Yürek nedir ne demektir? İlgili deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 1
Yürek, gerçek insan kalbinin 3 boyutlu resmi
Yürek
  1. (anatomi) Kalp.
  2. (mecazi) Yüreklilik, cesaret: Bu işi yapmaya yürek ister.
  3. Kimi deyimlerde "hiçbir gizli düşüncenin karışmamış olduğu duygu" anlamını verir: Yürekten kopmak. Candan yürekten.
  4. (halk dilinde) Mide, karın, iç: Yüreği bulanmak. Yüreği daralmak.
  5. (mecazi) Gönül: Belki insan yüreğini kökünden söküp atan ayrılıklar da vardır. (H. E. Adıvar)


  • Yürekli: Tehlikeyi korkusuz karşılayan, koçak: Yürekli bir arkadaş. Yürekli tek bir adam bize yeter...


İlgili deyimler ve anlamları


İçinde "yürek" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:

  • Yürek acısı: Derin üzüntü: Bir yürek acısı var, aşktan doğan bir tatlı yürek acısı... (F. Bozkurt)
  • Yürek çarpıntısı: (deyiminin anlamı) Merak, kaygı, korku gibi duygular yüzünden uğranılan iç tedirginliği: Eski bir yürek çarpıntısı kalp sızısı / Yıkık dökük bir sevdanın kalıntısı (F. Uludağ)
  • Yürek karası: İşlenen bir günahtan sonra duyulan sürekli ve üzücü pişmanlık.
  • (Bir kimsede) Yürek Selanik: (şaka) Çok korkak, ödlek: Cesur sanmayın beni, bende yürek selânik / İnsan üç buçuk atar yüreği olsa çelik (A. Nesin)
  • Yürek yarası: Büyük keder: Bıçak yarası geçer de yürek yarası geçmez derler ya. (M. Karaburç)
  • Yüreği ağzına gelmek: Birdenbire çok korkmak: Hz. Ömer kendisine öfkelenmeye, bu yüzden göğsü körük gibi kabarıp inmeye başlayınca Zeyd'in yüreği ağzına geldi. (M. Y. Kandemir)
  • Yüreği bayılmak: Karnı çok acıkmak.
  • Yüreği (içi) cız etmek (cızlamak): Aniden duyduğu kötü bir haber üzerine birine, bir şeye çok acımak, içi sızlamak: Sonra gözlerini daha yükseklere, bir zamanlar ay yıldızlı kırmızı bayrağın dalgalandığı yere doğru yükseltti. Göremeyince yüreği cız etti. (Y. Bahadıroğlu)
  • Yüreği çarpmak: Merak, kaygı, korku gibi duygular yüzünden içi tedirgin olmak.
  • Yüreği dağlanmak: Büyük acı, üzüntü duymak: Ona bir çift ayakkabı alamadığı için yüreği dağlandı, gözleri doldu.
  • Yüreği dar: İçi çabuk sıkılan.
  • Yüreği dayanmamak: Acısına katlanamamak, katlanılmaz acı duymak: Yüreği dayanmadı. Gözlerinden birer inci tanesi gibi iki damla yaş, yanaklarının üstüne düştü. (H. Adıgüzel)
  • Yüreği delik: Dertli olan kimse.
  • Yüreği dolu:
    1. Uzun zamandan beri hınç biriktirmiş.
    2. Gönlünde bir sevdiği olan: Bakmış kızın zaten yüreği dolu, o gece yemin etmiş. "Herkes karım bilse de dünya ahiret bacımsın..." (S. Ünlü)
    3. Gönlünde İlahi sevgi bulunan: Kesesi dolu olanlar değil yüreği dolu olanlardır gerçekte zengin olanlar... (N. Cumalı) Yüreği dolu olanın görüntüsü veli olur, görüntüsü deli olanın da zaten yüreği yansımıştır dışına. (M. Karaburç)
  • Yüreği ezilmek: Birdenbire açlık duymak.
  • Yüreği ferahlamak: Kaygıdan kurtulur olmak.
  • Yüreği geniş: Hiçbir şeyi kendine tasa etmeyen.
  • Yüreği götürmemek (kaldırmamak): Acımak, üzülmek: Yüreği kaldırmadı. Bitkin, yerine oturdu, yıkılır gibi... (E. Atasü)
  • Yüreği hop etmek (hoplamak): Yanılarak ansızın bir korku ya da heyecana uğramak.
  • Yüreği kabarmak:
    1. İçi sıkılmak: Yüreği kabardı aniden, sonra, gözlerinden taştı. (A. Ö. Çağlar)
    2. Heyecanlanmak, çok duygulanmak: Yüreği kabardı, gözleri doldu. Telgrafı sevinçle bir kere daha okudu. (A. E. Kavaklı)
    3. Midesi bulanmak.
  • Yüreği kalkmak: Heyecanlanmak.
  • Yüreği kararmak: İçine karamsarlık çökmek.
  • Yüreği katı: Acınacak durumlar karşısında duygusuz kalabilen, katı yürekli: Nerede bir zalim hüküm sürer, etrafına bir sürü dalkavuk tüner; öyle ya, yüreği katı olanın yanına merhametsiz gerek. (H. Yolcu)
  • Yüreği katılmak: Ağlamaktan ya da soğuktan nefesi tutulmak.
  • Yüreği oynamak: Ansızın heyecanlanmak ya da korkmak.
