öz (I)
- Herkesin "ben" derken anlattığı tinsel varlık, kendi, kişi, nefis, zat.
- (mecazi) Bir şeyin temel öğesi, künh, zübde: Yazının özü.
- (botanik) Bitkilerin kök, gövde ve dallarının boydan boya ortasında bulunan hafif, gevrek ve çoğu yumuşakça bölüm.
- Buğday, mısır gibi tanelerin iç bölümü.
- İç: Az bir aşk lekesi vardır özümde, Verseler dünyayı yoktur gözümde (İ. Özmel)
- Çıbanların içinde ölmüş dokudan oluşan irinle birlikte çıkan parça.
- (felsefe) Bir şeyi o şey yapan, öyle oluşunu sağlayan, bir varlığın yapısını kuran şey; kalıcı, değişmez olan, gelip geçici olmayan, her zaman var olmakta olan varlık.
- (felsefe) Kendinde varlık.
- (edebiyat) → İçerik.
öz (II)
- Gerçek: Onun öz babası kim?
- İçine, arılığını saflığını bozacak hiçbir şey karışmamış olan: Öz süt, öz bal.
- Bir şeyin en kuvvetli, kıvamlı bölümü: Meyve özü.
öz (III)
- Dere, çay.
- Küçük akarsu, sulak yer.
İlgili atasözü deyimler ve anlamları
İçinde "öz (I)" kelimesi geçen atasözü deyimler ve açıklamaları:
- Özü sözü bir: Düşündüğü gibi davranan, düşündüğünü açık açık söyleyen kimse.
- Özü sözü sağlam olmak: (deyiminin anlamı) Güvenilir yaratılışta olmak.
- Öz ağlamayınca göz ağlamaz: (atasözünün anlamı) Üzüntü, insanın yüreğini yakmadıkça gözden yaş akmaz.
Soru/Yorum Gönder