Uzun bir yol |
- Bir yere gitmek için üzerinden ya da içinden geçilen yer, tarik: Karayolu, demiryolu, denizyolu, havayolu vb.
- Karada bu amaç için açılan geçecek yer: Yeni yollar yapılıyor. Köy yolu, asfalt yol vb.
- İçinden ya da üstünden herhangi bir şeyin geçtiği, aktığı yer: Su yolu, çay yolu vb.
- Yolculuk: Yola çıkmak, yola düzülmek.
- Gidiş ya da çalışma çabukluğu, hız: Tam yol ileri.
- Araç, çare: Birine yol göstermek. Bir yolunu bulmak.
- Düzen gereken durum, nizam: Bu çocuk yola gelmez. İşleri yoluna sokmak.
- Davranış, davranış biçimi, tutum: Tuttuğu yolun sonu yok.
- Oluş, yapılış, gidiş, minval: Olaylar bu yolda gelişti. Bu yolda birkaç yazı okumalı.
- Uyulan sistem, usul: Eğitim ve öğretimde tutulan yol.
- Amaç, uğur, maksat: Bu yolda neler feda ettim.
- Çizgi gibi ensiz ve uzun iz: Kumaşın yolları.
- Kez, defa: Bir yol bize uğrasaydınız.
- (anatomi) Vücuttaki çeşitli kanallara verilen ad: Dışkulak yolu.
- Büyük tren istasyonlarında trenlerin yanaştığı demiryolları hatlarından her biri: Toros ekspresi beş dakika sonra üçüncü yola girecektir.
Yol ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "yol" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
( atasözlerine geç )- (bir şeye) Yol açmak: (mecazi)
- Bir olayın nedeni olmak: Bu davranışı saygınlığını yitirmesine yol açtı. (Y. K. Karaosmanoğlu)
- Öncülük etmek: O dahi Yesevî'nin açtığı yolda yürümeye yemin etti. Zira bu yol kutlu yoldu bu yol Allah'ın yoluydu. (F. Duman)
- Yol almak: Belli bir amaç doğrultusunda belli bir plana göre mesafe kat etmek: Bu konuda oldukça yol aldık ama daha gidecek çok yolumuzda var. (S. S. Ünver)
- Yol aramak: Çare aramak: Saatlerce düşünüyor, bir çıkar yol arıyordu.
- Yol ayrımına gelmek: Farklı düşünce, görüş ve ülkü yüzünden birbirinden ayrılmak: Mustafa Kemal Paşa ile bir yol ayrımına gelmişlerdi. (S. Ünal)
- Yol azmak: Doğru yoldan çıkmak: Gittiği her yere onunla birlikte gitti. Böylece ne yol azdı ne iz kaybetti.
- Yol bulmak: Çare bulmak: Üzerine düşmüş bu kara lekeyi temizlemek için bir yol bulmalıydı. (H. Karataş)
- Yol çizmek: Bir konuda plan yapmak: "Kendi isteğiyle gitti, bir yol çizdi kendine. Eminim mutludur, bizden daha mutludur." (B. Bıçakçı)
- (bir yeri) Yol etmek: O yere sık sık gitmek: Sonunda yol etti vitrini. Nereye giderse gitsin, gideceği yer ne kadar ters, sapa olursa olsun, her sokağa çıkışta o vitrinin önünden geçmeyi âdet, ne âdeti canim huy edindi kendine... (B. Aksun)
- Yol gitmek: Yolda ilerlemek: Ama büyükana yorgundur, bitaptır, bütün gece yol gittik.
- Yol görünmek: Yola çıkmak gerektiği anlaşılmak: Sabah olunca kahvaltıdan sonra yol görünmüştü artık Necip Fazıl'a. (Ö. Taşar)
- Yol göstermek:
- Yolu bilmeyene tarif etmek: Deniz kıyısını görmek istediğini söyledi. Delikanlı ona yol gösterdi. (M. Yüksel)
- (mecazi) Akıl vererek yardımda bulunmak: İşte Yunus Emre, böyle nice yol bilmeyenlere yol gösterdi ve nicelerinin de gönlünü hoş etti... (M. N. Bursalı)
- (müzik) Bir uzun havaya uygun perdeden başlanabilmesi için sazla öncülük etmek.
- Yol gözlemek:
- Bir kimsenin gelmesini beklemek: Artık her gün yol gözlüyordu. Bilal'in yolunu. (N. Kılıçman)
- Bir şeyin olmasını ummak: Kaleyi fethetmek için yol gözlüyordu. (Hoca Sadeddin)
- Yol iz bilmek: Görgüsü olup nasıl davranılacağını bilmek: Halden anlayabilecek biri. Üstelik yaşını başını almış, görmüş geçirmiş, yol iz bilir. (O. Baydar)
- Yol kesmek (Yol vurmak):
- Soymak için tenhada birinin karşısına çıkmak: "Sen bahadır bir yiğitsin, yol kesmek sana yakışmaz, senin için Pâdişah'tan bir şey isteyelim" (E. Subaşı)
- (denizcilik) Herhangi bir manevrayla geminin hızını azaltmak.
- Yol olmak: Adet ve alışkanlık durumuna gelmek: Ama artık yol olmuştu, alışmıştım okuldan kaçmaya. (A. Nesin)
- Yol şaşmak: Yol çatallaşıp karışmak: Yoksa yolda yol mu şaştı / Musam eylendi gelmedi...
- Yol tepmek: Uzun yol yürümek: Artık gece olmuştu. Kaldırımda on dört kilometre yol tepmiştik ve öyle yorulmuştuk ki...
- Yol tutmak: Kendine göre bir yaşama düzeni içinde olmak: Rabbine giden bir yol tuttu.
