![]() |
Yürek |
- (anatomi) Kalp.
- (mecazi) Yüreklilik, cesaret: Bu işi yapmaya yürek ister.
- Kimi deyimlerde "hiçbir gizli düşüncenin karışmamış olduğu duygu" anlamını verir: Yürekten kopmak. Candan yürekten.
- (halk dilinde) Mide, karın, iç: Yüreği bulanmak. Yüreği daralmak.
- (mecazi) Gönül: Belki insan yüreğini kökünden söküp atan ayrılıklar da vardır. (H. E. Adıvar)
- Yürekli: Tehlikeyi korkusuz karşılayan, koçak: Yürekli bir arkadaş. Yürekli tek bir adam bize yeter...
İlgili deyimler ve anlamları
İçinde "yürek" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:
- Yürek acısı: Derin üzüntü: Bir yürek acısı var, aşktan doğan bir tatlı yürek acısı... (F. Bozkurt)
- Yürek çarpıntısı: (deyiminin anlamı) Merak, kaygı, korku gibi duygular yüzünden uğranılan iç tedirginliği: Eski bir yürek çarpıntısı kalp sızısı / Yıkık dökük bir sevdanın kalıntısı (F. Uludağ)
- Yürek karası: İşlenen bir günahtan sonra duyulan sürekli ve üzücü pişmanlık.
- (Bir kimsede) Yürek Selanik: (şaka) Çok korkak, ödlek: Cesur sanmayın beni, bende yürek selânik / İnsan üç buçuk atar yüreği olsa çelik (A. Nesin)
- Yürek yarası: Büyük keder: Bıçak yarası geçer de yürek yarası geçmez derler ya. (M. Karaburç)
- Yüreği ağzına gelmek: Birdenbire çok korkmak: Hz. Ömer kendisine öfkelenmeye, bu yüzden göğsü körük gibi kabarıp inmeye başlayınca Zeyd'in yüreği ağzına geldi. (M. Y. Kandemir)
- Yüreği bayılmak: Karnı çok acıkmak.
- Yüreği (içi) cız etmek (cızlamak): Aniden duyduğu kötü bir haber üzerine birine, bir şeye çok acımak, içi sızlamak: Sonra gözlerini daha yükseklere, bir zamanlar ay yıldızlı kırmızı bayrağın dalgalandığı yere doğru yükseltti. Göremeyince yüreği cız etti. (Y. Bahadıroğlu)
- Yüreği çarpmak: Merak, kaygı, korku gibi duygular yüzünden içi tedirgin olmak.
- Yüreği dağlanmak: Büyük acı, üzüntü duymak: Ona bir çift ayakkabı alamadığı için yüreği dağlandı, gözleri doldu.
- Yüreği dar: İçi çabuk sıkılan.
- Yüreği dayanmamak: Acısına katlanamamak, katlanılmaz acı duymak: Yüreği dayanmadı. Gözlerinden birer inci tanesi gibi iki damla yaş, yanaklarının üstüne düştü. (H. Adıgüzel)
- Yüreği delik: Dertli olan kimse.
- Yüreği dolu:
- Uzun zamandan beri hınç biriktirmiş.
- Gönlünde bir sevdiği olan: Bakmış kızın zaten yüreği dolu, o gece yemin etmiş. "Herkes karım bilse de dünya ahiret bacımsın..." (S. Ünlü)
- Gönlünde İlahi sevgi bulunan: Kesesi dolu olanlar değil yüreği dolu olanlardır gerçekte zengin olanlar... (N. Cumalı) Yüreği dolu olanın görüntüsü veli olur, görüntüsü deli olanın da zaten yüreği yansımıştır dışına. (M. Karaburç)
- Yüreği ezilmek: Birdenbire açlık duymak.
- Yüreği ferahlamak: Kaygıdan kurtulur olmak.
- Yüreği geniş: Hiçbir şeyi kendine tasa etmeyen.
- Yüreği götürmemek (kaldırmamak): Acımak, üzülmek: Yüreği kaldırmadı. Bitkin, yerine oturdu, yıkılır gibi... (E. Atasü)
- Yüreği hop etmek (hoplamak): Yanılarak ansızın bir korku ya da heyecana uğramak.
- Yüreği kabarmak:
- İçi sıkılmak: Yüreği kabardı aniden, sonra, gözlerinden taştı. (A. Ö. Çağlar)
- Heyecanlanmak, çok duygulanmak: Yüreği kabardı, gözleri doldu. Telgrafı sevinçle bir kere daha okudu. (A. E. Kavaklı)
- Midesi bulanmak.
- Yüreği kalkmak: Heyecanlanmak.
- Yüreği kararmak: İçine karamsarlık çökmek.
- Yüreği katı: Acınacak durumlar karşısında duygusuz kalabilen, katı yürekli: Nerede bir zalim hüküm sürer, etrafına bir sürü dalkavuk tüner; öyle ya, yüreği katı olanın yanına merhametsiz gerek. (H. Yolcu)
- Yüreği katılmak: Ağlamaktan ya da soğuktan nefesi tutulmak.
- Yüreği oynamak: Ansızın heyecanlanmak ya da korkmak.
