Yemek yemek |
yemek (I)
- Yemek yeme, karın doyurma işi: Üç öğün yemek yemek lazım.
- Yenmek için pişirilip hazırlanmış yiyecek: Sulu yemek. Sebze yemeği. Et yemeği. Yemek yapmak. Yemek pişirmek.
- Davet ederek yemekle ağırlamak işi: Yemeğe çağırmak. Dün geceki yemekte seni göremedim.
yemek (II)
- Ağızda çiğneyip yutmak: Ekmek yemek. Et yemek.
- Harcamak: Babasından kalan mirası bir yılda yedi.
- Aşındırmak, kemirmek: Asitler, metali yer.
- Isırmak: Sivrisinekler her yerini yedi. Güve kazakları yemiş.
- (Hoşa gitmeyen şeylere) Uğramak: Yağmur yemek. Ceza yemek. Dayak yemek.
- Hakkı olmayan ve kendisine yasak edilmiş bir şeyi kabul etmek: Rüşvet yemek. Haram yemek.
- Birine alacağını vermemek: Bin liramı yedi.
- Biri kendisi için başkasına para harcatmak: Akrabaları bütün parasını yediler.
- Harcanmak, sarf edilmek, kullanılmak: Bu tahtalar çok boya yiyor.
- (Söz için) Geri almak, tersini söylemek: Sonunda sözünü yedi. Ben sözümü yemem.
Yemek ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "yemek" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
( atasözlerine geç )- Ye kürküm ye!: (deyiminin anlamı) Birinin giyimine kuşamına bakılarak kendisine değer verildiği anlatılırken topluluğun yanlış bir davranışına işaret için söylenir: "Bu dünya ye kürküm ye dünyası. İş aramaya giderken üstün başın dökülüyorsa kapıdan bile almıyorlar kızım!" dedi. (Ü. Burhan)
- Ye ye bitmez: Yemekle tükenmez, çok bol: Kocaman pastaya ne demeli. Ye ye bitmez. (F. Turanalp)
- Yedi kaçtı: Yemek yer yemez giden kimseler için söylenir: "Herkese afiyet olsun, yedi kaçtı gibi olmasın ama, ben gidip Gülnaz'a bakayım." (D. Duman)
- Yediği ekmek gibi bilmek: Çok iyi bilmek: Yediği ekmek gibi biliyordu bunu, içtiği su gibi biliyordu, içine çektiği hava gibi, adı gibi... (C. Tuncer)
- Yediği naneye (herzeye) bak!: Yaptığı münasebetsizliğe bak!: Görmüyor musun yahu, adam beni açıkça tehdit ediyor, şantaj yapıyor bana..? Yediği naneye bak sen edepsizin! (K. Tahir)
- Yediği önünde yemediği ardında: Bolluk içinde yaşıyor, dilediği her şeye sahip: Hizmetçileri emrinde, yediği önünde yemediği ardında, fakirlikte bile ziyafetten ziyafete koşuyor. (A. Arca)
- Yedikleri içtikleri ayrı gitmemek: Her zaman bir arada olmak ve sıkı ilişki içinde bulunmak: Birbirlerini çok seviyorlar, ayrı duramıyor, sürekli birlikte geziyorlardı... Yedikleri, içtikleri ayrı gitmez, hatta giydikleri giysilerin renkleri bile nerdeyse aynıydı. (M. Karabaş)
- Yedirip içirmek: Beslemek: Peygamberimiz çocuğu aldı, evine götürdü. Yedirip içirdi, üstünü başını giydirdi. (S. Z. Meriç)
- Yeme de yanında yat: Çok lezzetli yemek ya da çok hoş şeyler için söylenen söz: Soğan yahninin yanında kırmızı biberli lahana turşusu da vardı. Of, yeme de yanında yat! Neden yemeden yatayım ki önce yer sonra yatarım (A. Tekin).Yemek ve yol da iş yerinden oldu muydu; yeme de yanında yat, mis... (Y. Ünal)
- Yemeden içmeden: Hiç vakit geçirmeden, hemen: Gördün mü arkadaşını? Söylediklerini yemeden içmeden Ahmet'e yetiştirmiş... (H. F. Gözler)
- Yemeden içmeden kesilmek: Büyük bir üzüntü sonucu yiyemez, içemez duruma gelmek, iştahı kesilmek: Öyle ki, yemeden içmeden kesildi, gelgelelim karşılıksız bir sevda... (K. Kalay)
- Yemedik nane bırakmamak: Her türlü münasebetsiz, yakışıksız işleri yapmak: Bu derneğin başındayken yenmedik nane bırakmayan onlar değiller miydi? (İlgili cümle kaynağı: N. Muallimoğlu)
- Yemeği (ocağa) vurmak: Yemeği pişmek üzere ocağa koymak: Her zamanki gibi ocağa yemeği vurdu. Çamaşırları yıkadı. (K. Bilbaşar)
- Yemek çıkarmak: Ağırlamak için yemek sunmak: Kendilerine alâka gösterdi ve yemek çıkardı. (N. F. Kısakürek)
- Yemek seçmek: Bazı yemekleri sevmemek: Başkaları bunu da bulamıyor, bizimki yemek seçiyor. (D. Egece)
- Yemek vermek: Konukları yemeğe çağırmak: Sene sonunda öğrencilerine evinde yemek verdi. (M. L. Arslan)
- Yemek yemek: Karnını doyurmak: O eve gelir gelmez yemek yedi. (A. Akpınar)
- Yemezler: (argo) "Bende kanacak göz var mı?" "Beni kandıramazlar" anlamlarında kullanılır: Beni odamdan çıkartıp inadımı kırmak için yaptı, biliyorum. Ama yemezler. (G. Boralıoğlu)
- Yersen: İnanacak yeri olmayan şeyler için "eğer inanırsan" anlamında söylenir: Maalesef birde bu tür durumların demokratik bir unsur gibi yansıtılması "Ki yersen tabi" (G. Doğan)
- Yenene içilene bakılmamak: Bir şey gidere önem verilmeden bol bol harcanmak: Bütün bu hayatın mahrumiyetleri pahasına elde edilmiş para ortaya dökülür, yenene içilene bakılmaz. (R. N. Güntekin)
- Yenilir yutulur gibi değil:
- Kendisiyle başa çıkılamayacak durumda olan: Bu adam öyle yenilir yutulur gibi değil.
- Çok ağır (söz): Söyledikleri yenilir yutulur gibi değil!
- Yiyecek gibi bakmak: Çok dikkatli bir şekilde ve kötü niyetle bakmak: Subayın karısı öbür kadına yiyecek gibi bakıyordu. Kızmıştı herhalde. (İ. Yalçın)
- Yiyim yeri etmek (yapmak): Bir yeri kendi çıkarına kullanmak: Bilakis içindekiler bal tabağı etrafında toplanan sinekler gibi partiyi yiyim yeri yapmışlar ve yiye yiye hâlâ bitirememişlerdir. (Türk parlamento tarihi)
- Yiyip bitirmek:
- Tüketmek: Kalan mirası çoktan yiyip bitirmişti. (İ. Selman)
- Onmaz duruma getirmek: Zaten savaş onları yiyip bitirmişti. (Y. Bahadıroğlu)
- Yiyip içmek: Karın doyurmak: Atından inip evine girdi. Yiyip içti. Bir müddet yatıp istirahat etti. (Y. Y. Hacib)
- Yiyorsa!: (argo) "Cesaret edebilirsen!" anlamında kullanılır: Yiyorsa, yüreğin varsa içeri sokma da göreyim. (V. Düzgün)
- Aklını peynir ekmekle yemiş: (alay) Şaşkınca ve akılsızca iş görenler için söylenir: "Aklını peynir ekmekle mi yedin sen, ölmek mi istiyorsun?" (D. Aksoy)
- Ayvayı yemek: (argo) Hiç kimsenin düşmek istemeyeceği kadar zor ve vahim bir duruma düşmeyi anlatır: Ayvayı yemeye örnek olarak bir askerin nöbette uyuması, bir öğrencinin evine devamsızlık kağıdı gelmesi, bir erkeğin eşini aldatırken yakalanması gösterilebilir. "Ayvayı yedin oğlum sen" şeklinde cümlelerde kullanılır.
- Baklava börek olsa yemem: Fazlasıyla tok olunduğunda söylenen bir deyim: Artık istemiyorum, kalsın, bundan sonra baklava börek olsa yemem. (M. E. Coşan)
- Baş yemek:
- (mecazi) Birinin ölümüne sebep olmak: Ne baş yedi, ne kan içti bu meydan! / Bu meydan âşıktan canını ister. (N. F. Kısakürek)
- (mecazi) Birinin işinden atılmasına veya güç bir duruma düşmesine yol açmak.
- (Birinin) Başını yemek: Ölmesine ya da çaresiz bir duruma düşmesine neden olmak: Nice masum insanların başını yemiş olan bir sinsi canavar... (T. S. Halman). Ne yazık ki kurduğu tuzak vezirin başını yemiş bulunuyordu... (E. Subaşı)
- Başının etini yemek: Dırdır ederek ya da direnerek birinden bir şey isteyip durmak: Evlenmek için babasının başının etini yiyor. (E. Sancaktar)
- Bir yiyip bin şükretmek: Kötü durumda olanlara bakarak kendi durumunun değerini bilmek: Ben zenginlere, kibarlara bakıyorum da bir yiyip bin şükür ediyorum. Üç gün evvel şu tarlanın öte tarafındaki tek mezarlıkta süslü, genç bir hanım yere kapanmış hüngür hüngür ağlıyordu. (S. Sezai)
- Birbirini yemek: İki veya daha çok kimse birbiriyle uğraşmak, birbirine kötülük etmek: Fikir birliği yok. Bunlar birbirini yiyor. Bunlardan hiçbir şey olmaz. (O. Çetinoğlu)
- Ceza yemek: Cezalandırılmak: Bedelini ağır ödedi. Ağır ceza yedi, büyük kayba uğradı. (Haşimoğlu)
- Çalım yemek: Futbolda çalım ile geçilmek: Rakibinden çalım yedi ama peşini bırakmadı.