- Yol vermek:
- Geçmesine izin vermek: Kapıyı açtı. Kenara çekilip yol verdi. (R. Özdenören)
- (Makineyi, motoru) Çalıştırmak: Makinist uzun uzun düdük çaldı, regülatörünü açtı, makineye yol verdi. Yola çıkılıyordu. (E. Zola)
- Birini işten çıkarmak: Ne kadar hizmetçi varsa hepsine yol verdi. (D. Ünalan)
- Yol yakınken: Gecikerek elverişsiz sonuç olanağı doğmadan, sezilen veya beliren kötü duruma düşmeden: Delikanlı yol yakınken vazgeçmeyi düşündü; böyle belirsiz bir maceraya tek başına atılmamalıydı. (K. Tolga)
- Yol yürümek: Yolda gitmek: Uzun bir yol yürüdük beraber. Zirveye giden yolun sonuna varmamıza çok az kaldı. (S. Varol)
- Yola çıkmak: Bir yere varmak üzere bulunduğu yerden ayrılmak: Bir müddet sonra Mısır'a dönmek üzere hanımıyla beraber yola çıktı, giderken Tur dağına uğradı... (Ö. N. Bilmen)
- (aynı, bir) Yola çıkmak: Aynı sonuca varmak: Az, çok ayrı mana taşısalar dahi, hepsi aynı yola çıkar. Hepsinden gaye Hakkın zuhuru ve tecellisidir. (Muhyiddin İbn-i Arabi)
- Yola düşmek: Yola çıkmak, yol almaya başlamak: Toparlanıp memleketine gitmek üzere yola düştü. (B. Şenver)
- Yola dizilmek: Yol kenarına dizilmek: Bizans halkı yola dizilmiş, Fatih'i ve ordusunu alkışlıyor, üzerlerine çiçekler atıyordu. (İ. Çolak)
- Yola düzülmek (koyulmak): Gidilecek yere doğru yola çıkmak: Kuşluk vaktine doğru beraberce yola düzülüp operatör İrfan'ın muayenehanesine gittiler. (S. Ali)
- Yola gelmek: Akla uygun duruma girmek, düzelmek: Aleme, yüz yirmi dört bin peygamber geldi, kâfirler bunları görüp, yola geldi de bu köpek ve kâfir nefis asla doğru yola gelmedi. (Ş. F. Attar)
- (birini) Yola getirmek: Uslandırmak, düzeltmek: Düşman denen her kim ki varsa başını ezmiş, yola getirmişti de cenge çıkmadan, daha ismini işitip de topraklarından feragat edenler dahi olmuştu. (F. Duman)
- Yola gitmek: Yolculuk etmek: Bütün hazırlıklar yapıldıktan sonra yola gitmek için uygun bir arkadaş bulmalı. (Aşık Paşa-yı Velî)
- Yola revan olmak: Yola çıkmak: Atlara atladıkları gibi yola revan oldular. (M. Z. Mutlu)
- ... yola sapmak: Belli bir yaşayış biçimi benimsemek: Kalbin bir kere kötü yola saptı mı o yoldan kolay kolay dönemeyeceğini iyi bilirler. (A. Tohumcu)
- Yola vurmak: (halk dilinde) Yolcu etmek: Dünürcülerin faytonu koşuldu, bunları uğurlayıp yola vurdular. (O. Tansel)
- Yola yatmak: Yola gelmek: Birden kabarırsın, sonra yola yatarsın (H. R. Gürpınar).
- Yolda kalmak: Kaza, doğal afet vb. sebeplerden olayı yolda ilerleyememek, gideceği yere varamamak: Sizin gibi yolda kalmış dostlara yardımcı olmayı kendime görev bildim. (A. Fırat)
- Yoldan çevirmek: Gideni durdurmak, gitmesine engel olmak: Tanrı bizleri yoldan çevirdi – bizler cehenneme doğru gitmekteydik ve o bizlere cennette bir yer verdi.
- Yoldan çıkmak:
- Kötü yola sapmak: İnanan biri yoldan çıkmış biri gibi midir? (A. Ayyıldız)
- Doğrudan ayrılmak, azmak: Allah'ın emrine karşı gelerek fasık oldu, yoldan çıktı. (M. Akar)
- Yoldan (Yolundan) kalmak: Gidilmek istenen yere gidememek: Onlardan her ikisi de yoldan kaldı; birisi eşeksizlikten, öbürü de eşekliğinden.
- Yoldan sapmak: Doğru yoldan, hak yoldan ayrılmak: Ne yanıldı ne de yoldan saptı; söyledikleri boş sözler değil, ancak vahyedilen vahiy idi.
- Yollara dökülmek: Kalabalık halinde yola çıkmak: Bir bayram sevinci içinde yollara döküldüler. Rasûlullah (a.s.)'ı Medine'ye bir saat uzaklıkta Kuba Köyünde karşıladılar. (M. Ukray)
- Yollara düşmek: Bir şeyi aramak için yollarda dolaşmak: Sonunda tacını tahtını, zevkini eğlencesini bırakıp yollara düştü... (Y. Bahadıroğlu)
- Yolları ayrılmak: İki kişi ya da iki grup için görüş farkı belirmek, ayrı yönlere sapmak: Birlikte olduk; sonra bazılarımızın yolları ayrıldı. Birbirimize düşmanlaştık, sonra yeniden buluştuk, yeniden ayrıldık. (O. Baydar)
- Yolları tutmak: Geçecek kimselere engel olmak, bırakmamak: Sizin geleceğinizi öğrenmişler, yolları tutmuşlar. (H. İ. Dinamo)
- Yolsuz kalmak: Parasız kalmak: Belli ki yolsuz kalmış, Hasan Sâfi'den üç beş kuruş bir şey koparmak için bu yalana başvurmuştu. (G. Yılmaz)
- Yolu açmak: Geçmeyi ya da gitmeyi önleyen engelleri ortadan kaldırmak: Greyder yolu açtı ve sürücüsü bize şöyle dedi: "Belli ki Cenab-ı Hak, beni sizin imdadınıza gönderdi. Önemli bir işim yoktu, çok cüzi bir iş için geri dönmüştüm." (Ö. Özcan)
- Yolu almak: Yolun sonuna varmak: Günün ilk ışıkları step üzerinde yayılırken kafile çoktan üç saatlik yolu almıştı. (Suphi Bey)
- (bir yere) Yolu düşmek:
- O yerden geçmesi gerekmek: Yolum düştü buraya, selam vermeden gitmek istemedim. (N. Sönmez)
- Sırası gelmek.
- Yolu tutmak: Yoldan kimseyi geçirmeyecek bir düzenleme yapmak: Polis yolu tutmuş.
- Yolun açık olsun: Yolculara söylenen iyi bir dilek sözü: Allah gönlüne göre versin yeğenim. Bahtın güzel, yolun açık olsun. (F. Kadri)
- ... yoluna: ... uğruna: Artık ona bir can borcum var. Bu can onun yoluna feda olsun.
- (birinin) Yoluna bakmak: Beklemek: Pencereden postacının yoluna bakıyordu. (O. Akçizmeci)
- Yoluna baş koymak: Bir amaca, bir gayeye yönelmek, bütün varlığıyla kendini vermek: Tevbe edip Hakk'ın yoluna baş koydu.
- Yoluna can (canını) vermek: Birinin uğruna ölmek: Sevgilinin yoluna can vermek bir şey mi ki? (M. N. Bursalı)
- Yoluna çıkmak:
- Karşılamaya gitmek: Küçükbey'in öylesine divanesiydi ki, oğlanın yoluna çıkmak için her gün türlü sebep, bahane bulurdu. (R. E. Koçu)
- Engel olmak için karşısına çıkmak: Onun yoluna çıkan engellerden kimi yol vermiş kimi ise geçit vermemiştir. (Şatıbi)
- Yoluna girmek: Düzene girmek, olumlu bir duruma girmek: Arkadaşlarımın yardımıyla her şey yoluna girdi.