- Yüreği parçalanmak: Birinin üzücü durumuna çok acımak.
- Yüreği parça parça olmak: Pek çok acımak: Öyle kanlı yaşlar döktü ki, öyle feryâd etti ki, herkesin yüreği parça parça oldu. (E. Sarı)
- Yüreği pek:
- Yüreği katı.
- Yürekli, cesur: Bu savaşı yüreği pek olan kazanacaktı.
- Yüreği rahat: Hiçbir üzüntüsü, derdi, kaygısı olmayan (kimse).
- Yüreği rahatlamak: → İçi rahat etmek.
- Yüreği serinlemek: Üzüntüsü bir dereceye kadar azalmak.
- Yüreği sıkılmak: İçi sıkılmak.
- Yüreği sızlamak: Çok acımak.
- Yüreği soğumak: Düşmanın bir felakete uğraması dolayısıyla ya da ondan öç alarak içi ferahlamak.
- Yüreği şişmek: Uzun uzun acı şeyler dinlemekten ya da sürekli ve sıkıcı bir durumdan üzülmek.
- Yüreği tükenmek (yürek tüketmek): Bir şeyi anlatmak için çok yorulmak.
- Yüreği yağ bağlamak: İstenilen bir şeyin olmasından ferahlık duymak.
Yüreği yanmak - Pek çok acımak, üzülmek, içi yanmak: Cevap beklediği ihtiyar adamın da yüreği yanıyordu evlat acısıyla. (Ş. Madan)
- Felakete uğrayıp büyük bir acı duymak: Metin'in içi fokur fokurdu, yüreği yanıyordu, dualar mırıldandı: - Allah sana hayır, huzur ve iyilikler versin, kötülerle karşılaştırmasın! Etrafa baktı. Tankları görünce öfkesi büyüdü. (A. E. Kavaklı 15 Temmuz...)
- Yüreği yaralı: Felakete veya üzüntülü bir duruma uğramış olmak.
- Yüreği yufka: Acıklı durumlara hiç dayanamayan, yufka yürekli: Ana yüreği yufka olur. Ailede üzüntü olduğunda en fazla o kederlenir; ağlandığında en fazla gözyaşı onun payına düşer. (İ. Sarı)
- Yüreğinden kan gitmek: Derin bir acı içinde olmak.
- Yüreğine dert olmak: Başkasının herhangi bir davranışı ya da kendisinin başkasına bir davranışı, sonradan kendisi için sürekli bir üzüntü kaynağı olmak: Olmaz, dedi ama, yüreğine de dert oldu. (İlgili cümle kaynağı: Y. Kemal)
- Yüreğine inmek:
- Ansızın ölmek: Tasasından çok yaşamadı zavallı, yüreğine indi.
- Aşırı derecede üzülmek: Kadının yüreğine indi. Ne yapacağını şaşırdı. (A. Refik)
- (Birinin) Yüreğine işlemek: Onda çok derin acı uyandırmak: Bu türkü, türkü olmaktan çıkar, keskin bir bilinç hançeri gibi yüreklere işler. (A. Binyazar)
- Yüreğine kar yağmak: Kıskançlık duyarak üzülmek.
- Yüreğine od (ateş) düşmek:
- Duyulan acı nedeniyle yüreği yanmak: Onun bu sözü üzerine halkın yüreğine od düştü. (Atsız)
- Şiddetli arzu ile yanmak: Oğuz Kağan onu görünce usu (aklı) gitti, yüreğine od düştü. Onu sevdi, aldı. (İ. Sarı)
- Yüreğine oturmak: Aşırı ölçüde üzülmek.
- Yüreğine su serpilmek: Bir kimse, kaygı nedeninin ortadan kalkması ya da yeniden umut verecek bir haber alması üzerine ferahlamak: Yaşlı kadının yüreğine su serpildi birden. "Sahi mi diyon, oğlum?" Gözleri bu sefer mutluluktan dolmuştu. (Ö. Tüm)
- Yüreğini dağlamak: (Birine) Büyük acı, üzüntü vermek: Peygamber'in bildirdiği şu ayet, Peygamberi canından çok seven Ebû Bekir'in yüreğini dağladı: "İşte bugün, sizin için dininizi kemâle erdirdim; üzerinizdeki nimetimi tamamladım..." (B. N. Güler)
- Yüreğini pek tutmak: Kendini korkuya kaptırmamak.
- (Birinin) Yüreğini tüketmek: Bir şeyi anlayıncaya kadar anlatanı çok yormak ya da anlatan dinleyeni çok yormak: Adeti bu, yaşadığı bir olayı derli toplu anlatamaz; ayrıntılara dağılır, en sonra söylenmesi gerekeni en başta söyler; dinleyenin yüreğini tüketir. (A. İlhan)
- (Kendi) Yüreğini tüketmek: Bir şeyi anlatmaya çalışarak yorulmak.
- Yüreğinin yağı erimek: Çok üzülmek.
- Yürekler (içler) acısı: Çok üzülmek.
- Yürekten: Temiz duygularla ya da sevgiyle: Sevdiğiniz birisine en son ne zaman yürekten bir söz fısıldadınız?
Soru ve Yorumlar: 1
Soru/Yorum Gönder