- Çifte yemek: Hayvanın çiftesine maruz kalmak: Katırlardan birinin arkasındaki asker, yediği çifte yüzünden yaralanmıştı. (H. Alptekin)
- (Birini) Çiğ çiğ yemek: Birine elinden gelse çiğ çiğ yiyecek, yok edecek kadar büyük bir öfkesi ve düşmanlığı olmak: Kâzım çocuğun gözlerindeki öfkeyi görmüştü uzaktan. – Eline geçse çiğ çiğ yer adamı, dedi içinden. Sağ komaz onu. (M. Selahattin)
- Çoban köpeği gibi ne yer ne yedirir: Çok cimri kimseler için kullanılır: Sözgelimi, "çoban köpeği gibi ne yer ne yedirir" deyiminin kahramanı gibidir romandaki "Akkuş". Bilindiği gibi iyi çoban köpeği, kurdun yaraladığı veya sürüden ayrı düşmüş davarı katiyen bırakmaz, başında bekler, korur onu. Davar ölmüş olsa bile yemez. (M. Bayrak)
- Damga yemek: Hakkında kötü bir yargı verilmiş olmak: Doğrusu böyle bir damga yemek istemem.
- Darbe yemek:
- Gücü sarsılmak: Örgüt, büyük bir darbe yedi. (H. H. Yıldırım)
- Kötü, üzücü, olumsuz bir duruma maruz kalmak: Bir başkasından darbe yedi mi, insan kolay kolay kimseye itimat edemiyor. (T. Çetin)
- Dayak yemek: Dövülmek: Gidip kocalarını aldılar. Sopalarla geldiler. Bir güzel dayak yedik. Arabaya zor bindik. (N. Tavlaş)
- Dil otu yemek: Çok konuşmak: "Oğlum, sen dil otu mu yedin? Hiç susmuyorsun. Kapıyı aç hadi. Adamlar da ellerini zilde unuttu sanki, basıp duruyorlar." (Tevhid)
- Dilini kedi mi (fare mi) yedi?: "Neden konuşmuyorsun?" anlamında kullanılan bir deyim: Karısı hala cevap vermiyordu. "Ne oldu be hatun? Dilini kedi mi yedi?" dedi. (R. C. Ulunay)
- Dut yemiş bülbüle dönmek: Önce çok konuşurken sesi çıkmaz olmak, konuşkanlığını yitirmek: Bu sorunuz karşısında bütün dil âlimleri dut yemiş bülbüle döndü. (TDK)
- Ekmeğini yemek: (Saygılı deyişle) Birinin yanında çalışarak geçimini sağlamak: Yıllardır ustamın ekmeğini yiyorum.
- Feleğin sillesini yemek: Büyük bir yıkıma uğramak: Feleğin sillesini yemiş biçarelerdik. (K. Bilbaşar)
- Fırça yemek: Paylanmak, azarlanmak: Bir iki yanlış yaptı. Ustabaşından fırça yedi. (R. Tekin)
- ... fırın ekmek yemesi lazım: "Bir duruma erişmek için pek çok emek vermesi, daha uzun süreler çalışması gerekir" anlamında kullanılan bir deyim: Türkçeyi doğru konuşman için daha çok fırın ekmek yemen lazım (M. Duygu). Babanı yenmen için daha kırk fırın ekmek yemen lazım.
- Gam yememek: Tasa etmemek, kaygılanmamak, üzülmemek: Mecnun'a bak Leylâ için, / Leyla dedi Mevla için, / Gam yemedi dünya için, / Attı telaşı uzlette (Cemâl Hoca)
- Gâvura kızıp oruç yemek (bozmak): Başkasına kızıp kendine zararlı olan bir iş yapmak: Namussuzları bırakıp sosyalizme kızmak, gavura kızıp oruç yemeye benzer. (K. Tahir)
- Gol yemek: Topun kendi kalesine girmesine engel olamamak: Anderlecht, Fener'den üç gol yedi. (H. Kıvanç)
- (Bir işi) Gözü yememek: O işi becerebileceğine aklı yatmamak: Baktı, baktı, baktı yalnızca, gözü yemedi Türkiye ile çatışmayı! (O. Akbal)
- Gözle yemek (gözüyle yemek, gözleriyle yemek):
- Bir şeye pek istekle ve dik dik bakmak.
- Göz değdirmek, uğursuzluk getiren bakışlarla bir kimsenin kötü duruma düşmesine neden olmak: El oğlu adamı gözüyle yer.
- Hak yemek: Başkalarının hakkını tanımamak, vermemek: Böyle hak yemek, sonra da haktan hukuktan dem vurmaya kalkışmak olmuyor ama...
- Hakkını yemek: Bir kimseye hakkı olanı vermemek: Affedilmeyen günahlardan biridir birilerinin hakkını yemek. Hele bu yediğin hak, öksüz, yetim, garip, mağdur, muhtaçların hakkıysa... (N. Özkan)
- Halt yemek: Uygunsuz bir söz söylemek, uygunsuz davranmak veya uygunsuz bir iş yapmak: Bir halt yedim de, nasıl söylesem bilmiyorum. (T. Işık)
- Haraç yemek: Zorbalıkla başkasının sırtından geçinmek: Borç ne demek Hasan Efendim, borç ne demek? O namussuz benden haraç yer içer. (S. Kocagöz)
- Haram yemek: Din kurallarına aykırı olarak bir şeyi kendi yararına kullanmak, sahiplenmek: Haram yiyen insan kötü şeyler düşünür. Gönlü kötülüklere meyleder. Kötü işler yapar. Bunun için atalarımız "Haram yiyen, haramî olur" demişlerdir. (R. Özdirek)
- Hatır için çiğ tavuk yemek: Bir kişiyi gücendirmemek için yapılması güç olan şeyleri bile yapmak: Bu kadar gönülden ısrar eden kadıncağızı kırmak istemediğinden bir şey demedi. Eh, "hatır için çiğ tavuk bile yenir" derdi büyükler. (F. Atasoy)
- Hazırdan yemek: Çalışıp kazanmaksızın elindekini harcamak: "Hep hazırdan yiyor. Hazıra dağ dayanmaz," diye söylendi... (Ş. N. Başar)
- Hüküm yemek: Mahkûm olmak: Şiirinden dolayı bir yıl hüküm yedi. (S. Ali)
- İçi içini yemek: İstediğini yapamamak yüzünden üzülmek: Sefere katılamadığı için içi içini yiyordu. (A. H. Haksal)
- İçini kurt yemek (kemirmek): Sürekli bir kaygı içinde bulunmak: Sarayına dönmüştü ama, içini kurt yiyordu. Padişahın ağzından çıkan söz çok müthişti! "Alın şunu" demekle sakın kellesini kastetmesindi? (S. Sözen)
- Kaç baharın yoğurdunu yemek: Çok yaşamak, ömrü uzun olmak: Beceririm ya, bunca yıl kaç baharın yoğurdunu yemiş, ayranını içmişim. Ellerimi öpme çok, alışkın değilim buna. (D. Akçam)
- Kafayı yemek: (argo) Bunalıma düşmek: Vehim ve kuruntularla kafayı yiyordu. (A. E. Kavaklı)
- Karavanadan yemek: Toplu durumda aynı kaptan yemek: Bunca zaman bir karavanadan yedik, omuz omuza bir siperde harp ettik.. (M. Hasırcı)
- Kaşıkla yedirip sapıyla gözünü çıkartmak: Yaptığı bir iyiliği hiçe indirecek kötülükte bulunmak: Adama, kaşıkla aş verdin, sapıyla gözünü çıkardın; seninki de iyilik mi oldu yani? (K. Yedekçioğlu)
- Kazık yemek: Kazıklanmak, aldatılmak: Kazık yedik, ihanet gördük. Aşağılandık. Bütün bunlar bize iyi geldi: İnsan hanyayı Konyayı başka türlü nasıl anlardı? (K. Bayram)
- Kendi kendini yemek: Bir şeyi, isteğine uygun olmuyor diye kendisine dert etmek, kendisine üzüntü yapmak: Dehşetli bir kıskançlık içinde, kendi kendini yiyordu. (O. Kemal)
- Kendini yiyip bitirmek: Kendi kendini üzmek, kendi kendini yemek: "Onlar iman etmiyor diye üzüntüden neredeyse kendini yiyip bitireceksin." (Şuara suresinden)
- Keseden yemek: Hazırdan harcamak: Kestiriyordum ki doktor beni mutlaka hastahaneye yatıracak. Üç, dört hafta keseden yemek zorunda kalacaktım. (O. Kemal)
- Kıtlıktan çıkmış gibi yemek: Doymak bilmezcesine yemek: Azığını çözüp kıtlıktan çıkmış gibi yedi. Yorgunluk elini ayağını düşürdü. (İ. Aral)
- Köpeğe atsan yemez: Yiyeceğin çok kötü olduğunu anlatır: Benim ciğerimi köpeğe atsan yemez. (Türk dili)
- Köpek yese kudurur: Çok ağır ve onur kırıcı sözler için kullanılır: Öyle bir laf etti ki köpek yese kudurur.