- Yoluna koymak: Bir şeye gereken düzeni vermek: Bir gayretle işi düzeltip, yoluna koydu. (M. Gün)
- Yolunda gitmek: Olumlu gelişme göstermek: Her şey yolunda gidiyordu. Kendi aralarında söz kestikten sonra güzel bir nişan yapmak için tarih kararlaştırdılar. (N. Aras)
- Yolundan döndürmek (çevirmek): Gitmeyi, devam etmeyi engellemek: Dünya sevgisi kulu Mevlâ'sının yolundan döndürüp ibadet ve huzurundan alıkoyar (Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.). "Gel yemek ısmarlayayım sana" diye yolundan çevirdi İhsan'ı. (N. Cumalı)
- Yolundan kalmak: Yola çıkamamak, gidememek: Kalabalık işini gücünü bırakıp yolundan kaldı, herkes beni seyrediyor. (A. Nesin)
- Yolundan şaşmamak: Kararında ayak diremek, niyetinden ve verdiği karardan vazgeçmemek: Sen yolundan şaşma, bırak ne derlerse desinler! (O. Senemoğlu)
- (bir şeyin) Yolunu açmak: Öncülük etmek: Büyük toplumsal çalkalanmaların yolunu açtı (A. Taşgetiren). Kuantum mekaniğinin gelişiminin yolunu açtı.
- (birinin) Yolunu beklemek (gözlemek): Gurbetteki birinin gelmesini beklemek: Beri tarafta Hüsrev, işinden, gücünden kalmış, gönlü, yârinin yolunu bekliyordu. (N. Ganjavi)
- Yolunu bulmak:
- Bir kişi, amacına ulaşmak için gereken uygun çalışma biçimini bulmuş olmak: Nasıl olsa, biz bir yolunu bulur, yaşamaya devam ederiz. (H. Adıgüzel)
- Bir iş yapmanın kolayını bulmak: Problemi çözmenin başka bir yolunu bulmuş.
- (argo) Uygun olmayan yollardan para kazanmak: Bu arada kendisi de yolunu buluyordu tabi. (K. T. Yıldız)
- Yolunu değiştirmek: Gittiği yoldan ayrılarak başka yola geçmek: Beni gördüğü halde, görmemiş gibi yaptı. Yolunu değiştirdi. (O. Şahin)
- Yolunu kaybetmek (yitirmek): Hangi yoldan gideceğini bilememek: Labirentte yavaş yavaş yolunu kaybetti. (M. Anıl)
- (birinin) Yolunu kesmek: Bir şey yapmak için yolda karşısına çıkmak: Elinde cevheriyle gitmekte olan çocuklardan birisinin yolunu kesti ve cevherini yirmi markaya kendisine satmasını istedi. (V. Öngören)
- Yolunu sapıtmak: Doğru yoldan ayrılmak, kötü yola sapmak: Çünkü ancak yolunu sapıtmış olanlar O'nun rahmetinden ümidini keserler. (F. H. Abbas)
- Yolunu şaşırmak: Yanlış yola sapmak: Bir zamanlar iyi kötü bir şairdi. Ne diye yolunu şaşırdı da böyle siyasi davalara kalkıştı? (O. Veli)
- Yolunu tutmak:
- Bir yere doğru gitmeye başlamak: Arkadaşına aldırış etmeden okulunun yolunu tuttu.
- Bir şeyi benimsemek: Kim ki, hidayet yolunu tuttu, o, Allah'ın ehli cümlesindendir. (Molla Sadra)
- (bir işin) Yolunu yapmak: O işi olanaklı kılmak: Sami gelirse onunla kalmak için şimdiden yolunu yapıyordu. (N. Elver)
- Aldı ele girdi yola: Konuyu/işi yakaladı arkasını bırakmadı: Kalemi aldı ele girdi yola. Artık o beyaz yaprak üstünde alabildiğine at koşturacaktı. (H. R. Gürpınar)
- Aynı yolun yolcusu (olmak):
- Kötü sonları birbirine benzer olan: Belli ki onlar da aynı yolun yolcusu. Bırak yesinler birbirlerini. (S. Duman)
- Kaderleri, düşünceleri, davranışları birbirine benzer olan: Aslında tam birbirlerini tamamlayan aynı hamurun aynı cevherin insanı ve aynı yolun yolcusu idiler. (S. Ayverdi)
- (bir yola) Baş koymak: Bir şey uğruna kendini feda etmeye, ölmeye hazır olmak: Onlar ki Rasûlullah'a muhabbetleri sebebiyle vatanlarını, evlerini, mallarını, akrabalarını, arkadaşlarını, ailelerini terk ettiler ve O'nun yoluna baş koydular. (H. M. Parsa)
- Bir arpa boyu kadar yol almak (gitmek): Pek az ilerlemek: Meğer gide gide bir arpa boyu kadar yol almışım. En iyisi mi, Hızır atına binmeli. Öyle gitmeli. (İlgili cümle kaynağı: C. E. Kavaklıgil)
- Bir yol tutturmak: Bir davranış, bir tutum biçimi belirlemek: Bana ne canım! Bir yol tutturdu, iyi de gidiyor işte. (T. Çelebi)
- Bir yolunu bulmak: Çok uğraşıp bir işi sonuçlandırmak için yol bulmak: Bir yolunu bulup onu kurtaracağız. (E. Unan)
- Cehenneme kadar yolu var: "Defolsun, istediği yere kadar gitsin" anlamında kullanılan bir söz: Yıkıl karşımdan, cehenneme kadar yolun var!
- Doğru bildiği yoldan ayrılmamak (şaşmamak): Her ne olursa olsun inandığı ilkelere bağlı kalmak: Binbir zorluğa, özellikle ekonomik sıkıntılara katlandı, ekmeğini adanın dışında aramak zorunda kaldı, işsizliğe göğüs gerdi, ama doğru bildiği yoldan ayrılmadı. (Önasya)
- Dönüşü olmayan yola girmek: Asla bırakılmayacak, vazgeçilmeyecek bir durumda olmak: Artık bu işten vazgeçemeyeceğini biliyordu. Dönüşü olmayan bir yola girmişti. (S. S. Pınar)
- (birinin) Geçtiği yoldan geçmek: Daha önce aynı olayları yaşamış olmak, deneyimli olmak: Bedriye, bütün âşıkların geçtiği yoldan geçmektedir. (S. Noyan)
- Gözü yolda (yollarda) kalmak: Birisinin gelmesini merak ve istekle beklemek: Hep bir gün babamın çıkıp geleceğini söyledi. Gözü yollarda kaldı, ama gelmedi işte. (Kolektif)
- Hâle yola koymak: Düzenlemek, iyi bir düzen vermek, düzene sokmak: İşleri bir hâle yola koyup yanınıza gelirim! (B. Büyükarkın)
- Hırsıza yol göstermek: Birine bilmeyerek kötü bir işte yardımcı olmak: Fakat emanetin çalınması için hırsıza yol gösteren emanetçi, uğranılan zararı ödemek zorundadır. (Zembilli Ali Efendi)
- İltibasa yol açmak: Karışıklığa sebep olmak: Mânâ farklarını ortadan kaldıran, iltibasa yol açan birtakım uydurma kelimeler getirildi. Evet, yabancı asıllı kelimeler terk edilmeli, Türkçeleri aranmalıydı... (Türk dili)
- İşi yoluna koymak: İşi yapılabilir ve daha iyi bir duruma getirmek: Kedi işini yoluna koymuş ekmek elden su gölden geçinip gidiyordu. (S. Demir)
- İşi (işler) yolunda olmak (gitmek): İşi (işleri) memnunluk verecek yolda yürümek: İki yıldır şükürler olsun, işi yolundaydı. Kira ile yük getirip götürüyordu. Çiftini sürüyordu, harmanı kaldırıyordu... (T. Apaydın). Çaba sonuç verdi, işler yolunda gitti ve minicik bebenin başındaki o kuyruklu bela tümden defolup gitti. (P. Sutlas)
- Kötü yola düşmek: Kötü kadın olmak: Kızın babasına iftira dolu bir mektup yazar. "Kızın kötü yola düştü." der. (R. Filizok)
- Kötü yola sapmak: Doğruluktan ayrılıp istenilmeyen ve yanlış işler yapmak: Ertesi yıl kayboldu okuldan. Sonra kötü yola saptı diyenler oldu. (C. Dağcı)
- Kötü yola saptırmak: Kötü yola sürüklemek: Tanrı'ya başkaldırmışlardır ve insanları kötü yola saptırmak için her zaman hazır beklerler.
