![]() |
Uzun yol |
- Bir yere gitmek için üzerinden ya da içinden geçilen yer, tarik: Karayolu, demiryolu, denizyolu, havayolu vb.
- Karada bu amaç için açılan geçecek yer: Yeni yollar yapılıyor. Köy yolu, asfalt yol vb.
- İçinden ya da üstünden herhangi bir şeyin geçtiği, aktığı yer: Su yolu, çay yolu vb.
- Yolculuk: Yola çıkmak, yola düzülmek.
- Gidiş ya da çalışma çabukluğu, hız: Tam yol ileri.
- Araç, çare: Birine yol göstermek. Bir yolunu bulmak.
- Düzen gereken durum, nizam: Bu çocuk yola gelmez. İşleri yoluna sokmak.
- Davranış, davranış biçimi, tutum: Tuttuğu yolun sonu yok.
- Oluş, yapılış, gidiş, minval: Olaylar bu yolda gelişti. Bu yolda birkaç yazı okumalı.
- Uyulan sistem, usul: Eğitim ve öğretimde tutulan yol.
- Amaç, uğur, maksat: Bu yolda neler feda ettim.
- Çizgi gibi ensiz ve uzun iz: Kumaşın yolları.
- Kez, defa: Bir yol bize uğrasaydınız.
- (anatomi) Vücuttaki çeşitli kanallara verilen ad: Dışkulak yolu.
- Büyük tren istasyonlarında trenlerin yanaştığı demiryolları hatlarından her biri: Toros ekspresi beş dakika sonra üçüncü yola girecektir.
İlgili birleşik kelime ve fiiller
- Yol evladı: Bir tarikat şeyhinin tarikata aldığı kimse.
- Yol gitmek: Yolda ilerlemek.
- Yol göstermek:
- Yolu bilmeyene tarif etmek.
- (müzik) Bir uzun havaya uygun perdeden başlanabilmesi için sazla öncülük etmek.
- Yol haritası: (askeri terim) İzlenecek yolları ve yol civarındaki askeri önem taşıyan yerleri gösteren harita.
- Yol kesmek: (denizcilik) Herhangi bir manevrayla geminin hızını azaltmak.
- Yol parası:
- Yolculuk sırasında harcanmak için ayrılmış para.
- Yolların yapılması için toplanan vergi.
- Yol uğrağı (üstü): Yanından yol geçen.
- Yol yorgunluğu: Yolculuktan sonra duyulan yorgunluk.
- Yol yürümek: Yolda gitmek.
- Yola gitmek: Yolculuk etmek.
- Yolu açık: Önünde engel olmayan.
- Yolu açmak: Geçmeyi ya da gitmeyi önleyen engelleri ortadan kaldırmak.
- Yoluna: Uğruna.
- Yolundan döndürmek: Gitmeyi, devam etmeyi engellemek.
- Yolunu kaybetmek: Hangi yoldan gideceğini bilememek.
- Yoluyla:
- Yolundan geçerek.
- Aracılığıyla, vasıtasıyla.
- Yöntem ve usulüne uygun olarak: O her işini yoluyla yapar.
İlgili deyimler ve anlamları
İçinde "yol" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:
- (Bir şeye) Yol açmak: Bir olayın nedeni olmak.
- Yol almak: Belli bir amaç doğrultusunda belli bir plana göre mesafe kat etmek.
- Yol aramak: Çare aramak.
- Yol boyu: Yolun uzunluğunca olan yer.
- Yol bulmak: Çare bulmak.
- Yor erkan: Davranış kuralları.
- (Bir yeri) Yol etmek: O yere sık sık gitmek.
- Yol geçen hanı: (deyiminin anlamı) Girip çıkanı çok ve belirsiz olan yer: Yol geçen hanı zaten burası, emniyetli değil. (K. Berkkan)
- Yol görünmek: Yola çıkmak gerektiği anlaşılmak.
- Yol göstermek: Akıl vererek yardımda bulunmak.
- Yol iz bilmek: Görgüsü olup nasıl davranılacağını bilmek.
- Yol kesmek (yol vurmak): Soymak için tenhada birinin karşısına çıkmak: "Sen bahadır bir yiğitsin, yol kesmek sana yakışmaz, senin için Pâdişah'tan bir şey isteyelim" (E. Subaşı)
- Yol şaşmak: Yol çatallaşıp karışmak.
- Yol tepmek: Uzun yol yürümek.
- Yol tutmak:
- Kendine göre bir yaşama düzeni içinde olmak.
- Bir yoldan kimseyi geçirmeyecek biçimde düzen kurmak.
- Yol vermek:
- Geçmesine izin vermek.
- (Makineyi, motoru) Çalıştırmak.
- Birini işten çıkarmak.
- Yol yakınken: Gecikerek elverişsiz sonuç olanağı doğmadan, sezilen veya beliren kötü duruma düşmeden: Delikanlı yol yakınken vazgeçmeyi düşündü; böyle belirsiz bir maceraya tek başına atılmamalıydı. (K. Tolga)
- Yol yordam: Davranış ya da yapış kuralları.