- Kötek yemek: Dövülmek, dayak yemek: Gözü önünde iyi bir kötek yedi ve sürgüne gönderildi. (N. Gültepe)
- Kurşun yemek: Silah ile vurulmak: Şehitlik sırasına girdi binlerce yiğit, / Kurşun yedi yılmadı, buna Allah da şahit (İ. A. Şahin)
- Kuş kadar yemek: Çok az yemek: "Bu adam dün gece fil gibi yemek yerken, bu gece bir kuş kadar yemek yedi." diyerek hayrette kaldılar. (Mesnevi)
- Lafını yemek: Verdiği sözden, söylediği sözden vazgeçmek: Murat sonradan kendi lafını yedi ama Zeynep asla. Murat'dan sonra da tek kokladığı erkek kokusu olarak oğlu kaldı. (C. Ülsever)
- Lokman hekimin ye dediği: Tadı güzel olan şeyler için kullanılan bir söz: Börek kesicisi şangır şangır tezgâha vurarak bağırıyor: Buyurun dedik! Lokman hekimin ye dediği! (H. Yücebaş)
- Manda gibi yemek: Çok ve acele ile yemek: Manda gibi yer, kaplumbağa gibi işler
- Meydan dayağı yemek: Kalabalık içinde iyice dayak yemek: Orada halkın önü bir meydan dayağı yedi; karısının şefaatiyle canını güç tardı. (A. Gölpınarlı)
- Miras yemek:
- Kendine birinden miras kalmak: Çok zengin... Macit, annesinden miras yedi... (A. H. Eken)
- Kendine kalan mirası tüketmek: Babasından kalan ellibin lira mirası yemiş, bitirmiş. (A. Nesin)
- Nane yemek: Yakışıksız bir davranışta bulunmak, uygunsuz bir iş yapmak: Her türlü nane yedi... Yapıp ettiklerinden bir türlü utanmadı. Yüzüne tükürdüler yağmur yağıyor sandı... (N. Öztürk)
- Oruç yemek: Oruç tutmamak veya bozmak: Ramazanda oruç yedi diye, Kadı efendi: Yüz sopa vurun! demiş. (B. Noyan)
- Osmanlı tokadı yemek:
- Sert ve etkili bir biçimde tokat atılmak: Doğrudan haktan yanadır. Onun "Osmanlı tokadı"nı yiyen, kolay kolay iflah olmaz. (Gül diken)
- Sert ve etkili bir biçimde uyarılmak: Birkaç mazarratlık daha yaptı ve benden bir de Osmanlı tokadı yedi... (H. Kırcı)
- Papara yemek: Azar işitmek: Çocuğu tek başına sokaklara bıraktığından dolayı, karısından bir temiz papara yedi. (N. Hikmet)
- (Birinin) Parasını yemek: Çalışmadan bedavadan geçinmek, birinin sırtından geçinmek: "Seninki bir doktor bulmuş, parasını yiyormuş" demişler. (Ç. Karlıdağ)
- Parmaklarını (birlikte) yemek: Yemeği çok beğenmek: Geçen akşam bir kuzu kavurma yaptım sac üstünde, bizim dünürler parmaklarını yedi. (Türk Edebiyatı)
- Rüşvet yemek: Bir işi yapmak için birinden rüşvet almak: Milleti soyuyor, rüşvet yiyordu, kısaca düşmandan daha düşmandı.
- Sap yiyip saman s*çmak: (kaba)
- Ne dediğini bilmemek, saçma sapan konuşmak: Sap yiyip saman s*çma! Başımıza gelenlerin seninle ne alakası var? (Ç. Yiğenoğlu)
- Bir olaya kızıp ateş püskürmek: Kudurmuş bir canavara dönmüştü, sap yiyip saman s*çıyordu... (M. Bayrak)
- Sopa yemek: Dövülmek, dayak yemek: Bakır tencere ile birlikte sütü de ziyan etmiş, annesinden temiz bir sopa yemişti. (Y. Bahadıroğlu)
- Tadından yenmemek: Çok tatlı, çok hoşa gider olmak: Tadından yenmeyen bu cennet meyvelerine güneşin kokusu sinince tüm mahalle çir ( kayısı kurusu ) kokardı. (A. K. Önel)
- Tavuk ayağı yemek: Gevezelik etmek, dedikodu yapmak, boşboğazlık etmek: Sonra da: "Sakın Asime'ye söyleme, yemez içmez babana anlatır. Tavuk ayağı yemiştir, ağzında bakla ıslanmaz," diye tembih ediyor. (M. Ş. Esendal)
- Tekme yemek:
- Birinin ayağından darbe almak: Lakin karnına öyle bir tekme yedi ki, yere yuvarlandı... (Halikarnas Balıkçısı)
- İhanete uğramak: Başka birinden yardım ister, bir tekme de ondan yer. (A. Nesin)
- Tencerede pişirip kapağında yemek: Geçinme konusunda var olanla yetinmek, kıt kanaat geçinmek: Ne gitmesi oğul, bizim gibi tencerede pişirip kapağında yiyenler hacca mı gidebilir... (Y. Atılgan)
- Tıka basa yemek: Mideye sıkıntı verecek kadar çok yemek: Bol miktarda sakatat çeşidi tatmış olduk. Ben öğrenme merakı diyeyim, siz pisboğazlık deyin, tıka basa yedik. (M. Belge)
- Tokat yemek:
- Kendine tokat vurulmak: Şefkatli ve şiddetli bir tokat yedi. (A. Ünal)
- (mecazi) Yenilgiye uğramak: Türk milletinden büyük bir tokat yedi. Bu hainler milletimizin toptan, tüfekten, mermiden, tanktan korkacağını sandı. (A. Şenol)
- (argo) Dolandırılmak: Bu kafayla daha çok tokat yersin!
- Veto yemek: Engellenmek, reddedilmek: Kanun tasarısı veto yemiş.
- Vurgun yemek: Vurgun sonucu ölmek veya sakat kalmak: Derinlere dalıyordu. Bir gün vurgun yedi ve ayağında bir aksama kaldı. (T. Saylan)
- Yağmur yemek: Yağmurda iyice ıslanmak, sırılsıklam olmak: Öyle bir yağmur yedik ki, değil deri kesenin içine, derimizin altına bile geçti. (Y. Kemal)
- Zıkkımın kökünü ye!: Sunulan yiyeceği beğenmeyenlere söylenen bir söz: Yemeği beğenmemişmiş, zıkkımın kökünü ye!
- Zılgıt yemek: Azar işitmek: İsyana kalkışınca esaslı bir zılgıt yedi. (A. Çağlayan)
- Ziftin pekini yesin!: "Ne yerse yesin" anlamında öfke bildiren bir söz: "Onu yemem bunu yemem, ziftin pekini yesin!"
Yemek ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "yemek" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )- Ye eti, iç suyu, ağzın bala dönsün; ye balı, iç suyu ağzın yala dönsün: Etten sonra içilen su lezzet getirir, tatlıdan sonra içilen su ağızdan lezzeti giderir.
- Yemeğe tuz, söze şeker konmalıdır: Yemeklere tuzun lezzet kattığı gibi, konuşmalara da tatlı ve nazik sözlerin eklenmesi gerektiğini ifade eder. Yemeklerin lezzeti için tuz, konuşmaların etkisi için ise nazik ve tatlı sözler gereklidir.
- Yemeği uzun sürenin ömrü kısa olur: Çok yemek yiyen doymak bilmeyen kimseler çok yaşamazlar.
- Yemeğin azından sözün çoğundan Allah ırak etsin: İnsan karnı doymadığı zaman nasıl rahatsız olursa uzun süren konuşmalardan da o derece rahatsız eder.
- Yemeğin başı "Bismillah", ayağı "Elhamdülillah": Yemeğe başlarken Allah'ın adını anmanın ve yemekten sonra şükretmenin önemini vurgular. Besmele çekmeden yemek yemek ve şükretmeden bitirmek, kişinin yemekten umduğu faydayı bulmasına ve işlerinin rast gitmesine engel olabilir. Bu atasözü, Allah'ın rızasını kazanmak için teşekkür etmenin ve O'na başvurmanın önemini hatırlatır.
- Yemeğin iyisi hazırıdır: Aç bir insan için en iyi yemek, beklemeden hemen yenebilecek olandır.
- Yemeğini komşudan bekleyen, çok vakit aç kalır: İnsan kendi yiyeceğini kendisi kazanmalıdır. Sürekli başkalarından geçinmek isteyen kişi çoğu zaman sıkıntıya düşer.
- Yemek buldun mu ye, dayak buldun mu kaç: Gittiğin yerde yemek içmek varsa utanma otur ye, ama bir tehlike sezersen oradan uzaklaş.
- Yemek emek ister: Bir işin yapılabilmesi veya bir şeyin elde edilebilmesi için emek harcanması gerektiğini ifade eder. Yemek hazırlamak da zaman, çaba ve dikkat gerektiren bir süreç olduğundan bu atasözü, genel olarak herhangi bir başarı veya sonuç için çalışmanın ve çabanın önemini vurgular.
- Yemek yemekle boğaz aşınmaz: Hiç kimse yemek yemekten şikayetçi olmaz. Yemek yemenin insanlar için keyifli ve zor olmayan bir iş olduğunu vurgular.
- Yemeksiz yatmak borçlu kalkmaktan yeğdir: Borca girip sürekli üzgün ve tedirgin yaşamaktansa elde olanla yetinmek daha iyidir.
- Yemekten sonra ya kırk adım atmalı, ya sırt üstü yatmalı: Yemekten sonra hareket etmenin sindirim için faydalı olduğunu, hareketsiz kalmanın, sindirimi zorlaştırıp rahatsızlığa sebep olabileceğini, hasta olup sırt üstü yatmaya neden olabileceğini ifade eder.
- Yemeyenin malını yerler (üstüne bir bardak su içerler)*: (atasözünün anlamı) Cimri insanların mallarını sağlığında yakınları, öldükten sonra da mirasçıları yer: "İş dünyası böyledir, yemeyenin malını yerler diye kendimi avutmaya çalıştım. Kurtlar sofrasında çok kuzu yedim. İstediğimi elde ettim. Çok zengin oldum ama kanser de oldum" diyen bir adam... (N. Gün)
- Yenecek aş, buğusundan belli olur: Bir işten nasıl bir sonuç çıkacağı işin gidişinden belli olur.
- Yenilen değil hazmedilen besler: İyi hazmedilmezse alınan gıdalar vücuda pek yarar sağlamaz.
- Yenmedik aşa dua kılınmaz:
- Henüz elde edilmemiş ya da gerçekleşmemiş bir şey için şükür etmenin yersiz olduğunu anlatır.
- Gerçekleşmesi imkansız bir şey için dilekte bulunulmayacağını ifade eder.
- Yersen kap açık, yemezsen kapı açık*: "Sabırlı ol, katlan ve kararını ona göre ver" anlamında kullanılan bir atasözü.
- Yersin kaz etini, görürsün lezzetini: Güzel ve lezzetli yemeğin herkesin hoşuna gideceğini ifade eder.
- Yiyen bilmez, doğrayan bilir* (Soğanın acısını yiyen bilmez, doğrayan bilir): Bir iş yapılırken ne kadar güçlük çekildiğini, o işi başarmış olan bilir; başarılmış olan bu işten yararlanan bilmez.
- Acı soğan yiyen, ağzının kokusundan belli olur: Bir suç işleyen kişi davranışlarıyla kendini belli eder.
- Acıkan ne olsa yer, acıyan ne olsa söyler (Acıkan ne yemez, acıyan ne demez)*: Geçim sıkıntısı çeken, bir şeyin eksikliğini duyan bir kimse, bunları hangi yolla sağlayabilirse o işi yapar. Canı yanan kişi de sonunu düşünmeden ağzına geleni söyler.