- Kötü yola sürüklemek: Yasa dışı, uygunsuz veya hoşa gitmeyen bir yaşayış içine sokmak: Kötü arkadaş, insanı kötü yola sürükler. Kişi arkadaşı gibidir. (A. E. Kavaklı)
- O yolun yolcusu:
- Toplumun ahlak anlayışına göre kötü bir hayat sürdüren kimse: Ne yapayım, etimi satıp kötü yola mı düşeyim. Ben o yolun yolcusu olsam sen acımaz mısın? (M. Çiftçi)
- Sonunda ölecek olan kimse.
- Tıkırı yolunda olmak (gitmek): Varlıklı olmak, hâli vakti yerinde olmak: Paraya para demiyor! Tıkırı yolunda! Paraya pula bu kadar düşkün olduğuna göre, anam avradım olsun ki zekâtını da vermiyordur! (İ. O. Anar). Tıkırın yolunda mı gene eskisi gibi? (M. Arslan)
- Tıkırını yoluna koymak: Geçim düzenini iyi olarak sağlamak.
- (birini) Yarı yolda bırakmak: Yapılan desteği veya yardımı sonuna kadar sürdürmemek: Arkadaşın olacak adam, beni yarı yolda bıraktı. (K. Demiray)
Yol ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "yol" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )- Yol azınca yol gösteren çok olur: Tehlikeli bir duruma girmeden önce tehlikeyi haber veren pek olmaz ama başa geldikten sonra akıl veren çok olur.
- Yol bilen kervana katılmaz*: Bir işi kendi başına yapabilecek olan, başkalarının yardımına gerek duymaz.
- Yol bilenle yürüyen, yorulmaz*: Deneyimli ve bilgili kişilerle birlikte hareket edenlerin daha az zorluk çekeceğini anlatır. Bilge bir rehberin yol göstermesi, insanı hem zaman kaybından hem de hatalardan korur.
- Yol eri yolda gerek: Bir tarikatın mensubu olan kişilerin, kendi gelişimlerini sürdürmek ve başkalarına rehberlik edebilmek için sürekli olarak manevi yolda, Allah yolunda olmaları gerektiğini ifade eder.
- Yol ile (Yoldan) giden yorulmaz*: Bir işi yoluyla, yöntemiyle yapan kolay yapar.
- Yol kes, bel kes, insafı elden bırakma (Dağda gez, belde gez, insafı elden bırakma): Dağda eşkıya da olsan, herkesin korktuğu biri de olsan merhamet duygusunu kaybetme.
- Yol sormakla bulunur*: (atasözünün anlamı) Bir işte izlenecek doğru yol, bilenlerden sorulmakla öğrenilir (→ Sora sora Bağdat bulunur).
- Yol uzayınca yol gösteren çok olur: Bir iş uzadıkça veya zorlaştıkça dışarıdan müdahale edenlerin artacağını ifade eder. Uzun süreçlerde birçok kişi kendi fikrini söylemeye çalışır, ancak bu durum işleri daha da karışık hale getirebilir. Bu yüzden bir iş mümkün olduğunca çabuk bitirilmelidir.
- Yol yürümekle, borç ödemekle (vermekle) tükenir (biter)*: Nasıl yol yürümekle, borç ödemekle bitirilirse, bir işi başarmak için de sürekli olarak çalışmak gerekir.
- Yola yoğurt dökmüş var mı?: Hiç kimsenin gereği yokken israf ve savurganlık yapmayacağını ifade eder.
- Yolcu için yol mu yok, kurnaz için söz mü yok: Bir kişinin kendi amacına ulaşmak için gerekli araçları ve imkanları bulabileceğini ifade eder. Yani, yolcu yolda bir yol bulur, kurnaz kişi ise konuşma ve taktikler yoluyla istediği sonucu elde edebilir.
- Yolcu yolcuyu yolda bulur: Benzer amaç ve hedeflere sahip insanların yollarının kesişeceğini anlatır. Aynı yolda yürüyenler, deneyimlerini ve bilgilerini paylaşarak birbirlerine destek olurlar.
- Yolcu yolunda gerek* (Yolcuya yol gerek): Gideceği yere bir an önce esenlikle varması için yolcunun vaktinde yola çıkması gerekir: "Abbas Yolcu... Yolcu yolunda gerek! Yola koyulmam lazım" diyerek gelini Çilem'e elini uzatıp: -"Hoşça kal gelinim, Hoşça kalın hepiniz!" diyerek arabaya doğru yöneldi. (Y. Yavuz)
- Yolcu yolundan kalmaz: Hedefe ulaşma kararlılığını ifade eder. Gerçekten niyet eden bir kişi, zorluklarla karşılaşsa bile hedefine ulaşmak için çabalarını sürdürür.
- Yolcuya yol yakışır: İnsanlar genellikle kendilerine uygun, en yakışan işlerle uğraşırlar.
- Yolda doğru gidene kimse dokunmaz: Dürüst yaşayan kimselere kimsenin sataşmayacağını, doğru yolda ilerleyenlerin, genellikle toplumda güvenilir ve saygın bir konuma sahip olduklarını anlatır.
- Yoldan çıkmak ayıp değil, yola girmemek ayıptır: İnsan bazen iradesine hakım olamayıp doğru yoldan ayrılabilir, ama bu hatasını anlayıp tekrar dürüstlüğü seçen kimselere hor bakmamalıyız. Asıl hatasını görmeyenleri ayıplamalıyız.
- Yoldan kal, yoldaştan kalma*: Yolculukta arkadaş çok önemlidir. İnsan, iyi bir arkadaşla yolculuk yapmak için gerekirse yolculuğunu ertelemelidir.
- Yolu kaybedene köpek sesi bülbülden tatlı gelir: Zor durumda olan bir kişinin, o an için en acil ihtiyacını karşılayacak olan şeyin, normalde en değerli veya güzel bulduğu şeyden bile daha kıymetli olduğunu ifade eder.
