde olmak.
    2. Bir yoldan kimseyi geçirmeyecek biçimde düzen kurmak.
  • Yol vermek:
    1. Geçmesine izin vermek.
    2. (Makineyi, motoru) Çalıştırmak.
    3. Birini işten çıkarmak.
  • Yol yakınken: Gecikerek elverişsiz sonuç olanağı doğmadan, sezilen veya beliren kötü duruma düşmeden: Delikanlı yol yakınken vazgeçmeyi düşündü; böyle belirsiz bir maceraya tek başına atılmamalıydı. (K. Tolga)
  • Yol yordam: Davranış ya da yapış kuralları.
  • Yola çıkmak: Bir yere varmak üzere bulunduğu yerden ayrılmak.
  • (Aynı, bir) Yola çıkmak: Aynı sonuca varmak.
  • Yola düşmek: Yola çıkmak, yol almaya başlamak.
  • Yola düzülmek (koyulmak): Gidilecek yere doğru yola çıkmak.
  • Yola gelmek: Akla uygun duruma girmek, düzelmek: Aleme, yüz yirmi dört bin peygamber geldi, kâfirler bunları görüp, yola geldi de bu köpek ve kâfir nefis asla doğru yola gelmedi. (Ş. F. Attar)
  • (Birini) Yola getirmek: Uslandırmak, düzeltmek.
  • Yola revan olmak: (Eskiden) Yola çıkmak.
  • ... yola sapmak: Belli bir yaşayış biçimi benimsemek: Kötü yola sapmak.
  • Yola vurmak: (halk dilinde) Yolcu etmek.
  • Yola yatmak: Yola gelmek: Birden kabarırsın, sonra yola yatarsın (İlgili cümle kaynağı: H. R. Gürpınar).
  • Yoldan çıkmak:
    1. Kötü yola sapmak.
    2. Doğrudan ayrılmak, azmak: Allah'ın emrine karşı gelerek fasık oldu, yoldan çıktı. (M. Akar)
  • Yollara dökülmek: Kalabalık halinde yola çıkmak.
  • Yollara düşmek: Bir şeyi aramak için yollarda dolaşmak: Sonunda tacını tahtını, zevkini eğlencesini bırakıp yollara düştü... (Y. Bahadıroğlu)
  • Yollarda kalmak: Varacağı yere vaktinde gidememek.
  • Yolları ayrılmak: İki kişi ya da iki grup için görüş farkı belirmek, ayrı yönlere sapmak.
  • Yolu almak: Yolun sonuna varmak.
  • (Bir yere) Yolu düşmek:
    1. O yerden geçmesi gerekmek: Yolum düştü buraya, selam vermeden gitmek istemedim. (N. Sönmez)
    2. Sırası gelmek.
  • Yolu tutmak: Yoldan kimseyi geçirmeyecek bir düzenleme yapmak: Polis yolu tutmuş.
  • Yolun açık olsun: Yolculara söylenen iyi bir dilek sözü.
  • ... yolun yolcusu: Kötü bir yolda olan: O yolun yolcusu. Aynı yolun yolcusu.
  • (Birinin) Yoluna bakmak: Beklemek.
  • Yoluna çıkmak:
    1. Karşılamaya gitmek.
    2. Engel olmak için karşısına çıkmak.
  • Yoluna girmek: Düzene girmek, olumlu bir duruma girmek.
  • Yoluna koymak: Bir şeye gereken düzeni vermek.
  • (Bir şeyin) Yolunu açmak: Öncülük etmek.
  • (Birinin) Yolunu beklemek: Gurbetteki birinin gelmesini beklemek: Beri tarafta Hüsrev, işinden, gücünden kalmış, gönlü, yârinin yolunu bekliyordu. (N. Ganjavi)
  • Yolunu bulmak:
    1. Bir kişi, amacına ulaşmak için gereken uygun çalışma biçimini bulmuş olmak: Nasıl olsa, biz bir yolunu bulur, yaşamaya devam ederiz. (H. Adıgüzel)
    2. Bir iş yapmanın kolayını bulmak: Problemi çözmenin başka bir yolunu bulmuş.
    3. (argo) Uygun olmayan yollardan para kazanmak: Bu arada kendisi de yolunu buluyordu tabi. (K. T. Yıldız)
  • (Birinin) Yolunu kesmek: Bir şey yapmak için yolda karşısına çıkmak.
  • Yolunu sapıtmak: Doğru yoldan ayrılmak, kötü yola sapmak.
  • Yolunu şaşırmak: Yanlış yola sapmak.
  • (Bir işin) Yolunu yapmak: O işi olanaklı kılmak: Sami gelirse onunla kalmak için şimdiden yolunu yapıyordu. (N. Elver)


İlgili atasözleri ve anlamları


İçinde "yol" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:

  • Yol bilen kervana katılmaz: Bir işi kendi başına yapabilecek olan, başkalarının yardımına gerek duymaz.
  • Yol ile (yoldan) giden yorulmaz: Bir işi yoluyla, yöntemiyle yapan kolay yapar.
  • Yol sormakla bulunur (Sora sora Bağdat bulunur): (atasözünün anlamı) Bir işte izlenecek doğru yol, bilenlerden sorulmakla öğrenilir. → Sora sora Bağdat bulunur.
  • Yol yürümekle, borç ödemekle (vermekle) tükenir (biter): Nasıl yol yürümekle, borç ödemekle bitirilirse, bir işi başarmak için de sürekli olarak çalışmak gerekir.
  • Yoldan kal, yoldaştan kalma: Yolculukta arkadaş çok önemlidir. İnsan, iyi bir arkadaşla yolculuk yapmak için gerekirse yolculuğunu geri bırakmalıdır.
( 2 soru/yorum )

Soru ve Yorumlar: 2


Anonim:
Yolun yol suyun göl olsun ne halin varsa gör anlamına mı gelir.
5/3/21 16:27
Mustafa:
"Yolun yol, suyun göl olsun" daha çok bir iyi dilek içeren bir söze benziyor. Bir insanın elinde olanlar veya elde edecekleri veya karşısına çıkacak şeyler tam olması gereken gibi veya daha da iyi olması için söylenmiş gibi durmaktadır.
5/3/21 19:12