- Aç kurt yavrusunu yer*: Açlık ve çaresizlik durumunda insanların veya hayvanların, normalde yapmayacakları kadar acımasız ve aşırı davranışlar sergileyebileceklerini ifade eder.
- Aç ne yemez, tok ne demez*: Yoksul kimse eline geçen şeyleri iyi ya da kötü kabullenir; varlıklı kişi ise en güzel şeylerde bile kusur bulabilir, çekinmeden her şeyi söyler.
- Ağacı kurt, insanı dert yer (kemirir)*: Kurdun ağacı içten kemirip çökertmesi gibi, dert de insanı yıpratır, çöktürür.
- Ağacın yemişini ye, kabuğunu soyma:
- Meyve veren ağaçlardan faydalanırken onlara zarar vermemelidir.
- İnsan yararlandığı bir şeyi hor kullanırsa kısa sürede işe yaramaz hale getirir.
- Ağır ağır demeli, çabuk çabuk yemeli*: Yemeği çabuk yemelisin, dediğinin anlaşılabilmesi için de sözleri tane tane ve yavaş yavaş söylemelisin.
- Ağlarsan gözüne, yemezsen özüne yazık: Duygusal tepkilerden kaçınıp, fiziksel ihtiyaçlara önem vermek gerektiğini ifade eder. Bu atasözü, gereksiz yere üzülmenin gözlere zarar vereceğini, yememenin ise bedene zarar vereceğini vurgular.
- Ağız yerse yüz güler: İnsan, vücudunun gıda ihtiyacını iyi bir şekilde karşıladığı zaman bundan mutluluk duyar.
- Ağız yerse, yüz utanır (Ağız yemeli ki, yüz utansın / Ağız yemese yüz utanmaz)*: Gereksinimi olmadığı halde, hakkı olmayanı kabul etmek, zor durumda kalmaya neden olur. Armağan alan, armağanı verenin isteğini yerine getirmemeye çekinir, aldığı armağanın karşılığı olarak mutlaka yapmaya çalışır.
- Ağzı açığın malını gözü açık yer: Uyanık olmayan saf insanlar her şeye kolayca inandıkları için, gözü açık kurmaz kimseler onları kandırıp elindekini almakta zorlanmazlar.
- Ahmak toplamış, akıllı yemiş: Aptal kişiler emeklerinin karşılığını almayı beceremezler. Ama açıkgöz insanlar onlardan çok iyi faydalanır, ellerindeki avucundakilerini alırlar.
- Akrabayla (dostla) ye, iç; alışveriş etme*: Alışveriş, kimi durumlarda akrabalar arasındaki iyi ilişkileri bozabilir.
- Akıllı gam yer, deli kamçı: Çok düşünen ve her şeyi ciddiye alan insanların tasalarının fazla olacağını, düşünmeden hareket edenlerin ise sorunları daha az umursayacağını ifade eder.
- Akıllı olan katar katar yer, akılsız olan satar satar yer: Akıllı insanlar, kazandıklarını biriktirip tasarruf ederek zenginliklerini artırırken, akılsız insanlar kazandıklarını hızla harcayarak tüketirler.
- Akılsızın malını akıllı yer: Akılsız kişiler ellerindeki maldan faydalanmayı bilmezler. Ama çevresinde uyanık ve kurnaz kişiler olursa onun malından en çok onlar yararlanırlar.
- Alın teriyle kazanılan para ağız tadıyla yenir: Çalışarak hak edilerek kazanılan helal para keyifle, huzurla harcanır.
- Allah isterse bir kulun işini, mermere geçirir dişini; istemezse işini, muhallebi yerken kırar dişini: Allahü Teâlâ kişinin şansını açık tutarsa o kişinin elinden her iş gelir, ama açık tutmazsa en ufak işlerde bile zarara uğrar.
- Analar taş yesin, yarım yarım (yarımşardan) beş yesin:
- Fedakârlık yapıyormuş gibi görünüp de kârlı çıkan kimseler için söylenen bir atasözü.
- Yoksulluk içindeki bir anne kendi yemez, çocuklarına yedirir.
- Anlayanla taş taşı, anlamayanla bal yeme: Anlayışlı ve uyumlu insanlarla işbirliği yapmak veya ilişki kurmak daha olumlu sonuçlar doğurabilirken, anlamayan veya uyumsuz kişilerle ilişki kurmaktan kaçınılması gerektiğini belirtir.
- Arı gibi çalış, aslan gibi ye: Çok çalışıp emek vererek kazanç sağlamayı ve elde edilen kazancı hak ederek doyasıya tüketmeyi ifade eder.
- Arının belasını çekmeyen bal yiyemez: Bir şeyin olumlu yönlerinden yararlanmak isteyen birinin, o şeyin olası zorlukları veya risklerini de göze alması gerektiğini ifade eder.
- Armudu say da ye, elmayı soy da ye*:
- Her işin bir usulü yöntemi vardır. Bu yöntemler göz ardı edildiğinde istenilen sonuca ulaşılamaz.
- Elma kabuğunun sindirimi zor olduğundan elmayı kabuğunu soyarak, armudu da soymasak da fazla aşırıya kaçmadan yemeliyiz.
- Armudun (ahlatın) iyisini ayılar yer*: Güzel, iyi şeyleri, çoğu kez ona layık olmayan kimseler elde eder (ahlat: Yaban armudu, dağ armudu).
- Arpa yemiş at menzil keser: İhtiyaçları karşılanan kimseler daha çok ve hızlı çalışırlar.
- Asi kuzuyu kurt yemez: Kendi başına buyruk ve cesur davranan kişinin, kötü kimselerden gelebilecek tehlikelerden ve sıkıntılardan daha az etkilenebileceğini belirtir.
- Asil ile taş taşı, bedasıl ile yeme aşı*: Asil insanla beraber bulunmak her şartta faydalıdır, en iyi şartları önüne getirse bile kötü ve bayağı insandan kaçmak gerekir (bedasıl: Soyu bozuk).
- Aslanlar kazanır, tilkiler yer: Güçlü kuvvetli kimseler güçleri sayesinde istediklerini elde eder, fakat çevrelerinde açık göz, kurnaz kimseler varsa elde ettiklerini onlara kaptırır.
- Aşın tadı tuz (ama) çanakla yenmez: Tuzun ve diğer herhangi bir şeyin fazlasının zararlı olabileceğini ve dengeli bir yaklaşımın önemini vurgular.
- Aşure yemeye giden kaşığını cebinde taşır*: Bir işten yararlanmak isteyen gerekli araçları hazırlamalıdır.
- At ile avradın yediği yadsınmaz: Her erkek kadının ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Bu uğurda yapılan masrafı gözünde büyütmemelidir.
- At yedi günde, it yediği günde (belli olur, semirir)*: Değerli kişilikler zamanla gelişir, kısa zamanda beliren kişilikler gerçek değer taşımayanlardır.
- Avradın yediği giydiği gibi olsa vay kişinin haline: Kadınların giyinmek ve süslenmek için harcadıkları paraya acımadıklarını, eğer yeme ve içme için de aynı şekilde harcasalardı, eşlerinin maddi olarak çok zorlanacaklarını ifade eder.
- Ayda kazanılan günde yenilmez: Zorluklarla kazanılan paranın hesapsızca kısa sürede harcanması doğru değildir.
- Az ye, çok şükret (Bir ye de bin şükret): İnsan faydalandığı nimeti az da olsa küçümsememeli ve onu bağışladığı için Allah'a şükretmeyi hiçbir zaman unutmamalıdır.
- Az ye de borcunu öde: Borçlu kişinin tasarruf yaparak borcunu ödemesi gerektiğini ifade eder. Harcamalarını kısıtlayarak ve dikkatli bir şekilde para yöneterek borçlarından kurtulmanın önemini vurgular.
- Az ye de kendine bir hizmetçi/hizmetkar tut: Tembellik edip, her işini başkalarına yaptırmak isteyen kişiler için söylenir.
- Az ye, uzun ye: Daha uzun ve sağlıklı yaşamak istiyorsak yemeği fazla kaçırıp sağlığımızı bozmamalıyız.
- Az yersen melek olursun, çok yersen helak olursun (Çok ye ol helak, az ye ol melek): Dengeli ve ölçülü yemenin sağlıklı olduğunu, aşırı yemenin ise zararlı olduğunu ifade eder.
- Az yiyen az uyur, çok yiyen güç uyur*: Kişi iyi uyuyabilmek için pek az da yememeli, pek çok da.
- Az yiyen çok yer, çok yiyen az yer: Fazla yemekten kaçınan sağlıklı olur, uzun yaşar ve uzun bir ömürde daha çok yemiş olur. Çok yiyen obur kimselerin sağlığı çabuk bozulur ve ömürleri kısa olur, dolayısıyla kısa bir ömürde daha az yemiş olur.
- Baba koruk (erik, ekşi elma) yer, oğlunun dişi kamaşır (Dede koruk yer, torununun dişi kamaşır)*: Babanın veya dedenin yaptığı kötü işin cezasını genellikle çocuk çeker.
- Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun (bağda izin olsun, üzüm yemeye yüzün olsun)*: Bir kimse verim beklediği şeyden istediğini alabilmek için gereken harcama ve emekten kaçınmamalıdır.
- Bakan yemez, kapan yer*: Bir şey yalnızca bakmakla elde edilemez, onu ele geçirmek için davranmak gerekir.
- Bakkalın peyniri tuzdan yenmez: Bir ürünün fazla katkı maddesi veya aşırılığı yüzünden asıl tadının kaybolacağını ve kullanılamaz hale geleceğini vurgular.
- Bakla değil, vakitsiz baklava olsa yenmez: Zamansız yapılan işlerin veya ortaya konan şeylerin, ne kadar iyi veya değerli olursa olsun, istenilen sonucu vermeyeceğini ifade eder.
- Bal eski petekten yenir: Değerli ve kıymetli şeylerin genellikle eskiden kalma olduğunu ifade eder. Geçmişten gelen eşyalar, bilgi veya tecrübeler, zamanla değer kazanır ve kıymetlidir.