- Yolu yol ile, ormanı balta ile keserler: Her işin kendi yöntemine ve aracına ihtiyaç duyduğunu ifade eder. Zor ve karmaşık durumlarla başa çıkmak için uygun araçlar ve stratejiler kullanmak önemlidir; yoksa başarı sağlamak güçleşir.
- Yolun yokuşu, dostla çıkılır: Zorlu süreçlerin ve mücadelelerin dostlarla daha kolay aşılacağını ifade eder. Gerçek dostlar, sıkıntılı zamanlarda destek ve dayanışma sunarak, zor yolları birlikte kat etmeyi sağlarlar.
- Yolunu şaşırmak ayıp değil, ayıp olan onu yeniden bulmamaktır: Her insan hata yapıp yanılabilir. Önemli olan hatalardan ders alıp onları tekrar ettirmemektir.
- Acele yürüyen yolda kalır* (İvmek ile yol alınmaz): Aceleyle iş yapmaya çalışan kişinin hedefine ulaşamayacağını ve başarısız olacağını ifade eder. Acele edenler, planlarını gereği gibi gerçekleştiremeyecekleri için yolda kalırlar ve amaçlarına ulaşamazlar.
- Aç (arık) at yol almaz, aç (arık) it av almaz*: Kendisinden yararlandığınız kimseyi aç bırakırsanız işinize yaramaz.
- Ağır giden yol alır, hızlı giden yolda kalır: İşleri yavaş ve dikkatli yapanların başarıya ulaşacağını, acele edenlerin ise başarısız olacağını ifade eder. Sabır ve özenle ilerleyen kişi, daha sağlam adımlar atar.
- Ağır git ki yol alasın*: Amaçladığı hedefe ulaşmak isteyen, ağır ağır, ama dikkatli ve güvenli hareket etmelidir.
- Akıl için yol (tarik) birdir*: Doğru düşünen herkes ayrı yollardan da gitse aynı sonuca varır.
- Akılsız iti (köpeği) yol kocatır*: Belli bir amacı olmadan boş işlerle uğraşan kişi, herhangi bir başarı göstermeksizin hayatını tüketir.
- Aklın yolu birdir*: İyi düşünüldüğünde ayrı ayrı kimselerce varılacak sonuç hep aynıdır.
- Alçacık yolun zirvesi olmaz: Az çaba ve düşük hedeflerle büyük başarıların elde edilemeyeceğini anlatır. Yüksek bir başarıya ulaşmak için emek ve gayret sarf etmek şarttır; yoksa sonuçlar hayal kırıklığı yaratabilir.
- Allah yardım ederse kuluna, her iş girer yoluna: Allah'ın sevdiği kulunu zorda koymayacağını, İlahi yardımın insanların çabalarını kolaylaştıracağını ifade eder.
- Araba devrilince yol gösteren çok olur*: İş işten geçtikten sonra öğüt veren çok olur.
- Arıyı duman, insanı iman yola getirir: Bazen zorluklar veya sıkıntılar insanları daha iyi bir yola veya davranışa yönlendirebilir. Allah inancının, onları hayatlarında doğru kararlar almaya veya olumlu değişimler yapmaya yönlendirebileceğini vurgular.
- Aşk her zaman kendine bir yol bulur: Gerçek aşkın engellerle karşılaşsa bile sonunda mutlaka bir çözüm ve yol bulacağını ifade eder. Aşkın gücünün ve kararlılığının, her durumda bir yol bularak kendini gösterdiğini vurgular.
- At ile yola giden eşeğin vay haline: Hızlı-yavaş, güçlü-güçsüz gibi birbiriyle uyumsuz bir şekilde hareket etmek veya uyumsuz bir ikili oluşturmak durumlarında söylenir.
- At yiğidin yoldaşıdır*:
- Bir insanın atı daima onun yanındadır ve zor anlarında ona yardım eder.
- Yardımcılar olmadan başarı olanaksızdır.
- Ata yolu doğru yoldur: Ana baba çocuklarına her zaman iyi ve doğru olan şeyleri öğretirler.
- Atasözü tutmayanın yolu ya teke gider, ya büke: Atasözünün aksine inanan kişinin bütün işleri ters gider (teke: çalıcı domuz, büke: vahşi hayvanlar ormanı).
- Atın varken yol tanı, ağan varken el tanı*: Elde bulunan olanaklardan zamanında ve gereğince yararlanmak gerekir.
- Atlı ile yayanın yoldaşlığı olmaz: Farklı yeteneklere veya hızlara sahip insanların birlikte çalışırken veya birlikte seyahat ederken zorluklar yaşayabileceklerini vurgular ve insanlar arasında uyum ve koordinasyon önemini ifade eder.
- Avcı avında, yolcu yolunda gerek: Her kişinin kendi işine odaklanması gerektiğini ifade eder. Başarıya ulaşmak için herkesin sorumluluklarını yerine getirmesi önemlidir.
- Avcı ne kadar al (hile) bilse ayı o kadar yol bilir*: Bir kişi başkasını alt etmek için çeşit çeşit ustalık kullanır ama karşısındaki de yenilmemek için türlü önlemler alır.
- Azan yılan yol üstüne çıkar: Kendine hakim olamayan, taşkınlık eden kimselerin başına mutlaka kötü bir iş gelir.
- Azıksız yola çıkanın gözü el torbasında kalır* (Azıksız yola çıkan, dilenciden ödünç alır): İleride gereksinim duyacağı şeyleri zamanında hazırlamayan kişi, hazırlık yapan diğer insanlardan yardım bekler.
- Azıksız yola çıkılmaz: Parasız, yiyeceksiz, hazırlıksız yola çıkan yolda perişan olur.
- Bir insanı tanımak için kendisiyle yol arkadaşlığı etmelidir (Bir insanı tanımak için ya alışveriş etmeli ya yola gitmeli / Bir insanı tanımaya birlik sefer gerek): Yolculuklar sırasında kurulan arkadaşlıklarla insanlar birbirlerini daha iyi tanırlar.
- Besmelesiz çıkma yola, başa gelir türlü bela: Besmelesiz işlerde mutlaka bir aksilik çıkar.
- Beygirin iyisi yolu kısaltır: İyi bir beygir, yolculuğu daha hızlı ve sorunsuz hale getirir; aynı şekilde, işinde uzman olan biri de işleri daha kısa sürede ve etkili bir şekilde yapar.
- Bilmediğin işe karışma, bilmediğin yola gitme: Kişinin deneyimi veya bilgisi olmadığı alanlara girmemesi gerektiğini anlatır. Hazırlıksız ve öngörüsüz bir şekilde hareket etmek, başarısızlık veya tehlikelerle karşılaşmaya yol açabilir.
- Can canın yoldaşıdır*: İnsanlar tek başlarına yaşayamazlar, konuşup dertleşmek ve iş yapmak için dosta, başka insanlara gereksinimleri vardır: "Eğer benden başınız daraldıysa, ben giderim." Padişahın kızı: "Senden niye sıkılalım? Can canın yoldaşıdır." (Ü. Kaftancıoğlu)
- Çalışan dağ aşmış, çalışmayan yol şaşmış (Çalışkan dağları aşar, tembel düz yolda şaşar): Çalışkan insan girdiği işi mutlaka tamamlar, zor işlerin üstesinden gelir; tembel insan ise yarıda bırakır, hatta eline yüzüne bulaştırır.