  • Yüreği parçalanmak: Birinin üzücü durumuna çok acımak.
  • Yüreği parça parça olmak: Pek çok acımak: Öyle kanlı yaşlar döktü ki, öyle feryâd etti ki, herkesin yüreği parça parça oldu. (E. Sarı)
  • Yüreği pek:
    1. Yüreği katı.
    2. Yürekli, cesur: Bu savaşı yüreği pek olan kazanacaktı.
  • Yüreği rahat: Hiçbir üzüntüsü, derdi, kaygısı olmayan (kimse).
  • Yüreği rahatlamak: → İçi rahat etmek.
  • Yüreği serinlemek: Üzüntüsü bir dereceye kadar azalmak.
  • Yüreği sıkılmak: İçi sıkılmak.
  • Yüreği sızlamak: Çok acımak.
  • Yüreği soğumak: Düşmanın bir felakete uğraması dolayısıyla ya da ondan öç alarak içi ferahlamak.
  • Yüreği şişmek: Uzun uzun acı şeyler dinlemekten ya da sürekli ve sıkıcı bir durumdan üzülmek.
  • Yüreği tükenmek (yürek tüketmek): Bir şeyi anlatmak için çok yorulmak.
  • Yüreği yağ bağlamak: İstenilen bir şeyin olmasından ferahlık duymak.
  • Alevler arasında yanan ateşli kalp
    Yüreği yanmak
    Yüreği yanmak:
    1. Pek çok acımak, üzülmek, içi yanmak: Cevap beklediği ihtiyar adamın da yüreği yanıyordu evlat acısıyla. (Ş. Madan)
    2. Felakete uğrayıp büyük bir acı duymak: Metin'in içi fokur fokurdu, yüreği yanıyordu, dualar mırıldandı: - Allah sana hayır, huzur ve iyilikler versin, kötülerle karşılaştırmasın! Etrafa baktı. Tankları görünce öfkesi büyüdü. (A. E. Kavaklı 15 Temmuz...)
  • Yüreği yaralı: Felakete veya üzüntülü bir duruma uğramış olmak.
  • Yüreği yufka: Acıklı durumlara hiç dayanamayan, yufka yürekli: Ana yüreği yufka olur. Ailede üzüntü olduğunda en fazla o kederlenir; ağlandığında en fazla gözyaşı onun payına düşer. (İ. Sarı)
  • Yüreğinden kan gitmek: Derin bir acı içinde olmak.
  • Yüreğine dert olmak: Başkasının herhangi bir davranışı ya da kendisinin başkasına bir davranışı, sonradan kendisi için sürekli bir üzüntü kaynağı olmak: Olmaz, dedi ama, yüreğine de dert oldu. (İlgili cümle kaynağı: Y. Kemal)
  • Yüreğine inmek:
    1. Ansızın ölmek: Tasasından çok yaşamadı zavallı, yüreğine indi.
    2. Aşırı derecede üzülmek: Kadının yüreğine indi. Ne yapacağını şaşırdı. (A. Refik)
  • (Birinin) Yüreğine işlemek: Onda çok derin acı uyandırmak: Bu türkü, türkü olmaktan çıkar, keskin bir bilinç hançeri gibi yüreklere işler. (A. Binyazar)
  • Yüreğine kar yağmak: Kıskançlık duyarak üzülmek.
  • Yüreğine od (ateş) düşmek:
    1. Duyulan acı nedeniyle yüreği yanmak: Onun bu sözü üzerine halkın yüreğine od düştü. (Atsız)
    2. Şiddetli arzu ile yanmak: Oğuz Kağan onu görünce usu (aklı) gitti, yüreğine od düştü. Onu sevdi, aldı. (İ. Sarı)
  • Yüreğine oturmak: Aşırı ölçüde üzülmek.
  • Yüreğine su serpilmek: Bir kimse, kaygı nedeninin ortadan kalkması ya da yeniden umut verecek bir haber alması üzerine ferahlamak: Yaşlı kadının yüreğine su serpildi birden. "Sahi mi diyon, oğlum?" Gözleri bu sefer mutluluktan dolmuştu. (Ö. Tüm)
  • Yüreğini dağlamak: (Birine) Büyük acı, üzüntü vermek: Peygamber'in bildirdiği şu ayet, Peygamberi canından çok seven Ebû Bekir'in yüreğini dağladı: "İşte bugün, sizin için dininizi kemâle erdirdim; üzerinizdeki nimetimi tamamladım..." (B. N. Güler)
  • Yüreğini pek tutmak: Kendini korkuya kaptırmamak.
  • (Birinin) Yüreğini tüketmek: Bir şeyi anlayıncaya kadar anlatanı çok yormak ya da anlatan dinleyeni çok yormak: Adeti bu, yaşadığı bir olayı derli toplu anlatamaz; ayrıntılara dağılır, en sonra söylenmesi gerekeni en başta söyler; dinleyenin yüreğini tüketir. (A. İlhan)
  • (Kendi) Yüreğini tüketmek: Bir şeyi anlatmaya çalışarak yorulmak.
  • Yüreğinin yağı erimek: Çok üzülmek.
  • Yürekler (içler) acısı: Çok üzülmek.
  • Yürekten: Temiz duygularla ya da sevgiyle: Sevdiğiniz birisine en son ne zaman yürekten bir söz fısıldadınız?
( 1 soru/yorum )

Soru ve Yorumlar: 1


Anonim:
resim güzelmiş teşekkürler
26/4/14 03:47