- Bal ile kaymak yenir ama, her keseye göre değil*: Herkes güzel yemeyi, güzel giymeyi, iyi bir yaşam sürmeyi ister, ama bunu ancak parası olan gerçekleştirebilir.
- Bal yiyen baldan bıkar/usanır: Ne kader hoşa gitse de değerli bir şeyi sürekli yapmak kişide bıkkınlık meydana getirir.
- Balı olan bal yemez mi?*: Bir kimsenin elinde başkasına verilecek veya satılacak bir şey bulunması, ondan kendisinin de yararlanmasına engel değildir.
- Balı, parmağı uzun (olan) yemez, kısmetlisi yer (Balı parmağı uzun olan yememiş, kısmeti olan yemiş)*: Güzel bir şeyden, onu isteyen ve elde edecek gibi görünen kimseler değil, kısmetli olanlar yararlanır.
- Balı (Balını) ye arısını sorma (soruşturma): Kişinin bir faydayı veya nimeti elde edebildiği zaman, bu durumun kaynağını sorgulamak yerine önce faydayı alması gerektiğini ifade eder. Bazen insanların ayrıntılara takılıp kalmak yerine öncelikle elde ettikleri faydayı görmeleri gerektiğini anlatır.
- Balını yiyen kepçesini taşır: Bir işin, bir eylemin beraberinde getirdiği sorumlulukları ve sonuçları üstlenme gerekliliğini vurgular.
- Balık balığı yiyince balıkçı ne yesin?: Bir durumun ironik veya paradoksal doğasını ifade eder. Balığın kendi türünden bir başka balığı yemesi normal bir durumken, balıkçının böyle bir durumda ne yapacağını sorgular. Bu atasözü genellikle karmaşık veya çözülmesi zor bir durumu tanımlamak için kullanılır.
- Balık demiş ki "etimi yiyen doymasın, avımı yapan gülmesin (onmasın)"*: Balık çok lezzetlidir etine doyum olmaz ama balık avcıları hep geçim darlığı içindedir.
- Balık kılçığıdır, ne yenir ne yutulur: Bir konunun veya durumun zor, hoş olmayan veya çözülmesi güç olduğunu ifade eder. Genellikle karışık veya sorunlu durumları tanımlamak için kullanılır.
- Balık tutan onmaz, yiyen doymaz, alıp satan kâr eder: Değerli ve faydalı bir şeyin satılmasında aracılık edenler, çoğu zaman o şeyi üretenlerden daha çok kazanç sağlarlar (onmak: Daha iyi bir duruma gelmek, gönül ferahlığına ermek, dertten kurtulmak...).
- Başaran bal yer, başaramayan yal yer: Becerikli, bilgili kimselerin kazancı çok olur, beceriksiz tembel kişiler ise her şeyin azıyla yetinmek zorunda kalırlar.
- Becer de bal ye: Bir kişinin işinde başarılı olduğunda, bu başarıdan elde ettiği kazancı hak ettiğini ifade eder; çalışkanlık ve beceri ile elde edilen başarının, kişiye hak ettiği ödülü ve refahı getireceğini vurgular.
- Bekarın parasını it, yakasını bit yer* (Bekarın boynunu bit yer, tutup biriktirdiğini it yer): Bekar bir kişinin hayatının düzensiz olduğunu, parasını verimli kullanamadığını ve kişisel bakımına özen göstermediğini ifade eder. Bekar yaşamı düzensizdir, harcamalar yerini bulmaz, giyim kuşama özen gösterilmez, temiz olunmaz.
- Bela çekmeyince bal yenmez (Zahmetsiz bal yenmez): İnsanların zorlukları ve sıkıntıları yaşamadan, mutluluğun ve başarının değerini tam olarak anlayamayacaklarını; acı çekmenin ve zorluklarla karşılaşmanın, sevinç ve tatmin duygusunu daha anlamlı kıldığını vurgular.
- Beni tilki yiyeceğine aslan yesin: Kişi, kurnaz, aldatıcı kimselere yenik düşmektense, güçlü ve olgun kimselere mağlup olmayı tercih eder.
- Bezir yağından (da) pilav olur, ama yenmez: İnsan işini kısıtlı imkânlarla yapabilir ama yeterince iyi olmaz.
- Bir adamın yemeği, iki kişiyi aç bırakır: Bazen bir kaynağın yetersizliğinden dolayı birden fazla kişinin ihtiyacını karşılamakta zorlanabileceğini ifade eder.
- Bir kaşıkla dokuz çoban yemişler, birinin ağzı boş kalmamış: Gözü tok insanlar küçük şeylerle yetinmeyi bilirler.
- Bir koyunu bir öğünde yeme: Yeterli ve dengeli beslenme hem sağlık hem de ekonomik açıdan gereklidir.
- Bir yemem diyenden kork, bir oturmam diyenden*: Oturmayacağını belirten konuk yatıya kalır, yemeyeceğini söyleyen de bir türlü doyurulamaz.
- Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar*: Herkesin yararlanabileceği şeyden bazıları yararlanır da başkalarına yararlanma fırsatı vermezlerse büyük kavga çıkar.
- Boğaz yediğini inkâr eder: İnsan yemek yemeden yaşayamaz. Ne kadar kamı doysa da bir süre sonra gene acıkır, sanki önce hiçbir şey yememiş gibi yine yer.
- Boğaz yediğini istemez de göz gördüğünü ister: Kişi alıştığı bildiği şeyden çok, yeni gördüğü şeyleri arzular.
- Bol bol yiyen bel bel bakar*: Kazandığını ölçüsüzce harcayan ve ilerisi için bir şey artırmayan kişi kazançsız kaldığında acıklı bir duruma düşer.
- Borç yiyen kesesinden yer*: Borçla yaşayan ve borca güvenen, bir gün borçlarını ödeyeceğini unutmamalıdır.
- Bugün az yersen, yarın da yersin: Azar azar yenirse insanın ömrü uzun olur, oburluk ise ömrü kısaltır.
- Bugün buldum bugün yerim, "Yarına Allah kerim": Azla yetinmeyi bilen insan, yarın ki ihtiyacını değil, o günkü ihtiyacını düşünür.
- Büyük balık küçük balığı yer*: Güçlüler gücü yetmeyenleri ezer, onları egemenlikleri altına alırlar.
- Büyük lokma ye, büyük söz söyleme*: Başkalarını yerici, kınayıcı sözler söyleyerek büyüklenme, yerip kınadığın kişilerin durumu senin de başına gelebilir.
- Caminin (mescidin) mumunu yiyen kedinin gözü kör olur: Kendisini yetiştiren, büyüten, besleyen kimsenin ya da kamunun malına el uzatan kişi cezasını bulur demektir.
- Civcivde gözün, et yemeye yüzün olsun*: Kişi, karşılık beklediği işten istediğini alabilmek için gereken harcamaları yapmalıdır.
- Çiğ (Ekşi) yemedim ki karnım ağrısın*: Suç işlemediği veya yanlış bir şey yapmadığı için korkacak bir şeyi olmadığını ifade eder.
- Çingene ciğer pişirir, yemeden karnını şişirir: Cimri kişiler ellerindekini harcamaya kıyamazlar. Bu yüzden de ellerindeki varlıktan gerektiği gibi yararlanamaz fakat yararlanmış gibi görünmeye çalışırlar.
- Çoban köpeği ne yer, ne yedirir: Birisinin malını korumakla görevli kimse o mala kendisi de zarar vermez, başkalarına da verdirmez.
- Çocuğun yediği helal, giydiği haram*: Çocuğun iyi beslenmesi için ne kadar para harcansa yeridir. Ama çocuk giyeceğini hor kullandığı, çabuk büyüdüğü için giysileri kısa zamanda küçük gelmeye başlar; bu nedenle çocuklara pahalı giysi almak doğru değildir.
- Çocukla yoğurt yiyen ağzına yüzüne bulaştırır: Beceriksiz veya dikkatsiz kişilerle iş yapmanın başarısızlıkla sonuçlanabileceğini ifade eder. Bir işte işbirliği yaparken, yetkin olmayan kişilerin işi olumsuz etkileyebileceğini vurgular.
- Çok azan başını yer: Kararınca yetinmeyen, gözünü hırs bürümüş insanı er geç bir felaket bekler.
- Çok yemek adamı az yemekten koyar: Aşırı yemek yemenin zamanla insanı sağlıksız ve rahatsız bir hale getireceğini, ölçülü yemenin ise daha sağlıklı olduğunu ifade eder. Çok yiyen insanın ömrü kısa olacağından az yiyerek uzun yaşamaktan mahrum kalmış olur.
- Çok yiyen ahmak olur: Boğazına düşkün, obur kimseler yalnızca yemek düşündükleri için başka şeylerle ilgilenmezler.
- Çok yiyende sağlık, çok uyuyanda akıl, çok söyleyende gerçek olmaz: Çok yiyen vücut sağlığını, çok uyuyan akıl zindeliğini, çok konuşan da gerçekçiliğini yitirir.
- "Çok yiyeyim" diyen aç kalır: Boğazına düşkün kimseler azla yetinmeyi bilmedikleri için eline geçeni harcar ve kısa zamanda yoksulluğa düşer.
- Dar yerde yemek yemektense, bol yerde dayak yemek hayırlıdır: Zor şartlar altında yaşamak yerine, daha rahat bir ortamda zorluklarla başa çıkmayı tercih etmenin daha iyi olduğunu ifade eder.
- Dayım evi yiyim evi: Dayının evinin kişinin kendi evi gibi görülüp rahatça girilip çıkılabilen bir yer olduğunu ifade eder. Dayı, aile içinde güvenilen ve ihtiyaç durumunda destek alınabilen bir figür olarak görülür.
- Deniz yoğurt olmuş da, yemeğe kaşık bulamamış (Deniz bal olmuş, fukara kaşık bulamamış): Her yerde bol nimet ve fırsat bulunmasına rağmen, bu nimetlerden yararlanacak imkanı olmayanların bu durumdan fayda göremeyeceğini ifade eder.
- Destursuz bağa girenin yediği sopayı Mevla bilir*: Bir yere izinsiz girmek veya bir işe izinsiz el atmak kötü karşılanır.
- Deli ile helva yemekten uslu ile savaş yeğdir: Anlayışsız, aptal kimselerle bir işe ortak olmaktansa o işten vazgeçmek daha hayırlıdır.