- Çamura düşene yol gösteren çok olur: İnsan tedbirsizlik yüzünden bir çıkmaza girince, çoğu kişi akıl vermeye çalışır.
- Çocukla çıkma yola, düşersen güler, düşerse ağlar: Çocukların başkalarının düştüğü durumlarda genellikle eğlenirken kendileri zarar gördüğünde de ağladıklarını ve bu durumun önemli bir yolculuk sırasında ebeveynlerine üzüntü ve zorluk yaşatabileceğini anlatır.
- Çocuklu avrat, sıpalı eşek ile yola gidilmez (Çocuklu karı, eşekli dayı ile yola çıkma): Kucağında çocuklu kadınla yola çıkılırsa yolculuk sıkıntılı ve bunaltıcı hale gelebilir.
- Dağ çalısız kalmaz, yol kenarı dikensiz olmaz (Dağ çalısız, yol delisiz olmaz): Doğal ortamların veya yaşamın zorluklarından kaçınılamayacağını ifade eder. Dağlar doğal olarak çalılık ve bitki örtüsüyle kaplıdır; yol kenarları ise genellikle dikenli bitkilerle doludur. Bu atasözü, hayatta karşılaşılan zorlukların ve sorunların kaçınılmaz olduğunu vurgular.
- Dağ ne kadar yüce olsa yol üstünden aşar*: Yenilmesi olanaksız gibi görünen zorlukların da bir çözüm yolu vardır.
- Dağdan aşmaz yol olmaz, başa gelmez hal olmaz: İnsanoğlunun üstesinden gelemeyeceği sorun yoktur. Aynı şekilde hayatta insanın başına her iş gelebilir. Aklından bile geçirmediği bir felakete uğrayabilir.
- Danışan dağı aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış*: Bilmediği şeyi bir bilene soran, en zor işlerin bile üstesinden gelir; sormayan ise güçlükler içinde yuvarlanır gider.
- Deli ile (Cahil ile) çıkma yola, başına getirir (türlü) bela*: Deli, kendisiyle arkadaşlık edenin başına çeşit çeşit dert açar.
- Dertli olan dertten anlar, eğri olan yoldan kayar: Dertli olan kişi kendi durumuna düşmüş kimselerin üzüntüsünü iyi bilir. Cahil ve açgözlü kimseler de kötü işler yapmaya kolay alışırlar.
- Deve ağır gider, amma yol alır: Tedbirli kişi işini yavaş yavaş az az yapar, ama hatasız ve devamlı yapar.
- Doğru yol usandırır ama sonu selamettir: Doğru yolda ilerlemek bazen sabır ve azim gerektirir, çünkü dürüst olmak her zaman en kolay yol değildir. Ancak bu yolun sonunda kişinin iç huzuru bulacağı, güvenlik ve refah içinde olacağı vurgulanır.
- Doğru yolda düşen çabuk kalkar: Dürüst ve doğru bir yolda ilerleyen kişilerin karşılaştıkları zorlukları ve engelleri daha hızlı aşacaklarını ifade eder. Dürüst ve doğru davranışların, kişinin hayatında sağlam ve güvenilir bir temel oluşturduğunu ve bu temelin, kişinin zor durumlarla başa çıkmasını kolaylaştırdığını vurgular.
- Doğru yolda yürüyen yorulmaz: Dürüstlük ve doğrulukla hareket eden insanların, içlerindeki güçlü motivasyon ve inançlarıyla, yolculuklarında dayanıklı olduklarını ve zorlukları aşabileceklerini vurgular. Doğru yolda olmak, insanın ruhsal ve fiziksel olarak daha az yorulmasını sağlar çünkü bu durumda iç huzur ve kararlılık vardır.
- Dost, bizi iyi yola öğütleyendir: İyi arkadaş insana iyi şeyler öğretir, hatalarını gösterir ve doğru yola sevkeder.
- Dost, dosta mal bağışlamaz, fakat doğru yolu gösterir: Dostlar dostlarına maddi destek sağlamaktan ziyade, manevi destek olurlar ve doğru yolda ilerlemelerini sağlarlar.
- Dost yoluna post olmalı: Arkadaşlara, dostlara yardım için gerekli olan hiçbir şeyden kaçınılmamalıdır, gerekli fedakarlıklar yapılmalıdır.
- Düşene yol gösteren çok olur: İnsan bir sıkıntıya düştüğü zaman akıl veren çok olur, ama yardım etmeye kimse yanaşmaz.
- Eğri büğrü gidersin, yolun meyhane besbelli: Alkol bağımlısı kişilerin tavır ve davranışlarıyla bağımlılıklarını ele verdiklerini anlatır. Kişinin alışkanlıkları ve yaşam tarzı, dışarıdan bakıldığında açıkça anlaşılır hale gelir.
- Elmanın dibi göl, armudun dibi yol (olmalı)*:
- Elma ağacı sulak yerde, armut ağacı ulaşılabilecek yerde olmalı.
- Her kişi ve olay özelliğine göre ayrı bir davranış gerektirir.
- Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer*: Kendini bir erkeğe beğendirmek isteyen kadın, ona güzel yemekler hazırlamalıdır.
- Erken kalkan yol alır, er evlenen döl alır*: Yapacakları işe erken başlayanlar kazançlı çıkarlar.
- Erken yola çıkan çabuk döner: Bir işe erkenden başlayan kişinin işini daha hızlı tamamlayacağını ifade eder. Zamanında hareket eden kişi, gecikmeden ve sorunsuz bir şekilde işini bitirir.
- Eski kurt yolunu şaşırmaz: Hayatı boyunca birçok deneyim geçirmiş kimse kolay kolay yanılmaz.
- Eşeği yoldan çıkaran sıpanın oynaması*: Çocuklarının düzensiz davranışı, anne babayı rahatsız eder (sıpa: Eşek yavrusu).
- Eşek (eşkin) eve gelmiş, yorga yolda kalmış*: Düzenli ve sürekli çalışan güçsüz kimse, düzensiz ve süreksiz çalışan güçlü kimseden daha başarılı olur (eşkin: Atın dörtnal ile tırıs arasındaki hızlı yürüyüşü veya böyle yürüyen at, yorga: Binicisini sarsmayan hayvan yürüyüşlerinden biri veya böyle yürüyen hayvan).
- Evvel yoldaş, sonra yol: İnsan bir işe kalkışırken beraber olacağı arkadaşını çok iyi seçmelidir.
- Gönülden gönüle (kalpten kalbe) yol vardır*: Birbirine gönülden bağlı, birbirini kalpten seven iki insandan biri öteki için ne düşünüyorsa o da beriki için aynı şeyi düşünür.