- Yola çıkmak: Bir yere varmak üzere bulunduğu yerden ayrılmak.
- (Aynı, bir) Yola çıkmak: Aynı sonuca varmak.
- Yola düşmek: Yola çıkmak, yol almaya başlamak.
- Yola düzülmek (koyulmak): Gidilecek yere doğru yola çıkmak.
- Yola gelmek: Akla uygun duruma girmek, düzelmek: Aleme, yüz yirmi dört bin peygamber geldi, kâfirler bunları görüp, yola geldi de bu köpek ve kâfir nefis asla doğru yola gelmedi. (Ş. F. Attar)
- (Birini) Yola getirmek: Uslandırmak, düzeltmek.
- Yola revan olmak: (Eskiden) Yola çıkmak.
- ... yola sapmak: Belli bir yaşayış biçimi benimsemek: Kötü yola sapmak.
- Yola vurmak: (halk dilinde) Yolcu etmek.
- Yola yatmak: Yola gelmek: Birden kabarırsın, sonra yola yatarsın (İlgili cümle kaynağı: H. R. Gürpınar).
- Yoldan çıkmak:
- Kötü yola sapmak.
- Doğrudan ayrılmak, azmak: Allah'ın emrine karşı gelerek fasık oldu, yoldan çıktı. (M. Akar)
- Yollara dökülmek: Kalabalık halinde yola çıkmak.
- Yollara düşmek: Bir şeyi aramak için yollarda dolaşmak: Sonunda tacını tahtını, zevkini eğlencesini bırakıp yollara düştü... (Y. Bahadıroğlu)
- Yollarda kalmak: Varacağı yere vaktinde gidememek.
- Yolları ayrılmak: İki kişi ya da iki grup için görüş farkı belirmek, ayrı yönlere sapmak.
- Yolu almak: Yolun sonuna varmak.
- (Bir yere) Yolu düşmek:
- O yerden geçmesi gerekmek: Yolum düştü buraya, selam vermeden gitmek istemedim. (N. Sönmez)
- Sırası gelmek.
- Yolu tutmak: Yoldan kimseyi geçirmeyecek bir düzenleme yapmak: Polis yolu tutmuş.
- Yolun açık olsun: Yolculara söylenen iyi bir dilek sözü.
- ... yolun yolcusu: Kötü bir yolda olan: O yolun yolcusu. Aynı yolun yolcusu.
- (Birinin) Yoluna bakmak: Beklemek.
- Yoluna çıkmak:
- Karşılamaya gitmek.
- Engel olmak için karşısına çıkmak.
- Yoluna girmek: Düzene girmek, olumlu bir duruma girmek.
- Yoluna koymak: Bir şeye gereken düzeni vermek.
- (Bir şeyin) Yolunu açmak: Öncülük etmek.
- (Birinin) Yolunu beklemek: Gurbetteki birinin gelmesini beklemek: Beri tarafta Hüsrev, işinden, gücünden kalmış, gönlü, yârinin yolunu bekliyordu. (N. Ganjavi)
- Yolunu bulmak:
- Bir kişi, amacına ulaşmak için gereken uygun çalışma biçimini bulmuş olmak: Nasıl olsa, biz bir yolunu bulur, yaşamaya devam ederiz. (H. Adıgüzel)
- Bir iş yapmanın kolayını bulmak: Problemi çözmenin başka bir yolunu bulmuş.
- (argo) Uygun olmayan yollardan para kazanmak: Bu arada kendisi de yolunu buluyordu tabi. (K. T. Yıldız)
- (Birinin) Yolunu kesmek: Bir şey yapmak için yolda karşısına çıkmak.
- Yolunu sapıtmak: Doğru yoldan ayrılmak, kötü yola sapmak.
- Yolunu şaşırmak: Yanlış yola sapmak.
- (Bir işin) Yolunu yapmak: O işi olanaklı kılmak: Sami gelirse onunla kalmak için şimdiden yolunu yapıyordu. (N. Elver)
İlgili atasözleri ve anlamları
İçinde "yol" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
- Yol bilen kervana katılmaz: Bir işi kendi başına yapabilecek olan, başkalarının yardımına gerek duymaz.
- Yol ile (yoldan) giden yorulmaz: Bir işi yoluyla, yöntemiyle yapan kolay yapar.
- Yol sormakla bulunur (Sora sora Bağdat bulunur): (atasözünün anlamı) Bir işte izlenecek doğru yol, bilenlerden sorulmakla öğrenilir. → Sora sora Bağdat bulunur.
- Yol yürümekle, borç ödemekle (vermekle) tükenir (biter): Nasıl yol yürümekle, borç ödemekle bitirilirse, bir işi başarmak için de sürekli olarak çalışmak gerekir.
- Yoldan kal, yoldaştan kalma: Yolculukta arkadaş çok önemlidir. İnsan, iyi bir arkadaşla yolculuk yapmak için gerekirse yolculuğunu geri bırakmalıdır.
Soru ve Yorumlar: 2
Soru/Yorum Gönder