- Devenin (Keçinin) yemediği ot başını ağrıtır: Denemediğimiz bir iş hakkında çok bilgili olamayız, zaman zaman o konudaki eksikliğimiz sıkıntı yaratabilir.
- Devlet malı deniz, yemeyen keriz (domuz)*: Devlete hainlik etmeyi sanat haline getirenlere göre, devletin bitmez tükenmez malı vardır; yolunu bulup ondan aşırmayan ise, budaladır.
- Dost dost için kokmuş tavuk yer:
- İnsanlar, sevdikleri insanlar için her şeye katlanırlar.
- Gerçek dost, dostu için bütün güçlüklere katlanan kimsedir.
- Dost ile ekmeği incecik uzunca yemek gerek: Dostlarla ilişkilerde, hemen her şeyi tüketmek veya bitirmek yerine, yavaş yavaş, özenle ve keyifle paylaşarak ilerlemek gerektiğini anlatır. Bu da dostlukların daha kalıcı ve güçlü olmasını sağlar.
- Dost lokması bahaneyle yenir: Dostların birbirlerine faydalarının dokunabilmesi için bazen bazı sebeplerin olması gereklidir.
- Dostun ekmeğini düşman gibi ye: İnsan dostuna ihtiyaç duyduğunda çekinmeden söylemelidir ve yardımını gönül rahatlığıyla kabul etmelidir (?).
- Düğün aşı savulduktan sonra gelen, vah vah yer: Düğün eğlencesi bittikten sonra evliliğin dertleri başlar.
- Düşmanın balını yiyeceğine dostunun suyunu iç:
- Dostluk ilişkilerinin maddi kazançlardan daha değerli olduğunu vurgular. Gerçek dostlarla paylaşılan küçük şeylerin düşmandan gelen büyük nimetlerden daha kıymetli olduğunu anlatır.
- Düşmandan gelecek tatlı vaatlerin tehlikeli olabileceğini, dostun verdiği basit bir şeyin bile daha değerli ve güvenilir olduğunu ifade eder.
- Ekmeğini ekmekçiye ver, yarısını yerse helal olsun*: Verilecek ücret ne kadar çok olursa olsun, her iş uzmanına yaptırılmalıdır.
- Ekmeğini kendi yiyen sofrasını kendi kaldırır: Kimseden yardım görmeden, yalnız çalışan kimseler, yaptıkları işin tüm sorumluluklarını da üstlenmiş olurlar.
- El oğlu adamı gözüyle yer: Hemen hemen her insanın çevresinde onu çekemeyen, kötü durumda olduklarını görmek isteyen birileri bulunabilir.
- El yağını yedi, biz ayranını içtik: İşini bilen insanlar imkanlardan en iyi şekilde faydalanmasını bilirken, işbilmez kişiler bu imkanların artıklarıyla yetinmek zorunda kalırlar.
- El yumruğu yemeyen kendi yumruğunu Bozdoğan armudu (değirmen taşı) sanır*: Başkasının gücü karşısında boyun eğmek zorunda kalacağını anlayamamış kimse, kendi gücünün herkese boyun eğdireceğini sanır.
- Elin eliyle bal yiyen, yüzüne bulaştırır: Başkalarının yardımıyla iş yapmak isteyenler hiç beklemedikleri sonuçlarla karşılaşabilirler.
- Eline geçti bir koyun, ye doyum doyum: Elde edilen bir imkanı veya kaynağı en iyi şekilde kullanmanın ve ondan faydalanmanın önemini vurgular.
- Emek olmadan yemek olmaz*: Yaşayabilmek, harcayabilmek için çalışıp kazanmak gerekir.
- Emmim dayım kesem, elimi soksam yesem*: Bir kimsenin rahatça harcayabileceği para, başkalarının verdiği değil kendisinin kazandığı paradır.
- En kolay iş yemek, (onda da) çiğnemeden yutulmaz: Herhangi bir işin veya başarının arkasında mutlaka emek ve çaba gerektiğini ifade eder. Emek çekilmeden yapılabilen iş yoktur. Başarı, çalışmadan ve zahmet çekmeden elde edilemez.
- Er emekli olursa, kadın yemekli olur: Erkeğin çalışkan ve emekli olması durumunda eşiyle birlikte ailenin refahını ve yaşam standartlarını iyileştireceğini ifade eder (emekli olursa: emek harcarsa).
- Erbap ol, pilav ye: Çalışan, üreten, beceri sahibi kişi emeğinin karşılığını hak eder.
- Eşeği sahibinin dediği yere bağla da varsın kurt yesin*: Emanet edilen iş, sahibinin isteğine uygun olarak yapıldığında sonuç kötü olsa bile bir sorumluluk doğmaz.
- Eşek gibi kazan, at gibi ye: Kişi geçimini sağlamak için ne iş bulursa yapmalı. Ama kazandığını da iyi değerlendirmelidir.
- Et ye, su iç, ağzın dönsün bala; bal ye, su iç, ağzın dönsün yala: Et yemeğinden sonra içilen su lezzet verirken tatlıdan sonra içilen su ağızdaki lezzeti giderir.
- Et yiyenin eti yenmez: Et yiyen hayvanların eti inançlarımıza göre haramdır.
- Eti yenecek kuş belli olur: Bir işte veya alanda yeteneği olan kişilerin, yaptıkları işlerle kendilerini belli edeceklerini ve fark edileceklerini vurgular.
- Eti yer, kemiğine göz diker: Açgözlü insanların sahip olduklarıyla yetinmeyip hep daha fazlasını istediğini anlatır. Bu tür kişiler, elde ettiklerinden tatmin olmaz ve sürekli yeni şeyler peşinde koşarlar.
- Etle deri, yemekle diri: İnsanın temel yapısı eti, kemiği ile derisidir. Ama gereken besin alınmadıkça bunlarla ayakta durulamaz.
- Evinde ekmeği yer, elin damında ürür: Kendisine değil başkalarına karşılıksız olarak iş gören kimselerin durumunu ifade eder.
- Evvel yediğin hurmalar, sonra yüzünü tırmalar*: Geçmişte yapılan yanlışların, hataların veya kötü davranışların ileride olumsuz sonuçlar doğuracağını ve kişinin bu hataların bedelini ödeyeceğini ifade eder.
- Faydasız koyunu kurt yesin: İşe yaramayan veya yararlı olmayan şeylerin elden çıkarılmasında sakınca olmadığını ifade eder.
- Felek, kimine kavun yedirir kimine kelek*: Kimi insan şanslı olur mutluluk içinde yaşar, kimi de şanssızlığının yüzünden hep sıkıntı çeker.
- Ferah ile yenirse soğanla ekmek, halt etmiş baklava, börek: Ağız tadıyla huzur içinde yenen soğan ekmeğin, sıkıntılı ve güç bir durumda yenen baklava börekten daha iyi olduğunu anlatır. İnsanların keyifli ve mutlu oldukları zamanlarda her şeyin güzel ve lezzetli olacağını vurgular.
- Gâvurun ekmeğini yiyen gâvurun kılıcını çalar: Kişi, inançları ayrı da olsa, hoşlanmasa da geçimini sağlayan kimseye hizmet eder.
- Geç gelen misafir ya soğan yer ya sopa (Yatsıdan sonra oturmaya giden ya soğan yer, ya söğen):
- Ziyaret zamanlamasının önemini vurgular ve genellikle kişilere uygun olmayan zamanlarda başkalarının evlerine gitmemeleri gerektiği öğüdünü verir.
- Girdiği her işi herkesten sonra bitiren insanın her şeyin kötüsünü ve azını hak edeceğini ifade eder.
- Geçmişe mazi, yenmişe kuzu derler*: (atasözünün anlamı) Geçmişte kalan olayların üzerinde durulmasında bir yarar yoktur, geçmişte olanlar geçmişte kalır, önemli olan gelecek için yapacaklarımızdır: Şimdi neden oldu, niçin öyle değildi de böyle netice verdi diye çene yorarsak, boşa zaman harcarız. Geçmişe mazi yenmişe kuzu! (T. Dursun K.)
- Gençlikte taş taşı, kocalıkta ye aşı*: Gençlikte, sağlık ve dinçlik varken en zor işlerde bile çalış, yaşlılıkta rahat edersin.
- Gideceğin Antep, yiyeceğin pekmez: Böyle bir yol tutanın elde edebileceği şey peşin olarak söylenebilir.
- Gidip gelmek gönüllerin sevgisi, yiyip içmek gönüllerin çivisi: İnsanları arayıp sormak, onlarla ilgilenmek sevgiyi kuvvetlendirir. Maddi külfet getiren ilişkiler ise sevgiyi zayıflatmaktadır.
- Gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır ya baş*: İsteksiz yenen yemek nasıl insana dokunursa, gönülsüz yapılan iş de kötü sonuç verir.
- Gördün bir yemek, daha (ona) ne demek: Sofraya davet edilince icabet etmek gerekir.
- Göz gördüğünü (ağız yediğini) ister*: Kişi her zaman gördüğü, bildiği, yemeye alıştığı şeyleri unutamaz, onları sürekli ister.
- Güzellik ekmeğe sürülüp yenilmez: Güzellik insana yalnızca zevk ve mutluluk verir, karın doyurmaz.
- Harmanda dirgen yiyen sıpa (öküz), yılına kadar acısını unutmaz*: Uygunsuz bir davranışından ya da haylazlığından dolayı cezalandırılan kimse bunu uzun süre hatırlar ve bir benzerini yeniden yapmaktan çekinir.
- Hatır için çiğ tavuk bile yenir: İnsan birini gücendirmemek ya da sevdiklerini mutlu etmek için, yapılması güç olan şeyleri bile yapmalıdır.
- Hayvan yer içer konuşmaz, insan yer içer konuşur: Yemek yiyip insanın keyfi yerine gelince dili açılır.
- Helal kazanç ile yağlı pilav yenmez: Dürüst ve helal yollardan kazanılan paranın genellikle bol ve lüks yaşam için yeterli olmadığını ifade eder. Alın teriyle kazanılan paranın kıt kanaat yettiğini ve büyük lükslerin ancak hileli veya haram yollardan elde edilen parayla mümkün olduğunu vurgular.
- Her gün baklava börek yense bıkılır*: Hep aynı şeyle uğraşmak, bunlar güzel şeyler olsa bile usandırır.