- Hak yoluna vermeyiz bir mangır, şeytan yoluna gider tangır tangır: İnsanların hayırlı işlere para harcamakta cimri davrandıklarını, ancak kötü veya yanlış işlere kolayca para harcayabildiklerini ifade eder.
- Hak yolunu bırakma (Hak yolundan çıkma): İnsan hiç bir zaman dürüstlükten, doğruluktan ayrılmamalıdır. Aksi halde bunun zararını yine kendi çeker. Oysa dürüst insan her zaman dürüstlüğün karşılığını görür.
- Halep yolunda deve izi mi ararsın? (Halep yolunda deve izi sayar): Sonuç alınamayacak akılsızca işlerle uğraşanlar için söylenen bir atasözü.
- Hâl hâlin yoldaşıdır*: Aynı durumdaki kimseler, birbirlerini başkalarından daha iyi anlarlar.
- Her yol bostan kenarından geçmez: Her durumun veya hedefin aynı kolaylıkla ulaşılabilir olmadığını ifade eder. Farklı yolların farklı zorlukları ve koşulları vardır; bu nedenle başarı için farklı stratejiler geliştirmek önemlidir.
- Herkesin ettiği yoluna gelir*: Bir kimse başkasına kötülük yaparsa aynı şey kendi başına da gelir.
- Herkesle arkadaş olma, bilmedikle yola çıkma: Huyunu öğrenmeden kimseyle arkadaşlık kurma, tanımadığın kimselerle bir işe girişme.
- İlim ehli cahili yola getirir: Bilgi ve eğitim sahibi kişilerin bilgisiz veya cehalet içinde olanları doğru yola yönlendirme kapasitesine sahip olduğunu ifade eder. Bilgili kişiler, cehaletten kaynaklanan yanlışları düzeltebilir ve insanları doğru yolda ilerlemelerine yardımcı olabilirler.
- İnsanın altından atını alırlar amma yolunu alamazlar: Kişinin sahip olduğu olanakların veya imkanların alınabileceğini, ancak kişinin yolunu, hedeflerini veya kararlarını etkileyemeyeceklerini ifade eder.
- İyi arkadaş uzun yolu kısaltır: İyi bir arkadaşın, zor veya uzun bir yolculuğu ya da süreçleri daha katlanılabilir ve keyifli hale getireceğini ifade eder.
- İt ürümekle kervan yolundan kalmaz: Eleştirilerin veya olumsuz yorumların, ilerlemeyi durduramayacağını ifade eder. Bir amaç uğruna yola çıkanlar, dışarıdan gelen olumsuzluklara rağmen hedeflerine devam ederler.
- Kalbin yolu (Kalbe giden yol) mideden geçer*: Sevgisi kazanılmak istenen kimseye güzel yemekler sunulmalı.
- Kalpten kalbe yol vardır*: Birbirini seven iki gönül birbiri için aynı şeyleri düşünür ve hayal eder.
- Kendini yorulmuş bilirsen yoldaşını ölmüş bil: Kişinin yolculuk veya iş sırasında yorgun düştüğünde, birlikte yola çıktığı kişilerin daha da zor durumda olabileceğini ifade eder. Ortak bir işte ya da zorlu bir yolculukta, herkesin birbirine destek olması gerektiğini vurgular.
- Kestirme yoldan giden çok dolaşır: Aceleci davranmanın hata yapma olasılığını artırdığını, dolayısıyla işleri hızlı bitirme çabasının çoğu zaman beklenenden daha fazla zaman kaybına yol açabileceğini ifade eder.
- Kılavuza yol gösterme: Bir işi ustalıkla yapan kişiye müdahale etmenin gereksiz olduğunu anlatır. Uzman birine akıl vermek, hem anlamsız hem de ters sonuçlar doğurabilir.
- Kılavuzsuz yola çıkan yolunu şaşırır: Rehberlik olmadan hareket eden kişinin hata yapma olasılığının yüksek olduğunu ifade eder. Deneyim ve bilgi sahibi birinin yardımı, yolculuğu daha güvenli ve başarılı hale getirir.
- Kış havasına bakıp yola çıkma, yaz havasına bakıp yolundan kalma: Olumsuz hava koşullarına göre tedbirli olunması ve kötü hava şartlarında yola çıkılmaması gerektiğini, ancak güzel havalara da aldanıp sorumlulukların ihmal edilmemesi gerektiğini ifade eder. Hava koşullarının yaşam üzerindeki etkilerine dikkat çekerken, temkinli ve sorumlu davranmanın önemini vurgular.
- Kışın ekmeksiz, yazın gömleksiz yola çıkma: Herhangi bir işe veya yolculuğa başlarken gerekli hazırlıkları yapmanın önemini ifade eder. Eksiksiz ve uygun şekilde hazırlanmadan yola çıkmak, zorluklara neden olabilir.
- Kör köre yol gösterse (kılavuzluk etse), ikisi de kuyuya düşer: Tecrübesiz bir kişinin başka bir tecrübesizden yardım almasının felakete yol açacağını ifade eder. Bilgisiz birine danışmak, hem danışanı hem de rehberi başarısızlığa sürükler.
- Mevla diyen yolda kalmaz: İnanç ve tevekkül ile yola çıkanların zorluklarla karşılaşsalar bile ilerlemeye devam edeceğini ifade eder. Allah'a güvenenler, sonunda hedeflerine ulaşma yolunda destek bulurlar.
- Nevalesiz gemiye binilmez, azıksız yola çıkılmaz: Hazırlıksız ve eksik bir şekilde yola çıkmanın tehlikelerini ifade eder. Herhangi bir işe girişmeden önce gerekli hazırlıkları yapmak, başarı için şarttır; aksi halde zor durumlarla karşılaşılabilir.
- Ölü ile düğün yolda kalmaz: Bazı olayların veya işlerin engellenemeyecek kadar kesin olduğunu ve mutlaka gerçekleşeceğini anlatır.
- Paran varsa cümle alem kulun, paran yoksa tımarhane yolun* [Varsa (var mı) pulun, herkes kulun; yoksa (yok mu) pulun, dardır yolun]: Zengin olana herkes ilgi gösterir, yoksul olana kimse ilgi göstermez, böyleleri aklını bile kaçırabilir.
- Refikin iyisi ile uzun yol yoktur: İnsan halden anlayan vefakar dostlara sahip olursa hiçbir zaman zorda kalmaz.
- Sabır maksadın en kestirme yoludur: Bir amaca ulaşmanın en önemli kuralı sabırlı olmaktır.
- Sıçan geçer yol olur* (Sıçanın geçtiğini aramam, amma yol olur kalır): Bir iş için kötü bir yol açılırsa artık herkes o yolu tutar.
- Su aka aka yolunu bulur: Suyun engelleri aşarak her zaman bir yol bulabileceğini, insanların da zorluklarla karşılaştığında dayanıklı olmaları ve çözüm bulmaları gerektiğini vurgular.
- Su testisi su yolunda kırılır*: İnsan hangi yolda savaşım veriyorsa o yolda kazaya uğrar.