- Her gün papaz pilav yemez*:
- Bir insanı hep aynı hileyle kandıramazsın
- İnsan zaman zaman değişiklik ister
- Her zaman aynı fırsat ele geçmez.
- Her gün papaz yağlı yemez: Her iş ve şeyin sürekli aynı şekilde ve yolunda gitmeyeceğini, hayatın inişli çıkışlı olduğunu ifade eder. İyi günlerin ardından zor günler gelebilir, kimse sürekli rahat içinde yaşamaz.
- Her kuşun eti yenmez*: Herkes zorbalığa boyun eğmez, buna karşı gelecekler de çıkar.
- Her meyve mevsiminde yenir: Bir şeyin uygun zamanda yapıldığında daha iyi sonuç vereceğini ifade eder. Zamanında ve doğru zamanda yapılan işlerin daha verimli ve tatmin edici olduğunu vurgular.
- Her vakit kedi kaymak yemez: İnsan zor bir işte başarı sağladığı zaman bunu her seferinde tekrarlayamaz.
- Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır*: Herkesin kendine özgü bir görüş, anlayış, çalışma yolu, yöntemi vardır.
- Hırsızın balı yenmez: Haksız yere elde edilen veya kötü niyetli kişiler tarafından sunulan şeylere güvenilmemesi gerektiğini ifade eder.
- Irgat gibi kazan, bey gibi ye: Ölesiye çalışıp kazan ki her istediğini sağlayabilesin.
- İnsan kalabalıkta pilav yiyeceğine tenhada kötek yesin daha iyi: Aynı şeye çok kişiyle ortak olmaktan daha küçük bir şeye tek başına sahip olmak daha iyidir.
- İnsanın eti yenmez, derisi giyilmez; tatlı dilinden başka nesi var*: İnsan kendisini ancak tatlı diliyle sevdirebilir, sevilir tutabilir.
- İstek olmayınca yemeğin tadı olmaz: İstekle yapılmayan bir iş, ne kadar güzel olursa olsun zevk vermez.
- İsteksiz bakla değil, baklava bile yenmez: İnsan bir işi kendi isteğiyle yapmazsa o iş ne kadar güzel olsa da hoşuna gitmez.
- İstenmeyen aş, ya karın ağrıtır ya baş: Bir insan istemediği halde bir yiyeceği yemek zorunda kalırsa bundan olumsuz etkilenir.
- İt itin etini yer de kemiğini incitmez: Kötü yaradılışlı kimseler birbirleriyle dostluk eder, yardımlaşır, fakat birbirlerine kötülük etmeye cesaret edemezler.
- İt de semiz, (amma) eti yenmez: Dış görünüşü güzel olanın, aynı oranda faydalı olacağı beklenmemelidir.
- İyi aşçı, güzel aşçı, kendi pişirir kendi yer: Becerikli ve yetenekli kişilerin, işin kalitesinden emin olmak için işlerini kendilerinin yapmayı tercih ettiklerini vurgular.
- Karanlıkta helva yiyenin sırrını Mevla bilir: Hiç kimseye belli etmeden, gizli saklı iş yürütenlerin gerçekte nasıl kimseler olduğunu yalnızca Allah bilir.
- Karga ile konuş pislik ye, şahinle konuş et ye: Kötü kimselerle arkadaşlık edenin başı sürekli belaya girer; iyi insanlarla arkadaşlık eden onlardan çok fayda görür.
- Kavurga yer, "Kavurma yedim" diye bıyığını siler: Kendini beğenmiş kimseler ufak bir şey elde ettikleri zaman kendilerini etrafa çok önemli bir şeye sahip olmuş gibi göstermeye çalışırlar.
- Kaymağını yedim, ayranını kim içerse içsin: Ben kendi çıkarıma bakarım. Başkaları beni ilgilendirmez.
- Kendin kazan, kendin ye, kimseye minnet etme: Herkes kendi imkanları ölçüsünde yaşayarak başkalarına muhtaç olmamalıdır.
- Kepçe sapına yapışan yağlı yerinden yer: Bir işte en çok emeği ve çabayı gösteren kişinin, en büyük kazancı elde edeceğini ifade eder. İşin başında duran ve işi yöneten kişinin, emeğinin karşılığını en iyi şekilde alacağını vurgular.
- Kırk derviş bir sofrada yemek yer, iki padişah bir iklime (ülkeye) sığmaz: Genellikle birçok insanın sade ve mütevazı koşullarda bir arada barış içinde yaşayabileceğini, ancak güçlü ve otoriter kişiliklerin aynı çatı altında barınmasının zor olabileceğini ifade eder.
- Kız gittiği, oğlan bittiği yerde ekmek yer: Kız evladı evlendikten sonra ihtiyaçları kocası tarafından karşılanır. Erkek evlat ise büyüdükten sonra çalışıp ihtiyaçlarını kendi başına karşılayabilir.
- Kimi tadından yiyemez, kimi tatsızlığından: Herkes farklı farklı şeylerden hoşlanır. Bazen birinin sevdiği şeyden başkası hoşlanmaz, onun hoşlandığı şeyi de diğeri sevmez.
- Kimi yağından yiyemez, kimi yavanından: Toplumda her insan kazancı doğrultusunda iyi ya da kötü bir hayat sürer.
- Kimse bilmez, kim kazana kim yiye: İnsan bir amaç için çalışıp kazanır ama kazandığı şeyden kimin yararlanabileceği daha önceden kestirilemez.
- Kimse kimsenin kısmetini/rızkını yemez: Herkes, her alanda kendi payına düşenden yararlanır.
- Köpeğin (İtin) artığını aslan yemez: Güçlü bir kişinin, kendisine yakışmayan veya değeri düşük olan şeyleri kabul etmeyeceğini veya tercih etmeyeceğini ifade eder.
- Köpek bile yal yediği kaba pislemez*: İnsan iyiliğini gördüğü bir yere kötülük yapmaz, zarar vermez.
- Köpek, ekmek yediği kapıyı tanır*: İnsanlar iyiliklerini gördükleri kimseleri unutmazlar.
- Köpek köpeği yemez: Ahlaksız, saldırgan veya sahtekar kişilerin, birbirleriyle çatışmak yerine genellikle iş birliği içinde olduklarını ifade eder. Bu atasözü, benzer karakterdeki kötü insanların, birbirlerine zarar vermek yerine dayanışma içinde olma eğiliminde olduklarını vurgular.
- Kör boğaz, ne versen yer: Yemek yeme konusunda iradesini kullanamayan insanların yemek seçme gibi problemleri de olmaz.
- Kurdun adı yedi, yese de yemese de: Birinin geçmişteki eylemleri veya genel itibarı nedeniyle, belirli bir davranışı yapmasa bile o davranışla ilişkilendirilip suçlanacağını ifade eder.
- Kurt komşusunu yemez*: Kişi ne kadar kötü olursa olsun yakınlarına zarar vermez.
- Kurt kurdu yemez: Başkalarına kötülük eden, saldırgan kötü huylu kişiler birbirleriyle çok iyi anlaşırlar.
- Kurt kuzuyu haber vererek yemez: Açıkgöz, kurnaz kimseler, kandıracakları kimseleri şüphelendirecek davranışlardan sakınırlar.
- Kurt yiyeceğini bakkal dükkanından aramaz: Kazancını hırsızlıkla, şiddet yoluyla elde eden kötü huylu kişiler, ihtiyaç duydukları şeyi parayla satın almazlar.
- Kuş vardır eti yenir, kuş vardır et yedirilir: Öyle kişiler vardır ki acımadan en ağır işte kullanılır, öyle kişiler de vardır ki iş gördürmek şöyle dursun onlara hizmet edilir.
- Kuzusuna kıymayan kebap yiyemez: Bir hedefe ulaşabilmek için gereken bazı fedakarlıkların yapılması gerektiğini ve bunların yapılmaması durumunda başarıdan uzak kalınabileceğini ifade eder.
- Mal sahibinin değil, yiyenindir: Para sahibi olmak önemli değil, onu kullanmasını bilmek önemlidir.
- Mal yemezin malını şeytanlar yer: Çok malı olduğu halde halâ cimrilik eden kimselerin malı ya hırsızlığa uğrar ya da bir felakete.
- Malını yemesini bilmeyen zengin her gün züğürttür: Elindekilerden yararlanmasını bilmeyen zenginin züğürtten farkı yoktur.
- Maymun yoğurdu yemiş, artığını ayının yüzüne sürmüş: Kurnaz kişilerin, kendi hatalarını veya suçlarını, saf veya dikkatsiz birinin üzerine yıkmayı bildiğini ifade eder. Bu, suçu başkalarına atarak sorumluluktan kaçınma becerisini anlatır.
- Mekruh yiyene haram söz yakışır: Haram yolla kazanç sağlayanların sözleri de dürüst olmaz.
- Misafir on kısmetle gelir, birini yer, dokuzunu bırakır*: Misafirin ev sahibine fazla bir yük yüklemeyeceğini, Allah'ın misafirin yediğinden kat kat fazlasını ev sahibine vereceğini anlatır.
- Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer*: Misafir, gittiği yerde aklından geçenleri değil, ikram edilenleri yer.
- Nadan ile ye iç, sohbet etme: Cahil, beceriksiz kimselerle samimi ol, fakat onlarla tartışma. Çünkü onlar sadece kendi bildiklerini doğru sanırlar.
- Nankör yemeği yer, kabına pisler: Nankör insan kendisine yardım eden kişiye saygısızlıkla karşılık verir.
- Nar üstüne turp yenmez: Bazı şeylerin bir arada yapılmaması veya tüketilmemesi gerektiğini ifade eder.
- Ne pişirirsen onu yersin: Başkalarına karşı nasıl davranırsan onlardan da aynı karşılığı görürsün.
- Nekes ne yer, ne yedirir: Eli sıkı, cimri kişiler, kendileri de harcama yapmaktan kaçınırlar, başkalarına da yardım etmezler.
- Nimet yediğin kapıya hıyanet etme, bir gün olur sürünürsün: İnsan geçimini sağladığı yere ihanet ederse kimse ona acımaz sonunda aç ve işsiz kalır.