- Su yolunu bilir (Su yatağını bulur*): Bir şeyi yapma isteği ve gücü bulunan kimse, uygun bir çalışma yönü ve alanı bulur.
- Şeytana uyup yolundan kalma, her yüze güleni dost olur sanma: Kurnaz, sahtekar kişiler kandıracakları kimseye önce dostça yaklaşırlar. Bu yüzden her yüzümüze gülen kişiye güvenip aldanmamalıyız.
- Tamah insanı yarı yolda kor: Aşırı hırsın veya açgözlülüğün insanı başarısızlığa sürükleyebileceğini ifade eder. Gereksiz yere daha fazlasını istemek, hedefe ulaşmadan önce kişinin dengesini bozabilir.
- Uyumakla yol alınmaz: Başarılı olmak, hedefe ulaşmak veya ilerleme kaydetmek için aktif ve çalışkan olmak gerektiğini ifade eder.
- Yaz diye yola çıkarsan kışı gözüne al: Bir işin veya planın sadece olumlu yönlerine odaklanmanın yeterli olmadığını, olası zorlukları da göz önünde bulundurmanız gerektiğini ifade eder. Her duruma hazırlıklı olmak, başarı için önemlidir.
- Yazın azıksız, kışın yağmurluksuz yola çıkma: Herhangi bir işe koyulmadan veya yolculuğa çıkmadan önce mevsimine göre gerekli hazırlıkları yapmanın önemini ifade eder. Yazın yiyeceksiz ve kışın yağmurluksuz yola çıkmak, zorluklarla karşılaşma riskini artırır.
- Yedi adım yolun, bir yudum suyun hakkı vardır*: İki insanın tanışıp kaynaşması ve aralarında bir dostluk bağı oluşması için özel bir kurala, yola, yönteme gerek yoktur, kısa bir yolculuk, küçük bir ikram bile bu yakınlığı sağlayabilir.
- Yürüyen yiğide yol mu dayanır?: Kararlı ve güçlü bir kişinin önündeki engellerin dayanamayacağını ifade eder. Azimli ve cesur bir insan, zorlukları aşmakta tereddüt etmez.
- Yürüyen yol alır, yürümeyen yolda kalır: Çalışkan, yetenekli kişi işinde çabuk ilerler, tembel kişiler ise ya geç bitirir, ya da yarıda bırakırlar.
- Zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz ovada yolunu şaşırır* (Zenginin kağnısı dağdan aşar, fakirin eşeği düz yolda şaşar): Zengin, parasının gücüyle en büyük engelleri aşar. Fakir en basit durumlarda bile çaresiz kalır, şaşkına döner.
Yol ile ilgili birleşik kelimeler
- Yol ağzı:
- Bir yolun başka yollarla kesiştiği yer: Bir dört yol ağzında durdu, geldiği yön dâhil her yöne bakındı. (K. Tolga)
- Bir yolun başlangıcı
- Yol ayrımı:
- Yolların birbirinden ayrıldığı yer, kavşak: Cennete veya cehenneme giden yol ayrımında bulunuyoruz şimdi. (A. Hüsrevoğlu)
- (mecazi) İnsanlar arası ilişkilerin sonlandığı nokta: Bazen hayatımızın sonuna kadar birlikte olacağını sandığımız kişilerle bir yol ayrımında kopar ve yola başkalarıyla devam ederiz. (D. Yumru)
- Yol boyu: Yolun uzunluğunca olan yer: Sağlı sollu dükkânlar, yol boyu uzayıp giden ıhlamurların uzun dalları altındaki gölgelerdeydi. (M. Muradi)
- Yol eri: Bir tarikata girmiş olan kimse, salik: Gafil olma yol eri yolda gerek ey Yahya / Aşk yolunda ölüm aşıka vuslat gibidir (Yahya Bey)
- Yol erkan: Davranış kuralları: Gençlerin çoğu dininden uzaklaştı. Yol - erkan, iyi - kötü, büyük - küçük bilmiyorlar. (M. Seyirci)
- Yol evladı: Bir tarikat şeyhinin tarikata aldığı kimse: Atatürk, (...) Nur Baba'dan nasib almış ve onun yol evladı olmuş olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nu buldurup o geceki toplantıya getirmelerini emretmiş. (Türk kültürü)
- Yol geçen hanı: Girip çıkanı çok ve belirsiz olan yer: Yol geçen hanı zaten burası, emniyetli değil. (K. Berkkan)
- Yol haritası:
- (askeri terim) İzlenecek yolları ve yol civarındaki askeri önem taşıyan yerleri gösteren harita.
- (mecazi) Belirli bir konuda amaca ulaşmak için yapılması gereken işler bütünü: "Başarının yol haritası"nı bana sorarlarken, üretken hayata atılmadan önceki endişelerini dile getiriyorlar. (İ. Atalon)
- Yol parası:
- Yolculuk sırasında harcanmak için ayrılmış para: Adam, ona yol parası verip gönderdi. (N. Gazioğlu)
- Yolların yapılması için toplanan vergi.
- Yol uğrağı (Yol üstü): Yanından yol geçen: Şam yolunda bir takım hanlar, kervansaraylar vardır ki, yol uğrağı yerlerde kurulan bu konak yerlerine yolcular uğrarlar, eşyalarıyla barınırlar. (B. Bozgeyik)
- Yol yordam: Davranış ya da yapış kuralları: Budalanın biri de ondan kızıyorum ona, hiç yol yordam bilmiyor!
- Yol yorgunu: Yolculuktan geldiği için yorulmuş kimse: Bunları uzun uzun konuşuruz. Yol yorgunusundur şimdi. Bu gece misafirhanemizde misafirimiz olursun. (Y. Akkaya)
- Yolu açık: Önünde engel olmayan: Tevekkül edenin yolu açık olur
- Yoluna: Uğruna: Canını aşk yoluna vermeyene âşık denir mi? Gayret kanadını açıp Sevgili'den yana uçmayana âşık denir mi? (M. N. Bursalı)
- Yolunca: Gerektiği şekilde: Yol nedir ki yolunca gidene? Geldiği, gittiği ve gideceği yeri bilene. (M. Uslu)
- Yolunda:
- Gerektiği gibi, uygun, düzgün: Şimdilik yolundaydı her şey... (S. Demiral)
- Uğrunda: Allah'a karşı gelmekten sakının, O'na yaklaşmaya vesile arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz. (Maide Suresinden)
- Tarzında: "Kadına hakaret ediyorsunuz; ayıptır!" yolunda sözlerle müdahale etmiş... (R. N. Güntekin)
- Yoluyla:
- Yolundan geçerek: Padişahlar kılıç kuşanmaya kara yoluyla gittikleri gibi deniz yoluyla da giderlerdi. (D. Alikılıç)
- Aracılığıyla, vasıtasıyla: Kültürel birikimin bir kuşaktan diğerine aktarılabilmesi eğitim yoluyla gerçekleşmektedir. (M. Hesapçıoğlu)
- Yöntem ve usulüne uygun olarak: O her işini yoluyla yapar.
Soru ve Yorumlar: 2
Soru/Yorum Formu
»