- Oğlanı doğuran ana sevinmesin de ekmeğini yiyen sevinsin: Ana babalar yaşlandıklarında kendilerine daha iyi bakar diye oğlan çocuğunu çok isterler, ama bazen erkek evlat hayırsız çıkıp bu görevini yapmayabilir; sadece eşiyle ve ailesiyle ilgilenebilir.
- Öküz yem yiyince, çifte gideceğini bilir: İş yapan kişinin güçlenmesi gerektiğini ve yemek yedikten sonra çalışmaya devam etmesi gerektiğini ifade eder.
- Ölüler de zanneder ki, diriler her gün helva yer: Ölüp giden arkada kalan yakınlarının her gün yas tuttuğunu onun için üzüldüklerini düşünürmüş. Unutulup gittiğini ve hayatın devam ettiğini düşünmezmiş.
- Önce yiyelim, sonra diyelim: İnsanın karnı aç olunca konuşmaya, sohbet etmeye fazla istek duymaz.
- Öyle ye ki her zaman yiyebilesin: Dengeli ve ölçülü beslenmenin uzun ömürlü olmak için önemli olduğunu ifade eder.
- Peynir ekmek, hazır yemek: Yemek pişirmeyi bilmeyenler peynir ekmek vb. şeyleri pişirilmiş hazır yemek olarak kabul ederler.
- Pilav yiyen kaşığını yanında (belinde) taşır*: Bir şeyden yararlanmak isteyen kişi, bunun için gereken aracı eli altında bulundurmalıdır.
- Pişmiş helvayı herkes yer: Herhangi bir işin veya kazancın, başarıya ulaştığı noktada herkes tarafından kabul edilip isteneceğini ifade eder.
- Sağlık istersen çok yeme, saygı istersen çok deme: Sağlığına önem veren insan oburluktan kaçınmalı, sayılan ve sevilen biri olmak isteyen kişi de konuşurken ölçülü davranmalıdır.
- Saman yiyen torbasını beraber taşır: Bir kişi bir nimetten veya imkândan faydalanıyorsa, o nimetin getirdiği sorumlulukları ve zorlukları da üstlenmek zorundadır anlamına gelir.
- Sarımsağını hesap eden paçayı yiyemez (Sirkesini, sarımsağını sayan paçayı yiyemez)*: Küçük sakıncalarını düşünerek bir işe girişmeyen kişi, o işin kazançlarından yoksun kalır.
- Sarımsak yemedim ki ağzım koksun (Acı soğan yemedim ki, ağzım koksun)*: Kötü bir iş yapmadım ki sonucundan korkayım, sorumlu olayım.
- Sefa ile yenen cefa ile kazanılır: Harcamalarda dikkatli olmak gerekir, çünkü harcanan bir şeyin yeniden kazanılabilmesi güçtür.
- Sen güzel, ben güzel akşam oldu ne yiyeceğiz?: Sadece güzellik insanın geçimini sağlamaz. Önemli olan insanların aklını kullanmasıdır.
- Sizde yiyelim içelim, bizde gülüp oynayalım: Cimri ve bencil kişiler, masraf ve zahmet olur diye misafir ağırlamaktan kaçınırlar.
- Soğan yememişsen için niye kaynıyor?: Kimse suç işlemediği halde suçluymuş gibi şüpheli davranışlarda bulunmaz.
- Soğanın acısını yiyen bilmez, doğrayan bilir*: Bir iş yapılırken ne kadar güçlük çekildiğini, o işi başarmış olan bilir; başarılmış olan bu işten yararlanan bilmez.
- Su küçüğün, söz (sofra, yemek) büyüğün:
- Temel bir ihtiyaç olan su önce küçüğe verilir, konuşmaya ise ilk önce büyükler başlar.
- Her şeyin bir sırası vardır; kişiler bu sıralamada yaşlarına, kültürlerine vb. özelliklerine göre yer alırlar.
- Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer: Başlarına beklenmedik bir durum gelenler, o derece korkulu olmasa da benzer durumlar karşısında çok çekingen davranırlar.
- Şeytan ile yemek yiyenin kaşığı uzun olmalı: Açıkgöz, kurnaz kimselerle iş yapan kimseler uyanık ve dikkatli olmalıdır.
- Şeytana "Kül yer misin?" demişler, "Yağlısı varsa" demiş: Kurnaz, sahtekar kimseler çıkarı olmayan işlere yanaşmazlar.
- Tatlı tatlı yemenin, acı acı geğirmesi olur: Sonu düşünülmeden yapılan hoş şeyler kötü sonlara neden olabilir.
- Tatlı yiyelim tatlı konuşalım (Tatlı ye tatlı söyle)*: Üzüntüyü bir kenara bırakıp hep neşeli ve hoş durumda olmalı.
- Tembel ceviz yemek ister, kabuğunu kırmağa üşenir: Kişinin bir şey elde etmek istemesine rağmen onu elde etmek için gereken çabayı göstermeye yanaşmadığını anlatır.
- Tilkiye "tavuk kebabı yer misin?" demişler, "adamın güleceğini getiriyorsunuz" demiş: Bir kişiye onun devamlı arzuladığı ya da sürekli peşinde olduğu bir şeyi sunmanın ne kadar cazip, kolay ve komik bir teklif olduğunu vurgulamak için kullanılır.
- Tok iken yemek yiyen, mezarını dişiyle kazar: Tok karnına yemek yemek, sağlık için çok zararlıdır ve ömrü kısaltır.
- Tuzluyu yiyen suyu bulur: Tuzlu yiyecekler insanı çok susatır. Böyle yiyecekler yiyen, susuz kalmamalıdır.
- Ufak at da civcivler yesin: Çok yalan söyleyen veya olayları abartan kişilere inandırıcı olmadığını belirtmek için söylenen bir söz.
- Unun çoksa bazlama ye, yağın çoksa gözleme: Kaynakları verimli kullanmayı ve ihtiyaçlara göre hareket etmeyi öğütler. Eldeki imkanları değerlendirerek en uygun ve faydalı şekilde kullanmak gerektiğini vurgular.
- Üzümü ye bağını sorma: Faydalandığın veya keyif aldığın şeyin kaynağını veya nasıl elde edildiğini sorgulamadan, sağlanan faydayı veya keyfi kabul etmenin daha iyi olduğunu ifade eder.
- Vakitsiz misafir keseden yer: Beklenmedik veya hazırlıksız olunan zamanlarda gelen misafirlerin, ev sahibi için ekstra masraf ve zahmet oluşturacağını ifade eder. Zamanlama ve hazırlığın önemini vurgular; beklenmedik durumların insanları zor durumda bırakabileceğini anlatır.
- Vardığı Antep, yediği pekmez: Kişinin fırsatlarla dolu bir yere gidip oranın en iyi nimetlerinden faydalanmak yerine sıradan bir şeyle yetinmesini ifade eder. Bu atasözü, kişinin elindeki imkanları tam olarak değerlendirememesini veya potansiyelini yeterince kullanamamasını eleştirir (?).
- Ver yiyeyim, ört uyuyayım; gözle, canım çıkmasın*: Başkalarının sırtından geçinmeye alışmış kişi en hayati sorunlarının bile çözümünde kendisine hizmet edecek birini arar.
- Vurursan acıt, yedirirsen doyur: Kavga edersen sert vur ki karşındaki korksun. Aynı şekilde yardımda bulunacaksan vereceğin işe yarar bir şey olmalı.
- Yağ yiyen köpek tüyünden belli olur* (Yağ yiyen it yüzünden belli olur): Hırsızlık veya hileli yollarla elde edilen kazancın er ya da geç fark edileceğini ifade eder. Bu atasözü, haksız kazancın gizlenemeyeceğini ve kişinin yaptığı yanlışların mutlaka ortaya çıkacağını vurgular.
- Yağına kıymayan çöreğini yoz (kuru) yer: Gerekli harcamadan kaçınan verimdeki düşüklüğe katlanmak zorundadır.
- Yağlıyı ye, iç suyu, donarsa donsun, tatlıyı ye, içme suyu yanarsa yansın: Yemekten sonra su içmeli, fakat tatlıdan sonra içmemeli. Tatlıdan sonra içilen su ağzın tadını giderir.
- Yağsız yenir de, tuzsuz yenmez: Yemeğin lezzetinin sağlanmasında tuzun önemli olduğunu ve bazen yağdan daha gerekli olduğunu ifade eder.
- Yalnız kalanı kurt yer*: Tek başına kalan, toplumdan kopup ayrılan, kendini tehlikeden koruyamaz.
- Yalnız yiyen sofrasını kendi kaldırır: Kişi, kendi çıkan için yaptığı bir işten doğacak bütün sonuçlardan yine kendisi sorumludur.
- Yemi burada yer, yumurtayı başka yerde yumurtlar: Nankör insan ekmeğini yediği kimselere yardım etmez de, başkalarına yardım eder.
- Yetimin hakkını yiyen berbat olur: Toplumda zayıf ve korumasız olanların hakkını yiyenlerin sonunun kötü olacağını vurgular.
- Yılan yılan iken toprağı gıda eder yer: Zor durumda kalan birinin, normalde sevmediği veya istemediği şeyleri bile yapabileceğini veya tüketebileceğini ifade eder.
- Yiğidi öldür, hakkını yeme: Bir kişinin olumsuz yönlerine odaklanırken, onun gerçekten sahip olduğu olumlu yönlerin ve haklarının da göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade eder.
- Zahmetsiz bal (lokma) yenmez: Elde edilen şeyin değerinin, onun için harcanan emeğe bağlı olduğunu vurgular. Herhangi bir kazancın veya lezzetin kolay elde edilemeyeceğini ve bunun için özveri gerektiğini anlatır. Bu atasözü, bir şeyin değerinin, ona ulaşmak için gösterilen çaba ve emekle ölçüldüğünü ifade eder.
- Zengin olan, her gün bal (buzlu hoşaf) yer (içer): Maddi gücü olan kişilerin rahat ve lüks bir hayat yaşayabileceğini anlatır.
- Zeytin ekmek hazır yemek: Çabuk hazırlanan zahmetsiz yiyecekler daha çok tercih edilir.
- Zurna çalanın karşısında limon yenmez: Biri önemli bir iş yaparken, bu durumu bozacak davranışlarda bulunmamak gerektiğini ifade eder.
Ayrıca bkz.: Aş ile ilgili atasözleri ve deyimler
Soru/Yorum Formu